Mutasavıfflar baştan beri akılla Allah’a varılamayacağını, O’na ermenin ancak sevgiyle olacağını savunmuşlardır.Mi’racda söz konusu edilen Cebrail aklı,refref aşkı temsil eder.Cebrail Hz. Peygamber’i bir noktaya kadar götürebilmiş, daha ileri götürmesi için onu refrefe teslim etmişti. Demek ki Allah ‘a giden yolda akıl belli bir yerde durmak zorundadır;bu noktadan itibaren insanı Allah ‘a götüren aşktır.Mutasavvıflar aşk ile manevi mi’rac yapılabileceğini söyler, kendilerinin böyle mi’racları bulunduğunu ileri sürerek buna “mi’rac-ı muhabbet ” veya “ mi’rac-ı aşk” adını verirler.İbnü’l-Farız et-Ta’iyyetü’l-kübra kasidesinde sevgi ve aşk esasına dayanan kendi ruhi ve manévi mi’racını gayet parlak bir üslupla tasvir etmiş,aşk merdiveninde basamak basamak yükselerek nasıl maşukuna erdiğini ve onda fani olduğunu anlatmıştır.Cemil ve Büseyne,Kuseyyir ve Azze, İbn Hizam ve Afra, Mecnun ve Leyla gibi aşk hikayelerini ilahi aşkın değişik bir biçimi olarak gören, bu aşıkları bir bakıma örnek alan Allah aşıkı mutasavvıflara göre bütün alem aşk esasına göre kurulduğuna ve çalıştığına göre bu esasla uyuşmayan İblis’in ve cehennem telakkilerinin değişik bir yorumu olması gerekir .Hallac ile başlayan ve Ahmed el-Gazali,Aynülkudat el-Hemedani,Senai ve Atar gibi mutasavvıflar tarafından geliştirilen bu yeni yaklaşımda İblis’in bütün hal ve haraketleri onun Allah’a olan aşkıyla izah edilmiştir.Buna göre eğer maşuku uğrunda en büyük azaba katlanmak aşk ise bunu en iyi şekilde İblis yapmıştır.Peşinden cebirciliği de getiren bu aşk çerçevesinde İblis’in Allah’a aşık olduğunu iddia etmek mutasavvıflar için fazla zor olmamıştır.
İslam Ansiklopedisi