Gönderen Konu: ERKEKLERDE EŞCİNSELLİK GENETİK MİDİR? BİLİMADAMLARI EŞCİNSELLİK GENİ BULURSA...  (Okunma sayısı 11366 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Zamanım bolken ve sağlıklıyken yazı yazmama nedenimi ben de bilmiyorum. Şu an ateşim var, yarın okullar tatil ama saat yarımı geçiyor. Hayırlısı…

İşin genetiğinden önce eşcinsellik hakkında, terapiden önce nasıl düşündüğümü ve terapi süresince nasıl düşüncelerimin değiştiğini anlatmak isterim.

Nasıl eşcinselliğe ilgi duyduğumu, nasıl başladığını hatırlayamıyorum. Erkeklerin, kızlardan çok daha çekici olması ergenlik başlangıcından itibaren kafamı kurcalamaya başladı. Önce bilgi olarak bu tür şeylere çok uzak olduğumdan interneti kullandım. Yaklaşık 5 sene önce. İnsanlarla konuştum, ekşi sözlük okudum, oradan buradan “Pride !” konulu blogları kurcaladım. Ve haliyle dini kısmını düşünmeden direk hepsini kabul ettim. Uzun bir süre hatta bu yaza kadar bu hislerimi herkesten sakladım. Eşcinsel Oğuz kontrolü ele aldığında farklı bir kişilik kazanıyordum. Ailesinin dizinin dibinde yaşayan Oğuz yerine, çok daha rahat, sevgilisi olan, fake fotoğraflar kullanan bir Oğuza dönüşüyordum. Başka bir eşcinsel “Oğuz Kaan” (ismi gerçekten Oğuz Kaan’dı) ile tanışmam 13 yaşlarıma denk geldi. Kaan beni başka biri olarak tanıyordu, benimle muhabbet ediyordu. Hayatlarımızı karşılaştırdığımızda birbirimize çok benzediğimizi fark ettik. O benden 3 yaş büyük olmasına rağmen onunla 16-17 yaşlarında biri olarak konuşabiliyordum. Dinlediğimiz müzikler, Matematik hakkında ultra bilimsel düşüncelerimiz, babalarımız sanki tıpkısının aynısıydı. Ve eşcinseller hakkında ilk ciddi düşüncemi onun sayesinde oluşturdum. Tanrının şanssız kulları, ömürleri boyunca aseksüel gibi yaşamak zorunda olan garip, ucube varlıklardık. Cennette erkek hurilere sahip olmak istiyorsak belimizi kontrol etmemiz gerekiyordu. Ya da her şeyi boş verip “gay community”nin hayattan habersiz ve sapık bireyleri olarak hayatımıza devam edecektik. Kaan’la 15 yaşıma kadar konuştum. Önce başka bir kimlikle kendimi tekrar açıkladım. Sonra yeniden yalan söylediğimi öğrendi ve gerçek kimliğimi buldu. Sonra da benle çok konuşmadı zaten. Bu sırada ben de eşcinsellik hakkındaki düşüncelerime yeni bir tanım ekledim. Şehvet düşkünlüğü içinde yüzen, sapık gay community’nin dışında doğru erkekle bir ömür yaşayabilirdim. Evlenebilir, yuva sahibi olabilir, çocuklar evlat edinebilirdim. Normal bir evlilikten ne farkı vardı? Hatta daha iyisiydi, çünkü sahipsiz kalan çocuklara babalık edebilecektim. Doğru erkek için üniversiteyi beklemeye başladım. Bu sırada homoseksüelliğin erotik kısmından hafifçe uzaklaşmıştım. Çünkü bu kısım yaşadığı sürece günahkâr olduğumu düşünüyordum. Zayıflayıp, Kaan’ın karşısına çıkacak ve benimle evlenmesini isteyecektim. Mutlu bir hayatım olacaktı.

Ardından Mertcan adında bir çocuğun karşısına iki kimlikle çıktım. Ve gay sohbetlerine devam ediyordum. Bir taraftan mutlu bir hayatı olan “Sefa’ydım; bir taraftan da yaşça daha küçük “Oğuz’dum. Mertcan’la konuşmamız devam ederken iki arkadaşıma eşcinsel olduğumu da açıkladım. Çünkü hiçbir sıkıntı yoktu artık. Günahtan uzak mutlu bir hayat yaşayacaktım. Derken bir bayram arifesi babam telefonumu karıştırmaya karar verdi. Terapi süresince ise yepyeni bir eşcinsellik tanımı oluşturdum. Eşcinseller çocukluk problemi yaşamış zavallı insanlardı. Kiminin babası berbat bir adamdı. Kiminin akrabası kendisine cinsel istismarda bulunmuştu. Düzeltilebilirdi. Hele benimkinin düzeltilmesi çok kolaydı. Çünkü kızlara ilgi duyabileceğime inanıyordum. Ki şu an da neredeyse düzeldi. Terapi süresince tek korkum gerçekten değişmek zorunda olmaktı. Değişmek istemiyordum, Çünkü kaybım (duygusal olarak) çok daha fazla olacaktı. Klasik bir erkeğe dönüşecektim falan. Fakat yine sizin sayenizde bu görüşten de kurtularak eşcinselliğin doğru kullanıldığında erkeğe Allah tarafından verilebilecek en güzel hediyelerden biriydi. Farklı olmak hoşuma gidiyordu. Son eşcinsellik tanımım da bu.

 

 

 

Biyolojide Eşcinselliğe Benzer Durumlar

 

1)KLEİNFERTER SENDROMU

Bu abiler hastalıklı doğanlardan. Eşey kromozomlarının ayrılmaması sonucu 47 kromozomlu bireylere verilen ad. Eşey kromozomları XXY (Normal erkek XY, Normal dişi XX) şeklindedir. Bu yüzden kadınsı vücut gelişimlerine sahiplerdir. Çoğunlukla yetersiz erkek eşey organlarıyla doğarlar. Kısırdırlar. Testisleri küçüktür ve çalışmaz. Bu bireyler kadınsı bir ses tonuna sahip olurlar. Normal bir erkek kadar sakal, bıyık çıkmaz. Çoğunlukla kösedirler. Yaşayan hastalıklı bireyler az sayıda olsa da erkek-dişi karışımı bireylerdir.  Toplumda çok ön planda değillerdir. Sayıları azdır ve ucube psikolojisiyle yaşarlar.

 

2)Hermafroditler ve Psödohermafroditler

 

Hermafrodit bireyler açık ve görülür şekilde iki cinsel organa sahip bireylerdir. Bunların tedavisi genelde iki yaşına kadar bitirilip tek cinsiyete dönüştürülebilirler. Kromozom yapısına göre cinsiyet belirlenir.

Psödohermafroditler ise gizli hermafroditlerdir. İçte cinsel organları farklı, dışta farklıdır. Kolay fark edilemezler. Yaşayan bireylerin cinsel organları da ergenlik döneminden sonra çalışmaz hale gelir. Belli bir tedavisi olup olmadığını bilmiyorum. Ama bu hastalıklar genelde embriyo oluşumu ve bebek gelişiminde gerçekleşir. Yani genetik değildir(hermafroditlik dâhil).

Hormonlar farklı olabilir. Bu da günümüzdeki feminen erkek eşcinsellere benzer bir görünüme sebep olur.

 

Bunun dışında ünlü hormon bozukluğuna dair bir bilgim yok. Gerçekten çok etkili hastalıklar olduklarını sanmıyorum. Ama hormonl bozuklukların sebebi genellikle genetiktir. Aklımın almadığı kısım da bu zaten. Baba-oğul hormonal bozukluklara nasıl sahip olabilirler? Baba normal bir cinsel süreç geçiremez ki zaten.

Toplumdaki erkek feminen bireylerin fazla kasıntı olduğunu düşünüyorum. İsteyerek veya istemeyerek buna “Dönüşüyorlar”. Böyle doğmuş olmalarına ihtimal vermiyorum.

Bilimsel yön de bende bu kadar. :3. Allah en yakın zamanda şifalar versin. Dualarım sizinle. İyi akşamlar.

 
« Son Düzenleme: 31 Aralık 2015, 09:12:43 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Bu yazıya nereden başlayabileceğimi o kadar üstünde düşünmeme ragmen hâlâ kestiremiyorum.

Sanırım babamın egosuyla başlamalıyız bu işi çözmeye. Annemin dediği üzere babam çocukluğunda babası ve annesinden gerekli ilgiyi görmemiş. Dedem iş-kahve arası yaşarken, annesi küçük oğluna daha fazla ilgi göstermiş. Ve  babam işleri kendi kendine halletmeyi öğrenmiş. Dersine çalışmış, yüzmesini geliştirmiş, kendini kanıtlayabileceği her alanda uğraşıp belki de içindeki o tebrik edilme ihtiyacını bastırmak için uğraşmış. Ardından gençlik süreci boyunca insanlar tarafından beğenile beğenile o açlığı fazlasıyla doldurmuş ve bunun sonucunda sonu gelmeyen bir egoya sahip olmuş.

Aslına bakarsak babamla yaşadığım sorunların çoğu bundan kaynaklanıyor. Babama bir şeyler anlatmayı hiç beceremedim. Annemin babamın davranışlarına karşı uyarılarına “ben senin çocuğun değilim!” tepkilerini anlamsızca defalarca izledim. Ne zaman ki babama sinirlendim bunu ya içime attım ya da anneme anlattım. Hatta bunu yakın zamana doğru yaö,ütyi
,pmaya başladım. Eskiden babama kızdığımda hep bunu geçiştirmeye uğraşırdım. Şimdi ise anneme anlatıyorum.

Daha açık olmak için bu olaylara bir kaç örnek vereyim. Örneğin ilkokulda anlayamadığım soruları ve konuları babama sormaya çalıştığımda aldığım cevap (senin acınası sorunlarınla uğraşamayacak kadar) yorgunum olurdu. En azından parantez içindeki kısmı yüz ifadesiyle anlatmak için özellikle uğraştığından eminim. Yorgunluk problemini bir şekilde aştığımızda ise benim anlayacağım bir dilden konuşamaması ve nasıl anlamadığım hakkında bana bağırmasıyla sonuçlanırdı. Yani basit bir matematik problemini -ilkokulda öğrenci olan-benim anlayabileceğim şekilde değil de denklemlerle,xler ylerle yani kısaca o yaşta anlamlandıramadığım ifadelerle anlatır, ardından nası anlamıyosun olum çok kolay der beni uzaklaştırırdı. Ya da eğer şanslı günümdeysem(!) hırs yapar, o konuyu o şekilde benim aklıma sokmaya çalışırdı (bağırarak, sinirlenerek). Nihayetinde çoğu zaman o konuyu anlamazdım.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Bunun başka bir tarafı ise çözemediğim ve anlamlandıramadığım okul derslerini anladığımda (aylar,günler veya öğretme sorduktan sonra) yanına gelip gösterme ihtiyacıyla dolardım. Tabi karşı tepkiyi tam olarak hiç alamadım. Sanırım bunu babam kendi ailesinde gördüğü gibi öylece bana aktardı.

Ben bunlar karşısında, düzeltemediğim problemlerden kaçarak büyüdüm. Hala daha babamın karşısına çıkıp o öyle değil böyle diyemem. Bu hareketin yanlış diyemem. Bunu hiç bir şekilde yapamam.

Asıl korktuğum, bu beğenmediğim, yargıladığım davranışları tek tek kendimde görmeye başladım. İnsanlara kendimi beğendirmek için çaba harcadığımı gördükçe kendimden iğreniyorum. İnsanlardan kendimi üstün gördüğümü gördükçe kemdimden iğreniyorum. İnsanlar tarafından anlaşılmamak hoşuma mı gidiyor? Anlayamıyorum.

Oysa sürekli kendime baban gibi olma telkinleri veriyorum. İçten içe babamı örnek almamak, ona benzememek istiyorum. Bunların hepsini düşününce babam için de üzülüyorum.

Babam bu eşcinsel yönelimlerimi keşfettikten sonra kendinde ciddi değişiklikler yapmak amacıyla uğraşıyor diyebilirim. Ama nasıl yapacağını bilmiyor. Garip, komik haraketler ve çok seviyorum oğlum, bana dua et söylemlerinden öteye geçmiyor yaptıkları. Hâlâ ben kendi kendimi bu şeyin içine sokmuşum da bundan ötürü acı çeken tarafın kendisi olduğunu telkin ediyor kendine. Bana geçmişte yaptığı (Benle alakalı olmayan, başka bir kadına ilgi duymak gibi şeyler) hataların cezası olarak benim böyle olduğumu düşünüyor. İmtihanın kendi üzerinde olduğunu ve bu alakalı olmayan hatalar sonucu bunları yaşadığımızı düşünüyor. Açıkçası gercekten acınası bir durum. İnsan azıcık hatayı kendisinde aramak için uğraşır.

Ona yol göstermekse nedense içimden gelmiyor. Zaten bunun işe yarayabileceğinden de emin değilim. Bunca şeyden sonra bile beni dinlemeye uğraşmıyor. Kendi okuduğu, kendi bildiği benim düşüncelerimden çok daha doğru ve önemli onun için. Gerçi okuduğu kitabı da beğenmemiş, babaya çok yükleniyor o kadar da değil deyip duruyor. Bir kez anlar diye azıcık hatayı kendinde ara tarzı bir şeyler dedim ve ibreyi bana döndürmesi saniyeler sürmedi.

Ben bu hislerimi anneme aylar once söyleyebilirdim fakat sırf babamın tepkisinden korktuğumdan söylemedim. Doğru tepkiyi veremiyor. Küçüklüğümden beri beni toplum önünde çok basit nedenlerden dolayı aşağılıyor (ne biçim adamsın, bu yaptığını insanlar yapmaz, pislik herif! Tarzı kötü hakaretler de içerdiği oluyor)

Örnek olarak ortaokulun son senesi babamın iş arkadaşlarıyla bir yürüyüş gezisine çıkmıştık. Ayağımı nehirden geçmeye çalışırken yanlışlıkla suya soktum diye beni insanların ortasında bağırarak “sizinle bir şey yapmaya çalışıyoruz zehir ediyorsunuz!, geber umrumda olmaz” demişti. Bunun gibi şeyleri hiç unutamam. Ama o anlık her zamanki gibi babama olan öfkemi ondan uzak durarak ufak tefek şeylerle bastırmıştım. Ne yazık ki bu davranışlarım babamı bu yaptığından dolayı hiç sorumlu hissettirmedi. O öfke patlamalarını bize yansıttı diye biz saklamak zorundaydık hep. Çünkü bir çatlak bir aile için yeter de artardı.

Eğer bu seni seviyorum, öpücük tarzı hareketlerini bir kez daha sergiler de arkadasından beni toplum içinde azarlarsa kendimi tutmayacağım. Çünkü ne zaman sakince anlatmaya çalışsam saçma sapan tepkiler alıyorum. Babam konusunda yıldım.




psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Eşcinselliğim konusuna gelirsek. Rüyalarımda erkek ilişkisi temelli şeyler görmeye başladığımda başta çok garip gelmişti. Erkekleri kadınlardan daha çok incelemem, kaslı, yakışıklı erkekleri görmenin bana zevk verdiğini hissetmem de bu zamanlarda tepki çekmeye başladı.

Mesela ortaokul sonlarına doğru klasik tabirle güzel bir kadın fotoğrafına dair “aa! gözleri güzelmiş” ya da “bu tişörtten kuzenimde var” tarzı ilkizlenimlerim arkadaşlarımın arasında “olum sen bu kadının gözlerine niye bakıyosun, ilk tişört mü ilgini çekti gerçekten?” şeklinde yorumlarla vuku buldu.

Gerçekten, (bazen kendimi buna zorladığım hakkında şüpheye düşsem de) dişi kesime karşı cinsel bir çekim hissettiğim hiç olmadı. Eğer bir kızla yakınlık kuruyorsam bu genelde dinlenilme arzusu, ilgilerine dair meraklar halinde oldu.

Babamın düşündüğünün aksine fiziksel olarak yetersiz olduğumu düşünmedim hiç. Yani en azından kızlara karşı. Bu yönelimlere sahip erkekler ise bana hep mükkemmel göründüğünden kendimi onlara beğendiremeyeceğimden korkup onlarla kendim olarak iletişim kurmaktan çekindim. Ya yakşıklı bir arkadaşımın fotoğraflarını kullanarak ya da kimliğimi gizli tutarak iletişime geçtim bu insanlarla.


Çoğu insan Sefa’nın fotoğraflarıyla kurduğum hesaba çok yakışıklı olduğum ( sefanın çok yakışıklı olduğu) bahanesiyle geliyor ve kişiliğimin çok iyi olduğu, sohbetimin sardığı (kısa mesajlardan nasıl anlaşılabilirse o kadar) hakkında ifadeleriyle gidiyorlardı. Yani konuşmayı devam ettirmelerinin, numaramı istemelerinin sebebi çoğunlukla fiziksel özelliklerim (sefanın fiziksel özellikleri) değil de kişisel özelliklerim (yani oğuz kaan’ın kişisel özellikleri) olurdu. Kendimi bu denli değerli hissetmemi sağlayan istekleri iyi ki de çok karşılık vermeden geçiştirdim. Fakat yalnızca bi kişiye gerçek kimliğimi söyledim.

İşte o kişi oğuz kaan adında bir arkadaştı. Sakaryada yaşıyodu ve ona tam manasıyla aşık olmuştum. Çocukluğumuzda yaşadığımız olaylar, bilimsel kişiliklerimiz, kafalarımız, derslerdeki başarılarımız hatta ismimiz bile aynıydı.

Kilo vermeye çalışırken bile onunla geçireceğimiz zamanları hayal ederek uğraştım. Kendimi fiziksel olarak beğenmezken onun ilgisini asla çekemeyeceğim kaygısıyla yandım tutuştum. Tabi bütün bunları ona anlatınca o ona ben olduğumu söylediğim yalanlarla örülü çakma hayat hikayemi anlayamadı. Daha doğrusu sebebini kabullenemedi. Yalan söyleme hastalığı olan bir psikopat olarak nitelendirdi. Ve nihayetinde benden soğudu ve uzaklaştı. Aslına bakarsak ben de ondan arada sırada rüyalarıma girmesi dışında uzaklaştığımı düşünüyordum.

Yine de sürekli ona karşı yazma ihtiyacı hissediyorum. Ve nedenini gerçekten bilmiyorum. Bunun benim içimde biüyüyen bir saplantı olduğunu farketmem elbette büyük bir adım. Neyse kaan yeter bu kadar :P

Biraz da küçüklüğümde yaşadığım arkadaşlık sorunlarından bahsedeyim diyorum. İlkokulda hatırlarım arkadaşlarımın hırsız-polis diye bir oyunları vardı.
Ve ben bu oyuna kesinlikle giremzdim. O oyun bizim sınıftaki erkeklerin yegane ve vazgeçilmez oyunuyken bunun dışında kalmak bana gerçekten koyuyordu. Tabi oyuna alınmamamın bir kaç sebebi de var.

Bunlardan ilki tabii ki kilolu olmam. Oyun koşma ve saklanma üzere kurulmuş bir oyundu ve benim oyunda olmam çok bir şey ifade etmiyordu. Koşamıyor ve saklanamıyordum. Bir de okulun bahçesindeki kısıtlı saklanma alanlarını harcadığımdan çok da istenmiyordum. Bunu suratıma da söylemişlerdi zaten.  Çocuklar o yaşta çok acımasız olabiliyorlar. Fakat ben de yeme konusunda oldukça acımasızdım :D İkinci bir neden ise öğretmenin favori öğrencisi olmamdı. Oyunu genelde öğretmeni sevmeyen, derslerinde başarısız tayfa kontrol ettiğinden beni oyuna almamak için diğerlerine baskı yaparlardı. Buna bakarsak kilolu olmam biraz da bunu örtmek amaçlı kurulmuş bir bahane sayılabilirdi.

Evet, bu oyun o zamanlar herkesin gibi benim de herşeyimdi. Olsundu ben sınıfta oturarak da bir şeyler yapabilirdim. Sınıftaki kızlarla konuşmak gibi meslea :P

Ortaokulumda ilkokuldakiyle aynı okulda değildim. Okulumda da zaten çok fazla insan yoktu  ama yine de bu geleneğim devam etti ve sınıfta oturdum. Bir alt sınıfımdan bir arkadaş edinmiştim -adı ömerdi- . Benim gibi diğer erkeklerle çok takılamayan ama aynı zamanda komikli bi arkadaştı  Arada yazar halini hatrını sorarım.

Ömerle,kızlarla ve en çok da öğretmenlerle konuşarak bir ortaokul süreci geçirdim.. Öğretmenlerimi hâlâ tek tek ararım yarım saat kadar sohbet ederim.

O zamanlar da öyleydi ama herkesin öğretmenlerle arası iyiydi zaten.

Lisede durumları zaten önceki yazıda yazmıştım. Sınıftakilerin arasına giremedim. Kimseye tek kelime etmeme ragmen çoktan top diye nitelendirildim zaten. Bundan rahatsızlık duyduğumu söylediğim halde inatla bu harekete devam edilince ilişkimi kestim. Kimseye tek kelime etmiyorum okuldan. Hayırlısı artık.



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Bugün ayın 29’u, çarşamba günü. Bugünü ve size geldiğim günü saymazsak arada tam 3 gün var. Nedense beklediğimden daha uzun sürdü bu üç gün. İlla bir rakam vermek gerekirse 2 hafta derim sanırım. Evet, 2 Hafta gibi geçen 3 gün…

Çok çabuk hayal kırıklığına uğradım sanırım. Çok çabuk pes etmeye meylettim. Neyse ne olduğunu anlatmadan –madem ilk yazım bu- size arkadaşlarımı sayayım.

“Çevrem” toplamda 4 gruptan oluşuyor: Okul, Ortaokul, Yenişehir-Pendik takımı ve diğerleri. Bu grupların içindeki insanların çoğu benim yaşlarımda veyahut bir, iki yaş büyük veya küçükler. Grupları açmak gerekirse,

OKUL

Okul grubu içinde iletişimde olduklarım –ya da adı üstünde arkadaşlarım- kendi içinde ikiye ayrılıyor:
1, sınıftakiler (bunlarla yaz tatili sürecinde Whatsapp’tan yazışırım, bir iki gün buluşuruz, okul süresince zaten beraberimdir. Açıkçası içine bir türlü dahil olamadığım bir gruptur. (İstenmeyen, yedek tekerlek diye adlandırıldığım olur.)
2, Kitap okuma grubu(bu arkadaşlarla Whatsapp’tan grup halinde birbirimize iyi dileklerde bulunur ve zaman zaman bir konu üzerinde tartışırız. Benim okulumdan olanları okul süresince yaptığımız etütlerde görürüm. Benim okulumdan olmayıp bizim okulun diğer kampüslerinde bulunanlarla ise ancak yılda bir defa olan kamp üresince ya da Whatsapp üzerinden toplu olarak yapılan tartışmalar sırasında yahut iyi dilekler dilerken iletişim kurarım.)

İşte tam burada atlamak istemediğim bir şahsiyet var. Bu grubun her alt dalında bulunan zamanında en yakın arkadaşım dediğim sessizce bir arkadaş var. Adı da Salih. Yakın zamanda (bu gece :O ) yaşanan tartışmamızdan öncesini ele alırsak, müzik hakkında bol bol konuşur, zaman zaman bilim sohbetleri yaparız. Bilim sohbetlerine çok dahil olmasa da düşünce ve müzik sohbetlerimizde aktif rol oynar. Kendisi futboldan anlamaz, zaman zaman basket maçlarını takip eder, özellikle elektrogitar olmak üzere bilumum gitar türleri hakkında bilgi ve yetenek sahibidir. Punk, blues rock,(azıcık)metal gibi rock türlerini sürekli takip eder benim aksime akustik rock ve pop rock alanında bir ilgisi yoktur, hatta hoşlanmaz beni de bu konuda eleştirir.

Artık kendisinin ilgi alanlarını anlatmaya son verip biraz da aramızdaki ilişkiden ve onun genel özelliklerinden bahsetmek gerekir. Salih tam olarak çözümleyemediğim biri. Örnek vermek gerekirse kendi adına utandığından çok daha fazla etrafında olduğu insanlar adına utanır. Her konuda ilgili görünebilir (“görünebilir” kelimesine dikkat çekerim). Olan bir olayın üzerine içinde çok büyük travmalar yaşarken zamanla sizden, ondan, bundan uzaklaşabilir; düşmanlık besleyebilir. Fakat size bunu söylemez. Beslediği düşmanlık ise çoğu zaman fiiliyata geçmez. Tek cümle ile ilişkiyi bitirecek düzeye kadar getirir. Ve bitirir. Kimseyi “örselemez” suçu kendi üzerine alır(?) ve bittiğini söyler. Bu kadar.



Salihten daha fazla bahsetmek istemiyorum. Sanırım artık ortaokul grubuna geçmeliyim

ORTAOKUL

Sanırım burada bahsedecek çok şey kalmadı. Elimde yalnızca kişiler var bu gruptan.(Salih buraya da dahil) Yine de kabaca bahsetmek gerekirse dershaneden kalan bir Whatsapp grubumuz var. Çok aktif olmamakla beraber sözüm geçer, sevilirim. Fakat buradaki çoğu kişinin hayatında yer kaplamam.

Evet. Sanırım sırada gümbür gümbür biri var, “Sefa”. Kendisini hâlâ daha çok severim. Çok içten, çok kalpten biridir. Ne yazık ki yakın arkadaşlığımız biteli yıllar oldu. Bunda hatanın yine bende olduğunu kabul ediyorum. Çünkü kişiliğim gereği çok ilgi istiyorum ve aşırı derecede keskin ve saldırgan olabiliyorum. Neyse bir yerden giriş yapalım artık Sefa’ya 

Eski zamanlarda sefa ile kız muhabbeti de yaptık, hayatımızdan gelecek hayallerimizden, müzikten, insanlardan, siyasetten, dinden de konuştuk. Fakat onunla konuşurken şu an sahip olduğum bu davaya sahip değildim. Anlattığım şeyler yeni öğrendiğim veya düşünmeye başladığım ufak tefek tomurcuklar oldu. Ve bir de Atatürk muhabbeti var ki ona girmesek de olur. Sanırım onun ulu önderi hakkında yaptığımız bu konuşmalar aramızı biraz zedelemiş olabilir. Olsun da ergenliktir, gençliktir bunların üstesinden elbette gelinir.

Sefa’nın parça parça yaşanan ve sürekli değişen hobileri ve ilgi alanları vardır. Bir ara metal müziğe ilgi duyarken iki ay sonra tam bir tiyatrocu olabilir. Bu aslında bir yerde aramızı güçlendirir de. Çünkü konuşacak konu ( ya da konu değiştirildiğinde yerini alacak konular ) çeşitli ve boldur. Fakat burada benim zaman zaman hayattan kopmak isteğine sürükleyecek kadar ağır duygusal patlamalarım rolü eline geçirir.(Sefadan bahsediyorsak sahne terimlerini yazıda kullanmak bir seçenek değil zarurettir ). Zamanında belli kızlarla yaşadığım duygusal bağlılıklar (burada aşk diyemeyiz sanırım. Çünkü her hangi bir cinsel dürtü akla getirilmez veya bu konu hakkındaki sorular ufak yalanlar ile geçiştirilir.)(Aslında bir topluma uyum çabası olarak edinilmiş kız arkadaşlardan bahsediyoruz. 12-15 yaş arasındaki bir ilişkide istenen her şey az çok sağlanmış olsa da benim tarafımdan cinsel bir duygu, arzu beslenmemiştir) sefa ile bol bol konuştuğumuz konulardandır. Bu kızlarla yaşadığım ayrılıklar, kavgalar, zorluklar vs. sefa ile ana konumuz olur. Ben çokça konuşurum, ağlarım, şiirler yazar şarkılar söylerim. Sefa dinler az çok kendisi hakkında konuşur.

Aslına bakarsanız bundan önceki iki paragrafın cümle sonlarına geçmiş zaman eki eklemek gerekirdi. Ne yapalım, eklemedik. :D hayırlısı artık.




Bunlar ile geçirilen çokça zamanın ardından Lise hayatı başladıktan sonra Artık Sefanın yeni arkadaşları olmaya başladı. Nazı çekilen, ilgi isteyen bir arkadaşa belki de ihtiyaç kalmadı. Bunu hisseden ben de keskin dilimle sefayı iyice kendimden uzaklaştırdım zaten. Sık sık buluşmalara çağırmaktan zamanla yıldım. Ve artık sefa ile çok görüşmez oldum. Sorsalar en iyi arkadaşım der miyim? EVET, kesinlikle derim. Çünkü Sefayı tüm kalbimle sever sayarım. Yepyeni, eskilerden bir nebze arınmış bir arkadaşlık kurmak isterdim. Fakat bu Sefa ve çevresi açısından çok da mümkün görünmüyor ne yazık ki 

Yine de onu gelecekte aile dostum yapmakta kararlıyım. Emin olmasam da onun da bunu isteyeceğini biliyorum. İyi diyelim iyi olsun.

Sefa’yı da bitirdikten sonra Simay’a gelebiliriz. Erkeklere olan ilgimi ilk açtığım insanlardan biridir Simay. Onunla şu zamanlar gerçekten üzüldüğüm, aklıma takılan, merak ettiğim konuları konuşuyorum. İşin garibi o da ben de onun tavsiye alınacak biri olmadığını bilsek de ondan tavsiye alıyorum. Beni gerçekten rahatlatmayı, ya da sonuca götürmeyi beceriyor . Hiç bir zaman gerçekleşmeyecek olsa da onu arada kapısını çaldığım kız kardeşim olarak görüyorum. Saf ve öğrenmeye açık ama yeri geldiğinde bilge bir kişilik ile beni şaşırtabilen Dünya tatlısı bir insandır.(Bir de ikizi var Aysim :D ama onla çok görüşmüyoruz.)

YENİŞEHİR-PENDİK TAKIMI

Gururla söyleyebilirim ki sanırım diğerleri arasında en başarılı olduğum grup burada yer alıyor. İsimlerini saymak gerekirse Alper, Batu, David, Daniel, Altuğ, Ferit (ve diğerlerinden biraz farklı olarak sefa) bu başlığın Yenişehir kolu. Bu insanlarla oyun ve Yüzüklerin efendisi gibi eski filmler hakkında bolca konuşabilir, dertleşebilirim. Bunların dışında artık onlardan biri olduğum için ciddi konuları da az çok konuşuruz. Hatta seve seve sıkılmadan dinlerler. O yüzden gerçekten başarılı bir arkadaşlık var burada.

Yine de benim beklentim olan En yakın arkadaş profili ne yazık ki bunların içinde yer almaz.

Kendileriyle bol bol sinemaya, yemeğe bir şeyler içmeye gideriz. David ve Daniel eğitim için kendi ana vatanları olan Teksas’a gitmiş olsalar da …(son bir kaç aydır durum bu maalesef. Onları çok özlüyoruz.) Bu arkadaşların beni satmayacaklarını ız adımdan çok daha iyi bilirim. Çalkantılı zamanlarımda onları işin içine dahil etmesem de onlar hep oradadırlar. Kişisel meseleleri daima bana unuttururlar. Onlarla vakit geçirmekten zevk alırım.

Bu başlığın altına bir de Pendik’teki Dernek grubunu koyabilirim. Çoğuyla çok az görüşsem de onları -hepsini olmasa da- sever, sayarım. Beraber dernek işleri diyebileceğim şeyleri yaparız.(Salih yine bu grubun içindedir) Siyaset konuşabilir, hasret giderebiliriz. Fakat spor konuları ve siyasi tavırlarında pek de onların içinde değilimdir.(ki bunu zaten konuşmuştuk :D)


Diğer grubunu şu an gerçekten ele alabileceğimi sanmıyorum. Onu da başka zaman halledelim  (TAM burada size çok seviyorum öptüm bay diyesim geldi. Sanırım bu kadar detaylı şekilde hayatımı kimseye anlatmıyorum. Durduk durmadık yerde bir yakınlık oluştu. töbe töbe…)

Neyse özetlemek gerekirse bugün Salih ile yolları ayırdık. Kendisi zamanında sergilediğim bir tavırdan ötürü (sunum kampı için sunum hazırlarken önce patronluk taslayışım sonra belli olayların ardından sunum hazırlığına ilgisiz kalışımdan ötürü) benden soğumuş-üzerinden 6 aydan fazla geçmiş bir konu-. Aynı şekilde sınıf Whatsapp grubundan da atıldım. Çok yapmacık şekilde futbol konuştuğumu iddia ettiler. Bu muhtemelen geçici bir durum. Fakat onlar için iş işten geçti gibi hissediyorum.

Bu arada buna bir limit koymadığımız için kendimden farklı biri olarak anonim sohbet sitesinde konuşmaya tekrar başladım ve Birilerini size yönlendirmiş olabilirim. Bilmiyorum, bu bana kısa süreli bir uzaklaşma şansı veriyor sanki. Dertler, sıkıntılar o an için benim olmaktan çıkıyor, tamamen dertsiz bir hayata adım atıyorum. İnsanlarla kurgu hayatımdan, bol bol müzikten, filmlerden ve dizilerden konuşuyorum. Aslına bakarsanız zor ve üzücü durumlarda benim tavrım hep bu olmuştur. Üzücü şeylerden bir şekilde kaçar ve 30 dakika sonra sanki hiç yaşanmamış gibi mutlu ve umursamaz hissedebilirim. Hatta çoğu insan ve ailem üzücü şeylerden asla etkilenmediğimi, hep mutlu olduğumu veya olmaya çalıştığımı düşünür. İki hafta içerisinde ise genelde bunların kokusu çıkar. Büyük bir hüzün patlamasıyla dakikalarca ağlarım. Annemle olayları yüzeysel bir şekilde konuşur, klişe öğüt ve telafi sözlerini az çok üzerime alınır, bir-iki saat uyurum.

Aslına bakarsanız kötü sonuçları olan, çok büyük hatalar yapmadım şu ana kadar. Umarım bundan sonrası da böyle olur.

Tüm her şeyden sorunsuzca bahsedeceğim birine ihtiyacım var. Çok yakın zamanda doğru kişiyi doğru yerde hayatıma sokmalıyım. Umarım yalan gibi şeylerle o kişiyi kendimden uzaklaştırmıyorumdur.

Sizin daha fazla zamanınızı çalmayayım. Kendinize çok iyi bakın. Okuduğunuza veya gördüğünüze ve beni tanıdığınıza dair geri dönüşlerinizi bekliyorum. Sonra içim içimi yiyor acaba mesaj ulaştı mı diye 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Hocam Merhaba,

 

Oğlum Oğuz Aydın 1999 yılında 7 aylık olarak dünyaya geldi. Doğduğunda 1,9 kg. dı. Uzun süre kuvözde kaldı. İlk iki yıl içinde de 2 adet küçük operasyon geçirdi. Ciğerleri tam gelişmediği için 6 yaşına kadar da alerjik bronşit tedavisiyle uğraştık. En son olarak 10 yaşında bademcik ameliyatıyla bademcikleri ve geniz eti alındı.

Yukarıda izah ettiğim nedenlerden dolayı çok korumacı olarak çocuğumuzu büyüttük. Oğlum tüm bu hastalıklarına rağmen oldukça metanetli ve sabırlı idi. Hiçbir şeye itiraz etmezdi.  Bu sebeple de bizde kendisine olgun birey bir gibi davrandık. Her şeyi izah eder ondan da uygunluk alırdık.  Çocukluk döneminde ısrarcı olduğu şeylerde izahta bulunduğumuzda bize hak verir ısrarından vaz geçerdi. Kurallarımızı delmeye çalışmazdı.

Asla ona yapamayacağım bir şey için söz vermedim ve söz verdiğim her şeyi de yaptım. Ona hiç yalan söylemedim. Üzüleceği bir şey olsa bile açıkça yanıt verdim. Çok akıllı ve uslu bir çocuktu. Ona bir tokat dahi atmadım. 4,5 yaşında kendi kendine okumayı öğrendi. 2 yaşından itibaren bilgisayar kullanabiliyor. Bugüne kadar tüm okullarda hep birinci olarak bitirdi. Lise sınavında da çok iyi bir sonuç aldı. Şu an özel bir kolejde (fen lisesinde) %100 burslu olarak okumaya devam ediyor.

Arkadaş bulmakta güçlük çekerdi. Genellikle kendi yaşından büyük kişilerle hatta yetişkin insanlarla sohbet etmeyi severdi. Bu sebeple de çevresindeki yetişkin insanlarda ona bir yetişkin gibi davranırdı. Çocukluk döneminde hareketi çok sevmiyordu. Halen de çok sevmez. Kendisiyle futbol, judo, tenis, basketbol gibi bir çok spor kurslarına katıldık ancak devamı bir türlü gelmedi. Kilolu olması nedeniyle de bu sporları becermekte zorlanıyordu. Bu sebeple de arkadaşları arasında kendisini yetersiz hissediyordu. O da daha çok kitap okuma ve bilgisayar oyunlarına yöneldi. Bu yaşına kadar da irili ufaklı en az 400 kitap okumuştur. Özellikle macera romanlarını aşırı düşkündür.

6 yaşına kadar evde  olduğum zamanlarda benle vakit geçirirdi. Ancak evde olduğum zamanlar çok yoğun çalıştığım için kısıtlıydı.  Hafta sonları ise daha fazla birlikte vakit geçirirdik. Onu çok severdim. Öper kucaklar, sırtımda gezdirirdim. 6 yaşından itibaren kilosunun artmasıyla birlikte kucağa alınamaz hale gelmişti. Ama yine de kısıtlı vaktimle onunla ilgilenmeye devam ettim. 7 yaşının içindeyken kız kardeşi dünyaya geldi ve ilgimiz biraz yeni çocuğumuza kaydı. Oğuz bu dönemde bize daha da büyük ve olgun biri gibi gelmeye başladı. Belki de bu dönemde onun çocukluk yapmasını da kısıtlamış olabiliriz.

Arkadaşları ile asla kavga etmezdi, paylaşmayı çok severdi, elindeki her şeyi hediye edebiliyordu. Hatta tanımadığı bir çocuk elindeki oyuncağı aldığında “”babam bana yenisini alır” deyip, oyuncağı çocuktan geri almaya uğraşmazdı. Çok yumuşak mizaçlıydı. Yukarıda da belirttiğim üzere bize karşı da ısrarcı olmaz kurallarımıza itaat ederdi. Yakın zamana kadar da böyleydi.

Ta ki sizinle terapiye başladığımız güne kadar.

Son bir aydır günün % 95 ni odasında geçiriyor. Sürekli bilgisayar oynuyor. Odasının kapısını kilitliyor. Namazlarını aksatıyor. Annesine karşı çok isyankar, bana da zaman zaman çok ters laflar ediyor. Eski tavırlarından eser yok. O akıllı uslu çocuk gitti, yerine tamamen bencil ve kaba saba biri geldi. Şuan için bu tavırlarına yutkunuyorum. Görmezden geliyorum. Söylediklerini duymazdan geliyorum. Ama bu ne kadar sürer bilmiyorum. Bir gün kendimi kaybedip çok ağır laflar edebilir, hatta evden bile kovabilirim.

Bu kadar akıllı, neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen, Allah’a inan bir insanın bu tür tavırlar içine girmesini akıl erdiremiyorum.

 

Saygılarımla,

Metin AKPOLAT
« Son Düzenleme: 08 Ağustos 2021, 06:35:43 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Selamlar

Terapiye gelmeyeli neredeyse 3 ay oldu. Yazmayalı ise daha fazla. Sanırım yazmayı falan da unuttum. Kelimeler eskisi gibi gelmiyor.


Size gelmediğim günden beri okula gidip geliyorum. Sınava yoğun bir şekilde (!) hazırlanıyorum. Yine de fazlasıyla sosyal bir hayatım var. Okulda en sevilen insanım. Elli kişinin arasında kimseyle kavgası, sıkıntısı olmayan; bu kadar insanla iyi geçinen bir tek ben varım. İki arkadaşımın dediğine göre ise birçok kişi bana fazlasıyla güveniyormuş. Bir kaç arkadaşın gönül mevzularına ön ayak bile oldum. Geçen asosyal, mutsuz, yalnız iki senenin ardından fazlasıyla sosyal, mutlu, neşeli biri oldum. Psikolojimin ne kadar iyi olduğunu daha başka kelimelerle anlatabileceğimi sanmıyorum.
Daha önce de bahsettiğim yanımda oturan kız hakkında olaylar ilerlemeye devam ediyor. Okulun başından beri yan yana oturuyoruz. Çok açık biri değil ama öğrendiğim kadarıyla kendisi de Genetik istiyor, hedeflerimiz ve belli konulardaki zevklerimiz benzer. Cuma günü onunla sinemaya gitmeyi planlıyorum.
Arada yine bir kesinti yaşadım. Bir erkeğe bir anda aşık oldum. Başta iyi arkadaşımdı ama sonra bir anda otururken his yağmuruna tutuldum. Kendimle gurur duyuyorum çünkü bu mevzuyu da 1 haftada aştım. Ergenler gibi aşık olup ( Cinsel herhangi bir fantezi beslemedim ) Her gece onu düşündüm. Ama bunun hem bana hem de ona zararlı olacağını düşündüğümden ve aynı zamanda onunla kurduğum arkaşlık ilişkisinin bozulmasını istemediğimden çok çabuk bu durumdan da uzaklaştım. Ona aşık olmamın nedeni bana değer veriyor gibi gözükmesiydi. Azıcık ilgiyi görünce hemen yumuşuyorum 😀. Şimdi ise ona arkadaş olarak çok değer veriyorum. Ona karşı adı aşk olan hiç bir duygu beslemediğime eminim.
Daha önce değindiğim gibi yurtta kalmaya başladım. Odamda benimle beraber 3 kişi var. Katta ise hepsi benimle aynı okula giden toplam 12 kişi var. Günümün çoğu derslerle, testlerle, denemelerle geçiyor zaten.

Okulda eşcinsele yakın bir arkadaşım var. Babası asker ve aşırı güvensiz, aşağılayıcı bir adam. Annesini de küçük yaşta kaybetmiş. Ona ufak telkinlerde bulundum. İşin aslını ( Eşcinselliği ) az çok anlattım. Zaten okulda en çok güvendiğim kişi o şu an. Çok değerli, çok iyi bir insan kendisi.
Yurt hayatı gerçekten çok güzel. Zaten dediğim gibi tüm kat arkadaşlarım harika insanlar. Daha kolay sınava hazırlanıyorum. Ortamlara çok kolay adapte oldum. Hayat uzun zamandır ilk dea bu kadar akıcı ve bu kadar güzel ilerliyor. Sizin de bunda gerçekten çok emeğiniz var.
Bir ara uğramayı düşünüyorum. Detayları konuşuruz. Nedense Terapi ortamını özledim. Metine, Nurullah’a çok selam.
« Son Düzenleme: 01 Aralık 2016, 09:46:53 öö Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
DEVLET HER ÇOCUĞA SAĞLIKLI EBEVEYNLER SAĞLAMAK ZORUNDA

‘’Devlet her çocuğa ruh sağlığı yerinde anne-baba sağlamak zorundadır’’ ifadelerini kullanan Kaçın, ‘’Siz devlet olarak aileyi korumazsanız geliştirmezseniz, aileyi merkeze koymazsanız toplumsal çöküş başlar. Burada tüm psikologlar sorunlar anlamında genelde anne-babaya odaklanırlar. Tamam anne-baba sorun çıkarabilir ama burada devletin hiç mi etkisi olmayacak. Çocuklarımızı 6-7 yaşında okula veriyoruz. Bir anne-baba çocuğunu devlet okuluna verdiği anda o çocuk anne-babanın değildir. Devlet bu emanetin bilincinde mi ve bu konuda hassasiyet gösteriliyor mu?’’ açıklamasında bulundu.

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&list=UUJdkrJhiL6pyF6B8vXad8Ew&index=3

https://www.habervakti.com/dosya/escinsellik-bir-hastalik-mi-kavramlarla-nasil-zihnimizle-oynuyorlar-h81171.html?fbclid=IwAR3Y4Czjk6CQvnT5EcoFSjxxe0hI3WhhbHpkQPv9D8bWuWqCw_vhQCCtG3A

https://www.youtube.com/watch?v=0LYcuhJOuuI&fbclid=IwAR3T3VzkZQx7MM_-DfTuOPGkjgsaKmoHohM26zVIUSOKfSAQoFnkT1Hst7U

'Türkiye artık eşcinsellik sorunuyla yüzleşmeli'
Başarılı programcı Bülent Deniz’e konuşan eşcinsel terapisti psikolog Hüseyin Kaçın, ‘’Türkiye artık eşcinsellik sorununu halının altına süpüremez. Bu gerçeklikle yüzleşilmeli.’’ ifadelerini kullanarak kritik uyarılarda bulundu.

https://www.habervakti.com/dosya/turkiye-artik-escinsellik-sorunuyla-yuzlesmeli-h81004.html?fbclid=IwAR3bCylgsndM9C_YddGIdbngIatUIlPs6FHizJnwo9P19MJSXXU3pahyKBw

https://www.youtube.com/watch?v=pDj1U1xuTwk&fbclid=IwAR034rxZfxS6xWA7l4nOO2ENobKlduzECdidFePArFi0f13Gg81ISDVurkw&app=desktop

www.huseyinkacin.com

https://www.youtube.com/user/escinselterapi

Yazarımız Psikolog Hüseyin Kaçın, eşcinsel ifadesi yerine LGBT ifadesinin kulanılmasını yanlış bulduğunu ifade ederek büyük tehlikeyi işaret etti. Kaçın, toplumsal cinsiyet eşitliği kapsamında toplumun dinamikleriyle oynanmaya çalışıldığını da belirtti.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-tehlikeyi-isaret-etti-lgbt-degil-escinsel-h61739.html

Eşcinsellik hakkında yaptığı açıklamalarla ve ortaya koyduğu terapi yöntemleriyle tanınan haber sitemiz yazarı ve psikolog Hüseyin Kaçın, 7 yıl önce katıldığı bir televizyon programında 'eşcinsellik'le ilgili çarpıcı açıklamalarda bulunmuştu.

https://www.habervakti.com/dosya/unlu-psikolog-escinsellik-tehlikesini-yillar-once-boyle-ortaya-h74213.html

Boderline Kişilik Bozukluğu: Eşcinsellikten İyileşerek Nasıl Kurtuldum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in ikinci yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/boderline-kisilik-bozuklugu-escinsellikten-iyileserek-nasil-kurtuldum-makale,1599.html

Tövbe edersem eşcinsellikten kurtulur muyum?
Köşemizde eşcinsellikten kurtulmuş kişilerden Selim'in terapi süreçlerine dair kaleme aldığı yazısını yayınlıyoruz:

https://www.habervakti.com/tovbe-edersem-escinsellikten-kurtulur-muyum-makale,1598.html

Özal'ın bahsettiği üç beş çapulcudan teröristler çıkmıştı; Erdoğan'ın bahsettiği üç beş çapulcudan ise eşcinseller çıkıyor

https://www.habervakti.com/ozal-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-teroristler-cikmisti-erdogan-in-bahsettigi-uc-bes-capulcudan-ise-escinseller-cikiyor-makale,1541.html

Ahlak: Zeki Müren "İbne" Değildir.
https://www.habervakti.com/ahlak-zeki-muren-ibne-degildir-makale,1531.html

Türkiye'nin Çözümlenmeyen Yeni Sorunu: Eşcinsellikten Kurtulmak İçin Neler Yapılabilir?

https://www.habervakti.com/turkiye-nin-cozumlenmeyen-yeni-sorunu-escinsellikten-kurtulmak-icin-neler-yapilabilir-makale,1475.html

Din adamlarının eşcinsellik konusundaki yaklaşımları eksik ve yetersizdir.

https://www.habervakti.com/din-adamlarinin-escinsellik-konusundaki-yaklasimlari-eksik-ve-yetersizdir-makale,1448.html

Kamuoyunda pompalanan "eşcinsellik, özgürlük" vs. dayatmalarına karşı bir okurumuzdan gelen değerlendirmeyi sizlerle paylaşıyoruz… "Medya, meziyetmiş gibi öteden beri eşcinselliğin özgürlük olduğunu vurgular. Böylelikle eşcinselliğe karşı çıkanlar da “özgürlük düşmanı” olur tabii. Durmadan bunu pompalayan yayınlardan etkilenen Müslüman kesim, “günah işleme özgürlüğüne” saygı duyulması gerektiğine inanmaya başladı sonunda…

https://www.habervakti.com/ozgurlugu-putlastirmis-humanist-muslumanlarin-dikkatine-makale,1473.html

Sadistlerden, Eşcinsellerden, Grinin Elli Tonundan, Asr-ı Saadet Oluşur Mu?

https://www.habervakti.com/sadistlerden-escinsellerden-grinin-elli-tonundan-asr-i-saadet-olusur-mu-makale,1401.html

Eşcinsel ideoloji ve örgütler

https://www.habervakti.com/escinsel-ideoloji-ve-orgutler-makale,1020.html

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle