Gönderen Konu: Çocuklukta yaşanan cinsel istismar eşcinselliğe/biseksüelliğe neden olur mu?  (Okunma sayısı 18927 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle
Çocukluk döneminde yaşanan istismarın biseksüelliğe ya da eşcinselliğe sebep olması bir inanış yada varsayım değildir. Bir gerçekliktir. Anlaşılması zor kısımsa dünya üzerindeki inançlar düşünceler felsefeler toplumlar kültürler neden LGBT olmayı yanlış kabul ederken bunun pozitif bir şey olduğunu söyleyenler yalnızca LGBT üyeleridir? Bir çok eşcinsel çocukluk döneminde yaşadığı travmalardan muzdariptir. Tanıştığım birçok eşcinsel bana yaşadıklarından bahsetti ve hepsi de travmatik olaylar. Çocukken komşusunun oğlu tarafından devamlı taciz edilen, dayısı tarafından tecavüze uğrayan, öz abisi tarafından tacize uğrayan hatta öz babası tarafından tacize uğrayan o kadar kişi vardı ki. Ve hepsinin ortak özelliği geçmişlerinde özellikle çocukluk döneminde yani cinsel kimliğin geliştiği 4-6 yaş arasında istismara maruz kalmalarıdır. Yüzlerce somut örnek dururken bu olaya sadece varsayım ve iddia demek ne kadar mantıklıdır? Eşcinsellerin %90’ının geçmişinde taciz tecavüz ya da istismar vardır. Bazıları ise kendilerine karşı yalan söyleyip bu olayı unuturlar hatırlamak istemezler. Böyle düşünen eşcinsel arkadaşlarım da vardı. Kendilerine bile açıklamaya korktukları çekindikleri yaşanmışlıklarını ağlayarak anlatmışlardı. Tanrıyı suçlayan ailesini suçlayan kendini suçlayan ve kendisinden utanan, çözüm arayan ama en sonunda tüm kapılar suratına kapanan ve mecburen kendisini LGBT olarak kabul edip hatta bununla gurur duyup yaşamaya çalışanlar var. Eğer kendisini kabul etmeseydi eminim ki o kişi intihar ederdi.. (Çünkü bunu ben yaşadım. Herkese yalanlar söylemek, kendini gizlemek, öğrenildiği zaman yaşanacak olaylar, hayal kırıklıkları, utanç duygusu, insanların sizi dışlaması, tüm bunları bir insanın yüklenmesi imkansızdır.. Bu yüzden kendini kabul eder ve öyle doğduğuna inanır ancak bu şekilde yaşayabilir.)
Bir de eşcinselliğe cinsel istismarın sebep olduğunu söylememizin acelecilik, peşin yargı, hatta iddia olduğunu söyleyenler var. Evet tabi bu kadar eşcinsel yalancı, istismara uğrayan bu kadar kişi yalan söylüyor hem de üstüne sadece iddia ettiğimiz söyleniyor. Bunlar iddia değil gerçekler.
Başka bir husus daha vardır istatistiklere göre istismara uğrayan bireyler %16 iken LGBT bireyler %8 kadardır. Yani buradan anlamamız gereken istismara uğrayanların yarısı LGBT birey oluyor. Ama diğer yarısı ise LGBT olmak yerine başka uç noktalara kayıyor. Örnek olarak seks bağımlısı heteroseksüeller gösterilebilir veya alkolikler veya uyuşturucu bağımlıları.. Çok az bir kısmı ise bundan en az zararı alarak normal yaşamına devam ediyor.
ÇCİ’nin LGBT olmasına neden olması da ayrı bir gerçekliktir. Yukarıdaki istatistik bunu gösteriyor. Fakat bu gerçekliği bir sorun, problem, varsayım ve iddia olarak görenler de vardır.
Kadınların istismara maruz kalma olasılığı erkeklere göre daha fazladır ama homoseksüeller lezbiyenlerden daha fazladır. Bunun sebebi bir kadının lezbiyen olması bir erkeğin heteroseksüel olmasından daha zordur ve bunun için çok daha ağır bir travma gerekir. Lezbiyen bir arkadaşım hem öz babası, babasının arkadaşları, hem öz abisi, hem amcası ve amcasının arkadaşları tarafından istismar edilmiş, zorla kullanılmıştı. O arkadaşım erkeklerden nefret duymaya başlamış sadece bu yüzden o da artık kendini bir erkek gibi görmeye başlamış, yaşadıkları ona büyük balık küçük balığı yer felsefesini benimsemesine sebep olmuş bu yüzden erkek karakterli güçlü aktif bir lezbiyen olmuş. Bana söylediği cümle “eğer erkek olsaydım güçlü olsaydım başıma bunlar gelmezdi… kadınlar acizdir erkeklerin oyuncağı, kuklasıdır.” Buradan anlamamız gereken şudur; bir kadının lezbiyen olması için işte bu kadar ağır şeyler yaşaması gerekir. Ama bir erkek için homoseksüel olmak kolaydır. Çocukluğunda ilk yaşadığı deneyim bir erkekleyse o sadece erkeklerden zevk alacağına inanır. Tabi bu seçeneklerden sadece birisidir. Bu duruma uymayan istisnalar da farklı düşünce biçimleri de vardır ve bu artık karakteri olur. Kadınları denese bile gerekli psikolojik tatmini yaşayamaz. Çünkü bilinçaltında kalıplar duruyordur. Eşcinsel terapilerin amacı kalıpları duvarları yıkmaktır.
İnsan gerçekten karmaşık bir varlıktır. Hatta LGBT bile kendi içinde ayrılır. Aktif gay olan kişinin yaşadıkları pasif gay olan kişinin yaşadıklarından farklıdır ve farklı bir süreçtir. Aynısı lezbiyenlik için de geçerlidir. Her biri neredeyse ayrı bir alandır. Hatta ne kadar genellemek yanlış olsa da yazımın anlaşılması için mecburen LGBT olarak genellemek zorundayım.
Başka bir konu ise eşcinselliğin tek bir temele dayandırılmasıdır. Burada biz eşcinselliğin temelinin sadece cinsel istismar olduğunu söylemiyoruz ama en büyük etkeni olduğunu söylüyoruz. (Kendi hayatımdan örnek verirsem babamla aram iyi değildi, çok sık görmezdim. Hayatımda hep annem vardı. Anneme özendim, daima hep çevremde kızlar vardı, kızlarla büyüdüm, kadınlarla büyüdüm, 6 yaşımda tacize uğradım. Tacize uğramam asıl temel diğerleriyse tuzu biberi oldu. Hiç erkek arkadaşım olmadı. Çocukluğum yalnızlıkla geçti. neyse..) Eşcinsellik çevresel faktörlerle de oluşabilir. Devamlı kadınlarla muhatap olan onları artık dost gibi gören birisi, annesine aşırı bağlı birisi bir kadınla cinsellik yaşamanın sanki annesiyle cinsellik yaşamak gibi olduğunu düşünür. Hatta kadınlarla cinsellik yaşamanın kadına yapılan bir kötülük olduğunu düşünür. En azından bendeki böyleydi. Baba figürünün, otoritesinin erkek figürünün eksikliği de etkenlerden biridir. İşin başka bir yönü de insanların LGBT olmaya özendirilmesi ve cinsel zevklerin ön plana çıkarılıp gençlerin merakının körüklenmesidir. Neyse o konuya girmeyeceğim.
Bakın bir nörolog ne güzel özetlemiş “Herhangi bir insan davranışı, genetiğin ve çevrenin karmaşık bileşiminin sonucudur. Eğer bu, eşcinsellik için geçerli olmasaydı hayret verici olurdu.” (McFadden, 1998).
Hiçbir şeyi tek sebebe bağlayamayız ama en büyük etkenini söyleyebiliriz. Görünüşümüzün en büyük etkeninin gen olduğunu söyleyebileceğimiz gibi.
Bir yazıda şöyle diyor:  Bir lezbiyen, tüm erkekleri istismarcısıyla özdeşleştirerek erkeklerden çok korktuğu için lezbiyen oluyor, FAKAT bir erkek gey oluyor ve dolayısıyla erkeklerle cinsel ilişki arayışında oluyor, çünkü bir erkek tarafından istismar edildi!
 
Erkek ve kadını aynı kefeye koymak tamamen yanlıştır. Erkekle kadının yaşadıkları psikolojik süreçler birbirinden tamamen farklıdır. Hem zaten bilimsel olarak bakıldığında fizyolojimizden hormonlarımıza her şey hatta davranış ve duygularımız bile birbirinden tamamen farklı.  Kadınlar istismara uğradığında olaya duygusal bakar ve şöyle düşünür: o beni sevmedi, sadece güçsüz olduğum için beni çıkar amaçlı kullandı, benden faydalandı der ve tüm erkekleri öyle görebilir. Ama bir erkeğin bakış açısı şöyle olur: ben sadece zevk almaya bakarım der ve bu konu üzerinde düşünmez eğer istismarcım bana bunu yapabildiyse ben de başkalarına yapabilirim diye düşünür ve aslında yaşadığı istismarın getirisi olan güçsüzlük hissini başka erkekleri ele geçirerek tatmin etmeye ve kendini güçlü görmeye çalışır. Çünkü kadınların doğasında sevilmek erkeklerin doğasında güçlü olmak vardır.
Başka bir nokta ise bir erkekte hem erkeklik hormonu hem de kadınlık hormonu vardır ama kişinin cinsiyetini belirleyen en çok salgılanan hormondur. Yani bir erkeğin anne karnında erkek olarak şekil almasını sağlayan hormondur. Kişi nasıl doğduysa öyledir ya erkektir ya da kız. (çift cinsiyetli insanlar konu dışı, onlar aynı anda iki cinsel organa sahip olurlar ama fizyolojik olarak ağır basan rolü üstlenirler) Kısaca cinsiyetimizi fizyolojimiz belirler. (Penisi olan erkek fiziğine sahip birisi istediği kadar kendisini kadın olarak görsün o erkektir. Doğası yaratılışı budur.)

Başka bir yazıda ise gerçekten akla mantığa ters bir teori vardır: Hayatlarının ilerleyen yıllarında kendilerini LGBT olarak tanımlayacak olan çocuklar, çocukken daha çok cinsel istismara maruz kalma riski taşırlar. Wachob (1999) Yani şunu ortaya sürüyor: İstismara uğramış olmak eşcinselliğe sebep olmuyor; aksine ileride kendilerini LGBT olarak tanımlayacak çocuklar, çocuk istismarına daha açık oluyorlar.
Yani neymiş, havadaki nem oranı arttığı için yağmur yağmıyor, yağmur yağacağı için su zerreleri havaya katılıp nemi arttırıyor. Hatta Nagazaki’deki insanlar oraya atom bombası atıldığı için ölmedi, ölecekleri için atom bombası atıldı. Yazıdaki mantıksızlığı herhalde anlatabilmişimdir. Mutlak gelecek yoktur ve gelecek geçmişi etkileyemez çünkü geleceği oluşturan geçmiştir.
Erkekler arasında aşk olmaz demiyoruz. Çünkü ne kadar hemcinsimiz de olsa gerçek anlamda iki erkek birbirine bağlanabilir. Birbirleri için her türlü fedakarlığı yapar, her şeyi göze alırlar ama ilişkilerinde cinsellik yoktur. Bu sayede bir ömürlük dost olurlar. Eğer cinsellik girerse zaten normal ilişkiden uzaklaşılmış olunur ve artık sizin ilişkiniz sadece seks odaklı olur ve bir zaman sonra sıkılırsınız, sonuç olarak ilişkiniz biter. Bu da çok defa yaşadığım bir tecrübem. Keşke kendime hakim olsaydım çok dost kaybetmişim..
LGBT bireylerinin çocukluklarını düşünecek olursak çoğunluğu atipik davranışlar sergileyen, asosyal ve kendini farklı gören hisseden kişilerdir. Ben de öyleydim. Yaşanan kötü travmatik olaylar kişinin atipik davranışlar sergilemesine, asosyal olmasına, dışlanmasına sebep olabilir. Çünkü yaşadığı travmatik olay onun psikolojisini etkiler ve bilinçaltına işler.
LGBT üyelerine bakacak olursak çoğunda narsist kişilik bozukluğu, benmerkezci olma, aşırı bencillik, çoklu kişilik bozukluğu, saldırganlık, özgüven yetersizliği, akıl karmaşıklığı, kararsızlık gibi özelliklerin olduğu görülür. Hatta bir kısmında, özellikle pasif gaylerde ve aktif lezbiyenlerde mistisizme, büyücülüğe, doğaüstü olaylara yöneliş, bir güç arayışına girme vardır. Benim de öyleydi.
Bu kadar LGBT üyesinde aynı belirti ve bulguların olması LGBT olmanın hastalık olduğunu göstermez mi? Mesela reflü hastalığını düşünün. Reflü olan her insan aynı şeylerden şikayet eder; mide yanması, bulantı, kusma. Peki bulgusu nedir? - Mide girişindeki sfingter kasının tahrip olması, kızarması… LGBT bireyler nelerden şikayet eder? – Yalnızlıktan, anlaşılmadıklarından, gerçek aşkı bulamadıklarından. Peki bulguları nelerdir? - Güç arayışı, seks bağımlısı olmaları ve devamlı sadece cinsellik düşünmeleri, kendini özel ve farklı görme vs. Örnekler çoğaltılabilir, zaten yukarıda LGBT’lerde bulunan ortak özelliklerden bahsettim..
İşte böyle; LGBT bireylerin problemleri, düşünceleri, davranışları hep aynıdır.. Neden pasif gaylerin neredeyse hepsi kadınsılaşır, duygusallaşır, giyinişi kadına yaklaşmaya başlar? Veya neden aktif lezbiyenlerin hepsi erkeklere düşman olur ve bir erkeğin kendisine yaklaşıp onu kullanacağını düşünür? Bunların hepsi tesadüf mü? Şimdi sorabilirsiniz. O zaman heteroseksüellerin de hasta olması gerekir… Hayır maalesef hasta değiller. Olaya ilahi dinler açısından bakacak olursak eğer eşcinsellik doğal olsaydı Adem ile Havva yerine Adem ile Ahmet olması gerekmez miydi? Tanrı hata yapmaz. LGBT’lerin en büyük çıkmazlarından birisi de budur. Kendini LGBT olduğuna inandırır ve öyle doğduğuna inanır. Sonra da “Tanrı beni böyle yarattı, Tanrı hata yapmaz” derler. Ama Tanrının neden Adem ile Ahmet yerine Havva’yı gönderdiğini açıklayamazlar.. Sonra da sıra Tanrıyı suçlamaya gelir…
İlahi dinlerin neden hiçbirisi bunu normal görmemiştir? Veya şöyle diyelim, bilimsel olarak bakalım iki erkek birlikte olabilseydi veya iki kadın neden üremek için erkek kadına, kadında erkeğe muhtaç? Eğer eşcinsellik normal olsaydı her insanın çift cinsiyetli olması ve hem kadının hem erkeğin üremeyi sağlayabiliyor olması gerekmez miydi? Neden tabiattaki canlılar erkek ve dişi olarak birbirine muhtaç? Hemcinsiyle üreyebilen bir canlı örnek gösterebilir misiniz? Hayır. Tabi ki göstereceğiniz örneklerde muhtemelen çift cinsiyetli hayvanlar olacaktır. Deniz canlılarının bir kısmı böyledir veya bitkiler neyse..
Özellikle alıntılar yaptığım yazının kaynakları ne kadar gerçekçidir? Ve neden o yazıyı yazan kişi insanları kendi tarafına çekmek için devamlı kendi görüşünü savunmuş ama başka düşüncelere yer vermemiş? Neden benim yaptığım gibi eşcinsellerin hayatlarından örnekler vermemiş? Ve neden yazısında devamlı olarak bir saldırı modunda? LGBT mantığı şudur; ben çözümü aradım bulamadım ve kendimi böyle kabul ettim, ben yandıysam herkes yanmalı.. Bunun bir çözümü yok, hem de zaten hastalık değil. Hastalık olmadığı için tedavi edilemez. ben böyleysem herkes böyle olmalı.. Başka bir nokta daha var. Neden hiç 40 yaş ve üzeri eşcinsellerin düşünceleri, tecrübeleri, hayata bakışları, eşcinsel yaşamdan ne kazandıkları, ne kaybettikleri paylaşılmıyor?
Nedim Uzun, sahne adıyla Madam Marika. Hiç bu kişinin röportajını dinlediniz mi? Nasıl kapı kapı dolaşıp çare aradığını ve her gittiği yerde kapıların suratına kapandığını? Ve en sonunda kendini böyle kabul ettiğini, ama keşkeyle söze başlayıp keşke beni yönlendirebilselerdi kesinlikle tedavi olurdum, ben bu kadar acıyı hak etmedim, kimsenin de yaşamasını istemem dediğini duydunuz mu?  Bunun gibi örneklere sayfalarca yer verilebilir.
Yazımın daha bilgilendirici olmasını isterdim. Daha çok konuya değinmek isterdim ama maalesef şu an aklıma gelenler bunlardı ve bu konular fazla derin, yaz yaz bitmiyor. Bu yüzden son bir paragrafla yazımı sonlandırıyorum..

SONSÖZ
LGBT üyeleri gerçekten zeki, yenilikçi, yaratıcı, başarılı, hatta mükemmel insanlardır. Dünyaya yön verebilecek insanlardır ama LGBT olmaktan kurtulabilirlerse… Bu psikolojik rahatsızlığı atlattıklarında gerçek mükemmelliğe ulaşacaklar ve yaşadıklarıyla da gurur duyacaklar. Çünkü eğer LGBT olmasalardı ve yaşadıkları kötü olaylar olmasaydı şu anki mükemmellikleri olmazdı. Bizi biz yapan geçmişimiz, tecrübemiz ve deneyimlerimizdir.. Ve devamlı değişmek zorundayız. İnsanı öldürmeyen şey güçlendirir. LGBT olup bunu atlatan insanlar normal insanlardan daha güçlü ve iradeli olur. Bunları nereden mi biliyorum? Çünkü tedavi olan arkadaşlarım var ama en önemlisi benim. Ben de onlardan biriyim. Ben de sizden biriydim. Hayatınızdan pişman olmayın, suçluluk duymayın. Ama bu durumunuzun sadece sizi daha ilerlere götürecek bir durak olduğunu unutmayın ve o durakta takılıp kalmayın… Dünya sizin elinizde… Seçim sizin…


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle


ANNE BABALAR ÇOCUK YETİŞTİRMEDE NERDE HATA YAPAR?

Yıllarca titizliğinize özendiğiniz oldu mu? Evet çocuğumun çevresi için ben böyle düşünebilirdim. Titizdik bu konuda. Çocuğun dışarıda her adımını takip ederdik. Kimlerle beraber olup olmadığını bilirdik. Ama evin içinde ne olabileceği konusunda hiçbir şüphemiz olmazdı. Truva atının içeriden bir ülkeyi yıktığını bilirdik de kendi içimizde beklemezdik. Hektor bizden akıllıymış. Çekirdek aile ile şehir belki aynı anlamlara gelmeliymiş. Ama değeri her şey olup bittikten sonra anlaşılıyor. Hele yıllar geçtikten sonra, düzeltmenin zorluğu kapıyı çalınca yıkıcılığın şiddeti hissediliyor. Artık büyük kısmı itibariyle bizim imkanımızdan çıkmış, çocuğun kendi ile baş başa kalması, duygularıyla baş etmeye çalışması, rahatsızlığı derinden hissetmesi gerektiği bir zamana ulaşılmış oluyor. Farkındalığın gecikmesinin maliyeti duygusal ve maddi anlamda daha da ağırlaşıyor. Hayat boyu en azından ne sizin ne de onun unutamayacağı anılar yaşıyorsunuz.

Bu süreçte yavaş yavaş öğrendiğimiz olayları yalnızca bazı hususların farkına varabilmek adına anlatmak istiyorum.

Konuyu üç yönden ele almaya çalışacağım. Birincisi davranışlar, ikincisi ilişkiler, üçüncüsü geçmişin etkileri.

Davranışları anne, baba, kardeş ve çocuğun kendisi olarak bakmaya çalışacağım. İlişkileri de çocuğun annesi ile, babası ile, kardeşi ile ve arkadaş çevresi ile inceleyeceğim. Geçmişin etkilerini de yalnızca anne-baba geçmişinin çocukları üzerindeki etkileri yani çocuklara davranışlarına etkileri şeklinde düşüneceğim.

Babanın davranışları: Bebeklikten itibaren babanın çocuklarıyla vakit geçirmesinin önemini belirtmeye herhalde gerek yok. Ama günümüzde çocuğun iş ve ailevi ilişkiler nedenleriyle çoğunlukla babasız büyümeleri onların hayatlarında ileride onarılması neredeyse imkansız yaralar açabiliyor. Babanın vakit geçirmesinden kastım ise, onlarla ortak bir şeyler yapmak, oyun oynamak, gezmek ve çocuğun hayat boyu unutmayacağı yeni bir takım şeyleri babasının dilinden ve davranışından bizzat öğrenmesini sağlamaktır. Yoksa yan yana oturup hiç konuşmadan televizyon seyretmek ya da çocuk kendi kendine oyun oynarken onun yanında durmak değil. Burada bir şeyler yapmayı, konuşmayı özellikle kastediyorum. Hiçbir şekilde çocuğun yaramazlıklarından veya bir şeyler yaparken verdikleri hasarlardan dolayı tenkit etmemek, suçlamamak, azarlamamak, peşin bir ceza vermemek gerektiğini öğrendim. Çocuğun kendi koruyucu meleği olarak gördüğü babasından azar veya dayak yemesinin ruhunda nasıl yaralar açabileceğini düşünebiliyor musunuz? Sonuç olarak çocuklar babanın her durumda yanlarında ve her zaman bir koruyucu melek olarak durduğunu bilmeliler. Ancak yaptıklarının karşılığını da alacaklarını okul hayatlarında görmeliler ki sorumluluk almayı öğrensinler.

Aslında çocuk yetiştirmiş olan her anne-babanın mutlaka anlatacağı bir şeyler vardır. Pek çok anne baba en iyisini kendileri biliyorlardır. En iyisini kendileri yapıyorlardır. Kimseden tavsiye veya akıl almaya ihtiyaçları yoktur. Ben de böyle düşünüyordum. Çevreden kendimce kötü örnekleri gördükçe ben iyi ki böyle değilim diye kendimle gururlanıyordum!

Ama çocuğum 17 yaşını bitirirken aslında hayatı boyunca onunla hiç ortak bir hatıram olmadığını fark ettim. Artık çok geçti.




http://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=1486.0


yazının devamını okumak için linki tıklayınız


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle
İNTİHAR MEKTUBUM: EŞCİNSEL OLMAK İSTEMİYORUM


Hayat kimseye kolay değil, bana da çok zor geldi demiyorum. Ama yaşamaktan sıkıldım. Herşeyin sonu olan fani bir dünyada yaşamak, her yaşanılan mutluluğun bir sonunun olacağını bilmek, sanki boş yere kürek çekmek gibi yaşamak. Vaadedilen cennet korkulması gereken cehennem. Herşey için fedakarlık ve çaba gerekir. Bende olmayan şeyler hırs ve çaba, artık yoruldum. 17 yıla sığdırdıklarım neler mi? Ne mi bu kadar yordu beni? Arkamdan bıçaklandım, aldatıldım, kullanıldım, tacize uğradım, tecavüze uğradım, sayısız kere ilişkiye girdim, eşcinsel oldum, biseksüel oldum, güvenime ihanet edildi, çok kere satıldım, dini öğrendim, islam dışındaki dinleri bile denedim, tıpla uğraştım, alternatif tıpla uğraştım, doğal taşlar, kokular vs vs büyücülükle uğraştım, maneviyatı öğrendim, büyüler yaptım günahlara girdim, insanları yoldan çıkardım, dost kazığı yedim, insanları kullandım, nefret ettim, öç aldım, sevdim birden fazla kişiyi, erkeklerde kızlarda herkeste buldum aşkı, sevildim, arkadaşlarım oldu, dostlarım oldu, insanları tanıdım, dinsizleri gördüm, dindarları gördüm, arkamdan iş çevrildi, iş hayatını gördüm, okul hayatını gördüm,  sigara içtim, içki içtim, hap içtim, yapmadığım rezillik işlemediğim günah kalmadı, zina, büyü, yalan dolan hertürlü büyük günahı işledim, şizofren damgası yedim, ateist kafir bile denildi, belki şu an aklıma gelmeyen neler yaşadım.


http://escinselterapi.net/forum/index.php?topic=1477.0


yazının devamını okumak için linki tıklayınız

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4387
    • Profili Görüntüle