Yani Usta
Ben Yani Usta'yı tanıdığımda yaşı on beşti. O zaman daha, Yani Usta, değildi. Kara gözlü, kara bacaklı,
kara saçlı, kara bir çocuktu.
Ben mi?... Ben kocaman bir adamdım. Ne yalan söyleyeyim: İşim gücüm yoktu. Dünyada kimseciklerim
yoktu. Bir anam vardı o kadar. Ondan öte kimim kimsem yoktu. Yani Usta bugün yirmi yaşında.
Ben elliye merdiven dayamışım. Ama Yani Usta tek dostumdur. Duvarları öylesine yağlıboya boyar ki
parmağın ağzında kalır. Gözümde o, yine on beş yaşındaki kara oğlandır. Boya yapmadığı zaman sinemaya
gider; maça gider; kahvede pişpirik oynar.
Aklına eserse nerde isem gelir bulur beni. Esmezsem aramaz bile.
Seni neden arayacakmışım be ağababa, der.
Kuytu bir birahanemiz vardır. Gider otururum. Düşünür dururum. Şu dünyaya ne ettim? Şu dünyada
ne gördüm? Neye geldim? Neden gidiyorum? Ne yaptım?
Dışarda kar yağdığı zaman içerisi sıcak da olsa bu birahanede üşürüm. Saat altıda daha kimsecikler
yoktur. Garson öteki salona geçmiştir. Duvardaki saat sinirlendirir, insanı içmeye zorlar. Ben Yani Usta'yı
mı beklerim? Beklersem gelmez ki... Beklemesem gelir mi? Umut vardır. Beklemediğim zaman umut vardır.
Gelir karşıma geçer. Ne söylerim ona. O bana ne der. Hiçbir şey hatırlamam. Sonradan şöyle demişti
diye uydururum.
Birahanenin gedikli müşterileri vardır. Biri var; gelir, camın yanına oturur. Bir şişe maden suyu açtırır. İçine bir duble, bir tek rakı döktürür. Bir tabak yemiş getirtir, bir böbrek ıskarası yaptırır, bazan da bir omlet yer.
Yani Usta gelir. Kaşının arası çizgi çizgidir. Beş bin lira drahoma veriyormuş kızın babası. Kız güzelce imiş. Eskiden de bilirmiş a bu sefer çayda görmüş. Kızın anası "Dans etsenize Yani!" demiş. Yani Usta "Ben dans mans bilmem" demiş. "Bilsem de etmem ya". Kadın açıkça verimkâr olmuş. Yani Usta: "Babamla görüşün" demiş...
Demek birahaneye Yani Usta da iki biramı içmeye gelmeyecek. "Birahanelerde filân gözükmemeli bir zaman, diyor, işin ucunda beş bin lira var."
Hey gidi Yani hey!Dedim geçen akşam, ufacık kara kuru bir oğlandın. Bak kocaman adam oldun. Ben ağababa oldum. Birahane eski birahane. Masalar eski masalar. Dünya başka dünya. Sen başka adam.
Ama ben hep oyum, be Yani Usta!Seni de hep öyle görüyorum Yani Usta. Kara saçlı, kara gözlü, cin gibi
bir oğlan. Hani seninle sinemaya giderdik. Sen yanımda deli olurdun. El çırpardın. Omzuma vururdun.
Vresi, derdin: gördün mü? Bak hafiyeye!Ne yaptı gördün mü? Bir yumrukta...
O sinema da yerinde yok. O sinema aynalar içinde idi. Yağmurlu havalarda kumaş kumaş, insan insan
kokardı. Birinci mevkiin çocuklarının arasına karıştığımız zaman içim sevda ile dolardı. Her yüz güzeldi.
Her çocuk babacandı. Her el nasırlı, küçük, kirli ve sıcaktı.
Günler geçti. Ben düştüm. İçmek alatı bozuldu. Sen koca adam oldun; beş bin lira drahoma alacak kadar.
Bari seviyor musun kızı Yani Usta?
Karı değil mi be ağababa, severiz.
Doğru Yani Usta, karılar sevilir sevilmesine ama ben içimden hep çocuk kaldığım için olacak karılardan çok çocukları severim.
Beni sevmez misin?
Seni mi? O da sorulur mu Yani Usta? Seni? Seni çok severim.
Ama ben çocuk değilim artık.
Benim gözümde çocuksun.
Beni çocuk yerine alırsan kızarım; küserim sana. Bir daha da konuşmam.
Düğüne de çağırmaz mısın, Yani Usta?
Bak ona çağırırım.
Yani Usta ile bir zaman sustuk. Sonra Yani Usta bana nereden hatırına geldi bilmem:
Sen tiyatrolara filan gidersin, beni de götürsene bir akşam, dedi.
Başımla beraber; ne zaman istersen... dedim.
Pazartesi akşamına sözleştik. Tiyatro gişesine erkenden uğrayıp biletleri aldım. Geldim. Yani Usta süslenmiş
geldi. Geldi ama biletler yarın akşam içindi. Pazartesi akşamları temsil yoktu.
Yani Usta, dedim, pazartesileri temsil yokmuş; yarın akşam için aldım biletleri.
Zararı yok; ver benim biletimi sen, dedi.
Dörder bira içtik. Ayrıldık. Ertesi akşam ben saat sekiz buçukta tiyatroya gittim. O gelmemişti daha.
Perdenin açılma zili çalarken yanıma başka biri gelip oturdu.
Yani Usta biletini satmış, tiyatroya gelmemişti.
Yani Usta bana son defa bir çocukluk yapmıştı. Hoşuma gitti. Bir tuhaf oldum. Bir yalnızlık duydum.
Halbuki ben tiyatroları hep yalnız seyreder, zevk alırdım. Tenha geceleri seçerdim. Paradilere çıkardım.
O akşamki temsil kadar kötüsünü galiba bir daha seyretmeyeceğim.
Hey gidi Yani Usta hey!Bunda ne var ki Yani Usta, ha? Gelmedin gelmedin. Ne çıkar bundan. Sen yine o aynalı sinemada yanıma oturan küçük çocuksun sokakta gördüğüm zaman. Ama yüreğimi bir şey, bir demirden avuç da sıkmıyor değil hani. Ama boş ver!İnanma!Hadi canım sen de!Üzülme be Yani Usta.
Beni gördüğün zaman gülümseyiver. Aldırma!Tiyatro da n'oluyormuş? Dünyada dostluk vardır, be!
O da ölmedi ya!
Varlık, (404), 1 Mart 1954
Sait Faik Abasıyanık