Bugün de dünyada sürekliliği olan her sosyal yapı, açıkça ya da üstü kapalı olarak toplumca benimsenmiş bir inanç ve ahlak nizamına dayanır. Bu inanç ve ahlak nizamının insan ya da vahiy kaynaklı olması şu anda konu dışıdır. Burada vurgulamakta olduğum nokta, biyolojik yapısından gelen psikolojik ve sosyal konumunun gereği olarak insanın başlangıçtan beri gittiği yolun mantığıdır. Birkaç yüzyıldır devam eden fikri, sosyal ve iktisadi değişmeler, sonucunda birçok toplumların inanç ve ahlak nizamı sarsılmış ve insanların ruhuna bir sürü belirsizlik tohumları ekilmiştir. İnsanlar içine düştükleri durumları yorumlayamıyor, eylemlerini ne yaptıklarını bilerek kararlaştıramıyor. Şüphe, tereddüt, iç çatışması, pişmanlık ve tatminsizlik içinde kıvranan birçok bireyler, akıllı oldukları halde, psikologlara ve psikiyatrlara koşuyorlar. İnsanın bu bölümde tahlil ettiğim biyolojik, sosyal ve psikolojik yapısından doğan konumu göz önünde tutulursa, bu insanların derdine bulunacak çarenin, psikoloğun ve psikiyatrın imkanlarını aşan boyutları olduğu açıkça görülür. İnsan ruhu bir kere bozulduktan sonra tam bir düzelme olabileceği de eldeki verilere göre kolayca ileri sürülecek bir görüş değildir. İnsan ruhunun bozulmaması için terbiye süreci içinde birtakım önlemler alınabilir. Bu önlemlerin niteliği, psikoloğun ve psikiyatrın uğraştığı sorunların çözümünden başka bir düzlemdedir.
Prof. Dr. Yılmaz Özakpınar, İnsan İnanan Bir Varlık
https://www.habervakti.com/bizi-biz-yapan-en-karizma-hocamiz-bilim-isigi-prof-dr-yilmaz-ozakpinar?fbclid=IwAR1abSAND3m9GhcrcvP4SBfbjflQ4LJLqUTM4ZUC7linmK3jmDmKxa8i0tM