ÖĞRENDİĞİMİZ UYDURULMUŞ DİNİN ETKİSİNDEN KURTULMAK İÇİN DİNSİZ OLMAK GEREK
‘Dindar’ bir ailem var. Anneanneler, dedelerden başladık öğrenmeye çocukken. Sofraya Besmele çekilmeden oturulmazdı, sağ ayakla ayakkabı giyilir, sol elle hiçbir iş yapılmaz, sol elle yemek yenmez, yalan söylemek günahtır, tabakta yemek bırakılmaz öbür dünyada pirinç tanesi hesap soracakmış, sonra para karşılığı dualar ezberletildi bize. Onların namaz kılmaları çok garip gelirdi, yahu ne diyorlardı, yere yatıp kalkarken, oyun olsa diye önlerinden geçer, örtülerini açardık. Bu da çok günahtı aman Yarabbi. Bebekler ağladıklarında meleklerin ona ‘Annen baban ölecek’ dediğini bile söylerdi anneannem. Tespih çekerdi sık sık. Ne derdi hiç anlamazdım.
Yaşım büyümeye başladı, üzerimde din baskısı olmadı büyürken de ama hiç de hevesim olmadı. Bu arada unutmamam gereken travmatik yaz dönemim var. İlkokul çağında kendini dindar sanan aileler çocukları camilere yollar. Eti senin kemiği benim derler hocalara. Yani al benim çocuğu ister taciz et cinsel, ister sözel taciz et, bağır çağır, adam et, bu arada bir de Kur’an öğrensin, bana üst model olarak yolla derler. 2 ya da 3 yaz üst üste süren bu maceramın bazıları gittiğimiz yaz tatilleri yüzünden yarım kaldı. Ama en travmatik olanı da birkaç harfi yanlış söyledim diye bana bağıran cami imamıydı. Psikopat sinirli Laz imam. İri yarı, şişman, gözlüklü, sevimsiz bir adamdı. Aileme hiçbir zaman anlatamadım o adamın kaçık olduğunu. Onlar bizim çocuklar hevessiz bıraktılar, öğrenmediler diye ağabeyim ve beni suçlamaya devam ettiler. Halbuki ben resti çektim, ben bir daha o camiye gitmem dedim. Çocuk aklımla yapabileceğim buydu. Bağırıldığım yere gitmem. Adam harfleri yanlış okudum diye gönderirim seni Elif cüzden başlarsın dedi. Halbuki ben o aşamayı geçmişim gayet de güzel okuyordum. Teşvik edeceğine adam benim önümü kesiyor. Bir de 2 tane erkek çocuğu vardı hocanın gözdeleri, nereden geldiler bilmem bir güzel okuyorlardı. İmam 2 de bir demez mi bak nasıl okuyor onlar diye. İçten içe hasetlenirdim o çocuklara. Halbuki suçlu imamdı. Öldü gitti, arkasından Allah rahmet eylesin bile diyemiyorum. Cami evimize yakındı, önünden geçerken hep onun o meymenetsiz suratı gelirdi. Yazarken bile gözümün önüne geliyor. Bu olayı babama anlattığımda her zamanki saflık derecesindeki iyi niyetiyle size öğretmek için öyle diyordur falan dedi, ben bir karısına söyleyeyim dedi. O an o imamın karşısına dikilecek adam adam sen ne yapıyorsun bu çocuklara dinde zorlama yok, doğru düzgün öğret öğreteceksen demesini beklerim. O zaman ancak kahraman babam olurdu gözümde bizim babişko. Ama maalesef bu fantezim hayatımın hiçbir döneminde olmadığı gibi bu dönemde de olmadı.
Yıllar akıp geçerken etrafımdaki derin hocalara gidenlere, kadın kadına toplanıp okumalar adı altında dedikodu ve kocalarıyla yatak hikayelerini anlatan vajinusmuslu, cinsel açıdan tatminsiz kadınlara batmaya başladı benim namaz kılmamam. Başladılar bana sormaya, ne zaman kapanacaksın, ne zaman namaz kılacaksın. Hiçbir şey ifade etmiyordu bana sordukları. Çünkü ben onların bunu ne için yaptıklarını henüz anlamamıştım. Allah sürekli bir şey istediğimiz ve bizi cezalandıran biriydi. Erkekti. Dayattıkları vardı, namaz kıl oruç tut, kurban kes, başını ört diyordu. Ama sanki erkeklere hiç dokunmuyordu Allah. Bir de nedense cinsellikte hep kısıtlama vardı, oranı gösterme, sen artık büyüdün edepli otur şöyle ol, erkeklere yaklaşma, tokalaşma, onu yapma bunu yapma. Bu derin hocaların evlerine giderken kapalı giyinirdim. Ne zamanki kadınlar bir araya toplanır herkes Victoria Secret defilesi mankeni gibi açılır. Bir de o örtüleri açarken ayyh diye bir davetkar ses çıkarırlardı. Sonra hemen başlarlar konuşmaya. Seninki nasıl, benimki şöyle, ay geçen ay adetim gecikti ödüm koptu valla, hamile kaldım diye neyse yanlış alarmmış, ay bilmem kim hala 1 çocuk doğuramadı. Sonra bunların bir de efendileri oluyor o çok aydınlanmış bir hoca, o da kadın tabi. O arada böyle aşka gelip hikayeler falan anlatıyor, kendinden geçiyorlar, ama akıl nerede belli. ‘Bilmem kimin kocası keşke benim kocam olaydı, sabahlar olmazdı o zaman’ cümlesinde kalmış akıl. Hafız sayısı da fazla, Kur’anı bir okuyorlar ki uçak hızıyla. Jet kadın hafız bunlar da. Ne dedikleri hiç anlaşılmıyor, dil Arapça. Yahu biriniz de şunu açıklayın derdim içimden. Sonra onları bir yere bağışlarla, ben şu kadar okudum, sen şu kadar tespih çektin falan derlerdi aralarında. Orada da bir sidik yarıştırırlardı. Sanki çok okuyana madalya takacak efendi kadın hoca. En komik kısım da ikramların geldiği kısım. Buradaki rekabet hiçbir yerde yok işte kadın çekişmesi bu. Ah şekerim neler yapmış, ne zahmetler ettin (bunun altındaki mesaj 3 çeşitten aşağı yapsaydın dilimizden kurtulamazdın). Ev sahibi de aklınca alçakgönüllüdür, olur mu canım öyle şey, ne zahmeti der. O an kadınlar böyle bir bakışırlar, ‘ben seni bilmez miyim’ dedikoducu kadııın bakışıdır bu. Arada bir de namaz vakti gelir, evde sınırlı sayıda orda vardır bazıları yatak odasına gitmek zorunda kalır, ama orada namaz kılmayı da pek istemezler, ‘malum iş’ yapıldığı için. Bir de hemen uyduruverirler aslında bu pek iyi değildir diye. Nerede yazıyorsa artık bilinmez. Bu efendi kadın hocanın söylemesi bile olabilir. Bu kadın oldukça VIP konumda ikram tabağı ilk ona geliyor, hocam hocam diye herkes peşinde koşuyor. Bu kadında cennetin anahtarı mı var acaba? Saatler geçer, fazla geç olmadan bu kadınlar pardösülerini giyer, kafalarını örterler, toplu iğnelerini takarlar, markalı çantalarını ve ayakkabılarını giyerler ve evlerinin yollarını tutarlar.
Dini bilgilerim gerçeklikten uzak, akıldan mantıktan uzak, imandan uzak bir şekilde yoğrulup gidiyordu bu teyzelerin arasında. Fenalık gelirdi içime dinlerken, onlar anlatırken içimden şarkı falan söylerdim. Ya cennet cehennem, ya da işte namaz küçük örtüyle olmaz, o böyle yapılmaz, şu şöyle olmaz emirlerinden giderdi konuşmalar. Kadın-erkek, iman, inanç hiiç bunlar konuşulmazdı. Okulda d adin öğretmenimiz dua ezberletirdi, ben kendi kendime ezberlerdim. Bir de bu dua ezberleme işi göster amcalara gibi bir olaydı, hadi kızım bir oku da Zehra teyzen duysun diye okuturlardı. Bir edayla okurdum ben de, saf çocuk işte. Ama bu Kur’an ne der, neyi söyler, ne anlatır hiç bilmezdim. Ezan okunurken radyo kapatılır, yatılmaz, mezarlıktan geçerken radyo kapatılır gibi hep kısıtlanan bir şeyler vardı.
Maalesef ki yalan yanlış hurafelerle, batıl inançlarla bir uydurma din öğrendim. Yaşım geldi 24 e. Konuşuluyor etrafta, tasavvuf, Mevlana, Peygamber, ayet, hadis, ramazan sohbetleri, programlar yapılıyor. Dedim ki demek ki ortalıkta bu işi bilen insanlar var. Hüseyin Hoca da sağolsun bu konuda bana örnek olan bir adamdı. Cesur, sorgulamış, yeri geldiğinde isyanını etmiş, ama sonra barışmış bir adam. Karısı da demez mi ‘Ben en güzel sohbetlerimi Allah ile yapmışımdır hep’. Aman Yarabbi, karı koca uçmuş bunlar dedim. Allah ile konuşulur mu, tövbe tövbe, bu idi benim öğrendiğim. Sen kimsin ki Allah ile konuşuyorsun, bir şey isteyeceksen de namaz kıl oruç tut sonra iste. 24 yaşın yazında uzun bir süre evdeyim, günler de uzun oruçlu oruçlu bir şey de yapılmıyor, televizyondaki programları izlerken bu insanlar Allah’ın, Hazreti Peygamberin, dinin güzelliklerinden bahsetmeye başladılar. Ve bende bir merak uyandı. Bir arkadaşım sağolsun bana Efendimiz diye bir kitap hediye etmişti. Başladım okumaya. Her satırı birkaç defa okudum, ancak idrak ettim. Ve emeklemeye başlamış çocuk gibiydi bilgilerim. Hiç mi duymadım, hiç mi ailemde de konuşulmadı bunlar diye sorgulamaya başladım. Sahiden de bunlar konuşulmamış hiç. Yatmışız kalkmışız seccadede, aç kalmışız bütün gün, olay buymuş bizim evde. E tabi bir de itiraz, isyan etme hakkımız kesinlikle yok. Ne gelirse Allah’tan razı olmalı ve hep şükretmeliydik. Kendimizden aşağıdakileri görüp halimize şükretmeliydik hep. Ne kadar insanlık dışı aslında bak kendinden aşağıdakilere vah vah tüh tüh de, otur halimize şükret. Biz neysek, sanki çok yukarıdaymışız gibi. Asıl acınacak halde olan bizdik. Belki mali açıdan hiç zorluk çekmiyorduk, ama manevi olarak bomboştuk. Hiç kafamızı yormuyorduk. Farz olan neyse onu yap iş tamamdır zihniyetindeydik hep. Böyle bir dini yaşamaktansa hiç yaşamamayı seçtim. Dinsiz oldum çıktım derin hocaların tabirleriyle. Ama şimdi ipler bana geçti. Çok şükür, neyin doğru, neyin yanlış, neyin günah, neyin sevap olabileceğini kestiriyorum. Allah’a isyanımı da ediyorum, onunla sonra da barışıyorum. Hep derlerdi ki din dogmadır, eleştirilemez, taş olursun… Bence din eleştirilmeye en açık alanlardan biri. Çünkü ne olursak olalım, ne düşünürsek düşünelim bizi koşulsuz kabul eden biri var Allah. Hangi ideolojide, hangi siyasi girişimde içinde bulunduğunuz akımı eleştirebilirsiniz, veya ne kadar eleştirebilirsiniz. Bir süreden sonra kendinizi kapı dışında ya da yalnızlar rıhtımında bulursunuz. Ama bilmediğimiz, henüz idrak etmediğimiz bir Allah var ki, ona iman etmeyenin hakkını bile koruyor, ve bunu kula sormuyor. Biz aciz kullara 3. kişi olarak susmak düşüyor. Adaleti en iyi o sağlıyor, sevapta kaç katı sevap veriyor, günahta 100 katı vermiyor. Bugün baktığımızda insanların daha acımasız olduğunu görmek çok kolay. Neden hala dinin düşünerek yaşanmadığını, okumaya, öğrenmeye gerek duyulmadığını anlayamadım. Yıllarca kadının 2.sınıfta yer aldığına inanan hacı hoca amcalar, İslamiyet’in kadın haklarını fazlasıyla koruyan, kadını kollayan, kadına yardım etmeyi sünnet olarak vurgulayan bir din olduğunu hala göremediler. Dini yaymakla görevli koskoca bir Peygamberin karısına bir düğme bile diktirmediğini kaç kişi biliyor? Bunlarla beraber Elhamdülillah hepimiz Müslümanız ve dünyadaki en harika toplumuz. Bu konuda hiç laf söyletmeyiz kendimize. ‘Laik’ Avrupa ülkelerinde çocukların hafta sonları kiliseye gidip gitmediği kontrol edilirken, bu ülkede okulda din dersi işlenmesi nedense anne babaları çok korkutuyor, kendileri de dini bilgi öğretmekten korkuyorlar, çünkü kendileri de bilmiyorlar. Ve aynı ülkede ibadet etmek isteyen insanlar için gerekli alan daha yeni yeni yapılıyor alışveriş merkezlerine, üniversitelere, konaklama yerlerine. Bir otele gidildiğinde odada Kur’an ı Kerim olması bazı kişilere rahatsızlık veriyor. Bu durumda sorgulamamız gereken çok şey var, inanç nedir, bilinçli inanmak nedir, ailelerin öğrettiği din dinsiz mi yapıyor, din sadece cennete gitmek için midir? Önümüzde koca bir ömür var deyip ertelediğimizde bir şeyi unutuyoruz. Ne kadarlık ömrümüz var? Yetecek mi bu soruların cevaplarını bulmaya. Bu yüzden iyisi mi şimdiden başlayayım ben bu soruların cevaplarını aramaya, yol uzun nasılsa.