bir parçası olabilmek için kuzenime sahip olmalıydım. Hem de tamamen. Defalarca belki de... Sahip oldum da zaten defalarca. Ama yine de yeterince ait değildim ailelerine. Hala "baba" diyemiyordum dayıma. Ama ben hak ediyordum baba demeyi ona çünkü ben onun istediği gibi bir evlat olmuştum. Kuzenim olamamıştı, pısırığın tekiydi bir kere, ben ise girişkendim. Şirketle de ilgileniyordum, işi de sahiplenmiştim. Bu velet iki günde batırırdı işyerini. Ben hayatım pahasına korurdum oysaki. Çünkü babamın emanetiydi bu işyeri. Daha doğrusu dayımın. Bir zaman sonra canınıza tak ediyor; hele ki dayınız "Bu işyerine bağlanma." dedikten sonra. Acaba aynı şeyi kardeşime de demiş mi? Neden bana diyordu? Şerefsizlik lan bu! Her neyse konu değiştirelim. Yine bağlarız bir ara buraya.
Lisedeyken İbrahim adında biriyle tanıştım. Aman Allah'ım! bu benim hayalimdeki ağabeyimdi resmen. Hatta hayalimdekinden de iyiydi. Onunla tanışmamız tesadüf olamazdı. Mutlaka o beni koruyup kollamalıydı. Ama ona "Sen benim ağabeyimsin." diyemezsin. Elinde kanıt yok. Önce ailesiyle de tanışmalıydım. Hatta DNA testi bile yaptırmalıydım. Hayatına o kadar hızlı girmiştim ki virüslerden daha hızlı yayılma rekorunu Guinness bana vermeliydi bence. Altı yedi ayda kardeş gibi olmuştuk. Haftanın altı günü, günde altı-yedi saat beraberdik. Daha fazla ne isteyebilir ki bir insan? Hem cinsel ihtiyacımı da kardeşimi becererek gideriyordum. Beni sahiplenecek bir ağabey de bulmuştum. Hatta evi terkeden ağabeyim olduğuna emindim. Bu kadar zamandır saklamayı başarmışlardı şerefsizler benden! Ama bulmuştum sonuçta. Benden kaçar mı böyle şeyler? Ama dur bir dakika! Ağabeyim bana en iyi arkadaşı olmadığımı söyledi sanki. Ben mi öyle hatırlıyorum yoksa? Evet, evet. Söyledi şerefsiz. Ah işte! Atsan atılmaz, satsan satılmaz. Ağabeydir, bağrımıza basalım bari. İki seçenek var o zaman önümde ya en yakın arkadaşını öldürüp geriye bir tek ben kalacağım ya da daha fazla çaba sarfedeceğim. İkinci seçenek daha mantıklı. Hem ne kaybedebilirim ki? Hemen çaba sarf etmeliyim o zaman. Acaba ne yapsam daha fazla sever ki beni? Bilmiyorum ki, her şeyi düşündüm ama bir tek bunu düşünmedim. Şu ibneye bak! Bir de kız arkadaş edinmiş. Yakışır mı lan erkek adama biriyle kardeşinden daha fazla ilgilenmek? Siktir et kızı, onun yaptıklarını da yaparım ben ona. Ama olmaz, o kabul etmez bunu. Eder mi ki yoksa? Kucağına falan uzandığımda cinsel organını falan da hissetmiştim. Hoşuma da gitmişti hani. Ama olmaz be! O senin ağabeyin. Olsun ulan! Kardeşini beceriyorsun zaten ağabeyinle de yap. Ama dur! Olmaz çünkü buna tamamen karşı olduğunu bir sohbette belirtmişti. Kesin uzaklaşır benden. Lakin böyle de gitmez bu, dürüst olmam lazım ona karşı. Ne de olsa ağabeyim o benim. Eminim anlayışla karşılar hatta yardım etmeye çalışır bundan kurtulmam için belki de. Bir ihtimalle duygularıma karşılık da verir. Ama olmaz, mümkün değil. Suçluluk hissederim o zaman. Ağabeyim beni kurtarmalı bundan, bana yardım etmeli. Evet, evet. Kesin eder. Buraya kadarki hayatım yaptıklarıma rağmen çok masumdu galiba.
Emre: İbrahim (Ağabeyciğim) ben senden hoşlanıyorum biliyorum bu saçma bir şey ama bana yardım etmen lazım. Sensiz bir dakika bile düşünemiyorum galiba bir erkeğe aşık oldum.
İbrahim (Şerefsiz): Bir daha bu konuyu benimle açma! Hayatımdan çık! Uzaklaş benden!
Lanet olsun! Bunu beklemiyordum! Olayın böyle gitmemesi gerekiyordu. Her neyse, neredeydi bu en yakın tekel büfesi? Bir paket sigara almalıyım. Bu gece içmeliyim ki hepsini, üzüntülü olduğumu hatırlayayım biraz daha. Bu imkansız bir olay çünkü. Hayal görüyorum, yaşanmadı bu. Hatta iki paket sigara almalıyım ancak ayılırım uykumdan. İçkisiz olur mu peki? İçki haram! Olmaz ulan! Kullanamam ben! Belki de o da ne diyeceğini bilemedi. Yarın sakin kafayla konuşuruz. Bu sırada iki paket sigara bitmiş. Çok kısa üretiyorlar ağabey, yoksa ben çok içmedim. Bir çekişte bitiyor zaten. O değil de bir ay peşinden koştum bu olaydan sonra yahu. Herkes "Aranız niye bu kadar bozuldu?" falan diye soru da soruyor. Ne diyeceğim ulan onlara. Hatta bi muhabbet içime oturmuştu.
Üçüncü Şahıs: Ağabey ne oldu? Aranız çok iyiydi, kardeş gibiydiniz. Neden küstünüz?
Emre: Ağabey öyle işte yahu. Özel mesele.
Üçüncü Şahıs: Ne özel meseleymiş, bir aydır çözemediniz.
Emre: Özel olmasa anlatırdım, bilirsin seni ne kadar sevdiğimi.
Üçüncü Şahıs: Ağabey becerdiniz mi birbirinizi? Bu yüzden mi? Söyle!
Emre: Daha kötüsü! (O beni becerdi daha çok, şerefsiz insan evladı!)
Derken bu üçüncü şahısa anlattım. Sonuçta yakın arkadaşımdı. Ama harbi yakınmış be! Bırakmadı beni. Hala da görüşürüz. Bana her zaman destek verdi. Yalnız buna aynı hatayı yapmam. Dilim yandı bir kere. Neyse üçüncü şahıs, dördüncü şahıs derken, yakındı uzaktı derken, yaklaşık yirmi-otuz kişiye söylemişim -ne zaman söyledim ki ulan? Şans eseri, birgün Facebook'taki (Ah facebook senin yüzünden her şey, ben masumum yoksa!) mesajı ablam okumuş. Ardından benimle konuştu ve akşam yemeğe davet etti. Çok olgun karşıladı yahu. Helal olsun! Tek evli ablam buydu. Benden sonra en küçük olan; kendini kurtarmış olan cehennemden. Akşam uzun uzun konuştuk ama ben eve gitmeliydim, hayatın sonu gelmişti, intihar etmeliydim. Ama bu ne ısrar arkadaş? Bırakın da adam gibi intiharımı edeyim. Yüzlerine karşı da söyleyemiyorsun insanların "Bırakın iki dakika intihar edip geleyim." diye. Her neyse "Enişten anlayışlıdır, bu konularda onunla konuş." falan dedi. Dedim ki "Ben konuşmam, gitmem lazım zaten. Sen konuş! Tamam, sen otur burada. Beraber konuşuruz." dedi. Ne kadar da ısrarcı ama yahu. "Tamam, hadi gelsin." dedik biz de. Geldi, konuştuk falan. Derken internetten HK'yı buldu. "Babamdan para istemem ben, param da yok. Gidemem buradan ta İstanbul'a" dedim. Hem de bunun çözümü yok ki kardeşim. İntihar edeceğiz işte, iki dakika bırakın. "Yahu tamam. Bana borcun olsun hem de bir gezmiş olursun." dedi. Ben de "Eh, bir deneyeyim bari, hem İstanbul'u gezmeden öldü demesinler." dedim. Ayıptır sonuçta. Yahu o değil de farkettim ki hikayeye sondan başladım ve başa doğru geldim. Neyse, bence güzel oldu ama okuyan pek anlamayacak. Sorun değil, ben de anlayamıyorum zaten. Dayım mı babam? Babam mı dayım? Kardeşim erkek mi? Kuzenim kim? Belli değil. Hala da emin değilim zaten. Neyse konu değiştirelim.
Derken eniştemle atladık uçağa, geldik İstanbullara. O kadar yol planı yapmıştık "Yok, şuradan metroya, metrodan şuraya." diye. Uyguladık da planı ama zevki çıkmadı yolun. Neyse Mecidiyeköy'e geldik. HK'yla tanıştık falan. Sonra, hayatımda en nefret ettiğim ikinci şey gündeme geldi. İlk terapi korkusu! Ne konuşacaktım ulan ben bu adamla? Hem de çok kaba bu adam. Terapi çıkışında yer beni herhalde. Ama neyse, pazartesilerden daha korkunç değildi. Sonuçta ikinci en nefret ettiğim şeydi. Ya da dur! İbrahim de var. Üçüncü en nefret ettiğim şey. Gerçi ben hayattan da nefret ediyorum. Kendimden, Allah'tan, babamdan, annemden... Hem zaten duygularımı öldürmüştüm ben bu kadar acıdan sonra. Ama bu HK yok mu? Benim duygularımın ölmediğini iddia ediyordu. Sen kimsin ulan, benim duygularımın ölmediğini iddia ediyorsun? Dur bir saniye yahu. Duygularımla hareket ettim yine. Nefret de bir duyguydu değil mi? Neyse ilk terapileri sevmem bu konuyu da atlayalım. Ama korkmayın. Yemiyor terapi çıkışında.
Daha sonraki terapilere tek başıma da gelebilirdim. Böylece belki kendime güven kazanırdım. Ama dur! İntihar mı etsem önce? Söz verdik HK'ya ikinci terapiye geleceğiz diye ama. Hele bir ikinciye de girelim, sonra intihar ederiz. Sözümüzün eri olalım. Terapinin tek olumsuz yanı sabah uçakla geldiğim İstanbul'dan akşam uçakla geri dönmekti. Buna da bir çare buluruz elbet ama sonra artık. Tüh ulan! Üçüncüye de söz verdik adama. Yine kandırdı HK beni. O da oynamaya başladı sinirlerimle, yenmeliyim onu. Hem paramızla geliyoruz hem de yeniliyoruz adama. Şu işe bak yahu! Belki de sözünü dinlemeliyim. Lüzumlu bir şey söylemeye çalışıyordur. Ama hemen her şeyi de söylemeyeyim, önce güvenmeliyim. Her neyse, "her şeyi söylemez" şekilde dört-beş ay geldim terapiye. Ama yeterdi be! Hem iyi de hissettim kendimi. Artık kendi başıma çözebilirim. Evime döneyim en iyisi. Altı ay zar-zor idare ettikten sonra intihar etmek üzereyken yine geldim İstanbullara. Yanımda internetten tanıştığım İstanbullu bir arkadaşı da getirdim terapiye. İlk defa yüz yüze görüştüğün adamı niye terapiye getirirsin ki? Hem de niye hemen güvendin buna? Neyse geldi bir kere. Zaten dışarıda bilgisayarla uğraşıyor, ben de terapimi yapar çıkarım sonra içmeye falan gideriz. İnanılmaz! HK'yla iki saattir terapideyiz, normalde 40 dakika zor dayanıyordum. Hem de artık HK danışanlarıyla önümde telefonla görüşmeye başlamıştı. Güvenmeye başladım bu adama galiba, artık bir şeyleri anlatabilirim. Ama dur! O da ne? internetten tanıştığım arkadaşı da odaya çağırdı. Ne oluyor ulan? Neyse, girsin hadi. Zararı dokunmaz. Hem bu çocuk eşcinsel olmadığını iddia ediyor ama gerçekten öyle mi? Hadi onu bıraktım, psikolojisi normal mi acaba? Bir test etsin HK, bakalım. Yorum yapmadı çocuğa yahu. Neyse artık bir dahaki terapide söyler nasıl biri olduğunu herhalde, zaten içmeye gitmemiz lazım bizim. Taksim'de içelim, en yakın yer orası. Hem para basıyoruz zaten, burada cebime batıyor. Ah keşke demez olaydım bunu! Bir kadeh viski, bir kadeh votkaya 37 lira ödedim çıktım. Ulan ertesi gün 70'lik votkayı 37 liraya aldım. Hem de iki saatte hepsini içtim. Alkol komasından zor kurtardılar beni. Sen kim, 70'lik votkayı fondip yapmak kim? Niye içersin ki zaten bu içkiyi? Haram zaten. Alperen'le niye dolaşıyorsun ki? Daha yeni tanıştın. Hem içkisini de ısmarladın. Hani maksat ben zenginim ayağına yatacaksın yine değil mi? Ah sen yok musun bilinçaltı?
Ertesi gün Alperen'le buluşma isteğim doğdu yine. Hem anne-babası boşanmıştı. Demek bu yüzden seviyordum bu çocuğu. Hep sevmişimdir annesi babası boşananları. Ah bir bizimkiler boşanamadı! Evlilik doktorları ben oldum. Her kavga ettiklerinde ben ayırıyorum. Annem, babamı bana kötülüyor. Babam, annemi bana. Bana ne ulan? "Boşanın işte!" diyorum. Dinletemiyorum da. Uzun süre kurtarmaya çalıştım ilişkilerini ama olmuyor işte cinsellik olmadığı zaman.
Derken "zapping" yapalım. Ben on yaşındayken, babamın bürosuna bir hafta boyunca bir kadın her gün gelmeye başladı. Elini falan tuttuğunu gördüm ama anlam veremedim. Ama bu işte bir iş vardı. "Hemen anneme söylemeliyim bunu." diye düşündüm herhalde. Eve gider gitmez söyledim. Derken olaylar patladı. Benim de