Gönderen Konu: TANRI ANNE BABALAR KUL ÇOCUKLAR ve CİNSEL KİMLİK  (Okunma sayısı 8394 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
TANRI ANNE BABALAR KUL ÇOCUKLAR ve CİNSEL KİMLİK
« : 02 Ocak 2012, 10:56:35 ös »
TANRI ANNE BABALAR KUL ÇOCUKLAR ve CİNSEL KİMLİK

2012 nin ilk yazısının konusu ne olacak diye düşünürken, her zaman olduğu gibi yine geldi buldu beni. Evde birlikte yaşadığım 2 kadının öğrenilmiş çaresizlik, herkesin kötü olduğu, erkeklerin yalancı, sadece cinsellik düşünen yaratıklar olduğu, her şeyi onların bilmeleri gibi konularda ödül alacak derecede inanmışlıkları olduğunu söyleyeyim baştan. Anne kız olan bu 2 kadın aslında birbirinin aynısı, aralarında 25 yaş var, bunun bir önemi yok ama. Arkadaşımın bana hediye ettiği malum yılbaşı batıl inancını taşıyan kırmızı renkteki şeyle başladı her şey. Komik buluyorum bu batıl inançları ve bu tarz bir şeyi kullanmayacağımı söylediğimde gelen cümle darbeyi vurdu : ‘Evlenince giyersin, şimdi giymezsen.’ Bir an zaman durdu benim için, bakışlarım falan değişti hissettim bunu.
 Şimdi buradan gelelim, aslında herkesin az biraz kıyısından köşesinden acı çektiği, aa sus ayıp cümlelerini içeren konuya. Cinsellik. Öğretilmeyen, üstü kapatılan, ayıp, günah hep bunlarla tanımlanan şeyler bunlar, halbuki hiçbirimizi leylekler getirmedi, en basit açıklamayla. Ama inandırıldı çocuklar bunlara, inandırıldık hepimiz. Anne babalarımızın sevgileri var mıydı, aa hiç olur mu, onlar birbirleriyle evlenmişler, çocuk kısmı kurcalamaz gerisini, hep merak ederdim, acaba ilk ne zaman aşık oldular, ilk ne zaman mideleri karıncalandı, ya da hiç böyle oldu mu? Pek de öğrendiğim söylenemez bunları, konuşmazlardı zaten bunları. Çok masum çocuk sorusu aslında anne ve ya baba sen hiç aşık oldun mu, ya da ilk ne zaman aşık oldun, ne olur yani cevap alsa çocuklar bunlara. Sonra gelir en dalgalı dönem. Er gen lik. Ne çocuk, ne yetişkin olunan, ama kendimizi çok büyümüş, her şeyi bilir, ama bir o kadar da bir hiç gibi hissettiğimiz zamanlar. Suratlarda sivilceler, vücutta değişmeler, kilo almalar, şunlar bunlar. O zamanda da olur bir merak, ilk öpüşmeler, ilk koklaşmalar. Yine sorasınız gelir anne babaya, bu sorulamaz zaten, ne seni biri mi öptü, ne seni bir erkek mi aradı, sen ne işler çeviriyorsun diye başlarlar dırdıra. Aşağı yukarı yaş oldu mu 18 biz sokaktan, arkadaştan öğrendiğimiz yarım yamalak şeylerle devam ettik mi yola ettik. Anne babalarımız pek memnundur bu durumdan ama, ay çok terbiyeli bizim kızımız, daha hiç sevgilisi olmadı, oğlansa çapkınlığıyla övünülür tabi de şimdi öyle feminist bir havaya girmek istiyorum, gördüğüm çoğu aile erkek çocuklarına kız çocuklarından fazla zulüm yapıyorlar. Zaman su gibi akıp giderken, üniversite çağları gelir. Ailenin yanında okuyorsanız yine değişen pek bir şey olmaz, kandırmalarla çıkarsınız akşamları, o kütüphanelerde ders çalışmalar hiç bitmez, okulda kulüp etkinlikleri sürekli devam eder. Kör topal bir ilişkiniz olduğunda çatırdamalar başlarsa, hep karşı taraf suçlanır, ama aslında siz ne ilişki kurmayı ne cinselliği bilmediğinizden olabilir mi bu ters giden şeyler. Bir de böyle düşünmek lazım belki de.
 Gelelim bugünkü olayı, e üniversite bitiyor, çoğu kişi evlenmemi bekliyor, kendileri evlendi de ne olduysa, evlilik bir statü tabi, sosyal paylaşım sitesinde bile, ilişki statüsü var. Varsa biri hayatımda bir adım önde olacağım onlara göre. Değilse sadece ben, aman işte sıradan, huysuz, aksiliğinden kimseyi bulamıyor, çok büyük konuşuyor yorumları falan. Hadi bunlara da alıştık artık diyelim bu evlenince yaparsın, evlenince giyersin geyikleri nedir hala anlayamıyorum. Erkekler istiyormuş bir de böyle deniliyor. Kadının istediği hiçbir şey yok. İmzayı atınca nasılsa her şey serbest, yaptığı bedava, oh ne güzel dünya değil mi. Böyle değilmiş işte ben de 1 senedir boşuna gitmiyoruz o seanslara. O tipik kadınlara göre, güzel ol, seksi kırmızı bilmem neler giy ki kocan seni beğensin. Ya bu adam benimle evlenmeden önce beni onunla mı gördü, hayır. O kırmızı şeylerle mi adam cinsellik yaşayacak benimle mi. Ben onlarla kadın olacaksam, iş çok kolay o zaman. Evlenince farklı düşünürmüş insanlar, ümitleri var yani düşüncelerimin değişeceğinden, çok beklerler. Kendimi bir an o kadar değersiz hissettim ki ama, bütün dinlerin, büyük düşünürlerin, peygamberlerin değer verdiği ‘kadın’, ‘ana’ diye tanımladıkları yere göre sığdıramadığı insan, ne hale geliyor. Bu hale getiren de erkekler mi kadınlar mı iyi sorgulamak gerekli. Bugün duyduklarımı bir kadın söyledi bana. He bir de dışarıda arasa daha mı iyi dedi. Daha da beter bir cümle yani. İşte bu aldatmayı tamamen haklı çıkaran bir zihniyet. Bu demek oluyor ki bir erkek aldatırsa karısı bakımsızdır, kırmızı bilmem ne giymemiştir, kadın adamı elinden kaçırmıştır. Adam haklı sonuç olarak.
 Gözümüzü açtığımız andan itibaren bize ahlakı, doğruluğu, iyi bir çocuk olmayı öğretmekle yükümlü olan ailelerimiz bize neler öğretiyormuş meğerse. Evlenmeden önce odalara kapatılan kadınlar, kibar bir erkek olan, bazen yüksek sesle güldüğünde, hemen karı gibi gülme diye azar yiyen erkekler çocukları. Çıplak fotoğrafları duvarlarda asılı erkek çocukları, büyümelerine rağmen hala anneleri tarafından banyo yaptırılan erkek çocukları; o annelerinin artık sallanan sarkan vücutlarını görmeye mecbur kalanlar, ergenlikte bile ağbileriyle aynı odayı paylaşan genç kadınlar; giyinirlerken ağbileri odaya girdiğinde aman ne olacak sanki diye odaya kovboy gibi girenler. Hepimiz bu çok iyi bildiğimiz anne babalarımızın çocuklarıyız. Şaka olsun diye uzun zaman devam eden mıncıklamalar, el şakaları, evlendikten sonraki günlerde sorulan sorular ve daha bir sürü şey. İşte biz böyle büyüyoruz sizin sayenizde. Bu yazıyı okuduğunuzda eminin çoğunuzun ağzından şu cümle çıkacak: sen bir anne baba ol da görürüm ben seni. Olduğumda da yazarım inşallah bu yazının bilmem kaç sonraki versiyonunu. Anne baba bir tanedir dünyada, sizin eksikliğiniz hiçbir şeyle doldurulamaz, bunu kesinlikle inkâr etmiyorum. Ama biraz durmak gerekiyor. Gözümüzü açtığımızda bizim tanrımız siz oluyorsunuz. Ağlayınca size geliyor, hasta olunca size geliyor, düştüğümüzde size geliyoruz, acıktığımızda, susadığımızda. Sonra bizi hayata bırakıyorsunuz, başarısız olunca kızıyorsunuz. Hiçbir şey öğrenmedin diyorsunuz. Dırdıra başlıyorsunuz yine. Peki siz ne kadar öğreniyorsunuz, siz ne kadar sorguluyorsunuz, nasıl bir çocuk yetiştirdiğinizi, bizi suçlamak kolay, eşcinsel çocuğunuzu reddetmek çok kolay, hatta en kestirme çözüm, benim artık senin gibi bir çocuğum yok cümlesini kurmak. Kuşak farkı var dersiniz hep, bir gün de bu çocuk ne izliyor, ne seviyor, tutup elinden nereleri geziyor diye düşünmeyebilirsiniz. Kötü arkadaşlar edinme tavsiyelerindense getir arkadaşlarını tanışalım demek zor gelebilir. Çocukların başarıları, çoğu zaman sizin başarınızdır, dershanelere, okullara paraları siz ödersiniz, çocuk zaten çalışmak zorundadır, fen lisesi falan kazanırsa ondan kıymetlisi olmaz. Çocuklar sizin narsist uzantılarınızdır. Sonra o uzantılar da birer narsist olur. Böyle gider gider durur bu. Anne babanızdan dayak yediyseniz, siz çocuğa az da olsa şiddet uyguluyorsanız, çocuk buna şükretmelidir, çünkü siz neler çekmişsinizdir. Sizin yaptığınız her türlü duygusal, fiziksel şiddette ne var ki. Şimdiki çocuklara hiç laf söylenmiyor zaten canım. Hiç eleştiriye gelemiyorlar. Hakareti hiç kaldıramıyorlar. Kimden çıktı bu çocuklar bilmiyoruz ki, hiç anne babalarına benzememişler, hep o arkadaşları, ya da hep bu televizyon, ya da hep bu internet, suçlu hep başkası. Çocuğun gözü açılırsa büyümeye başladıkça, sizi kabullenmiş gibi görünerek, sizi az da olsa değiştirir, orta yolu bulur, bir de bakmışsınız çocuk size bir şeyler öğretmeye başlamış, o sizleri sinemaya, yemeğe götürmeye başlamış, arabayı o kullanmaya başlamış, siz arka koltuğa geçmişsiniz, yaş ilerlemeye başladıkça da siz çocuk olmuşsunuz.
 Yazının bir yerinde söyledim, her şeye rağmen sizden vazgeçemeyiz, yine size sığınırız, dikkat edin ama sizden nefret ediyor da olabiliriz, hayatımız boyunca sizi yaşadıklarımızdan, seçimlerimizden sorumlu da tutabiliriz. Ama siz hep bizim iyiliğimizi düşündünüz değil mi, hep o güvenmediğiniz dışarısı yaptı bize her şeyi, siz her imkânı verdiniz bize de biz kıymetini bilemedik. Siz hep iyi anne baba oldunuz, hep öğrendiniz, hep didindiniz nasıl daha iyi anne baba olurum diye. Bunun için çabalayanlarınız da gerçekten var, hepiniz o tipik anne babalardan değilsiniz tabii ki de. Ama şunu kabul edin, biz büyütüyoruz sizi. Bizimle büyüyorsunuz, öğreniyorsunuz, çatışmalarımızla güçleniyoruz. Hatta bazen çocuklarınız daha da güçleniyor. Sonra aşk da o güçlü kadınların, erkeklerin işi oluyor işte. Peki sizde var mı o güç?