Gönderen Konu: SAİT FAİK/ ALEMDAĞ'DA VAR BİR YILAN: PANÇO ve YANİ USTA EŞCİNSEL Mİ?  (Okunma sayısı 9169 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
HK ile son seansımız da Sait Faik Abasıyanık’ın ‘’Alemdağ’da Var Bir Yılan’’ kitabını okumamı istemişti. Özellikle 2 öyküsünü ‘’Panço’nun rüyası ve ‘’Yani Usta’’yı. Kitabı zar zor bulabilmiştim. Aslında Sait faik hakkında pek bir bilgim yok küçükken ders kitapların ‘’semaver’’ diye bir hikâyesini okumuştum. O aklımda kalmış. Neyse kitabını okudum, ancak size yazmak için zaman bulamadım. Kısmet bugüneymiş. Sait faik hakkında pek bir bilgim yok ve okuduğum kitabını da pek beğendim diyemem. Çünkü anlatış tarzı sade olsa da düş ile gerçekler iç içe geçmiş durumda. Hangisi gerçek hangisi düş pek ayırt edilemiyor. Sanırım bu kitabından önce hep gerçekçi yazar olarak biliniyormuş. Ancak son kitabında tarzını değiştirmiş ve sürrealist olmuş.

Panço adına kitapta ilk öykülerden itibaren yer veriliyor ve kitabın büyük bir kısmında bu isim ara ara tekrarlanıyor. Acaba yazarın özel hayatındaki biri mi diye aklımda geçiriyorum? Ama sadece isim olarak geçiyor. Daha sonra Panço nun rüyasında ise 21 yaşında olduğu, Beyoğlunun varoş bir semtinde babası-annesi- küçük kardeşi ile birlik oturduğunu, elektrikçi olduğunu, akşamları genelde kahveye takılıp kumar oynadığı ve sinemaya gittiğini yazıyor. Yine uzun süre işsiz kaldıklarını, işsizlik süresince imdadına adını açıklamadığı şahsın yetiştiğini, kolundaki saatin ona ait olduğunu, yine kardeşine defter kitap aldığını, kumar oynaması için para verdiğini, yani maddi anlamda pançoya yardım ettiğini görüyoruz.

Panço’nun bahsettiği kişi hakkında hiçbir bilgi yok, sanırım kitabın başındaki ‘’ Öyle Bir Hikâyedeki’’ adam.  Okuduğumda anlayabildiğim tek şey pançodan yaşlı olduğu kırk küsülü bir şey. Neyse asıl önemli olan tarafı aralarında ilişki iki arkadaş arasındaki ilişkiden ya da ne bileyim abi-kardeş ilişkisinden farklı. Bu göze çarpıyor. Sanki aralarında sevgili tarzında bir şeyler var, sanki si fazla. Öykünün sonlarına doğru panço – babası ile işe giderken yolda iyine meçhul şahsı görüyor bir ara bakışıyorlar, adam gözleriyle adeta nereye gidiyorsunuz tarzında anlamlı anlamlı bakmış pançoya. Sonra hiç konuşmadan çekip gitmiş. Tabi bu olay Panço’nun çok hoşuna gitmiş.

Sonuçta iki erkek arasında böyle anlamlı bakışmalar ve sözsüz iletişimin olması bana pek mantıklı gelmedi. Normal iki erkek yolda birbirlerini gördüklerinde ve samimi iseler merhaba nasılsın hoş-beş muhabbeti kurup geçerler. Değillerse bile selam verip yollarına devam edeler. Ama bunlar bu kadar samimi oldukları halde sanki aralarındaki ilişkinin sezilmemesi için birbirlerine adeta yabancı gibi davranmaları aralarındaki ilişkinin yasak olduğunu, birbirlerini seven bir erkekle bayanın tepkilerini gösterdikleri hissine kapılıyorum. Yatmadan önce onu düşünmesi, düşündükçe mutlu olması, mutluluğunun sebebini ona bağlaması iki erkek arasında görülebilecek sağlıklı bir duygusal paylaşım ve his değil…

Yazar sanırım kendi olmak istediği veya belki de gençliğinde yaşadığı bu tür bir ilişkiyi öyküleştirerek yazmış durumda. Sonuçta öyküler azda olsa yazarlarının hayatlarında da izler taşır.

Bu öyküyü kendi açımdan değerlendirecek olursam kendimle pek ilişkilendiremiyorum. Çünkü ben o yaşlarda iken kendimden büyük veya küçük biriyle eşcinsel bir ilişki yaşamadım. Hoşlandığım olmuştur o yaşlarda ama bunu eyleme dökmemişimdir.

Yine öykü de Pançonun pasif olduğu hissine kapılıyorum. Çünkü bazı davranışları bunu gösteriyor. Ama aynı zamanda panço sanki yazarın kendisiymiş gibi geliyor bana. Çünkü pançonun içinde yaşadığı ruh halini çok iyi anlatıyor, belki de yazar gerçek hayatında yaşadığı bir ilişkiyi öyküleştirerek anlatmıştır. Ya da gençlik yıllarında kendinden yaşça büyük birine bu tür duygular beslemiştir ve bunu öyküleştirmiştir. Yazarın ömrünün sonuna doğru bu kitap oluştuğuna göre ve öleceğini de bildiği için toplumun tepkisini önemsemeden yıllardır içinde sakladıklarını öyküler şeklinde sunmuştur. Bir de yazar son dönemlerinde toplumla pek barışık olmayan ve toplumun kabul etmeyeceği tarzda şeyler yaşadığını okumuştum. Aslında kurallara karşı bir baş kaldırılış olabilir.

İkinci bir öykü ise Yani Usta,  bu öykü ise Pançonun öyküsüne benzemekle birlikte yaş kriterleri farklılık gösteriyor. Yani Usta 20 yaşında, olayı anlatan kişi 50’li yaşlarında. Bu öyküde de garip gelecek şeyler var. Örneğin adam, yani usta adındaki gence çok düşkün, hatta evleneceğini duyduğunda çok üzülüyor, terkedilmişler gibi. Sanırım 50 yaşındaki şahıs yazarın kendisi oluyor, yazarda 50’li yaşlarda ölmüş olduğundan mantıklı geliyor bana.

50 yaşındaki biriyle 20 yaşındaki biri arasındaki dostluk arkadaşlık, bir baba ile çocuk arasındaki ilişkiden farklılık gösteriyor. Adamın sürekli aklında yani usta var ve genelde zamanı onu beklemekle geçiyor. Sonra kitabın bir yerinde şöyle bir şey diyor:

‘’Karılar sevilir sevilmesine ama ben içimden hep çocuk kaldığım için karılardan çok çocukları severim.’’

Sizinle ilgili seanslarımızda eşcinsel özellik gösteren kişilerin kimlik gelişimlerinin tam olmadığını, bir çocuğunkini andırdığını söylemiştiniz. Olayı bu açıdan da değerlendirdiğimiz de yine 50 yaşındaki bu adam da bir sıkıntı olabilir. Ama tam emin değilim bu konuda. Pançonun öyküsü kadar pek açık değil bu öykü. Ara ara sezdiriyor. Burada ki kişi 2 şeyi sorguluyor. Bir taraftan yaşlandığı için geçmişindekileri, bu dünyaya neden geldim, ne aldım ne verdim, şeklinde soruları var bir taraftan da yani usta evlenip gittiği için bir terkedilme korkusu var içinde ve mutsuz biri. Bu nokta da adama üzülüyorum. Ve kimim kimsem yok, bir yaşlı anam vardı. Oda sonradan gidince tutunacak dal olarak yani ustayı görüyor; oda bir kızla evlenince hepten terkedilmiş yalnız hissediyor kendini. Sanırım burada pasif olan kişi bu sefer 50 yaşında ki adam. Çünkü yani usta deli dolu biraz ve gerektiğinde posta koyabiliyor.

Aklı eserse nerede olursam gelip bulur beni esmezse arayıp sormaz beni diyor. Demek ki burada üstünlük Yani Usta da. Bağımlı yaşayan yaşlı adam.

Bu öyküde tahlil yapabildiklerim bunlar. Kendi hayatımda ilgi kurduğumda adamın durumuna çok üzüldüm. Sonuçta yapayalnız bir başına kalması, torun torba sahibi olamadan gitmesi bu dünyadan üzücü. Ve bu noktada sizinle ilk seansım aklıma gelmişti. Seanstan çıktıktan sonra tek başıma yaşlanıp ölmek istemiyorum demiştim. Pişmanlıklar içinde yalnız, terkedilmiş, hayattan artık beklentisi olmayan biri olarak bu dünyadan göç etmek istemiyorum, adamın şu anki durumu bana o anki düşüncelerimi hatırlattı. Bunun dışında adamın hayatı ile benimki arasında bir bağlantı kuramadım.

Belki biraz abartılı olacak ama iki öykü arasında da bir bağlantı kurabiliyorum.  İkisi de yazarın yaşantısından örnekler sunuyor. Çünkü yazar 50’li yaşlarda ölmüş, hiç evlenmemiş, sanırım biriyle nişanlanmış sonra ayrılmış…

 

Sonuç olarak şunları demek istiyorum. Eşcinsellik herkeste olabilir. İster yazar, ister cumhurbaşkanı, ister Müslüman ister Yahudi, ister sıradan bir insan olsun. Duygular ve Yaşamlar aynı olduğu sürece herkes bu hastalığa yakalanabilir. 21. Yüzyılın bilimini kınıyorum. Gerek insani bilimleri gerekse fen bilimlerini. Kök hücresinden yeni organlar oluşturabilen, insan klonlaması yapan, marsta hayat bulmayı amaçlayan, aya seyahatler düzenlemeyi planlayan, dna nın yapısını çözen ve aklıma sayısız şeyin geldiği  bilim eşcinsellik sorununda adeta üç maymunu oynuyor. Hatta bu hastalığı masum göstermek için 3. Bir cinsiyet saçmalığını yayıyor. Benim gibi tedavi olmak isteyen insanların ümitlerini kırıyor. Saplandığı bataklıktan çıkmasına da engel oluyor. Aynı cins kişilerin ölene kadar birlikte yaşaması zor bana göre. İki erkeğin veya bayanın birbirlerini sevip aynı evde yaşamaları, cinselliklerini tatmin için birbirlerini sıra ile kullanmaları ve belli bir süreden sonra sıkılıp çarpıp kapıyı çıkmaları hiç şaşırtıcı değildir. Bir yerde okumuştum iki eşcinsel erkek yurt dışında evleneceklerini ve çocuk sahibi olabileceklerini yazmıştır. Nasıl olacak diye sorduklarında hem benden hem de sevgilimden sperm alarak bir hücre döllenecek ve çocuk doğduğunda da alacağı şeklinde yazmıştı. Dikkat etmiyorlar ki üremek için bile dişiye muhtaçlar. Ve öyle bir ortamda büyüyen çocuğun psikolojik yapısı ne olur. Neyse bu konulara pek fazla girmek istemiyorum. Yapılan bu tür eşcinselliği normal gibi gösteren politikaların tek bir amacı insan ırkına son vermek. Amaç yeryüzü üzerinde büyük bir genelev oluşturmak.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle