Bence bu çok müşkil hastanın konuşmasına yardım eden en büyük faktör kolayca seçilemez: Tehdit etmeyen-anlayışlı bir ortam -herkesin bir problemi var ve herkes korunuyor burada- , sıkıntısını hafifleten, panikten koruyan ilaç, benim kişisel ilgim ve çalışmam ve bence en önemlisi: Konuşma tedavisi. Bunda esas, hasta sanki ‘afazik’ ya da ‘felçli’ gibi alınıp, harfler ve heceler teker teker tekrarlanarak yapılan alıştırma ve her ne kadar küçük olursa olsun, kazanılan her bir adımın, bir ‘çevre’ tarafından takdiri.
Şimdi “Konuşma Terapist”i Bayan Anne Deborah Pavelle’in bu makale için yazdığı notları okuyalım:
“Kim, ‘Seçici Konuşmamazlık’ problemleri dolayısıyla bana “Konuşma Tedavisi” için havale edilmişti. Kim evde anne-babasıyla ve kardeşleriyle konuşuyordu, fakat hepsi bu. Yalnızca bir kez bir komşuyla konuşmuş, bir daha da tekrarlamamıştı.
Kim benimle, burada, 16 Ağustos ile 13 Ekim arasında terapi gördü ve tüm seanslar kaydedildi. Buraya gelmeden evvel, onun “yazma” işlevi, bir ‘konuşma patolog’u tarafından incelenmiş ve her şey onun yaşına uygun, kabul edilebilir gramatik kurallar içinde bulunmuştu. Ebeveynlere göre Kim’in ‘hecelemesi=articulation‘ tamamen normaldi. Normal konuşma hariç, ev yaşamının gerektirdiği davranışların tümü normal sınırlar dahilindeydi.
İlk seans için oturduğumuzda, Kim sürekli olarak kikirdeyip durdu, domuz yavrusunun çıkardığı sayhalara benzer bir “ih” dedi. Ben, hayvan sesleri çıkarınca o güldü durdu, ama beni taklit etmesi istendiğinde, birkaç kez ricayı ödüllendirmedi. Çalışma işbirliği için bir güçlük yoktu, ama alfabe’nin harfleri ne ses çıkarır diye sorduğumda yanıt vermedi. Ama, alfabe’yi kopya etmesini söyleyince kıvançla yaptı onu. Kendisi hakkında sorulan sorulara ‘evet’ ya da ‘hayır’ı işaret etti. Ben odada olmamak şartiyle, isterse kayıt makinesine kayıt yapması rica edildiğinde, bunu refüze etti.
İkinci seansımızda, ortaya çıkardığım oyuncak ya da oluk malzemeleriyle oynadı, yerleştirdi vb. Bir az sonra, oyun oynamayı ‘konuşma’ ile şartlandırma yolunu deneyince, Kim onu refüze etti. <Bence bu bir az erkendi!> Kızcağız, birlikte çalışırken, göz kontağında bulunmadı, özel olarak son denemeden sonra, iskemlesinde dimdik, biraz katı, oturdu ve odayı terketmekte tereddüt gösterdi. Hiç bir zaman gülümsemedi ve elle temsaa, gıdıklamaya pek tepki vermedi. Belli ki mutsuz olmuştu ve o anda, zaten bir zaman için konuşmaya davet etmemeye karar verdim.
Bir sonraki terapi seansında, Kim daha rahatlamış ve sakin göründü. Birlikte “Pamuk Prenses – Snow White” kartonlarından diğer karakterleri çıkardığımızda bundan çok hoşlandı, “Happy-mutlu” karakteri için güldü, “Sneezy-tıksıran” karakter için tıksırdı, “Huysuz-Grumpy” karakteri için suratını astı, “Utangaç-Bashful karakteri için mahçup bir kız tavrı takındı ve bol bol öpücükler gönderdi. Yani böyle kısa kısa, içeriğini bildiği < onu ürkütmeyecek> imajlarla mutluluk hissetti. Ama, kendisine ümit bağlamanın henüz o kadar kolay olmadığını gösteren şu tepkiye bakın: Birlikte bir ‘Hayvan çiftliği” kurduk, ben hayvan seslerini çıkardığım zaman o güldü, ama ondan beni tekrarlamasını istediğimde, yanıt vermedi.
Bir sonraki seans, mutsuz geçtiği sonradan öğrenilen bir “aile terapi” seansından hemen sonra yapıldığı için, cidden kötüydü; kızcağız nerdeyse sürekli ağladı. Oyunumuzu erken bitirmek zorunda kaldık. Kendi odasında belki daha rahat hisseder diye, terapi alanını, benim ofisimden onun odasına çevirdik. Kartonlardan çiftliği yapmaya devam ederken, ben ona bu değişikliğin nedenini açıkladım. Bu arada ona, geçen seansta ne denli mutsuz olduğunu teyp’i çalarak dinletiyordum. Teyp’te, ağladığı yere gelince kendi sesine güldü, ve ilk kez olarak, bir fare’den çıkmış gibi, “e” sesini çıkardı ve yalnız çıkarmakla kalmadı, sesi indirip yükselterek farklı tonlarda söylemekten hoşlanmış göründü. Ben başka hangi hayvan o sesi çıkarır deyince, bir civciv’i örnekledi. Ben cesaretlenip de civciv için “peep- cik cik, civciv sesi” sözcüğünü tekrarlaması için rica edince, refüze etti.
Bu olumlu günü izleyen günlerde <her gün terapi yapıyorduk!> çiftlikle oynamaya devam ettik ve Kim kolaylıkla ‘e’ sesini çıkardı; o aynı zamanda, bu sesi çıkarırken kayıt aletinin iğnesinin yerinden sıçradığını görünce hayret nidası çıkardı; bu ‘yeni’ sesiyle heyecanlanmış ve merakı artmıştı, ama başlangıçta, ‘e’ sesinin yalnız tini, yani yükseklik derecesiyle ilgiliydi. Dönüm noktası 10 Eylül’de geldi: Kim, ‘kızgın bir kedi’ için ‘fff’, bir ‘kuş’ için ‘e’, bir ‘cüce’nin ‘öpücük’ işaret ve sesi için aynı temayı, “Happy’ için de sessiz bir esneme ve ardından gülme sergiledi. Bu şekilde, güvenilebilir ve sürekliye benzer bir ilinti kurmaya başlayınca, ben ona, kağıttan yapılı çiftliğin tamamlanması bitince, hayvanların çıkardığı sesleri tekrarladığı sürece, tüm parçaları kendi odasında tutabileceğini söyledim. Burada benim teklif ettiğim metod: “successive approximation=art arda benzetme” idi. Yani, her tekrarda çocuğun sesini bir az daha yükseltmesi ve bir az daha uzatması bekleniyordu. Kendiliğinden bu denemenin yalnız bir kısmını yapıyordu başlangıçta, ama ısrar edince, eskisi gibi refüze etmeyip tamamlıyordu, yani desteğe gereksinimi vardı. <Deborah’ın kısaltılmışı> ‘Debby’, her tekrarda bir az daha belirgendi. Sonra, O.T. (Occupational Therapy-Meşgale Tedavisi) yapan hanımın ismi: Mary Ellen, ve tek sözcük olarak “Play-Oyun” rahatlıkla söylendi ve bunlar kaydedildi. <Terapist, hepimiz için bu ilk yanıt sözcüklerini ayrı ayrı teyp’lere alarak bizlere hediye etti, biz de bunu hastanede çevre grup toplantısında, Washington’daki konferans’ta da dinlettik. Sonuç, başlangıçta da olsak, gerçekten göz yaşartıcı idi!>”
Yukarda da söylediğim gibi, tüm ekip arasında en büyük başarı ödülü ‘Konuşma Terapist”ine gidiyor, ama ben de, bunca yıllık doktor olmama karşın, orkestra şefi olma konumundan, hem bir hekim olarak, ve hem de bir insan olarak çok mutlu idim.
Konuşma terapisti, bundan sonra, Kim’le diğer çocukları işaretler ya da jest’ler yerine, dolaysız konuşmaya teşvik ve liderlik etti. Sobra sıra ‘erkek terapist’lere geldi. Beklendiği gibi, Kim konuştukça, sesi, çok daha az zayıf, ürkek, çoğu kez gözyaşlarıyla bulanmış olarak çıktı ama artık dış dünyaya güvenmeye başlamıştı ve bu küçük çevre’nin (Benim onu çağırdığım gibi) Pamuk Prenses’i olduğunu içten benimsemişti. Tabii, iyi bir gramatik yapı ve yeterli yükseklik icra etmek bir iki ayı daha aldı. Bazı yanlışlıklara bilerek göz yumduk, örneğin ‘that’ sözcüğündeki ‘th’ için ‘d’ diye telaffuzda bulunuyordu. Sıra, tüm bu çalışmanın “kendi değerlendirmesi”ne geldiğinde, bu zeki kız, bu işin ne denli zor olduğunu ve özellikle herhangi bir yardım istemenin onun için adeta ölüm olduğunu söylemekten çekinmedi. Bu iyileşme süresinde, konuşmakla “ne denli rahatlık kazandığını” samimi bir eda ile ifade ediyordu. Terapi, Kim’in hastaneden taburcu edildiğ tarihe kadar sürdü
<Terapist Deborah hanım o kadar ehil ve o kadar iyi bir insan idi ki, biz bu makaleyi Washington’da konferans için hazırladığımızda, bize verdiği notta şunları söylüyordu: “Thank you and I regret not being here to deliver this speech personally!” (Teşekkür ederim, bu konuşmayı kendim yapamadığım için üzüntülüyüm!) Ben onun yerine bu satırları okuduğumda, konferans salonundan cidden uzun süreli, samimi alkışlar gelmişti!>
Kişisel terapist, ‘Social Worker’ Fredda Zuckermann’ın Notları :
“Benim Kim’e uyguladığım “Oyun Terapisi” seansları, onun hastaneye kabulünden birkaç gün sonra başlamıştı. O zamanlar o, genel görünümüyle, durgun, yavaş ve çok basitçe davranıyordu. Oynadığımız oyunlar koşmaca ve yakalamaca, saklambaç ve anide birbirimizi buluşumuz gibi, sözcüz, küçük çocuk oyunları idi. O da kendi hesabına, oyunlara peluş bebeklerini de getirmeye başladı. Bu başlangıç zamanlarında, yakın temas başladığında, o önce bir az ilgi gösterir sonra, karşılıklı etkileşim, organizasyon başlayınca, çekingen bir tavırla yatırımını daha aza indirirdi. Bazı günler bir köpek olur, yerde halı üzerinde yuvarlanırdı ve bunlardan hoşlanırdı. Kişisel olsun diye, onun diğer terapistin kaydettiği teyp’lerdeki kikirdemeleri ve diğer tip müzikleri dinlerdik. ‘Kil-clay‘ ,ile oynamayı hiç sevmedi <Kil, bilindiği gibi, ‘anal’ dışkıya çok benzer ve onun gibi anal devrede fikse olmuş çocuklar ya çok sever adeta ona yapışırlar, ya da nefret ederler.> Kim, kimi zaman terap seanslarına gelme konusunda direnç gösterdi, kimi zaman da, ayrılan zaman bittikten sonra bir türlü ayrılmak istemedi. <Bu, ‘ikilem-ambivalence‘ı işaret eder!>. Ona, içinde diğer birlikte yaşadığı çocukları da içeren Ünit hakkında konuşmak istedim, daha konuşamadığından, soruları ben sordum, acaba öyle mi tarzında sorduğum sorulardan bana vermek istediği mesaj, ‘diğer çocukların onu sevmediğinden korktuğu’ idi.
İlk sekiz seanstan sonra, ben ilişkimizi bir az daha yaklaştırmak istedim, bunu da, onun davranışlarını t a k l i t ederek ona iletmeye çalıştım. Yine daha ziyade, onun kendi oyuncaklarını paylaşmayı yeğledim: blok’lar benden, hayvanlar ondan’dı; arada, onun genel davranışını, aynada akis yapar gibi, aynen tekrarlamaya devam ettim. ‘Çizme’ de çalışmamızın başka bir öenmli tema’sı idi. Daha sonra önem arzedecek bir çizim, beraberce tamamladığımız bir ‘balina’ idi. <Yutma? Yutulma? problemleri!> Bizler tarafından planlanmış olarak, iki hafta için tüm yardımcı-oyun seanslarını ve aile ziyaretlerini kestik <Yorum: yine saklambaç oyunu: acaba kaybolanlar geri geliyor mu? Kaybedilme korkusuyla uzaklaşan imajların tekrar ele geçmesinin vereceği garanti ya da güvence hissi vb.> Anne-baba aile terapisine geldiklerinde, programın bu kısmından, kendilerini ‘suçlu’ hissettiğinden ötürü şikayetçi olduklarını bildirdiler. Baba, gözle görülür bir şekilde, geldiğinde işinden kaybettiği zamanı hesaplıyor ve Kim’in ne zaman eve döneceğini soruyordu. Her ikisi de hem devam ve hem de diğer anne-babalarla paylaşma yetilerini geliştirmeleri bakımından çok takviye aldılar. Anne, onunla yalnızca dolaysız olarak konuşulduğunda birilerine yanıt verirdi; Kim’in eve dönebileceği konusunda da oldukça umutsuz idi.
Terapi planı: ‘ kişisel ve aile, meşgale, konuşma, oyun terapileri’�
yine tüm zamanlı uygulanmağa başlandığında, hiç olmazsa Kim’in gündüz davranışları ve diğerleriyle etkileşimi göze görülür bir şekilde arttı, bunlara karşılık akşamları yine deprese ve gözleri yaşlı idi.
Bu ikinci dönemin ilk sensında, Kim göze görülür bir şekilde
deprese idi. Mamafih, başlangıçta olduğu gibi, tüm peluş hayvanları, iskemleye koydu. Balinayı beslemek istedi, sonra vazgeçti. Bebeklerle oynarken benim onu görmediğim zamanlarda özlediğimi söylediğime çok olumlu yanıt verdi. Bunu izleyen seansta balina üzerinde çalıştık. Ondan sonraları daha aktif ve inisiyatifi benden önce alan kişi o oldu.
Üç hafta aradan sonra ailesi ile beraber tekrar Aile seanslarına başladık. Kim ailesini ancak bu seanslarda görebiliyordu, serviste vizite izin vermedik. Ümit ettik ki, Kim, gerçekten istiyorsa, bu beraberliği de ayrılığı da gerçekten hissettiği gibi kullanmalıydı ve bize ailesi hakkındaki duyguları ifade için bazı ‘veri’-done‘ler vermeliydi. Ayrılıktan sonraki ilk toplantıda Kim, annesinin kucağında oturdu. İkinci seansta ise babasının kucağına oturdu, sonra inip ofisteki oyuncaklarla kendi kendine oynadı. O arada ben anne-babanın evde, akşamları ne şekilde ve nasıl konuştukları, oynadıkları konusunda bazı soruları ortaya attığımda, Kim kauçuk bir kedi’yi sıkarak sesler çıkartıyordu. Baba, çocuklarla oyun oynamaktan, özellikle Kim’i kucağında hissetmekten çok hoşlandığını ama bunların istediği kadar olamadığından şikayet etti. Babanın bu konudaki yetersizliği, Kim’i göze batar bir şekilde sıkıntıya koyuyordu. <İşte terapinin büyüklüğü ve olumlu etkisi burda: taraflar gerçek duygularını sözle ya da jestlerle ifade imkanını bulabiliyorlar!>
Gelecek seansta, çocuk-aile ilişkilerinin ötesinde, çocukların birbirleriyle nasıl (oyun vb.) iletişimde bulundukları sorulduğunda, Kim’in sıkıntısı kabardı ve, o temiz kız, idrarını donuna yaptı. <Tabii bu, onun ifade yeteneğini bu dereceye yükselttiğinden, terapi noktasından çok olumlu idi, ister nefretini ister korkusunu ifade etmiş olsun!> Aile, Kim’in evde kardeşlerine bir “Kraliçe” olduğunu söyler dururmuş, ablası ise onu alabildiğine küçültürmüş. Diğer seansta, ailesi geldiği zaman ofisimdeki kartonlar arkasında saklandı; arada bir başını çıkararak, ailesinin çocuklara nasıl kızdıklarını yüz mimikleriyle sergiledi. Babası, çocuklarının onu nasıl taklit ettikleri ya da yok saydıkları zamanlardan bahsederken, Kim, o anda kikirdiyordu. Bir daha altını ıslatma olayı da bundan sonra yine oldu.
K i ş i s e l terapi seanslarımızda, Kim balina çizmede göze görünür değişiklikler yaptı. Balina rengarenk boyanmıştı, onun içinde olduğu ortam da dikkatle boyanmıştı. Şunu da bildirmeliyim ki, bunu izleyen seanslarda Kim, adeti olan, iskemleyi hayvanlarla donatmaktan vazgeçmişti. Balinaya da keskin dişler eklemişti <Kendisinin de dişlerini göstermesinin alameti!> ve ağzı etrafında bir sürü ufak balık dolanıyordu. Konuşmaksızın, bana da ayni şeyleri yapmamı telkin etti.
İzleyen aile toplantısında, babası yine -çocuklar konusunda- kendi duygularından bahsettiğinde, Kim’in tepkisi daha az çocukça idi. O seansın sonlarına doğru, tesadüfen ofis dışından ben geçiyordum, açık kapıdan Kim’le göz göze geldik, bir kovalamaca oynadık kısa bir zaman için. Aileyle, geri kalan zamanda “hisleri kontrol” konusunu ele aldık. O sırada Kim, hayvanlarla oynuyor, pasif olarak konuşmayı dinliyordu. Bir dahaki toplantıda anne açıkça deprese idi, kendi ‘yetersizlik’ duygularından hissetti. <Belli ki, tüm ailede bir tür depresyon ve yetersizlik, tatminsizlik duyguları ve gösterileri var, ailenin en hassas çocuğu da ‘konuşamama’ semptomu yaratarak dikkatleri tüm aileye çevirtiyor ve hepsinin terapi görerek aile içinde yeniden bir yapılanma-denge kurulmasını temin ediyor.> Hemen hemen tüm seans, anne bu tür duygularından bahsetti.