Gönderen Konu: Türkiye'nin Gerçek Beka Sorunu: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projeleri Ve Cemaat  (Okunma sayısı 3518 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Türkiye'nin Gerçek Beka Sorunu: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projeleri Ve Cemaatler
       

Adem'in nesli olarak yaratılmış olduğumuz cennetten dünyaya sürgüne gönderilmiş olmanın travmasını kendi kişisel hikayemizde yeniden yaşaması olayıdır bize bahşedilen hayat. Çocuğun annesiyle kurduğu ilişki sonsuzluk ilişkisidir. Bir kadının anne olması süreci tanrıçalaşma sürecidir aslında. Annelik kadının kutsanması ve kutsallaşması serüvenidir. Bu sonsuzluk süreci ne kadar bilinçli ve sağlıklı yaşanırsa çocuk ta geleceğin kahramanı olacaktır. Kadın anneliğinde çocuğuyla cennet düşleri yaşamaktadır. Çocuk büyümeye başladıkça bu cennet düşünün dünya sürgününe dönüşmesi kaçınılmaz olarak gerçekleşecektir. Annenin kalbi çocuğa cenneti yaşatırken; Baba'nın Adı ise çocuğa dünyayı tanıtacaktır. Baba'nın Adı çocuğun dille tanışmasıyla toplumsallaşmasını pekiştirmektedir. Baba'nın Adı, erkeğe peygamberlik rolünü yüklemektedir. Aile küçük bir dünyadır. Bu dünyanın özünde dil ve din çekirdekleri sağlıklı ve bilinçli bir şekilde yer almamışsa iyiliğe karşılık kötülük baskın çıkacaktır. Anne ve baba kendi kadınlaşma ve erkekleşme süreçlerinde sabrın ve şükrün sınavını başarılı bir şekilde aşmamışlarsa çocuklarını kötülüğe yani sapkınlığa sürükleyeceklerdir.

Kapitalist düzen annelik ve babalık kavramlarını dinamitlemiştir. Annelik ve babalık kavramları imha edildiğinde insanlar, hayatlarını bilinç düzeyinde değil bilinçaltı düzeyde yaşamaya başlamaktadırlar. Bindokuzyüzlü yıllarımızdaki yavaş akan hayatımız çoktan geride kaldı ve artık ikibinli yıllarımızda dönüşümlerimizin hızına kendimiz bile erişemiyoruz. İkibinli yılların anneleri ve babaları artık anne baba değildirler. Geniş aile döneminin bitip çekirdek aile döneminin başladığı günlerde çoktan geride kaldı. Artık aile demek çocukları olan erkek ve kadın dünyası demektir. Anneler artık anne değil kadındırlar. Babalar baba değil erkektirler. Bu aile düzenini bekleyen büyük sorunda daha derinden bunalımlar yaşayan çocukların sorunlarını nasıl çözmek olacaktır. Postmodern dünyada Baba'nın Adı artık silinmiştir. Aile kurumu dönüştürülmüştür. "Özgürleşmiş" bir cinselliğin önünü açmak için üretken cinselliği (aile); cinselliğin "baskıcı" bir biçimi olarak aşağılama eğilimi gösteren güçlü bir kollektif akım vardır. Toplumsal Cinset Eşitliği projeleri bu anlamda Milli Eğitim ve Aile Bakanlıklarını ve Yüksek Öğretim Kurumunu ele geçirmiş durumdadır. Türk Milleti, Batı Medeniyetinin kavramlarıyla bilim adı altında işgal edilmektedir. Divanü Lügati't Türk'ümüzün de Kamus-ı Türki'mizin de içinden kelimelerimiz çalınmaktadır. Dilimiz çalındığında Din'imiz de talan edilecektir. Kabe'nin taş duvarları yerinde dursa bile Kabe'nin ölümsüz ruhu öldürülmeye çalışacaktır. Ebrehe'nin ordusu yüzyıllardır bıkmadan usanmadan "Kâbe'yi Yıkma Teşebbüsünde" bulunmaktadır. Her inanan kişinin görevi Ebabil kuşları gibi yaşayarak Kabe'yi bu yıkımdan korumak olmalıdır.


 
Artık aile demek cemaat demektir. İnsan kalabalıkları cemaatleştirilmektedir. Cemaatleri yönetenlerde böylece dünyayı daha kolay bir şekilde yönetmiş olacaktır. Çünkü ilkel sürüde, "bireyin iradesi eyleme geçmeyi göze almak için fazla zayıftır." İslam tarihinde eğitim adına dönüşüm adına değerli rol oynamış tasavvuf kurumları olan tarikatler, tekkeler de artık içi boş kuru kalabalıkların zikir çekmek adına aslında dans ettikleri folklorik topluluklara dönüşerek cemaatleşmişlerdir. Cemaatler, içsel olarak zayıf bireylerin bir arayaya gelerek kendi kendilerini sahte duygu ve düşüncelerle döllemelerine imkan veren kuruluşlardır. Artık kitleleri bir dava adına örgütleyen şövalyeler ve kahramanlar yani babalar dönemi yerine kitleleri uyuşturan cemaatlerin anaç liderleri dönemindeyiz. Postmodern dönemde insani vasıflarımız tüketilerek ilkelleştirilerek hayvani özelliklerimiz kışkırtılmaktadır. Cemaat lideleri kraliçe arı konumundaysa cemaat üyeleri ise bal (para) üretmek zorunda olan işçi arılardır. Toplumlar cemaatleştirilerek sapkınlaştırılmaktadır. Sapkınlık çocuklukta Baba'nın Adı'nın yokluğunda annenin tanrısallaştırılmasıdır. Cemaat liderleri de; bu anlamda cemaatlerde kümelenen sapkın bireylerin seçtikleri anaç bir lideri tanrısallaştırmalarıdır.

***

Çöl Aslanı Ömer Muhtar:

İtalyanları korkutan bir yiğit: Çöl Aslanı Ömer Muhtar Libya'da sergilediği direnişle dünya çapında tanınan Ömer Muhtar'ın 16 Eylül 1931'de işgalci İtalya güçleri tarafından idam edilişinin üzerinden 87 yıl geçti. Savaşlardaki başarılarıyla "Çöl Aslanı" lakabını alan Muhtar, ilerlemiş yaşına rağmen İtalya'ya karşı 22 yıllık mücadelesi boyunca birçok işgal valisini mağlubiyetlerle ülkesine geri gönderdi. İtalyan güçleri tarafından Slunta savaş esirleri kampında çıkarıldığı sözde mahkemede idama mahkum edilen Muhtar, 16 Eylül 1931'de şehit edildi. Libya'nın dağlık bölgesi Cebel Ahdar'da 1860'larda dünyaya gelen Muhtar, eğitimini bölgede etkin Senusi Hareketi medreselerinde aldı. Eğitiminde başarı gösteren ve hareketin önde gelen isimlerinin dikkatini çeken Muhtar, 1899 yılında Çad'da Fransızların sömürge ve misyonerlik çalışmalarına karşı silahlı mücadele verdi.

Türkiye Cumhuriyeti; "beka sorunu"na çözüm olarak sadece Afrin'de İdlip'te Zeytin Dalı Harekatı ya da Fırat Kalkanı Harekatı gibi askeri operasyonlar yapmakla yetinmemelidir. "Beka sorunu"nun gerçek çözümü, İstanbul'da Ankara'da ve tüm şehirlerimiz de içimize bir dinamit olarak yerleştirilmiş cemaatlere yapılacak kültürel operasyonlarla olmalıdır. Nurlu yada nursuz her cemaatin temelleri sadece Pensilvanya da atılmamıştır. Üzerinde güneş batmayan imparatorluk "Britanya Krallığı"nın başkenti Londra'yı da unutmayalım. Cemaatler Çöl Aslanı Ömer Muhtar'ların yetişmesini engellemek için kurulmuş kurumlardır.

Sağlıklı Geleceğimizi; Sağlıklı Nesillerle yetiştirmek istiyorsak eğer eğitimiz sistemimizi ve bilim dünyamızı bıkmadan usanmadan tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerekir. "Beka sorunu" eğitimle, kültürle, sanatla, bilimle çözülmedikçe askeri operasyonlar kalıcı çözüm olmayacaktır.
Ak Parti bu seçimlerde İstanbul ve Ankara illerinde büyük bir seçim yarası almışsa bu sonuç sadece bir seçim sonucu değildir; aslında bir eğitim sorunudur. Milli Eğitim Bakanlığı, Aile Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu; Toplumsal Cinsiyet Eşitliği projelerini bir daha adı anılmamak üzere rafa koymak yerine çöpe atmalıdır. Bilim kılıfıyla soslanmış bu proje kadına şiddeti önleme maskesi gerisinde "Gender + / Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları"dır. Bir neslin imha edilerek deistleştirilmesi ve eşcinselleştirilmesidir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın en büyük savaşını verdiği Fetö operasyonları diğer cemaatleri de kapsamadığı takdirde "beka sorunu" köklü bir şekilde çözülmüş olmayacaktır. Sınır ötesindeki düşmanımızı askerlerimizin kahramanlıkları ile yenebiliriz ancak vatan topraklarımızdaki "İçimizdeki İrlandalılar" olan cemaatleri gözden kaçırırsak Türk Milleti'nin sonsuz geleceği olan nesillerimiz mankurtlaşma tehlikesi ile yeniden karşılaşabilirler.

***

Konya İl Milli Eğitim Müdürlüğünün yaptığı ‘Gençlik Çalıştayı’ndaki “Gençler deizme kayıyor” tespitin içerisinde yer alan tehlikeyi yeniden hatırlatmış olalım. "Eşcinsellik sempatik görünüyor:

Gençlerde karşılaşılan ve gün geçtikçe daha da yaygınlaşan başlıca ahlakî sorunlardan biri eşcinsellik konusundaki tutum ve bakış açılarıdır. Özellikle medyatik kişilerle ülke gündemine sokulmaya çalışılan eşcinsellik, pek çok lise öğrencisinde normal ve hatta sempatik görülebilmekte ve bir sapkınlık olarak değil cinsel bir tercih olarak nitelendirilmektedir. Öğrenciler eşcinselliği özgürlük bağlamında anlamakta, özgürlüğün ne olduğu öğrenciye yeterince anlatılamamaktadır."

***

Her yıl Haziran ayının sonlarında Taksim'de örgütlenen Onur Yürüyüşleri; Eşcinselleşmenin ayak sesleridir. Siyaset adamları ve bürokratlar bu yürüyüşlerin sosyolojik olarak Türk toplumunu nasıl dönüştüreceğinin bilincinde midirler?

Taksim'de 28 Haziran 2015'te düzenlenen Eşcinsel derneklerinin düzenledikleri Onur yürüyüşü'nde 'Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz' pankartı açtıkları gerekçesiyle yargılanan üç sanık hakkındaki dava, beraat kararıyla sonuçlandı.   


 
"Halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri alenen aşağılama" suçundan birer yıla kadar hapisleri istenen sanıklar hakkında mahkeme, "yüklenen fiilin bu haliyle kanunda suç olarak tanımlanmamış olduğunu" belirterek beraat kararı verdi.

Mahkemenin verdiği bu kararla, 'Şaban'la Recep'in aşkına Ramazan engel olamaz' sloganı sonucunda Ramazan bu direnişi   kaybetmiştir. Bu sonuç toplumun eşcinselleştirilme çalışmalarının meşru (hukuki) bir zeminde sürdürüldüğünün bir ispatıdır.

***

ÖNGÖRÜ:

Benim öngörüm en yakın zamanda "eşcinsel evlilikler" talebiyle toplum karşılaşacak daha sonra bu kabul edildiğinde "eşcinsellerin evlat edinme hakkı" talebi söz konusu olacaktır.

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-gercek-beka-sorunu-toplumsal-cinsiyet-esitligi-projeleri-ve-cemaatler-makale,1349.html