Gönderen Konu: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)  (Okunma sayısı 2480 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
BÖLÜM 9:

Bunca yıllık terapi hayatımda bu kadar önemli bir terapi yapmamışımdır herhalde. Bu terapi evrenin var oluşunu keşfetmekten farksızdı. Kendimi, hayatı, bilinçaltı oyunlarını keşfettim. Tanrı'yı keşfetme serüvenim bile bu terapide başladı. Bu terapinin diğerlerinden farklı olan bir diğer noktası da terapiyi dışarıda yapmamızdı. Terapiyi bir AVM'nin kafesinde yaptık. Dışarıda terapi yapıldığını duymamıştım daha önce. Ne yalan söyleyeyim? Biraz tedirgin oldum başlarda. HK standart psikologlardan çok farklıydı. Hem bir dost gibi yaklaşıyordu, hem de profesyonelliğini bozmuyordu.

-   Evet, söz sende Emre.

Hep böyle başlamıyor muyuz zaten terapilere? Söz bende olunca çok zorlanıyorum yahu. Ben sussam da o konuşsa olmaz mı hep? Ben gelir giderim yine. Ama o ne yapıyor? Ben konuşmaya başlamadığım sürece sadece "Söz sende." diyor basitçe. Lanet HK! Konuşunca benliğim yıkılıyor! Açıklarımı görüyorum ve mükemmel bir şekilde planlanmış olduğunu düşündüğüm hayatım adeta çöplük haline geliyor. "Bütün insanlar kötü." diyemiyorum. Tıpkı diğerleri gibi "Ben de kusurlu bir insanım" demek zorunda kalıyorum. Tanrı olma şansım azalıyor. Özetle, terapilere bu açıdan bakınca onlardan nefret ediyorum.

-   Konuşalım tamam.
-   Tamam.
-   Ben başlayamıyorum ama.
-   Sen başla!
-   Üç gündür başka bir yerde kalıyorum. Karaköy'deki halamın oğlunun yanında. Ama anladım ki  halamın oğlunun yanında kalmamam lazım.
-   Niye?
-   Teyzemin oğlunun evi çok baskıcıydı ama bu da çok serbest. Deli gibi içtim burada.
-   Ha! Öteki evde olsan içki içemez miydin?
-   İçemezdim.
-   Burada?
-   Komaya giriyordum. Alkol komasına giriyordum.
-   Şimdi ne var? Suçluluk mu, pişmanlık mı?
-   Artık yok.
-   Orada kalırken mi vardı?
-   Evet, orada utanç içindeydim.
-   Nasıl bir suçluluk?
-   Kendi yaptığım bir hatadan dolayı ortalığı mahvettim.
-   Hangi hata?
-   Fazla içmek. Fazla içmenin ardından zaten...
-   Onlar içmedi mi?
-   Hayır, içmediler.
-   Votkayı sen mi aldın?
-   Evet, ben aldım.
-   Bir şey demediler ama?
-   Hayır, demediler.
-   İçme nedenin neydi peki?
-   Bilmiyorum.
-   Sıkıntı gidermek mi?
-   İnsan mutlu oluyor içince, o yüzden.
-   Ne anlamda?
-   Hiçbir şeyi umursamıyorsunuz içtiğinizde. Dünya umurunuzda olmuyor.
-   Kafanın içi çok dolu, ondan mı?
-   Herhalde.
-   Kafanın içi git gide karışıyor. Öyle mi?
-   Evet.
-   Neden karışıyor?
-   "Acaba yapabilir miyim?" diyorum kızlarla.
-   Bu kafanın karışması ve içmen için yeterli değil mi?
-   Yeterli herhalde. Başarabilirim artık ama kızlardan korkuyorum.
-   Nasıl bir korku?
-   Bilmediğim türde bir korku. Bilsem zaten korkmam.
-   Üstünü aç biraz ama. Onlara karşı güçsüz mü olursun?
-   "Beğenmezler" falan diye. Geçen konuştuğumuz konu.
-   Beğenmezlerse "erkekliğimi yetersiz görürüm." diye. Peki "ben yetersiz gelecek miyim?"
-   Evet.
-   Yetersiz bir erkek olduğunu nereden fark ettin?
-   Hiçbir kızla çıkmadığımdan dolayı.
-   Neden çıkmadın?
-   Hiçbir fikrim yok.
-   Kendini beğenmediğin için mi?
-   Yani, kendini beğenmemekle beraber o zamanki aile baskısı.
-   Nasıl bir baskı?
-   Hani "Kızlarla arkadaşlık kurma, bizim ailemize yakışmaz." gibi bir baskı.
-   Kim yapıyordu o baskıyı özellikle?
-   Annem.
-   Ne diyordu?
-   "Kızlarla yakın olma, arkadaşlık kurma." diyordu.
-   Kaç yaşındayken?
-   On on bir yaşlarındayken.
-   Kızlarla arkadaşlık kurarsan ne olurmuş?

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #1 : 03 Ocak 2024, 12:43:02 ös »
-   Bilmiyorum, kurmamam gerekiyormuş.
-   Sadece bir talimat mıydı yani? "Kızlarla gezme!"
-   Evet.
-   Peki sen ne hissediyordun böyle denilince? Kızlarla gezilince kötü mü olurmuş?
-   Evet.
-   Peki sen mi yapacaktın o kötülüğü, kızlar mı?
-   Bir fikrim yok.

Beni eşcinsel yapan şey annemin lanet olası baskıları! Annem de toplumdan bağımsız değil elbette. Toplumdakiler herkese baskı yapar. Kimse görmezken her haltı işlerler ama insan içinde melek takılırlar. Hepiniz kötülüğün ta kendisisiniz! Küçükken kızlarla iyi iletişim de kurabiliyordum oysa. Beni severlerdi ama annemin baskıları yüzünden hepsine ters davrandım ve beklediğim gibi benden uzaklaştılar. Ne oldu peki? İbnenin teki oldum. Eserinle gurur duy anne!

-   Hep şizofren olmak istemişimdir. Olmayan birinin halüsinasyonunu görmek istemişimdir.
-   Zaten siz sınır kişilik bozukluğu olanlarda hep yok mu bu? Mistik olana ilgi duyma, uhrevi olana ilgi duyma? Gerçek hayatta başarısız olunduğu için olmayan şeylere yöneliyorsunuz. Savaşamıyorsunuz. Senin de savaşacak gücün yok. Nerede güçlü olacaksın? Cinler, periler, görünmez varlıklar. Onlarla ilişki kuracaksın. Bu zavallı insanlardan üstün olacaksın. Oraya gitmiyor mu?
-   Gidiyor, doğru.
-   Sen gerçek hayattaki problemlerini çözmezsen, şizofrenliğe doğru gidiyorsun. Zeki olduğunu biliyorsun, başarabileceğini biliyorsun, üstün olduğunu biliyorsun ama yapamıyorsun. Bunlar da sende derin üzüntüler, kaygılar oluşturacak. Alkole, kumara yöneliyorsun. Ne bileyim işte eşcinselliğe gidiyorsun, eşcinsel olmazsan kadına gidiyorsun. Sapkın davranışlar gösteriyorsun. Tekkelerde falan böyle adamlar yok mudur dibine kadar alkole batan? Sonra tövbe eden ve uhrevi olana yönelen adamlar...
-   Vardır.
-   Değersiz, sapkın davranışlara yönelmiş. Başarı elde edememiş. Sonra mistik olana yöneliyor, şeyhin onayını bekliyor. En iyi müridi olmak istiyor, şeyh öldükten sonra şeyh olmak istiyor.
-   Orada da işler böyle yürüyor.
-   Kendini kontrol etme becerin yok. Sebebi, kendini erkek olarak görememen. Yetersiz görmen. Bir kadını istiyorsan onun senin hakkında ne düşündüğünü önemsemeyeceksin. Onu etkilemek önemli. Kadın kendisini sahiplenen erkeği ister. Kısacası psikolojisi sağlam adamı arar. Yakışıklılık başta bir kriter. Ama neye göre, kime göre?


HK'nın da dediği gibi, bir kadın erkekte önce yakışıklılığa bakıyor olabilir belki. Ama sonra karşıdaki erkeğin adam olup olmadığına bakıyor. Psikolojisi sağlamsa, ona destek olabilecekse, erkeği seçiyor. Yani bizim gibi insanların da kızlar karşısında şansı olabilir. Burada önemli olan şey bizim kızları isteyip istemediğimiz.

- Cinsel hayatı olmayan insan sağlıklı düşünemez. Babanla aranda gerçek algısında farklılık yok mu?
- Var.
- Kim daha sağlıklı?
- Bence ben.
- Evet. Niye böyle diyoruz peki? Senin eşcinsellik bile olsa cinsel bir hayatın var. Onun var mı?
- Hayır.
- Bir de varken yok, bu daha da kötü. Karısı ölmüş ya da ayrılmış olsa, haydi bir nebze. Ama karın var ve beraber yatmıyorsun. Sebebi ne?
- Benim bildiğim bir sebep yok.
- Hiç kafana takılmadı mı?
- Takıldı ve bu yüzden boşanmış ebeveynlerin çocuklarını daha çok seviyorum.
- Ne anlamda? Aç bunu işte.
- Çünkü benimkilerin hep boşanmış olmasını istemişimdir.
- İstemiştin ama neden ne?
- Çünkü boşanmamaları daha kötüydü. Varken yokluğu yaşıyorlar. Boşanırlarsa bari normal görünür.
- Belki ebeveynin boşansaydı ikisinden biri evlenebilirdi. Ama şimdi ortada bir evlilik yok.
- Senin bu düğümü çözmen lazım. Babana sor "Neden annemle yatmıyorsun?" diye.
- Sordum "Sana ne!" dedi.
- Öyle diyecek tabii ki, başka bir yerden gireceksin mevzuya. Peygamberden gireceksin, damardan gireceksin.

Annem ve babamın yıllardır aynı yatakta bile yatmıyor oluşu bende derin etkiler bıraktı anlaşılan. On beş seneden fazla bir süredir beraber yatmıyorlar. Bu yüzden biri evlenince ne olacağını uzun süre anlayamadım. Anne-baba ev arkadaşlarından farklı olmadı gözümde. Herkes kardeşçe yaşıyordu aynı evde. Kim anne yahut kim baba pek önemli olur mu bir zaman sonra?

- Kafanda kurduğun ağabeyi hayalinde yaşattın mı uzun süre?
- Çok uzun süre yaşattım, yıllarca.
- Kime benziyordu ve içinde yarattığı duygu neydi senin?
- İbrahim.
- Eşcinselliğin altında bu mu var?

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #2 : 03 Ocak 2024, 12:43:32 ös »
Bunu biliyorum zaten. Dillendiremiyordum uzunca bir süredir. Ağabey takıntımın İbrahim'e yönlendirdiğini, daha sonrasında eşcinselliğe dönüştüğünü en başında biliyordum zaten.
- Tamam. Sadece şimdi açığa çıktı.
- Şimdi söyledim sadece.
- Sen erkeklerde bir ağabeylik mi arıyorsun? Seni koruyacak, sahiplenecek gibi.
- Kesinlikle öyle.
- Ama aşırı duygu olacak, baba gibi bir ağabey. Daha da ileri gidersek "Allah" gibi bir ağabey.
- Aynen öyle. Tam olarak öyle hatta.
- "Bana vakit ayıracak, benimle ilgilenecek."
- Beni koruyacak.
- Neyden koruyacak?
- Herhangi bir kimseden. Ben bir sebebini daha buldum yahu.
- Nedir?
-   İlköğretim yahu. Bayağı ezilirdim. Karşılık veremezdim onlara.

Bu kısma 2008 yılının yaz aylarında yaşadığımız "yeni aile arayışı" hikayemi eklersek daha iyi oturmuş olur. Haziran ayıydı, birçok çocuk, babalarının gönderdiği yerlerde çıraklık yapıyordu. Ne de olsa çalışacak sınav kalmamıştı, zamanım çoktu. Ben de babamın yanına gittim ve ona herhangi bir yerde çalışmak istediğimi söyledim. O "Hayır, çalışamazsın. Ne kadar para istiyorsan vereyim." dedi. Olayın mantığını kavrayamamıştı. Para istemiyordum ben, sadece bir şeyler yapmak istiyordum, diğerleri gibi olmak istiyordum. Benim başarılı olmamı, kendi ayakları üstünde durabilecek bir insan olmamı istemiyordu bence. Başka da bir açıklaması olamazdı bu durumun. Uzun ısrarlarımın sonunda güç bela izin verdi ve ayakkabı satan bir arkadaşının yanında işe başladım. Hüseyin amcanın Ufuk(18) ve Tolga(20) adlarında iki erkek çocuğu da dükkanda çalışıyordu. Hüseyin amca babamı çok sevdiği için bana da oğlu gibi davranırdı. Hatta oğullarına davrandığından çok daha iyi davranırdı. Dükkanda genellikle Ufuk kalırdı çünkü Tolga üniversiteye başlayacaktı. Ufuk derslerle pek alakası olmayan, karı-kız peşinde koşan ve hayatını bu şekilde idame ettirmek isteyen biriydi. Ufuk'la daha fazla zaman geçirdiğimizden dolayı onu ağabeyim gibi görürdüm ve Ufuk'tan önce hayatımda hiç kimseye yanına ismini koymadan "ağabey" diye seslenmemiştim ve Ufuk'a sadece "ağabey" diyordum. Bir süre sonra onu öz ağabeyim gibi görmeye başlamıştım . Bir gün, kız kardeşi Ayşe'nin doğum gününde hediye aldı ona ve kız kardeşini ne kadar çok sevdiğinden bahsetti. Ne kadar hayal kırıklığına uğradığımı unutamam. O hediye bana alınmalıydı! Bana asla öz kardeşi gibi olamayacağım gerçeğini hatırlattı acı bir şekilde. Ben de "ağabey" demeyi bıraktım o andan sonra. Hayatımda sahip olduğum en güzel anlar beynimin içinde cehennem alevlerine dönüşmüştü resmen. Bu da yetmezmiş gibi bu olaydan kısa bir süre sonra Ufuk ve iki arkadaşı dükkanın arkasındaki bir yere götürdü beni. İkisi beni havaya kaldırdı ve biri de fermuarımı açmaya çalışıyordu. Penisime bakmaya çalışıyorlardı ve "Büyüdün mü ulan, kamışa su geliyor mu?" gibi laflar söylediler bana. Havadayken tekmeler savurarak direndim ve fermuarımı açmalarına engel oldum. Ufuk "Ağabeylerine böyle mi yapılır?" diyerek bana bayağı kızdı. Yaşanan bu olay için defalarca özür dilediğimi hatırlıyorum.  Ağabey arayışım yıllardır vardı ve bence Ufuk'la yaşadığımız o olay bu arayışımı farklı bir şekilde boyuta ilerlemesine neden oldu. Çünkü Ufuk'a karşı hissettiğim suçluluk duygusunu bugün hala hissediyorum. Haliyle "ağabey" olarak gördüğüm kişilere en başlangıçta suçluluk duygusuyla yaklaşıyorum ve karşımdaki kişi kesin bir hata yapmışsa bile hatayı kendimde arıyorum. Kendimi affettirmek için de cinselliği aracı olarak kullanıyorum.

- Bu mantıkla gidersek, o halde seni sahiplenen, sana destek veren herkes ağabey olabilir mi?
- Evet ama kafamdaki görünüşe de uyması lazım. İbrahim uyuyordu her anlamıyla.
- Tamam da İbrahim yok artık. Başka şekilde bakarsak mesela, Alperen olabilir mi?
- Olabilir herhalde.
- Beden olarak kafandaki resme uyuyor mu? Yoksa sadece ilgisi ve alakası mı?
- Beden olarak kafamdaki resme çok uzak değil ve ilgisi, alakası cezbediyor beni.
- Sonuçta, amaç ağabeyi bulmak. Sen de hemen yenisini buluyorsun. Sonra ağabeyden emin olduktan sonra ödül olarak cinselliği vermen gerekmiyor mu?
- Çıktığı kızlar falan... Kıskanınca...
- Amaç ne burada? Ağabeyi elde etmek. Senin asıl amacın cinsellik mi yoksa ağabeyi elde etmek mi?
- Ağabeyi elde etmek.
- Sen cinselliği neden kullanıyorsun?
- Daha fazla elde etmek için, tamamen benim olsun diye.
- Senin ağabeyin olsun diye. İlişki cinselliğe yöneliyor çünkü karşındaki ağabey karakterine  karşı bir hata yaptığını düşündüğünde Ufuk olayındaki suçluluk açığa çıkıyor. Erkek erkek ilişkide bir koca aramıyorsun öyle değil mi? Sen aslında ağabeyi kaybetmemek için cinsellik katıyorsun ilişkine.
- Evet.
- Kuzenle olan ilişkide kuzenin ağabey gibi oluyor muydu?
- Hayır.
- Cinselliği bir kişiyle, duygusallığı da başka bir kişiyle yaşıyorsun o halde.
-   Aynen öyle.


Lanet çok kişilikli bilinçaltım! Niye berbat planlar yapıp duruyorsun? Kardeş kardeş geçinirken neden cinselliği soktun ki aramıza? Ne oldu? Daha fazla elde edebildin mi onları? HK'nın yanına gelip duruyorum senin yüzünden. İbrahim de yine senin yüzünden gitti. Bana nankörlük yapıyorsun sürekli. "Ağabey arayışı" diye ayak yaparak beni eşcinselliğe de sürükledin zaten. Lanet olsun sana!

- Bağ kuramamışsın ne annenle ne de babanla. Aitlik hissin yok. "Ben bu ailenin çocuğuyum." diyebilir misin?
- Hayır.
- Hatta şunu bile sorgulamış olabilirsin: Bunlar ayrı yatıyorsa ben nereden geldim?
- Bu değil de, buna benzeri oldu.
- Nedir?
- Ben dayıma çok benzerim. Babamla annemin değil de, dayımla annemin çocuğuyum diye düşünmüştüm. Ensest ilişki yani.
- Oh ne güzel, ne güzel. Ama niçin soruyorsun bunu? "Annemle babam ayrı yatıyorsa ben dünyaya nasıl geldim?" diye değil mi?
- Evet ve babam bana benzemiyor.
- Dayına baba gibi baktığın oldu mu hiç?
- Kesinlikle.
- Hatırlarsanız buraya gelmeden önceki dört ay boyunca da dayımın yanında çalışıyordum.
- Neden? İş falan hikaye o zaman.
- Onlar hikaye tabii ki. İş adamı olup ne yapacağım yoksa.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #3 : 03 Ocak 2024, 12:43:58 ös »
Annemin dayıma fazla ilgi göstermesi. "Babanı değil de dayını örnek al!" demesi mesela.
- Abla-kardeş sık sık görüşürler mi?
- Evet.
- Baban, annenin dayına çok ilgi göstermesinin farkında mıdır? Rahatsız olur mu?
- Farkındadır ama babam da dayımı çok sever.
- Rahatsız olmaz mı peki hiç?
- Ne bileyim haftada bir gelir zaten ancak annemle dayımın arasındaki yakınlıktan rahatsız olur.
- Peki dayının oğluysan... Ne düşündün sonra?
- Kendimi dayımın işyerine ait hissetmeye başladım.
- Sen kimsin ama? Kim olduğun belli değil.
- Aslında öyle değil de...
- Şu anki mantığınla değil, çocukluktaki mantığınla bak.
- Bilmiyorum.
- Babamla annemin oğlu değilsem de annem ile dayımın oğluysam aynı zamanda... Ne oluyor?
- Tam bir "orospu çocuğu" oluyorum.
- Kendini günahkar gördün mü böyle? "Ben doğuştan günahkarım." diye düşündündün mü?
- Kendimi suçlamadım.
- Ama sonuçta bir günahın eseri olmuş oluyorsun.
- Evet.
- Kötü değil de "piç" gibi hissettiğin oldu mu hiç?
- Okulda.
- Tarif et.
- Okulda kavga edecek olsam kendimi çok yalnız hissederim. Fazlasıyla sevenim olmasına rağmen çağıracak kimseyi bulamam.
- Neden?
- Hiçbir yere ait değilim çünkü.
- Babamın oğlu değilim, babamı çağıramam. Dayımın oğlu olsam bile kimse bilmiyor.
- Onu da çağıramam yani.
- "Kimse benim kim olduğumu bilmiyor."
- İlişkimin olduğu dayımın oğlu bundan mı çıktı acaba?
- Güzel nokta. Çak!
- Bunu daha önce hiç düşünmemiştim.
- Şimdi düşün.
- Dayının oğluysa senin neyin oluyor? Yaşıt mıydınız?
- Üç yaş küçük benden.
- Sen ona ağabeylik yapıyorsun yani.
- Evet.
- Kardeşine neyi öğretiyorsun? Cinselliği.
- Sevgiyi ağabeyinle yaşıyorsun, cinselliği ise kardeşinle. Uydu mu şimdi?
- Taşlar yerine oturdu.
- Bunları terapi odasında konuşamazdık Emreciğim.
- Yaptığım şeyler yapmak istediğim şeyler değil de bilinçaltımın oyunu yani.
- Sen, sen değilsin.
- Ben kendimi oynamıyorum aslında. Sizi bulmadan önce intihar etme aşamasındaydım.
- Nasıl?
- Ablamlar yemeğe kalmaya ısrar etti bana. Ben de mecburen yemeğe kaldım onlarda. Eve gitseydim intihar edecektim. İlaçları bile hazırlamıştım, ne kadar içmem gerektiğini planlıyordum. Kurtaramayacakları bir şekilde ölmeliydim.
- Ne itti seni bu intihar düşüncesine?
- İbrahim'e anlattığım şeylerden dolayı İbrahim beni bırakmıştı.
- Yani İbrahim sana ağabeylik yapmadı. Aslında gerçek anlamda ağabeyin olsaydı...
- Beni bırakmaması lazımdı.
- Öyle değil mi? Ağabey ne yapar? "Bu bir sorun, bunu beraber çözmeliyiz." der. Gerçekten güçlü olsaydı, ağabeyin olsaydı, senin bu sorunu çözmen için destek olurdu sana.
- Şahsen kendimi düşünüyorum. Biri bana bu şekilde gelseydi ben yardım ederdim ona.
- Onu sen yarattın Emre. O bir ağabey değil. Kardeşin?
- Dayı oğlu mu?
- Evet.
- Onun benim olmasını İbrahim'den fazla istiyorum.
- Niçin?
- Onu hiç bilmiyorum şu an.
- Şimdi sen dayının oğlusun. Peki o öz oğlu mu?
- Evet.
- Bir nevi dayını cezalandırmak değil mi?


Çok uzun bir süre sessizlik... Hem de çok uzun bir süre... Kafam allak bullak olmuştu bu terapide. Bütün taşlar yerine oturuyordu belki de ama çok sert oturduklarından kendimi sarsılmış hissediyordum. Kimin kim olduğu konusunda benim bile kafam karışmıştı. Bahçıvan aşçıyı, aşçı uşağı, uşak bahçıvanı... "Ne oluyor ulan?" diye düşündüm uzunca bir süre. Kimi istiyorum, neden istiyorum? Ne oluyor? Ben kimim? Karışık meseleler bunlar.

- Babandan para alamıyordun ya hani.
- Evet.
- Çünkü baban değil de ondan. Baban olan kişi dayın, ondan para alabilmek için de "eşek" gibi çalışıyordun işyerinde. Dayın sana para verince ne hissediyordun? Keyif alıyor muydun? Mutlu oluyor muydun?
- Fazlasıyla.
- Nasıl bir mutluluk?
- Tarif edilemeyecek şekilde...
- Şuradaki garson da maaşını alıp mutlu oluyor ama senin gibi bir mutluluk hissetmiyor. Çünkü sen patronundan değil babandan para alıyorsun. Ait oluyorsun. O parayı sana verdiğinde seni kabullendiğini hissediyorsun. Sahiplendiğini hissediyorsun. Babandan para isteyeceksin Emre!
- Bir ara borcumu ödedi zaten. Ben sinirlenmiştim. Hani "Sen kimsin ki? Niye ödüyorsun?" dercesine.
- Niye sinirleniyorsun? Çünkü ödediğinde baban oluyor. Baban parayı öderse dayının gerçek baban olma teorisi yıkılır. İşte gerçek Emre'yi bulmak istiyorsan babandan para alacaksın.
- Ben bunu yapamam.
- Bunu yaparsan dayının oğlu olduğun teorisi yıkılacak. Bütün problem oradan çıkmıyor mu? Ağabeyler, kardeşler, babalar... Kimin eli kimin cebinde belli değil.
- Hiç sormayın!
- Oyun bitti Emre. Çöz artık bunu. Babanla bazı gerçekleri konuş. Erkek erkeğe konuş artık.
- Babam benimle konuşmak istese bile ben uzaklaşıyorum ondan.
- Sen teorini yıkmak istemiyorsun çünkü. Gerçeği mi istiyorsun yoksa teorini mi? Teorin senin çocukluk fantezin. Cinsel problemleri olsa bile annenle baban aynı yatakta yatsalardı belki de bu fantezi olmayacaktı.
- Vişne suyu içmem lazım.
- Niye?
- Vişne suyu krizim tuttu!

Bu kadar şeyi bir terapide çözmek beni yormuştu gerçekten. HK, terapinin sonlarına doğru bana bunları yazmamın iyi olacağını söyledi. İlk yazımı yazmış oldum böylece: Vişne Suyu! Birçok yazı yazdım ondan sonra ama hiçbiri "Vişne Suyu" gibi olmadı. Bu kitap da bir "Vişne Suyu" etmez bence. Vişne Suyu'nu yazdıktan sonra birçok okurla karşı karşıya geldim. Vişne Suyu yazım için tebrik e-postaları aldım hatta. Fakat onların Vişne Suyu'nda

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #4 : 03 Ocak 2024, 12:44:32 ös »
gördüğü şeyi ben hala göremiyorum bugün. Kitabımın sonuna gelmiş bulunuyoruz fakat son bir eksiği tamamlamak lazım. Bu kitabın bir sonraki bölümünde de o eksiği tamamlayalım o halde. Nice kitaplarda görüşmek üzere!















BÖLÜM 17: Vişne Suyu (03.07.2012)

Geldik kitabımızın adına ilham veren yazımıza. Dokunzuncu bölümde geçen terapiden sonra ilk yazdım bu yazıyı. Ufak tefek şeyleri düzelttiysem de yazı içeriğiyle oynamamaya özen gösterdim. Terapilerde sürekli dediğimiz gibi "Kitabı özetleyelim." deyip size Vişne Suyu'nu takdim edeyim.

"Vişne suyuyla ne alakası var eşcinselliğin?" dediğinizi duyar gibiyim. Çok alakalı aslında. Mesela şekli itibarı ile çok alakalı. Yazının devamını okumadan önce bir kağıda vişne resmi çizin. En basitinden olsun. Size neyi çağrıştırdığını düşünün. Şahsen bana erkek cinsel organını çağrıştırdı HK ilk çizdiğinde ama ikinci bakışımda da kadın göğüslerini çağrıştırdı. Kendime "Neden vişne suyunu normal sudan daha fazla içiyorum?" sorusunu sormaya başladım o andan itibaren -her gün rahatlıkla dört beş bardak vişne suyu içtiğim olur. Kadınlara ilgiden dolayı mı yoksa erkeklere ilgiden dolayı mı vişne suyunu seviyordum bu kadar? Tadı güzeldir falan ama bunları bir kenara bıraktığımda olayın aslında bilinçaltından kaynaklanan bir durum olduğunun farkına vardım. Daha doğrusu vardık HK'yla beraber. Sonra gözlerimi kapattım ve düşündüm. Bu kesinlikle istediğim ama yasak olmasından dolayı bilinçaltıma yerleşmiş bir durumdan kaynaklanıyordu. Sonra geçmişe derin bir yolculuk başladı. Eğer dördüncü çocuksanız, üç ablanız varsa, en küçüğüyle aranızdaki yaş farkı dokuz ise, küçükken kadın gezmelerine gittiyseniz ve çocuğunu emziren bayandan dolayı dışarı çıkarıldıysanız bu çok normal bir durum.

   Konudan konuya atlamakta gayet iyiyim sanırım. İlk yedi sekiz terapide babayı suçlarken son iki terapide suçlunun anne olduğunu ve bütün aileyi psikolojik olarak sarstığını, bunların üstüne son terapide, suçladığım babamın aslında babam olmadığını düşündüğümü öğrendiğimde şok oldum ve uzun süredir ertelediğim bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çok uzun cümle kurdum yahu. Ben de anlamadım ne yazdığımı fakat nasılsa anlayan biri çıkar ve tercüme eder bize. Neyse, konumuza dönelim. HK aradı beni ve "Bugün terapiyi dışarda yapalım." dedi. "Yapalım HK'cığım, seni mi kıracağız?" dedim. Neyse İstanbul Forum'da benim alkol komasından kurtulmuş olmamın şerefine bir güzel yemek yedim. O sırada HK çöpçatanlık yapıyordu. Ben de kulak misafiri oldum. Neyse konumuz değil bu -ama bana da şöyle parlak birini ayarlasa fena olmazdı. Bu yazıyı yazmayı hiç düşünmüyordum ama bu terapide HK'ya beynimin en derinine inmesine izin verdim,  yani en derin yeri olmasa da bir üst kısıma. Çocukluğuma indik, babamla annemin cinsel hayatına girdik(Olmayan cinsel hayatına). Doğduğumdan beri hiç beraber yattıklarını görmedim. Haliyle çocuk aklıyla nereden olduğunuzu tahmin bile edemiyorsunuz. Şahsen şu an bile sorsalar "Leyleklerin beni getirmiş olması daha mantıklı." derim. Sonuçta aynı odada yatmıyorlar ve ben de geceleri yatmıyorum. "Hangi ara yaptılar?" falan uzun hikaye. Yapmamışlar işte. Neyse en azından bilinçaltım böyle diyor. Annem babamı kötüler hep "Böyle koca mı olur? Falan, fistan." diye. Bugüne kadar babamı(!) suçlayan ben, aslında annemi suçlamam gerektiğini anladım işte. Niye "babam" kelimesinin yanında ünlem var açıklayacağım birazdan onu da. Eğer bir anneyle baba aynı odada yatmıyorsa, babanıza benzemiyorsanız, anneniz babanızı değil dayınızı örnek almanızı istiyorsa ve dayınız size benziyorsa o zaman dayınız babanızdır aslında. En azından bilinçaltım böyle düşünüyor. Bana da mantıklı geldi hayatım boyunca ve babamı "babam" olarak görmedim. O yabancıydı bana göre, dayım daha çok babamdı. Hatta şöyle ki babam bana para verdiğinde "Sen kimsin ki bana para veriyorsun?" durumuna geçiyordum. Sanki üvey babamdı hatta yabancı bir adam. Ama dayım öyle mi? O babamdı benim yahu. Her şeyde o ön ayak olmuştu. İlk bilgisayarımı o almıştı. Çocukluğumda hep onun yanında çalışmıştım. İyi okullara onun sayesinde gitmiştim. Dur bir dakika! Yoksa gerçekten ensest bir ilişki mi var ortada? Ama soramıyorsun da "Dayı sen benim babam mısın?" diye. Bilinçaltı işte, atsan atılmaz satsan satılmaz, evlattır, seveceksin. Derken konu cinsel hayatıma girince, dayımın oğluyla cinsel ilişkiye giriyordum ben hep. Hep derken, gerçekten hep. Yani sizin yaptığınız mastürbasyon kadar ben de onunla ilişkiye girmişimdir herhalde. Tabi anal ilişkiye karşıyım ben. Anal harici her ilişki diyelim. İşte bu da bilinçaltının oyunu. Eğer dayınız babanızsa aynı zamanda, o zaman kuzeniniz de kardeşinizdir. Bunu duyunca ben de şaşırdım ama yapboz parçaları oturmaya başladı kafamda yavaş yavaş.

   Konu değiştirelim, bir de küçükken ayakkabı dolabında olan erkek ayakkabıları ölmüş olan ağabeyimin olduğuna yorumlardım. Öyle bir şey olmadığını defalarca söylediler ama ben emindim. Benim bir koruyucu meleğim vardı, ağabeyim vardı ve öldü. Ya da evi terketti, belki geri dönecekti bir gün. Üç yaşında mıydım o zaman? Öyle olması lazım. Bir yaşında konuşmaya başladığımı hesaba katarsak üç yaş çok normal bunun için. Uzun bir süre bekledim ağabeyimin gelmesini. Gerçekten uzun ama, on sene kadar. Beklerken de boş durmadım, kafamda hayal kurdum "Görüntüsü şöyleydi, kişiliği böyleydi." diye. Bizzat aradım da onu. Aynı zamanda kuzenimle de seviştim boş durmadım bu arada çünkü biz kardeştik. Ensest ilişki normal bir şeydir abartmayın bu kadar. Ah anne! Niye babamı kötüleyip dayıma yönelttin ki beni? O benim babam mı? En azından bir süre böyle düşündüm. Kuzenimle, yani kardeşimle aynı anda dayımın karşısındayken kıskanıyordum kardeşimi. Çünkü o haketmiyordu dayımın oğlu olmayı, ben hakediyordum. Hem şirketinde çalıştığımız zamanlarda da her gelen beni ona benzetiyordu. Oğlun mu diye soruyorlardı dayıma? O da "Hayır, yeğenim." dediğinde bir taş daha  düşüyordu içime. Kuzenimi öldürmem lazımdı belki de ya da onların

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #5 : 03 Ocak 2024, 12:45:06 ös »
bir parçası olabilmek için kuzenime sahip olmalıydım. Hem de tamamen. Defalarca belki de... Sahip oldum da zaten defalarca. Ama yine de yeterince ait değildim ailelerine. Hala "baba" diyemiyordum dayıma. Ama ben hak ediyordum baba demeyi ona çünkü ben onun istediği gibi bir evlat olmuştum. Kuzenim olamamıştı, pısırığın tekiydi bir kere, ben ise girişkendim. Şirketle de ilgileniyordum, işi de sahiplenmiştim. Bu velet iki günde batırırdı işyerini. Ben hayatım pahasına korurdum oysaki. Çünkü babamın emanetiydi bu işyeri. Daha doğrusu dayımın. Bir zaman sonra canınıza tak ediyor; hele ki dayınız "Bu işyerine bağlanma." dedikten sonra. Acaba aynı şeyi kardeşime de demiş mi? Neden bana diyordu? Şerefsizlik lan bu! Her neyse konu değiştirelim. Yine bağlarız bir ara buraya.

   Lisedeyken İbrahim adında biriyle tanıştım. Aman Allah'ım! bu benim hayalimdeki ağabeyimdi resmen. Hatta hayalimdekinden de iyiydi. Onunla tanışmamız tesadüf olamazdı. Mutlaka o beni koruyup kollamalıydı. Ama ona "Sen benim ağabeyimsin." diyemezsin. Elinde kanıt yok. Önce ailesiyle de tanışmalıydım. Hatta DNA testi bile yaptırmalıydım. Hayatına o kadar hızlı girmiştim ki virüslerden daha hızlı yayılma rekorunu Guinness bana vermeliydi bence. Altı yedi ayda kardeş gibi olmuştuk. Haftanın altı günü, günde altı-yedi saat beraberdik. Daha fazla ne isteyebilir ki bir insan? Hem cinsel ihtiyacımı da kardeşimi becererek gideriyordum. Beni sahiplenecek bir ağabey de bulmuştum. Hatta evi terkeden ağabeyim olduğuna emindim. Bu kadar zamandır saklamayı başarmışlardı şerefsizler benden! Ama bulmuştum sonuçta. Benden kaçar mı böyle şeyler? Ama dur bir dakika! Ağabeyim bana en iyi arkadaşı olmadığımı söyledi sanki. Ben mi öyle hatırlıyorum yoksa? Evet, evet. Söyledi şerefsiz. Ah işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Ağabeydir, bağrımıza  basalım bari. İki seçenek var o zaman önümde ya en yakın arkadaşını öldürüp geriye bir tek ben kalacağım ya da daha fazla çaba sarfedeceğim. İkinci seçenek daha mantıklı. Hem ne kaybedebilirim ki? Hemen çaba sarf etmeliyim o zaman. Acaba ne yapsam daha fazla sever ki beni? Bilmiyorum ki, her şeyi düşündüm ama bir tek bunu düşünmedim. Şu ibneye bak! Bir de kız arkadaş edinmiş. Yakışır mı lan erkek adama biriyle kardeşinden daha fazla ilgilenmek? Siktir et kızı, onun yaptıklarını da yaparım ben ona. Ama olmaz, o kabul etmez bunu. Eder mi ki yoksa? Kucağına falan uzandığımda cinsel organını falan da hissetmiştim. Hoşuma da gitmişti hani. Ama olmaz be! O senin ağabeyin. Olsun ulan! Kardeşini beceriyorsun zaten ağabeyinle de yap. Ama dur! Olmaz çünkü buna tamamen karşı olduğunu bir sohbette belirtmişti. Kesin uzaklaşır benden. Lakin böyle de gitmez bu, dürüst olmam lazım ona karşı. Ne de olsa ağabeyim o benim. Eminim anlayışla karşılar hatta yardım etmeye çalışır bundan kurtulmam için belki de. Bir ihtimalle duygularıma karşılık da verir. Ama olmaz, mümkün değil. Suçluluk hissederim o zaman. Ağabeyim beni kurtarmalı bundan, bana yardım etmeli. Evet, evet. Kesin eder. Buraya kadarki hayatım yaptıklarıma rağmen çok masumdu galiba.

Emre: İbrahim (Ağabeyciğim) ben senden hoşlanıyorum biliyorum bu saçma bir şey ama bana yardım etmen lazım. Sensiz bir dakika bile düşünemiyorum galiba bir erkeğe aşık oldum.
İbrahim (Şerefsiz): Bir daha bu konuyu benimle açma! Hayatımdan çık! Uzaklaş benden!

Lanet olsun! Bunu beklemiyordum! Olayın böyle gitmemesi gerekiyordu. Her neyse, neredeydi bu en yakın tekel büfesi? Bir paket sigara almalıyım. Bu gece içmeliyim ki hepsini, üzüntülü olduğumu hatırlayayım biraz daha. Bu imkansız bir olay çünkü. Hayal görüyorum, yaşanmadı bu. Hatta iki paket sigara almalıyım ancak ayılırım uykumdan. İçkisiz olur mu peki? İçki haram! Olmaz ulan! Kullanamam ben! Belki de o da ne diyeceğini bilemedi. Yarın sakin kafayla konuşuruz. Bu sırada iki paket sigara bitmiş. Çok kısa üretiyorlar ağabey, yoksa ben çok içmedim. Bir çekişte bitiyor zaten. O değil de bir ay peşinden koştum bu olaydan sonra yahu. Herkes "Aranız niye bu kadar bozuldu?" falan diye soru da soruyor. Ne diyeceğim ulan onlara. Hatta bi muhabbet içime oturmuştu.

Üçüncü Şahıs: Ağabey ne oldu? Aranız çok iyiydi, kardeş gibiydiniz. Neden küstünüz?
Emre: Ağabey öyle işte yahu. Özel mesele.
Üçüncü Şahıs: Ne özel meseleymiş, bir aydır çözemediniz.
Emre: Özel olmasa anlatırdım, bilirsin seni ne kadar sevdiğimi.
Üçüncü Şahıs: Ağabey becerdiniz mi birbirinizi? Bu yüzden mi? Söyle!
Emre: Daha kötüsü! (O beni becerdi daha çok, şerefsiz insan evladı!)


Derken bu üçüncü şahısa anlattım. Sonuçta yakın arkadaşımdı. Ama harbi yakınmış be! Bırakmadı beni. Hala da görüşürüz. Bana her zaman destek verdi. Yalnız buna aynı hatayı yapmam. Dilim yandı bir kere. Neyse üçüncü şahıs, dördüncü şahıs derken, yakındı uzaktı derken, yaklaşık yirmi-otuz kişiye söylemişim -ne zaman söyledim ki ulan? Şans eseri, birgün Facebook'taki (Ah facebook senin yüzünden her şey, ben masumum yoksa!) mesajı ablam okumuş. Ardından benimle konuştu ve akşam yemeğe davet etti. Çok olgun karşıladı yahu. Helal olsun! Tek evli ablam buydu. Benden sonra en küçük olan; kendini kurtarmış olan cehennemden. Akşam uzun uzun konuştuk ama ben eve gitmeliydim, hayatın sonu gelmişti, intihar etmeliydim. Ama bu ne ısrar arkadaş? Bırakın da adam gibi intiharımı edeyim. Yüzlerine karşı da söyleyemiyorsun insanların "Bırakın iki dakika intihar edip geleyim." diye. Her neyse "Enişten anlayışlıdır, bu konularda onunla konuş." falan dedi. Dedim ki "Ben konuşmam, gitmem lazım zaten. Sen konuş! Tamam, sen otur burada. Beraber konuşuruz." dedi. Ne kadar da ısrarcı ama yahu. "Tamam, hadi gelsin." dedik biz de. Geldi, konuştuk falan. Derken internetten HK'yı buldu. "Babamdan para istemem ben, param da yok. Gidemem buradan ta İstanbul'a" dedim. Hem de bunun çözümü yok ki kardeşim. İntihar edeceğiz işte, iki dakika bırakın. "Yahu tamam. Bana borcun olsun hem de bir gezmiş olursun." dedi. Ben de "Eh, bir deneyeyim bari, hem İstanbul'u gezmeden öldü demesinler." dedim. Ayıptır sonuçta. Yahu o değil de farkettim ki hikayeye sondan başladım ve başa doğru geldim. Neyse, bence güzel oldu ama okuyan pek anlamayacak. Sorun değil, ben de anlayamıyorum zaten. Dayım mı babam? Babam mı dayım? Kardeşim erkek mi? Kuzenim kim? Belli değil. Hala da emin değilim zaten. Neyse konu değiştirelim.

   Derken eniştemle atladık uçağa, geldik İstanbullara. O kadar yol planı yapmıştık "Yok, şuradan metroya, metrodan şuraya." diye.  Uyguladık da planı ama zevki çıkmadı yolun. Neyse Mecidiyeköy'e geldik. HK'yla tanıştık falan. Sonra, hayatımda en nefret ettiğim ikinci şey gündeme geldi. İlk terapi korkusu! Ne konuşacaktım ulan ben bu adamla? Hem de çok kaba bu adam. Terapi çıkışında yer beni herhalde. Ama neyse, pazartesilerden daha korkunç değildi. Sonuçta ikinci en nefret ettiğim şeydi. Ya da dur! İbrahim de var. Üçüncü en nefret ettiğim şey. Gerçi ben hayattan da nefret ediyorum. Kendimden, Allah'tan, babamdan, annemden... Hem zaten duygularımı öldürmüştüm ben bu kadar acıdan sonra. Ama bu HK yok mu? Benim duygularımın ölmediğini iddia ediyordu. Sen kimsin ulan, benim duygularımın ölmediğini iddia ediyorsun? Dur bir saniye yahu. Duygularımla hareket ettim yine. Nefret de bir duyguydu değil mi? Neyse ilk terapileri sevmem bu konuyu da atlayalım. Ama korkmayın. Yemiyor terapi çıkışında.

Daha sonraki terapilere tek başıma da gelebilirdim. Böylece belki kendime güven kazanırdım. Ama dur! İntihar mı etsem önce? Söz verdik HK'ya ikinci terapiye geleceğiz diye ama. Hele bir ikinciye de girelim, sonra intihar ederiz. Sözümüzün eri olalım. Terapinin tek olumsuz yanı sabah uçakla geldiğim İstanbul'dan akşam uçakla geri dönmekti. Buna da bir çare buluruz elbet ama sonra artık. Tüh ulan! Üçüncüye de söz verdik adama. Yine kandırdı HK beni. O da oynamaya başladı sinirlerimle, yenmeliyim onu. Hem paramızla geliyoruz hem de yeniliyoruz adama. Şu işe bak yahu! Belki de sözünü dinlemeliyim. Lüzumlu bir şey söylemeye çalışıyordur. Ama hemen her şeyi de söylemeyeyim, önce güvenmeliyim. Her neyse, "her şeyi söylemez" şekilde dört-beş ay geldim terapiye. Ama yeterdi be! Hem iyi de hissettim kendimi. Artık kendi başıma çözebilirim. Evime döneyim en iyisi. Altı ay zar-zor idare ettikten sonra intihar etmek üzereyken yine geldim İstanbullara. Yanımda internetten tanıştığım İstanbullu bir arkadaşı da getirdim terapiye. İlk defa yüz yüze görüştüğün adamı niye terapiye getirirsin ki? Hem de niye hemen güvendin buna? Neyse geldi bir kere. Zaten dışarıda bilgisayarla uğraşıyor, ben de terapimi yapar çıkarım sonra içmeye falan gideriz. İnanılmaz! HK'yla iki saattir terapideyiz, normalde 40 dakika zor dayanıyordum. Hem de artık HK danışanlarıyla önümde telefonla görüşmeye başlamıştı. Güvenmeye başladım bu adama galiba, artık bir şeyleri anlatabilirim. Ama dur! O da ne? internetten tanıştığım arkadaşı da odaya çağırdı. Ne oluyor ulan? Neyse, girsin hadi. Zararı dokunmaz. Hem bu çocuk eşcinsel olmadığını iddia ediyor ama gerçekten öyle mi? Hadi onu bıraktım, psikolojisi normal mi acaba? Bir test etsin HK, bakalım. Yorum yapmadı çocuğa yahu. Neyse artık bir dahaki terapide söyler nasıl biri olduğunu herhalde, zaten içmeye gitmemiz lazım bizim. Taksim'de içelim, en yakın yer orası. Hem para basıyoruz zaten, burada cebime batıyor. Ah keşke demez olaydım bunu! Bir kadeh viski, bir kadeh votkaya 37 lira ödedim çıktım. Ulan ertesi gün 70'lik votkayı 37 liraya aldım. Hem de iki saatte hepsini içtim. Alkol komasından zor kurtardılar beni. Sen kim, 70'lik votkayı fondip yapmak kim? Niye içersin ki zaten bu içkiyi? Haram zaten. Alperen'le niye dolaşıyorsun ki? Daha yeni tanıştın. Hem  içkisini de ısmarladın. Hani maksat ben zenginim ayağına yatacaksın yine değil mi? Ah sen yok musun bilinçaltı?

   Ertesi gün Alperen'le buluşma isteğim doğdu yine. Hem anne-babası boşanmıştı. Demek bu yüzden seviyordum bu çocuğu. Hep sevmişimdir annesi babası boşananları. Ah bir bizimkiler boşanamadı! Evlilik doktorları ben oldum. Her kavga ettiklerinde ben ayırıyorum. Annem, babamı bana kötülüyor. Babam, annemi bana. Bana ne ulan? "Boşanın işte!" diyorum. Dinletemiyorum da. Uzun süre kurtarmaya çalıştım ilişkilerini ama olmuyor işte cinsellik olmadığı zaman.

   Derken "zapping" yapalım. Ben on yaşındayken, babamın bürosuna bir hafta boyunca bir kadın her gün gelmeye başladı. Elini falan tuttuğunu gördüm ama anlam veremedim. Ama bu işte bir iş vardı. "Hemen anneme söylemeliyim bunu." diye düşündüm herhalde. Eve gider gitmez söyledim. Derken olaylar patladı. Benim de

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: EŞCİNSELLİK: BİR ADAM YARATMAK: VİŞNE SUYU (9. BÖLÜM)
« Yanıtla #6 : 03 Ocak 2024, 12:45:34 ös »
düşünceler patladı tabii. Ne kadar bencilmişim. "Babamla annem boşansa, babam o kadınla evlense, bir erkek çocukları olsa ya da varsa bile olur." diye hayallere dalmıştım. Sonunda erkek kardeşim olacaktı! Ama ne kötü ki yine boşanamadılar. Her neyse Alperen diyorduk. Terapiye bir hafta vardı. O arada "Alperen'le buluşayım bari." dedim. Derken onun için Ataşehir'den kalktım ve Büyükçekmece'ye geçtim. Bana "İyi ki tanışmışız seninle!" dedi. "Niye ulan?" dedim. "Ben olmadan da hayatında eksik olmaz." dedim. "Eğleniyoruz işte oğlum." dedi (Yoksa bu çocukta gizli eşcinsellik mi var? En azından bir kardeş özlemi...). Bana da bayağı benziyordu kişilik olarak hani. Hem de beraber gezmekten hoşlanıyorduk. Öyle ki denize girerken sırtını güneş kremiyle ovdum ama tahrik olmadım. Gerçekten iyi arkadaş olabilirdik bu çocukla. Hem zaten HK memleketimde yaşamamam gerektiğini, üniversiteye mutlaka İstanbul'a gelmem gerektiğini söyledi. Burada iyi arkadaş da olabilirdik. Hayatım düzene oturuyor galiba en sonunda. Neyse bugünkü terapiye geri dönelim, yani en başa. Alperen'e döndü konu bir ara, HK dedi ki "O çocuk gizli eşcinsel." bunu bil. Dedim "Ne oluyor lan? Adam yüzde yüz heteroseksüel. Nasıl çıkardın bunu? "Lacivert uzman bu konuda, bilir." dedi. "Nereden çıkardın?" dedim. "Bak!" dedi. "Çocuğa sordum terapide hatırlıyorsun, adamın biri kendisine pasif ilişki teklif etmiş. Yani adam pasif olacak, Alperen aktif. Alperen reddetmiş bunu da." "Eee" dedim "HK, yani?". "Yanisi şu, bu çocuk da batakta. Bu da kız düşkünü. Bir gün kızlardan bıkacak ama bu şekilde devam ederse. Hem de alkolik zaten. Bütün alkoliklerde gizli eşcinsellik vardır. (Mantıklı düşününce doğru aslında). Yani bu çocukla aynı evde kaldığını düşün. İkiniz de sarhoşsunuz. o zaman olacaklara hiçbir şey engel olamaz." Dedim "Vay arkadaş! Hayatta çok ince ayrıntılar var da ben göremiyorum henüz." Ama haklısın HK. Alperen'i de terapiye gelmeye ikna etmem lazım bir ara. Gelsin, o çocukla arkadaş olmak istiyorum ama psikolojisi düzelsin önce -sanki benimki normal ya!

Zapping: Birgün ağladım böyle hüngür hüngür. Yalvarıyorum Allah'a "Beni kurtar bu illetten, yardım et, işaret göster." diye. Açtım Kur'an'ı Lut suresi çıktı. Dedim ki "Dalga mı geçiyorsun benimle? Burada çözüm yok, sonuç var." dedim. Kapattım, açtım. Yine aynı ayetler. Kapattım, açtım. Yine aynı ayetler. "Okuyayım, bakayım." dedim, okudum ama anlam yoktu be arkadaş. En azından ben anlayamıyordum henüz. O günden sonra namazı, orucu bıraktım. Ha! Bunu niye anlattım? Çünkü sonradan, yani bugünkü kafamla bakınca o ayetlere, oradaki mesaja yanlış baktığımı anladım. Mesaj aslında beni kurtuluşa yönlendirmek istiyordu. Oradaki "Kızlarımı alın." dediği kısım aklıma takıldı sonra. Tamamını okuyan görmüştür zaten vişne suyu-göğüs ilişkisini. Ben kızların beni beğenmeyeceği korkusuyla eşcinsel olmuştum zaten. Tabii bu sebeplerden sadece biri. Diğerlerini yazdım zaten yukarıda. Evet, o ayetlerin karşıma çıkmasının sebebi buydu aslında. Benim kızlara karşı korkumu yenmem lazımdı bir yandan da. Ama daha zaman var buna, hissediyorum.

Her neyse atlayalım yine başka konuya.

   HK'yla kitap mağazasına girdik. Psikoloji bölümüne girince heyecanlandım. "Ben de mi başlasam psikolojiye?" dedim hemen. "Dur ulan! Önce kendini düzelt." dedim haliyle. "Neyse, belki birgün tam anlamıyla düzelirsem, o zaman düşünebilirim." diyordum ki dışarıda yapılan terapi işe yaradı ve zihnim açılmıştı resmen. Kendimi gülümsemekten alıkoyamıyordum. Kendimin özüne inmiştim en sonunda. Bütün sorunun dayımı "baba" olarak görmek olduğunu anlamıştım. En azından büyük bir kısmının... "Her kim ki nefsini bilir rabbini bulur." anlayışıyla hareket etmeye karar verdim. Hemen hemen çözmüştüm zihnimdeki perdeleri. Artık psikoloji kitapları okuyabilirdim. Başladım da okumaya zaten bugün. Her neyse, kaç saattir yazıyorum HK'ya söz verdim diye. Gerçi bir-iki sayfa diye söz verdim ona ama roman oldu resmen. Gerçek anlamda birgün roman yazmayı düşünüyorum bu hikayeyi kullanarak. Ben psikoloji kitabıma devam edeyim en iyisi. HK. Sözümü tuttum en sonunda, yazmayı başardım. Her ne kadar hepsi birbiriyle bağlantılı ama bir o kadar da kopuk yazılmış olsalar da.