Kardeşim her zaman kafasına buyruk birisi oldu. İçinden ne yapmak geliyorsa onu yapan istemediği şeyi başkası için bile olsa kesinlikle yapmayan kendisi için yaşayan yaşamını kendisi belirleyen birisi oldu. Ben başkalarının güdümünde başkalarına yaranmak için uslu akıllı efendi olursam onların dediğini Yaparsam sevilip kabul edileceğimi telkin ettim hep bilinçaltına. Ben hep kardeşime özendim ne güzel içinden geldiği gibi yaşadığı için o da bana özendi. Uslu çocuk olup aile tarafından sevildiğim için. Ama bilmiyordu ki benimkisi gerçekten kabul edilme değil. Ben ailenin beklentilerine uygun davrandığım için ilgi kabul gösteriyorlar. Bu da bana samimi sahici doğal gelmediği için onların sevgisi benim için bişey ifade etmiyor doyurmuyor sevilme kabul edilme ihtiyacım giderilmiyordu. dolayısıyla ben daha çok çabalıyorum ilgi sevgi için ama sevgi gösteredikleri kendi kafalarındaki ideal çocuk olduğu için beni hiç doyurmadı sanırım onların sevgileri. kardeşime ise hayretim bu noktada artmaktaydı. çünkü o ailenin istediği gibi davranmıyor, kavga ediyor arkadaşlarıyla geziyor tozuyor, kızların birinden ayrılıp öbürüyle konuşmaya(çıkmaya) başlıyor ama aile alttan alta tam bir delikanlı diyerek onunla gurur duyuyor. kardeşimle ilgili söylenenlerden bazıları:
- dokuz kralla barışık
-her gittiği yerde bi adamı var
-daha eve gelmeden gelip alıp giderler, yazık büyüğünün kimsesi yok.
-hadi evlen desek 50 kız peşine düşer beni al diye
-delioğlan.... vs.. vs
tabi ilk başlarda takdir edilen bu özellikler yaşla beraber daha da ileri gidince tepkilerin rengi değişmeye başldaı.hiç bi işte 2 aydan fazla çalışamayan mutlaka biriyle kavga edip ordan ayrılan kardeşime dair umutlar azalmaya başladı. saDECE zevkine eğlencesine bakan hiç bir kaygısı endişesi olmayan kardeşim sürekli değişeceği zamanı bişeylere bağladı, bişeylerden sonraya erteledi.
buraya baktığımız zaman burdaki temel konunun "otorite eksikliği", "iç disiplin zaafiyeti" olduğunu görebiliriz. evlendikten sonra yurt dışına gidip 2 senede bir gelen babam tatil aralarına da bizi sıkıştırmış, işini görmüş çalışmak için tekrar yurt dışına kaçmış. dolayısıyla otorite olması gereken baba olmadığı için bu görev babaanneye kalmış. ama sevgi şefkatle yoğurulmuş kadın bünyesi haliyle çocuğa disiplini otoriteyi gücü değil sevgiyi şefkati göstermiş, zamanında kendi küçük çocuklarını da kaybettiği için bizi onların yerine koymuş el bebek gül bebek büyütmüş. önünde model olarak bir erkek bir baba, bir güç,otorite görmeye alışık olmadan büyüyen biz iki kardeşin hayatımızın bundan sonraki kısmında otoriteye karşı hep bi zaafımız olmuş, iç disiplin geliştirememiş - hedef koyma, hedefe ulaşmak için çalışma sabır, düzenli ders çalışma- çocuklar olarak büyümüşüz. otorite demek baba demek güç demek sınır demek. bunla olmayınca biz sınırsız özgürlükle, kendimizi hiç frenlemeden, tamamen haz ilkesine göre büyümüşüz. bu açıdan bakılınca kardeşimle kendimin çok ortak noktası olduğunu görüyorum. aramızdaki temel fark, benim ilkokul öğretmenimin çok iyi olup bana okulu sevdirmesi ve belki kafamın biraz daha iyi olması, çalışmadan dersleri yapabiliyor olmamdır herhalde.
hayatımızın ilerleyen bölümlerinde, ben lise hazırlık üniversite sonra iş hayatı derken kardeşim hep aynı yerde patinaj yaptı durdu. sürekli değiştirilen işler, değerlendirilemeyen ikinci üçüncü şanslar, tabi yaş ilerledikçe yurt dışından dönen baba hiç tanımadığı elindeki resimlere göre kafasında büyüttüğü çocukların gerçekte nasıl olduklarını görünce, düşündüğü gibi olmadıklarını anlayınca sarsılmıştır herhalde ve kriz anında yapabildiği tek şeyi yaparak bizi cezalandırmaya eğitmeye düzeltmeye çalıştı; küserek, konuşmayarak. yani babamızın ne yokluğundan bi hayır gördük ne de varlığından. her zaman sorguladım acaba hiç olmasa bundan daha iyi olmaz mıydı. en azından yok derdik acısına katlanırdık. bu şekilde yanında olup da sevgisini görememek çok daha acı değil mi diye. bu arada ben yurda verildim ve çok sonraları babamın neden öyle davrandığını benim okumam için olduğunu söylemesiyle anladığım tavırları eşliğinde gittim geldim. izinlere geldiğimde kapıdan girince duyulan ilk cümlenin şu olması acaba bi çocuğu nasıl etkiler:
-niye geldin,
-duramadın mı yurtta
-burayı unut evin yansa anan ölse gelmeyeceksin buraya.
evet bu benim babamın beni okutma şekliydi. şimdi de anlamadığım yıllar boyu beni evden kovan adamın şimdi niye tatillerde hemen eve gitmediğim niye hiç arayıp sormadığım konularında sitemde bulunuyor olması. herhalde çocukluk o zamanlardan bişey hatırlamaz geçti gitti mi diyor bilmiyorum ki. neyse ben üniversite ikinci sınıfın ortasına kadar babamla çatıştıktan kavga edip küsüp konuşmmadıktan sonra artık yaşın da getirdiği bişeyle sanırım aramız duruldu, konuşmaya başladık, yaz izninde de işlere biraz yardım edince peder benim büyüdüğümü değiştiğimi söylemeye başlamış anneme. dikkat ! onda bi değişiklik yok. aynı sert duygusuz ruhsuz kaba insanlıktan uzak sevgisiz iletişim özürlü bi adam. ben bölümün be ünüversitenin verdiği rahatlıkla daha rahat konuşmaya başlayınca ondan bi iletişim kurulup gelişebildi. tabi bu arada diğer çocuğu tamamen bi hayal kırıklığı olarak görüp onu yok sayması, onun annemin çocuğu beni kendi çocuğu olarak nitelendirip tamamen bana yönelmesi de etkili oldu diyebiliriz. canım kardeşimin ne kadar kırılıp incindiğini zamanla anladım ve sürekli aralarını yapmaya çalışmakla geçti tüm mesaim. babam dışladıkça dışarıya arkadaşlarına sigaraya karıya kıza yçnelen kardeşimin bu tavurlarında babam hiç bi zaman kendini azıcık da olsa sorumlu görmedi.onlar küçüğün suçuydu bak büyük okumuştu kendisinde bir sorun yoktu. onu babaannesi çok şımarmtmıştı ondan böyle olmuştu. olmadı bi türlü sorumluluğunu kabul etmedi ettiremedim.
Askerden geldiğinde değişeceğini artık bi işe gireceğini karı kız peşinde koşmayı bırakacağını akıllanıp uslanıp benim gibi sorun çıkarmayan denileni yapan istedikleri gibi bi evlat olacağını bekliyorduk. Özellikle babama çok gaz verdim galiba bambaşka biri oldu artık diyerek. Kardeşimle oğluyla artık az da olsa ilgilenmesi sevgi şefkat yakınlık göstermesi babalık yapması için. Ama tabi film çekmediğimiz hayatın kendisinin de hiç bi zaman romantik film olmadığından dolayı kardeşim askerden gelince tanıdıklar aracılığıyla sokulduğu iyi bi işten iki ay Sonra atılınca binbir zahmetli toplamaya çalıştığımız babam eskisinden fena dağıldı her zaman yaptığı gibi küstü muhatap olmayı bıraktı. Kardeşim yokmuş gibi davranmaya yine başladı. İkna etmeye çalışırken baba bu çocuğu böyle yapan sensin sen kaç kere karşına aldın konuştun babalık ettin dediğimde her zaman ve sadece dediği şu olur: KURSA GÖNDERDİK YA!!!!!!!!!!!
Evet babam için babalık kursa göndermekle tamamlanmış olmaktadır. Babalık vazifelerinin vekaletini hocalara sorgusuz sualsiz şartsız koşulsuz devretmiş bi gün bile hiç bir kuvvet babama yurdu hocaları sorgulatma başarısını gösterememiştir. Gözü kapalı ve safça salakça bi güven patlaması sergilemiş babam bize bi gün bile göstermediği.
Cami avlusuna çocuk bırakıp arayıp sormayan ana babadan çok farkı yok bana göre bizim pederin. Onlar belki daha cesur en azından hatasını bilerek suçluluğunu hissederek vicdan azabını çekerek hayatına devam edecek çocuk üzerinde de herhangi bi hak iddia edemeyecektir. Ama bizimkinin ki tam bi korkaklık kalleşlik en başta kendisini kandırmak bana göre. Madem bakmayacaksın ver temelli kurtulsun çocuk bari senden. Çocuk yetiştirmenin çocuğu yurda vermek olduğu düşüncesini acaba hangi şerefsiz soktu o kafana. Sokanı geçtim bunu nasıl aldı o beynin. Ulan bu güven nerden geliyor Hangi devirde yaşıyoruz. Kursta senin çocuğunla ne kadar ilgilenecek elin adamları. Ordakilerin çocuk yetiştirmeyi senden daha iyi bildiklerinin garantisini kim verdi sana. Kuran öğrensin öbür tarafı da kazansın diye verdiğin kursta oğlunun bu dünyasını siktiler!!!!!! Değdi mi şimdi. Bi taşla iki kuş vurayım derken hem bu dünyayı hem öbür dünyayı kazanayım derken allah korusun belki iki dünyadan da oldun iki dünyada boka saracak kime soracaklar sence hesabını. Öbür tarafta kardeşimin benim günahlarım senden sorulmayacak mı sence. Niye yetiştirmedin bunları deyince efendim ben kursa verdim deyince ha tamam o zaman sen geçebilirsin mi diyeceklerini sanıyon salak herif. Önce sana soracaklar o kazıkları. Sen şimdi kendini kandır bakalım babalık yaptım ben diye.
Sen babalık yapmış olsaydın çığlıklarımı duyardın nolur beni yurttan alın diye yalvarış yakarışlarımın yurttan kaçmak için değil Yurtta ki acımasız akılları uçkurlarında bi alay canavarın elinden kurtulmak için olduğunu anlayabilirdin. Ağlaya ağlaya ordan almanızı isterken hiç aklıma gelmedi mi ya bu çocuk niye bu kadar ağlıyor diye. Hiç mi içine bi kurt düşmedi. Bu ne gözü karalık. Beni her hafta sonu izine geldiğimde ite kaka söve saya yurda geri gönderirken beni cehennemin içine ellerinle atarken azgın kurtların elinden çekip çıkarmadığın gibi bi tekme de sen vurmuş olmuyor musun. Sen de onlar gibi sikmiş olmuyon mu hayatımı. Hadi onlar piç hadi onlar orospu çocuğu sen güya babamsın senin yaptığın daha ağır tecavüz değil mi sen daha büyük yıkıma yol açmadın mı ben de. Ben anlatamadım sen de anlayamadın başımdaki belayı. Ne diyebilirdim nasıl söyleyebilirdim bilmiyorum ki. Baba yurtta gece olunca sikiyorlar çocukları tehdit ediyorlar hocalar yatsı namazını kıldırıp gidiyor sabaha kadar onlar avcı aslan Biz yavru ceylanız mı diyeydim. Her gün acaba bugün kurban kim olacak diye korkuyla beklediğimiz Nasıl anlataydım ben sana. Askerde üst devreler niye kral. Üst devresini niye komutana şikayet etmediklerini sorunca askerler komutanım komutanlar saat beşe kadar var beşten sonra komutanın kuralları geçmez krallar üst devreler olur derdi. Aynısını ta ortaokulda ben yaşamışım.
o kursta kalırken ortaokulda ettiğim dualar kadar içten can ı gönülden tüm kalbimle dua ettiğim zamanlar çok yoktur. O kadar samimi olmasına o kadar çok ihtiyacımın olduğu ender zamanlardı. Ağlaya Ağlaya allah ım nolur gece olmasın nolur allah ım hep gündüz olsun güneş batmasın hocalar gitmesin yalvarırım allah ım nolur karanlık çökmesin bu sırtlanlar ava çıkamasın diye her vakit namazının ardından ısrarla ümitle bıkmadan usanmadan. Baktım gece oluyor isteğim biraz fazla geliyor Galiba. Sonra daha küçük daha olabilecek şeyler istemek gerek galiba diyerek uykum gelmesin uyumazsam kimse yanıma yaklaşıp bişey yapamaz yaklaşacak olsa da kovarım haberim olur izin vermem. ALLAH ım nolur uykuyu benden kaldır uyumayayım uykum gelmesin. Uyumanın bedeli bu kadar ağırken nasıl uyusun insan. Hayatımda gece uykudan uyanıp eşortmanımın kalçamın yarısına kadar sıyrılmış olduğunu gördüğüm anki kadar yada gece uyurken uyanıp arkadan sokulmuş ensemde birinin nefesini hissetmekten daha kötü olan An uyanınca kıçımın acıması sonucu iş işten geçtiğini farkettiğim zamanında uyanamadığımı anladığım andır heralde. O AN ki üzüntümü kederimi anlatabilecek becerim olsaydı keşke. Kendimi ne kadar suçlu rezil aşağı hissettiğimi ifade edebilecek kelimeler hangileridir ki. Arkamdan kikir kikir gülmeleri imalar aşağılamalar niye acaba isyan ettirmedi niye gözümü karartıp ne olacaksa olsun deyip saldırmadım bağırıp çağırıp elime ne geçiyorsa fırlatmadım niye kimselere bişey söylemedim diye kendime ne kadar kızıyorum bilemez kimse. Allah ım ne ağır ne boktan ne kötü bi ortam atmosfer psikoloji. Nasıl katlanır küçücük bedenler bu kadar acıya.
Geçen bayramda arabayla gezerken yanımızdakiler yan köyden geçelim dediler. Çok haklı bi gerekçem olmadığı için itiraz edemedim. Köyün içinden geçerken ortaokulda bana tecavüz edenlerden gecemi gündüzümü hayatımı zindan eden hayasızlardan biri beni görecek gülecekler dalga geçecekler işaret edip benimle ilgili bişeyler fısıldayıp sonra imalı imalı gülecekler nasıl siktik ama seni lan saf diyecekler nasıl da yaptığımız yanımıza kar kaldı hiçbişey olmadı bak diyecekler nasıl da kimseye bişey diyemedin her akşam bizim gelişimizi bekledin. Yediklerinden memnun musun sağol bizi memnun ettin doyurdun bizi yavsak diyecekler diye arabada resmen koltuğa yüzü koyun kapandım. Şaşırdım bunca yıl geçti büyüdüm eşşek kadar oldum üniversite okudum hiç bi açıdan benimle yarışabilecek durumda değiller ama yok köyün içinden geçmek bile beni bi anda bu kadar sarsabiliyorsa benim hala kat etmem gereken uzun bi yol var.
Suçlu kim ki herkes suçlu beni yurda piç gibi terkeden babam, eğitemeyecekleri göz kulak olamayacakları talebeleri alan gece öylece kaderlerine terkedip karılarının koyunlarına gidip bizi başkalarına karı yapan hocalar, ve yeni kalkmaya başlayan yaraklarının zevkini bizim üzerimizden yaşayan alt devre olma talihsilziğini yaşadığım o orospu çocukları. Bakalım siz yaptıklarınızın bedelini vebalini günahını nerede öedeyeceksiniz. Sizi geçtik de ben kendimi ne zaman toparlayacağım ne zaman benliğime açtığınız delikleri kapatabileceğim arap saçına çevirdiğiniz psikolojimi cinsiyet kimliğimi erkekliğimi geri kazanabileceğim. Uğraşıyorum uğraşacağım bırakmayacağım bu işin peşini.
Allah belanızı versin şerefsizler!!!!
Bırakmadım...
Yıllar geçti... Sürekli bu acıyla bu düşüncelerle yaşayamayacak olan benlik hayatına devam etmek için yok saydı bastırdı o günlerin üzerine toprak attı dosyayı komple rafa kaldırdı iyisiyle kötüsüyle yaşıyla kurusuyla filmdeki bütün karakterler idam edildi. Bunların içinde o günkü ben de varım tabi. O günkü ben de suçluyum o düzene ayak uydurduğum için. Benim de kalemimi kırıyor içimdeki yargıç ve beni de bütün yaşananlarla beraber beni de ağırlaştırılmış müebbet hapse karanlığa idama mahkum ediyor, kapatıyor üzerime ağır demir kapıları ve bütün bu enkaz üzerine yeni bi hayat inşa ediyor. Ama ben altında yatır olan yere inşa edilmiş evlere dönüyorum sürekli kabuslar sürekli toprağın altından dürtülüyorum. Uzun bi süre küçük ben yardım istiyor suçsuzum çıkar beni bunların yanından diyor. Kulak asmıyorum umursamıyorum hem kızıyorum hem korkuyorum sanki beni çıkarmak için açsam kapıyı bütün o pislikler hücum edecek beni çıkarmaya çalışırken izdiham olup beni ezip geçecekler hepsi bütün kurmaya çalıştığım hayatı altüst edecekler beni aşağılayacaklar yeni hayatımdaki herkese eskiyi bana yaptıklarını benim nasıl bi insan oldığumu söyleyecekler. Korktum deli gibi korktum. Şimdiye geleceği kurtarma ümidiyle eski ben i çıkarmadım çığlıklarına kulak asmadım tıkadım duymamak için açtım müziğin sesini açtım tv nin sesini. Hakkaten acaba o yüzden mi konuşurken bağıra bağıra konuşurum ki ben. Birine duyurmak için değil sesimi kendimin sesini bastırmak için.