Nil bunca şeye rağmen hala bazı şeyleri öğrenememişdi ama Rabb ona öğretmeye devam ediyordu, Nil tam manasıyla teslim olmalıydı, dualarında bile pilan yapıyor Allha, bana şöyle bir eş ver dememişmiydi, Allahda vermişti istediği her profili önüne koyuyor ve ona yanlış duada bulunduğunu gösteriyordu. Bu nasıl teslim olmaktı, Nil tövbe etti, hayır gerçek bir dua saf ve halis bir dua teslim olunmuş , tevekküle dayalı bir duadan başkası olamazdı, bu tanımlama ve dileklerle Allahın işine karışmış olmuyormuydu, en hayırlısını halbuki Allah bilebilridi onun için.
Nil susdu birdaha Rabbena dusından başka bir dua etmedi, Rabbim sen en hayırlısını bilirsin sen beni istediğin şekilde yönlendir demesi, hem ruhi, hem nefsi, hem psikolojik açıdan elbetteki uzun zaman aldı.Şeyhi tarafındanda sürekli eğitiliyordu, gher dergaha gidip geldikten sonra mutlaka bir imtehanla karşılaşıyor ve gönlünde yatan yanlış konuyla ilgili sadatlar onu terbiye ediyorlardı, bu artık bariz belliydi,. Çünkü Nil hayatı boyunca hep yanlış dua etmemişmiydi, Rabbim şöyle olsun, böyle olsun, şunu ver , bunu ver dememişmiydi. Rabbide hep vermişti. Ama Nilin hep canı yanmıştı. Artık gerçekten Allahında istediği Hz İbrahimin teslimiyeti gibi bir ölü gibi durup sadece ölü yıkayıcısının cesedi döndürmesi gibi teslim olacaktı Rabbine ,tevekkül edeckti.Bunuda ancak Allah, ve Mürşidi sayesinde öğrenebilirdi ve öğrenmişti.
Nil bu deneme tecrübelerden sonra gerçekten gönlünden de aklından da, ruhundan da haytta en çok istediği evliliği çıkardı Allaha bıraktı ve kendi hayatını kabullenerek ve buna şükrederek yaşamaya başldı. Bu esnada Nil çalışmaya devam ediyor, aile düzeni ve kendisi ile mutlu bir şekilde yaşamaya devam ediyordu. Terapiler gittikçe azalmıştı Nil düzelmişti artık, bunun ilk alameti bağımlıklarından kurtulması,aile düzenini kurması, annesini ve babasını kazanması, faturalrını ödiyebilmesi, ve ani iniş ve çıkışlarının hayatında artık olmaması, ve evlenmek için gerçek talplerinden kaçmaması olumsuz da olsa , özel hayatını anlatmamsı, herkese hayıflanmamsı,kendi başına yakata durması, bir erkeğe ihtiyaç duymaması değil miydi?Artık evini topluyor, yemeğini yapıyor ve hayatından asla şikayetci olmuyordu evlenmeyide silmişti kafasından düşünmüyor ve kendi akışına bırakmıştı bu kolay olmamıştı taabi çok zor bir nefsi terbiyeden geçerek olmuştu bu manadaki nefsi terbiye yoksa nefsi terbiye edip melekden üstün hale getirmek elbetteki daha çok zaman ve mek isterdi birde elbetteki bu Allahın ancak bir lutfu olabilirdi Nil bunu diliyordu ancak Allahtan ölmeden onun aşkında yok olabilmeyi ve ölmeden ölebilmeyi.Yok olup onda var olabilmeyi,onda birlenmeyi, bir beni ortadan kaldırıp sadece onla var olabilmeyi.Tüm arzularınızı, tüm dileklerinizi nefsinizin istediği herşeyi onun rızası için feda etmedikçe var olunamzdı.Hayat bunu öğretiyordu Nile her geçen gün nefsin arzularından, vazgeçtikçe sıyrılıyordu kendi benliğinden hafifliyordu adeta, ne kadar da güzel di böyle yaşamak ve bunu kabullenmek keşke herkes bunu anlayabilse ve yaşayabilseydi, dervişler bunu anlatmak istemişlerdi yıllarca insanlara , ama bu ben bunu yaşıyacağım demekle yaşanmıyorduki Allahın lutfu gerekiyordu. Onun hayatta verdikleriyle öğreniliyordu, göz yaşlarıyla pişiyordu bu tarif.
Taabi bu süreçte Nil iş yerindeki arkadaşlarıyla, kardeş gibi olmuştu arık Hikmet,Nadide oda arkadaşlarıydı birde Müjgan vardı. Nil o bölüme geldikten sonra onların departmanına harika melek gibi bir müdürüde gelmişti. O da ona sonsuz yardım ediyor dul ve tek çocuklu bir kadı diye elinden geleni yapıyordu sanki biri ona Nile karşı merhameti içine veriyordu ona çok yardımcı olmuştu hatta Nil için bir baba gibiydi .
Ne tesadüftü ki bir yerlerde kader birlikleri vardı. Ve Nilin düşmanlıkla başlatığı şer gibi görünen ilşki dostluğa dönüşmüştü. Birbirlerine destek oluyorlardı her manada.Herkes hayat ve Allah hakkında öğrendiklerini birbirleriyle paylaşmaya başlamışlardı. Sanki bir sınıf gibiydi bir yandan dünyevi işlerini yaparken bir yandan da 3 yıl boyunca Allahı ve aşkını konuşuyorlardı.Nil öğrendiği herşeyi aktarıyordu, kendi nefsi terbiye olurken sanki gizli bir el onlarıda güzele doğru ilerletiyordu. Hikmet ,Nadide ve Müjgan ne kadarda yardımcı olmuşlardı Nile. O zorlu terapi ve Manevi tedavi sofilik sürecinde dibe çöküşünde maddi ve manevi , melek gibi hızır aleyhselam gibi yetişiyorlardı hep.
Hele ki Hikmet onun yeri bambaşkaydı Nil için, yeri geldiğinde annesi, yeri geldiğinde ablası, ailesi gibi değilmiydi. Nil bu hallerini görüyor hiç kızmadan ona destek ve teselli oluyordu. Sabırla sevgiyle yaklaşıyordu Nile.Nilin içten içe ne yaşadıklarını bu zorlu süreci bilmeden. Nil elbetteki belli bir kısmına kadar anlatıyordu onlara, ama bazı şeyleri kendine bile anlatmazken onalara anlatamzdı elbeteki. Gerçek dostluğu ve sevgiyi öğrenmişti Nil onlarla.Ama Nil tüm hayatına baktığında hep bir koruyucu meleği ve koruyucu bir Hızır aleyhsellamının olduğunu hatırlıyordu.En zor anlarında Allah hep birilerini Nile vesile kılmamışmıydı?Aslında ne kadarda şanslıydı. Hiç aç kalmamış, hiç sokaklara düşmemişti,taksimin o karanlık beyoğlu sokalarında bile başına bir şey gelmemişti. Hep koruyucu bir el vardı. Aslında mafyanın eline düşebilir,eroin bağımlısı olabilir, hayat kadını olabirdi Nil ama dedik ya hep bir şey onu korudu ve bir yöne yönlendirerek kendisine getirmişti
Nil kararını vermişti artık hayatını kitap olarak yazacaktı, bunca şey yaşanmıştı ve birilerine faydalı olmalıydı, hiç birşeyi boşunada yaşatmamıştı Allah ona bunu, bu bariz ortadaydı.Sohbet hocası olamamıştı belki,ilimde yapamıyordu ama elinde tek Allahın rızasını kazanabileceği yaşanmış gerçek bir öyküsü vardı. Hiç kimsenin baba, ve anne sevgisi olmadan büyümesini istemiyor,bir baba ve anne sevgisiliğinin yol açabileceği felaketleri anlatmak istiyor, her ne olursa olsun ne kadar günahkarda olsa Allahın insanı çağırabileceğini, tövbe edip baştan bir sayfa açabileceğini gerçek yaşan Allah dostlarının olduğunu, hiçbir şeyin tesadüf yaşanmadığını, yaşanan her olumsuzlukla Allahın aslında terbiye ettiğini,Dünyanın sırf bu boyut olmayıp, ölmeden ölünebilip, halkın içinde hakla yaşanabileneceğini,her karanlığın arkasından ışık doğuduğunu, kalbimizi Raabbe doğru yöneltiğimizde hem dünyevi hemde ahiri güzeliklerin bizi bulabileceğini, teslim olmak gerektiğini, Allahın Aşkını bulamk gerektiğini,Pskolojik sorunlar varsa bunların aşılabileceğini,İsamiyeti, Sufizimi Allahı ve tsavvufu anlatmalıydı.
Şeyhinden Seyh Muhammed El konyevi HZ lerinden onay aldı. Şeyhi ona yaz dedi.Hüseyin beyde yaz dedi . Ama Nil tasavufu bilmiyordu böyle bir deryayı yazamazdı Ömer Tuğrul İnaçere gitti nasip buya kendisi tasavufun deryasının kaynağıydı ve onu dergahına kabul etti Nil acaba bana yardımcı olurmusunuz derken kendisi bizzat bu bilgileri yazıracağını söyleyince Nil artık biliyorduki bu kitabı yazmalıydı çünkü bu Allahın isteğiydi yoksa onun Allah dostları neden onaylasın yardım etsinlerdiki bu kitap Allah için insanların iyiliği için yazılacaktı. Yoksa Nil zatem bu kadar istesede renkli bir yelpazayle yazamazdı kalem Allahın kalemiydi. Nilin değilm ve Nil bu kitabı 2010 nun ramazanında yazmaya başladı , o kadar denemsine rağmen ancak manen ve ruhen ramazanda hazır olabilmişti. Kervana Murat kahraman , ve Editörüm Kadir temur da katıldı, kervanı dizende Allahtı Nil aramamıştı bile pskolojik boyutunuda Hüseyin KAÇIN hocam yazacak ;çünkü Nil bu kitap vesilesi ile insanlara hem manevi kapıyı adresi vermek hemde pskolojik acıdan hüseyin beyin anahtarlarını göstermek istiyordu. Belki birileride mutlaka Nilin hayatının bir parçasını yaşıyordularda, farkında değillerdi Nil gibi. Belki 1 kişiye bile ulaşsa Nil başta Allaha , Resullaha sav Mürşidine sadatlara Hz Şemse Hz Mevlanaya ve Ömer Tuğrul İnaçere bunu bir vefa borcu biliyordu. Ölmeden bunu yazmalıydı.
Nil zaten kabe dönüşü ve terapi sürecei başladığından beri hep kendi gibi insanlarla karşılamaya başlamamışmıydı . Allah tarafından onu buluyorlardı Nilde kendisine öğretilen 2 kapıyı gözteriyordu bir Konya, 2 Hüseyin bey. Heriki yerede gidiyor ve kurtuluşa eriyordu insanlar. Aslında Nil bununla da gerçekten yazmalıydı.Kime anlatsa yaz diyorlardı. Kabede de , konyada da bunu yaşamamışmıydı. Gizliden bir mesaj almamışmıydı Allahtan en büyük dileği bu değilmiydi Nilin Allahı anlatmak, Onun ona öğrettiği gibi ilk elden anlatmak, gerçek bir yaşam öyküsüyle. Nilin en büyük dileği bu kitabın aynı anda Türkiyede, Almanyada, ve Çinde yayınlanması, kalbinden geçen bu ama Allah ne nasip eder bilinmez. Çince Almaca ve İngilizce olmalı diyor kalbi ama nasip.Nil bir semazen gibi sağ elinden aldığını Allahtan sol elinden dağıtıyordu öğrendiği ve bildiği herşeyi insanlar etkileniyor Allahın hikmetiyle, ya biat ediyor Allaha , yada Allaha daha çok yakınlaşıyorlardı. Yada hayatlarını değiştiriyorlardı. Ya yuva kurtarıyor, yada bir gencin tevafuken soygun yapmasını engelliyordu. Konyadan vekilde olmuştu. Üzerine düşen görevi aciz bir hizmetci gibi yapıyordu günler böyle akıp giderken kader işliyordu. Sakin bir hayat olması beklenemzdi zaten yoksa bu yaşam öyküsü nasıl çıkabilirdiki ortaya.
Aradan 6 ay geçmişti ki bir telefon çaldı. Hatta Mustafa vardı, Mustfa uzun zamandan beri Nil'e tanışmak istiyordu, ama Nil bütün bu hengamenin içinde olduğu ve evlenmeye cesareti olmadığı için Mustafadan kaçıyordu.Mustafa bulaşalım dedikçe o red ediyordu, nalıl olmuştuda Nil halinden memnun evlenmekten tam manasıyla kalben gerçekten vazgeçmişken,teslim olmuşken gelmişti.Nil Mustafa aramadan da yine o haberci rüyalardan görmüştü, gördüğü ruyada kendisine görücü geliyordu kendisini istemeyen gelen şahsın sadece yüzünü görmemişti. Hayırdır inşallah diyerek, üzerinde durmadı,Nil teslimiyetin vermiş olduğu ruh haliyle 2010 yılına girerken
şöyle niyaz etmişti Rabbine ''Rabbim ne olur benide bu yıl hayat verdiğin can verdiğin ,bahar dalları gibi yeşert Rabbim,güzel süprizlerinle beni şaşırt diye kalben niyaz eylemişti''Sürekli tefffekürde olan Nil Allahın yaratığı herşeyde onu görüyordu,evet Dünyadaydı ama kalbi,hep onunlaydı.Allahtan süpriz isterken asla kalbinden bir şey geçirmemiş,bomboş bir dilekle niyaz etmişti.Nil görüşümek istemedi ilk başta .Vazgeçmişti o zaten böyle mutlu değilmiydi? Ama üstadları ona bu senin kaderindir belki gitmelisin görmelisin demişti, karşına çıkan yol dönemiçlerine sapmamak yada onlardan kaçmakda ona karşı gelmek değil miydi diye düşündü Nil.
İlk defa Nilin oğluda gelen telefona şahit olmuş ve Annesini Mustafayı görme konusunda ikna etmişti. Anne bana bir aile ver diyordu zaten yanında kalacağım 4 yıl ben hiç bir aile yaşamadım ki;duygularını dile getirmişti ilginçti Taha bundan öncekileri hiç tasvip etmemişti, Murat abisi hariç,nasıl olmuştu bu. Nil karar verdi , ertesi gün Mustafayı aradı ve tamam görüşelim dedi. Mustafada şaşırmıştı onca yıl sonra nasılda evet demişti Nil. Mustafa Almanyada yaşıyordu, evlenmiş ve ayrılmıştı çocukları vardı,Nil daha önceki telefon görüşmesinde tüm olumsuzlukları saymış ve onu reddetmişti. Görme cesaretinde bile bulunmamıştı.Nil Almanya yada gitmek istemiyordu. Sevdiği herşeyden nasıl kopabilirdiki, Mürşidinden Konyadan,Ömer Tuğrul İnaçerden Yahya Hz lerinden, Aziz Mahmud Hüdayi hz lerinden, Yuşa Peygamberden, Eyüp Sultandan Merkez efendiden, Hüseyin beyden,ailesinden, dostlarından,işinden ,evinden,bağlı olduğu herşeyden.