Bu sabah Ankara yine çok soğuk. Gündemim gerçek yaşam hikâyeleri olunca ister istemez anlık buz kesmeleri yaşıyorum. Birazdan internet üzerinden görüntülü yapacağım görüşme için son hazırlıklarım tamam. En çok ruhen hazırlanıyorum ve olmazsa olmazım bol su bol kahve masada hazır. Yaş ilerledikçe görüşmeler geriyor. Onları için en mahrem en kaçındıkları cümleleri kurmaları zorlaşırken, onları incitmemek için bir hassasiyet ister istemez ben de de oluşuyor. Erken yaşın anlatması da tedavisi de daha kolay; ‘’erken teşhis hayat kurtarır’’ cümlesi bir kere daha önem kazanıyor. SEVMEDİM BU KISMI DEGISTIRICEM
Vedat 31 yaşında. Üniversiteden mezun olduktan sonra ailesinden ayrılmış İstanbul da yalnız yaşıyor. Çalışıyor. Yazışmalarımızdan anladığım kadarıyla kelimeleri ağzından kerpetenle alacağım gibi bir his var içimde. Henüz 10 seans terapi görmüş. Mesajlaşırken ‘’kendimi bazı yerlerde tanımadığımı fark ediyorum, terapide bazı sorulara cevap veremedim, kendimi yeni yeni tanıyorum, sorularınızla çok sıkıştırmazsınız umarım’’ diye yazmıştı.
Ne büyük bir yolculuk aslında insanın kendi içine yaptığı yolculuk. En önemlisi de bu farkındalığa ermek, kaç kişi gerçekten tanıyor kendini?
Bağlantımız sorunsuz, görüntü ve ses net, bir kesilme olmadan tanışma faslını tamamladık. Gergin ve heyecanlı, boncuk boncuk terlediğini çok net görüyorum, elini kolunu nereye koyacağını, gözlerini nereye odaklayacağını bilemiyor Vedat; ‘’İklim hanım çok rahat biri değilim, konuşmaktan çok dinlemeyi severim, sustuğum yerde siz destek olacaksınız bana. Açık açık anlatmakta çok zorlanacağım.’’ Oldu zaten ilk sözleri.
Onu kısmen de olsa rahatlatacak açıklamaları yaptıktan sonra başladı anlatmaya:
Benim çok trajik bir öyküm yok, ortaokuldan öncesini zaten hatırlamıyorum. Kendimi ilk ortaokuldayken fark ettim. O zamanlar internet yayılmamıştı yeni çıkıyordu, bizler için ulaşılabilir değildi.
Babasız büyüdüm, annem ve ablalarımla. Üç abla, bir abi, en küçükleri benim. Bol kadınlı bir evde daha çok ablalarımla zaman geçirirdim. Özellikle biriyle çok yakındık. Oyunlarımı ablalarımla ya da evimize gelen komşu çocuklarıyla oynardım, tabi onlarda hep kızdı.
Zaten normal bir erkek çocuğu olmadığımı onların kıyafetlerini denediğim, kırmızı kurşun kalemi ıslatıp dudağıma sürdüğüm zaman fark ettiğimi hatırlıyorum. ‘’Kız mısın sen yapma böyle şeyler’’ demişlerdi bir iki defa ama hepsi bu kadar. Sonraları anladım ki o zamanlar feminen bir tarafımda varmış biraz. Okulda arkadaşlarda az da olsa aynı tepkileri vermişlerdi. Pek arkadaşım yoktu zaten. Tek tabanca takılırdım, bundan da şikâyetçi değildim. Hatırlıyorum oyun oynamak eğlenmek evde ablamlarla doyasıya yaşadığım için okulda yoksunluk duymazdım.
Ailem ya da ablalarım teşvik etmez veya beni süsleyip püsleyip oyunlar eğlenceler yapmazdı, bu halim tavrım evde gündeme gelmezdi ama ben yaşardım içimden. İyi ve ilgili bir ailem olsaydı hayatımın böyle olmayacağına çok eminim şimdilerde.
İyi aile derken kastettiğin nedir açar mısın biraz?
Vedat ona soru sorduğumda yoruluyordu, ya da belli bir sırayla anlatmasını rica ettiğimde iyice geriliyor anlatacaklarını da karıştırıyordu. Su içiyor, mola veriyor ekran başından ayrılıyor zaman kazanıyordu. Bu nedenle Vedat’ı özgür bırakmaya, içinden geldiği gibi ve geldiği kadarını anlatması için az soru sormaya karar verdim. Belliydi diğerlerinden çok daha kısa bir görüşme olacaktı bu, o halde akışına bırakmak ikimiz içinde daha iyiydi.
Bir çocuğu babasız büyütmenin sakıncalarını bilen bir annem olsaydı, evde bir baba olsaydı veya ilgili gözlemci, önlemci bir annem olsaydı her şey farklı olabilirdi. İyi anne olmak öncesinde iyi bir birey olmakla başlar. Anne baba olmadan önce iyi bir insan iyi bir eş olmalılar birbirlerine. Çok bilinçli evlilik yapmak zorundalar, çocuk dünyaya getirmenin sorumluluğunun farkında olmaları lazım. Kedi köpek alır gibi çocuk yapılınca olmuyor işte, çünkü canın istemediğinde sokağa ya da barınağa bırakamıyorsun o çocuğu ve ailede ne görürse nasıl davranılırsa öyle evriliyor, gelişiyor çocuklar. Bunun ne denli önemli olduğunu anlamayanların çocuk yapması feci bir şey.
Ayrılmayan, çocuklarını büyüttükten sonra hatalarını fark eden ebeveynlerde çok tabi ama önemli olan bazı büyük hataları yapmadan çocuğunu büyütmenin önemini fark etmeliler.
Çocuk yapmanın teşvik edildiği bir ülkedeyiz ama eğitim politikalarının köktenci şekilde dönüştürülmesi lazım ki kalıcı uzun vadeli çözüm olsun.
Çocuk yetiştirilirken dikkat edilmesi gerekenler devlet tarafından sürekli anlatılıp, desteklenmeli. Eğitim sisteminin çok yeterli olması gerektiğine inanıyorum. Radikal değişiklikler olmalı, ön plan eğitim olsun ki yeni nesiller sağlıklı yetişsin.
Vedat ilk ne zaman fark ettin ve sorguladın kendini?
İlk olarak ortaokulda inkılap tarihi hocama aşk duymuştum, kendisi oldukça şık, karizmatik, uzun boylu, yakışıklı bir adamdı. Bir seferinde okuldan çıkıp otobüse yürürdü ben de arkadaşlarıma ‘’hadi hocayla yürüyelim durağa kadar’’ dedim. Hocanın yanında olmak ders dışında onunla konuşabilmek için can atıyordum ama arkadaşlarım alay etmişti. ‘’niye otobüse uğurlayalım, niye öğretmenle takılalım ki’’ diye garipsemişlerdi. Yalnız gidemediğim için yanına hep uzaktan izlerdim hocayı her hareketini ezber ederdim, elini koyuşunu mimiklerini sürekli söylediği bazı kelimeleri. Yani hep uzaktan hayranlık, hep içimde bir aşk. Cinsellikten öte bir duygu çok derin. O zamanlar zaten kendi erkekliğimi, cinselliğimi yeni keşfediyordum. Çok geç ergenlik yaşadım.
Sen küçükken taciz ya da istismar yaşadın mı Vedat?
Yaşadım. İstismar çok geniş bir tanım aslında, trajik olanda var hafif olanda. En hafifi bile yakışıksız. İnanın üzerimdeki etkilerini o zamanlar hiç anlamamıştım ama cinsel kimlik geliştirirken etkili oluyormuş bunlar. İlkokulda ufak tefek şeyler oldu. Bazı büyük sınıflar sıkıştırırdı bizi tuvalette, fiziksel şakalar yaparlardı, zorla pantolonumuzu indirirler bakarlardı. Güler alay ederlerdi. Koridorda yanlışlıkla çarpmış gibi yapıp popoma ellerlerdi. Fazla rahatsız ederdi bunlar beni ve koruyamazdım kendimi. Aslında kavgacı çocuklar bile kendilerini koruyamazdı sanırım boyları uzun, bizden bir iki sınıf büyükler diye gözümüzde fazla abartır ve korkardık.
Mahalle marketi olur ya bakkaldan biraz büyücek, dokuz on yaşlarındayım işte oraya gitmiştim, sahibi beni kucağına alıp, önüne oturtup sevip okşadı. Bir kaç kere daha oldu bu. Hatta komşumuz olan aile dostumuz bir seferinde bunu görmüş, baya tepki vermişti. Ben o günde bunların ne manaya geldiğini anlamamıştım. Çok sonraki yıllarda jeton düştü bende.
Diğerinde de yine bir parkta oturuyordum, biri geldi yanıma abuk subuk şeyler anlattı, cinsel içerikliydi. Hatta parktaki kadınların eğilip kalkmasını bile erotize etti sonrasında. Ve ‘’şeyin kalktı mı’’ diye sordu bana. Panik yaşadım, on iki yaşındaydım bu olduğunda, temas yoktu ama açık seçik konuşmuştu çok şaşkındım, korkmuştum. Şeyimin kalkması hadisesi henüz yaşadığım bildiğim bir şey değildi.
Ben çok sonraları bu tavırları hak etmediğimi, insanların ne kadar kötü olduklarını, korkunç olduklarını düşündüğüm için hiç içimi deşmedim. Aileme söylemedim, söyleseydim de bir şey değişmezdi. Daha sonraları içimde bir şeyler fark etsem de bu konuda derinlemesine düşünmeyi hep öteledim. Kaçtım. Aslında öte yandan da içimden kendimi ‘’ben farklı değilim, sadece şansızım, büyüdüğümde geçecek’’ şeklinde ikna eden güçlü bir inancım vardı.
Babam yoktu, koruyanım yoktu, annemin umurunda değildim, ablalarım hep kendi dünyalarındaydı, ben hep yalnızdım. Bunlar başıma o yüzden geliyordu.
Üniversite döneminde ya da işe başladığında değişti mi içindeki inanç? O dönemde neler yaşadın?
Hep platonik oldu duygularım. Üniversitede ilk defa bir kız bana çok alımlı ve hoş gelmişti, zaten içine çok kapanık biriydim, rahat konuşamam hoşlansam da kendisiyle iletişime geçmem çok zordu. Cinsel bir çekim değildi. Hoşlansam bile kadınlar hiç bir zaman çekici gelmezdi. Erkekler hiçbir koşulda itici gelmese de kadınlar bazen çok itici bile gelirdi.
Ben bile kendi yaşadığımı geç anladım sonra kendime bile inkâr ettim, gizli kapaklı sürdürdüm yaşamımı. Olan biten bir şey de yoktu yani her şey kafamın ve bedenimin içinde yaşanan bir kurgu gibiydi.
Güçlü bir inancım hiç olmadı, ben buyum ben böyleyim demedim hiç. Hala sorguluyorum. Tek fark artık böyle yaşayamayacağımı çok net biliyorum, o yüzden terapiye gidiyorum. Denemekten başka çarem yok, kabullenmek çok kolay bir seçenek ama orada sıkıntı var, çünkü bu yaşa kadar içim beni hep durdurdu. İçimde bunu engelleyen bir mekanizma var, onu anlamaya ihtiyacım var. İstemediğimin farkındayım ama nasıl ilerleyeceğim, ömrüm boyunca kendimi zapt ederek arabalarla mı yaşayacağım. Kendimi anlamaya ihtiyacım var.