BEN KİMİM / HAYAT HİKAYEM / NARSİZM GÜÇLENMESİ
Merhaba. Uzun bir yazı olacak. Fakat oldukça faydalı ve okuduğunuza değecek bir yazı olacak. Size hayat hikayemi, biraz babamı, eskiden oldukça alçakgönüllü hatta insanlara kölelik yapan bir insanken terapi sürecinde narsizmimin nasıl güçlendiğini ve bunun sayesinde eşcinsel hislerimden nasıl uzaklaştığımı, eşcinsel hislerimin sebebinin babamla olan ilişkimle nasıl ilintili olduğunu anlatacağım.
Bu kurban bayramında hic yapmadığım bir şeyi yaptım ilk defa. Her bayram oturur liste hazırlar, 50 kişiye teker teker mesaj atar, büyüklerimi arardım. Bu bayram anamı babamı bile aramadım, kimseye mesaj atmadım. Çok iyi hissettirdi bu bana.
Artık kimseyi alttan da almıyorum. Yanlış anlamayınız, özgüvensiz olduğumdan vs değil insanları alttan alma ve bu denli alçakgönüllü olma sebebim. Sebebi gerçekten insanlara kızamıyor olmam, empati yeteneğimin arşa çıkmış olması.
İnsanları davranışlarından çok iyi okurum. Karşımda bana küfreden birinin bile davranışlarını okur, akşamına affederdim. Ailem beni yetiştirirken çok yanlışlar yaptı, bilmiyorlar diye affettim. Kimseye kızmadım, kızamadım. Trafikte önüme kırana bile kızamadım, streslidir gergindir dedim.
Fakat şimdi, hayatımda ilk defa narsistliğimin bu kadar arttığını görüyorum. Eskiden insanlara ilk adımları hep ben atardım. Ne isterlerse yapardım, ölümlü dünya yaratılanı sev yaratandan ötürü gibi bir fikre sahiptim kimseciklere kıyamazdım. Kötülüğümü isteyenlere bile kızamazdım. Derdim ki muhtemelen şu şu aile sorunlarına sahip bu sebeple yapıyor bu davranışları. Ve dediğim her şey de çıkardı gerçekten. Kime ne tespit yaptıysam hepsi öyle çıkmışlardı, daha hiç yanılmadım.
Şuan şunu görüyorum, ben kimsenin psikoloğu değilim, evliya değilim, peygamber hiç değilim. İnsanların psikopatolojileri beni bağlamaz. İnsanların sadece bana karşı davranışları ilişkimizde hüküm verebilmeli.
Bunun üzerine kocaman bir temizlik seansı yaptım. Whatsappta nerede yalaka arkadaş grubu var, beni de not istemek için ya da nöbet kitlemek için vs eklemişler, bu sebeple ahbaplık ediyorlar hepsinden çıktım. Sildim gitti.
Bunlar bana yükmüş de fark etmemişim. Ne olacak sanki elime mi yapışır, balık bilmezse Hâlik bilir derdim gücüme de gitmezdi. İyilik yaptığımı, sevap kazandığımı vs düşünürdüm. Aslında kendi kendime evliyacılık-peygambercilik oynuyormuşum, gerizekalıymışım.
Babamın türlü hakaretlerine, yanlışlarına rağmen ben arardım hep. Atamdır derdim. Yoo ne alakaymış. Aramadım. Kurban bayramında da aramadım, doğum gününde de. İlk defa o geldi bana, mesaj atmış.
"Canım kızım seni çok seviyorum doğum günümde ve bayramda beni aramadığın için sana biraz kırıldım daha doğrusu çok kırıldım. Sana da kızmamın sebebi beni aramamandı."
Yazmış. Mesajı gördüm, tamam babacım yazdım. Sadece bu kadar. O da benim mesajımı görmüş, cevap yazmadı.
İlk defa babam bana seni seviyorum diyor. Mesajla da olsa dedi sonuçta, ilk defa.
Anladım ki ben insanlara koşulsuz sevgi verdikçe (ölümlü dünya yaratılanı sev yaratandan ötürü fikrimden dolayı) insanlar bana ihtiyacım olan sevgiyi ilgiyi vermiyormuş..
Hüseyin hocamızın kendi amfinden hoşlanabileceğin bir kızla yakın arkadaş ol tavsiyesinden sonra amfimdeki bir arkadaşla yakın arkadaş olmuştuk. Ama aramızdaki tüm etkinlikleri ben düzenliyordum, peşinden koşuyordum görüşebilmek için. O uygun bulursa görüşüyorduk. O ise beni çağırmıyordu hiçbir yere.. İstanbul'a, Hüseyin hocaya gideceğim gel beraber gidelim gezeriz dedim mesela bir gün. Yeni ailesinin yanından, yurtdışından otobüsle saatler süren bir yolculukla İstanbul üzerinden gelmişti. Bana yorgunum; en az bir ay yolculuk, otobüs, İstanbul lafı duymak istemiyorum dedi. Ben o haftasonu tek başıma gittim İstanbul'a. Sonraki hafta lise arkadaşları çağırmış İstanbul'a, onların yanina gitti. Ondan sonraki hafta fakültemdeki yakın arkadaşlarım plan yapmış, onu çağırmışlar İstanbul'a. Onlarla gitti. Beni çağırmadılar. Sorduğumda da dedi ki planı yapmışlar beni sonradan çağırdılar ne yapabilirdim..
Önceleri bu arkadaşımın da bana acıdığı için yakın davrandığını düşünürdüm, durumumu kendisine anlatmıştım. Yeminler ederdi, senin yanında çok rahat hissediyorum samimiyim seni kendime çok yakın görüyorum derdi. Ben de samimiyetine inanıyorum. Ama hem babamın hem de bu sevdiğim arkadaşımın yaptığı hareketler beynimde bir şeyleri birleştirmeme vesile oldu.
Balık bilmezse Hâlik bilir, iyilik, sevap, yaratılanı sev yaratandan ötürü vs fikirlerim.. Aslında insanlara istemsiz de olsa beni kullanabilmeleri fırsatını veriyormuş. Çünkü sınır çizmemişim. Halbuki benim de sevgiye ilgiye ihtiyacım var. Artık bu benim yaşıtım olan kızın peşinden koşturmuyorum mesela. İnsanlara karşılıksız Allah rızası, yok o benim babam vs diye sevgi ve ilgi verince karşılıksız olduğu için seni öyle kabul ederlermiş. Ve ben de sevgi, ilgi parçacığı koparabilmek için insanlardan bunca zamandır didinir dururmuşum.
Şimdi anlıyorum
Aile ilişkilerim de hep böyleydi. Her gittiğim yerdeki en başarılı kişi hep bendim. Zira ailemden başarılı olmadıkça sevgi alamazdım. 2. Olma hakkım yoktu, yoksa beni sevmezdi babam. Hayatım babamı memnun edebilme uğraşlarımla geçti. Her zaman bir numara ben olmalıydım, daha azını kabul etmezdi babam.
Ta ki üniversiteye kadar.. 23 yaşındayım. Son 5 yılım sadece ziyan. Lisedeyken 10 çeşit müzik aleti çalar, profesyonel olarak müzikle uğraşır, kayıt alırdım. Müzik grubumuz vardı, ben baş gitaristtim. Çeşit çeşit gitarlarım, kemanım, neyim... türlü türlü müzik aletim vardı evimde. Hepsini çalardım. Profesyonel yüzücü ve badmintoncuydum. Haftada iki gün yüzmeye gider, bir gün badminton oynamaya giderdim. Üniversite sınavında da çeşitli dallarda Türkiye 300.sü, 900.sü, 5000.si ve 9000.si oldum. Tüm okullarımı birincilikle bitirdim. Tr nin en yüksek puanlı tıp fakültesine yazıldım.
Lakin yetmedi. Yetmiyordu ve yetmeyecekti. Üniversiteyi kazandıktan sonra babamın tüm ilgi ve sevgisini kaybettiğimi fark ettim. Çünkü artık başarabileceğim bir şey kalmamıştı. 6 yıl bu fakültede okuyacak, sonra doktor olacaktım. Tüm yaşama sebebim gitmiş gibiydi bir anda. Hayat amacım babamı memnun etmek, onun takdirini kazanarak ondan sevgi kırıntısı alabilmekti. Üniversiteyi kazandım. Ama sonrasında düzelemedim bir daha. Lisedeki benden eser kalmamıştı. Üniversiteyi kazandığımdan beri elime bir tane bile müzik aleti almadım. Spor yapmadım. Ders çalışmadım. Çok derin bir depresyona girdim. Sonuçlar çok erken saatlerde açıklanmıştı. O gece zaten uyuyamamıştım. Üniversite yerleştirme sonucumu gördüm ve ağlamaya başladım. Sevinçten değil, kahrolmuştum. Yaşayabilmek için gerçekten sebebim kalmamıştı. Gelebileceğim en iyi yerdeydim. Şimdi nasıl sevgi alacaktım, babamın takdirine mazhar olacaktım? Yatağıma gittim ve o yataktan çıkmadım yıllarca. Şaka yapmıyorum. Babam koşarak geldi sonuçların açıklandığı sabah, ben sonucumu öğrendikten saatler sonra yeni uyanmıştı. Ne ağlıyorsun yatakta, niye bu kadar üzgünsün, ne oldu yoksa beceremedin mi beceriksiz diye kızıp bağırmaya başladı. Baba dedim oldu, sonunda yıllardır istediğim tıp fakültesini kazandım. Zıplamaya başladı çok sevindi. Ne diye üzgünsün o zaman kurtuldun işte bitti dedi. Sevinemiyordum bir türlü. Hemen akrabalarımızı aradı, sosyal medya hesaplarında paylaştı çok mutluydu. Benim üzgünlüğüm onu ilgilendirmiyordu. Okula gittim, önlük törenimizi yaptık. İnsanlarla tanıştım derslere girip çıkmaya başladım. Dersten sonra eve geliyordum fakat babam artık benimle hiç ilgilenmiyordu. Eskiden her şeyimi yakından takip ederdi. Şimdi daha iyi olabileceğim hiçbir şey kalmamıştı ki. En iyi yerdeydim.. 2 hafta okula gittim, daha sonrasında okulu bıraktım. Gitmedim aylarca, sınavlarına bile girmedim.. Korkunç bir depresyondaydım. Sadece yatağımda yatıyor, odamda yemek yiyor ve tuvalete gidiyordum. Arada kız kardeşim bana acıdığı için zorla banyoya sokup yıkıyordu, yoksa tek başıma banyo bile yapmıyordum hayalet gibiydim. Evden hiç çıkmadım bu süreçte. Babam eve gelir hanım bu çocuk hala yatıyor mu derdi, koridordan seslerini duyardım. Annem de yatıyor okula yine gitmedi derdi. Git konuş şunla delirdi mi noldu derdi.. bir kere yanıma gelmedi, senin ne derdin var diye sormadı. Başarılarım yokken, babam da yoktu.. Soran akrabalarımıza da nolduğunu bilmiyorum, bu kadar ders çalıştı delirdi ondan herhalde yataktan çıkmıyor demiş.
Bana nasılsın, ne derdin var diye sormaya bir tek amcam geldi. Odama bir tek o girdi. Ne derdin var dedi, amca dedim beni bu evden kurtar yurda ver eve çıkayım. Baban izin vermiyor onu ikna etmekle uğraşamam vs dedi, o sırada telefon geldi zaten yengemin babası ölmüş apar topar çıktılar evden konuşamadık.
Yine aylarca kimse arayıp sormadı.
Sınavlardan sıfır aldım ve kaldım.
Benim o yataktan çıkmam fakülteden bir arkadaşımın tanıştırdığı yine aynı fakülteden yeni bir arkadaşım sayesinde oldu.
Ondan sevgi alabilmek için babama yaptığım aynı şeyleri ona da yapmam gerekirdi. Sırf onun takdirini kazanmak için okula gitmeye, ders çalışmaya başladım. Başlarda okula sırf onu görmeye geliyordum. Benden yaşça büyüktü, sorumlulukları fazlaydı. Kütüphaneye ders çalışmaya giderdi, sen de gel derdi. Sırf onun için kütüphaneye gitmeye başladım. Onu görmek için geldiğimden oyun oynardım kütüphanede. Kızardı bana, sevgisini esirgerdi. Sırf sevilmek için ders çalışmaya başladım.
Hüseyin hocayla tanışmamız da bu arkadaşla ilişkimiz sebebiyle oldu. Ayrılamıyordum bu arkadaştan, bağımlı olmuştum. Her nöbetine ben de giderdim, koşuşturmacadan yemek yiyecek vakit bulamazdı, yemek gelirdi oturup yiyemezdi. Sandviç hazırlar, hastadan hastaya geçerken koridorda eline tutuştururdum. Nöbet çıkışında alır evine bırakırdım. Bildiğiniz kölesi gibi olmuştum ve bundan çok mutluydum. O mutlu olsun yeterdi. Onun için çalışıyor, onun için yaşıyordum. Her gün evine bırakıyordum, otobüste yorulmasına dayanamıyordum. Artık yaşama sebebim babamı memnun etmek değil, arkadaşımı memnun etmekti. Yaşayabilmek için bir sebebim olmuştu.
O da bana bağımlı olmuştu ama.. bir keresinde seni bırakamam evine bugün dedim, çünkü ona kölelik yaptığımın ve bundan oldukça memnun olduğumun farkındaydım ve bunun bitmesi gerekiyordu, korkuyordum. Mezun olmak üzereydi nasıl ayrılacaktık? Ya da onun evlendiğini düşündükçe karnıma ağrılar giriyordu kimseyle paylaşmak istemiyordum. Sırf aramızı bozmak için evine bırakamam dedim bugün. Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Ben de ağlamaya başladım, öyle ağladık bir saat, ayrılamıyorduk birbirimizden. Demek ki senin de beni bırakacağın günler gelecek diye ağlıyordu, halbuki sadece o gün evine götüremem demiştim ve bu da bahaneydi, aramızı bozmak için demiştim bunu ben de onu evine bırakmak istiyordum..
Çevremizdeki insanlar da çok rahatsızlardı ve garipsiyorlardı. Onun bir kaç yakın arkadaşı konuştu farklı zamanlarda benimle, onlar da mezun olmak üzerelerdi. "Artık hiçbirimizle görüşmüyorsunuz o da sen de, hiçbir yere gelmiyorsunuz çağırınca sadece birbirinizle görüşüyorsunuz. Birbirinizden ayrılamıyorsunuz, toksikleştiniz" diyorlardı. Haklılardı da.
Oturup onunla konuştuk. O da farkındaydı bu toksikliğin ve ayrılmak istemiyordu, nasıl mezun olacağım gideceğim bırakamam seni diyordu. Artık daha az görüşelim, görüştüğümüzde de saatlerce görüşmeyelim sadece mesajlaşalım diye karar aldık. Bir şekilde birbirimizden kopmanın yolunu öğrenmeliydik. Bu kurala da çok uyamadık, birimiz ağlayarak dönünce diğeri kıyamıyordu. Durduk yere kavgalar çıkarmaya başladım aramızı bozmak için. İçim kan ağlıyordu, ona bağırıp çağırıyor kalbini kırıyordum. Bir gün ona bağırırken bana dedi ki yeter artık kendine ettiğin bu zulüm. Biliyorum, her şeyin farkındayım. Sırf kendinden uzaklaştırmak için yapıyorsun bunu ama kendine hiç acımıyorsun. Sen üzülme diye ben de bunu fark etmeme rağmen söylemiyordum, zoruma gitse de oyununa dahil oluyordum ama artık yeter mahvoldun dedi. Şok oldum. Bu kadar beni yakinen tanıması, bilerek oyunuma iştirak etmesi. Oturup görüşmeyelim diye anlaşmak ya da kavga edip aramızı bozmaya çalışmak da hiçbir işe yaramadı, birbirimize daha da yaklaştırdı üstelik.
Arkadaşları haklıydı. Toksiktik. Birbirimizin hayatını engelliyorduk. Boş vakitlerimizde sadece birbirimizle görüşürdük. O mesaisi bitsin diye bekler, ben de dersim bitsin artık kavuşalım diye günü zor bitirirdim. Buluştuğumuzda ise hiçbir şey yapmazdık, konuşmazdık bile. Saatlerce hiç konuşmadan otururduk. Gökyüzünü, kuşları, ağaçları seyrederdik. Konuşmadan nasıl saatlerce oturabiliyormuşuz buna hayret ediyorum şimdi.. Çimlerde kucağımda yatardı saatlerce, en keyif aldığımız aktivite buydu. Ya da ezan okununca camiye gidip namazımızı kılardık, sonra kucağımda yatardı, ben de saçlarını severdim bebek gibi uyuklardı. O kucağımda yatarken ben de ağlardım, ben bu kızı nasıl mezun edeceğim, nasıl ayrılacağız diye. Farklı sınıflarda da olsak namaz vakitlerinde camide görüşebiliyorduk, mesaisi bitince zaten hep birlikteydik ayrılmazdık. Benim ağladığımı fark edince o da ağlardı, biz nasıl ayrılacağız, napacağız diye. Namazlarda dua ederdik Allah'ım birbirimizin yüreğinden kontrol edemeyeceğimiz sevgiyi al diye.
Evet fark ettiğiniz üzere cinsellik yoktu. Bizimkisi sadece çok sevmekti, kontrolsüzce sevmek. İkimiz de oldukça dindar insanlardık. Ama artık kontrol edemiyorduk sevgimizi. Sosyal hayatımız, sorumluluklarımız.. hepsi çöp olmuştu. Birbirimizden ayrıyken hayatımıza devam edemiyorduk.
Yanımdan hiç ayrılmasın istiyor, onu herhangi birisiyle(kız arkadaşı/eşi) paylaşma fikri beni delirtiyordu. Onunlayken huzur doluydum. Onun yanında değilken sadece onu düşünüyordum. Her sabah onu görmek için uyanıyor, her gece onu görmek için yatıyordum. Bir haftalığına bir sempozyuma katılmak için şehirden ayrılınca durumun vahametini iyice anladım. O gidince yemeden içmeden kesildim, uyku uyuyamadım, okula da gitmedim hiç. Ona hiçbir şey söylemedim, söylemeyecektim de gezsin eğlensin diye. Arayınca derdi ki çok mutluyum sen beni düşünme aklın hiç kalmasın burada. Bana fotoğraf atardı gezdiği yerleri. Sempozyum bitip o gelince almaya gittim. Beni görünce koşarak geldi, öyle bir sarıldı ki.. ağlamaya başladı sakın dedi, sakın bir daha ayrılmayalım. Bir haftadır çok kötüyüm. Sen uzaktasın üzülme diye sana söyleyemedim, kendimi zorla kaldırdım gezdim ki sana fotoğraf atayım diye dedi. Benim ona oynadığım bilerek kavga çıkarma oyununu o da bana oynamış meğer.. Dedim ki ben de yemeden içmeden kesildim uyku uyuyamaz oldum sürekli ağlıyorum, sen üzülme diye ben de sana dememiştim.
Boku yediğimizi anlamıştım, internetten araştırıp Hüseyin hocamızı buldum sonrasında. Hatta aynı gün aradık farklı zamanlarda. Aynı şehirden arayınca hüseyin hoca bana dedi ki diğer danışan mı yoksa sizin arkadaşınız? Evet dedim, dedi ki siz deli misiniz çift terapisine gelin olmadı. Herkes bireysel gelmeli dedi.
Neyse, devamını biliyorsunuz. Şuan hüseyin hocamızın git arkadaş ol dediği arkadaş bu sempozyuma giden arkadaş değil. O benim yaşıtım, aynı amfideyiz ve hala okuyoruz. Sempozyuma giden ve beraber Hüseyin Hocamızı beraber aradığımız arkadaş ise benden yaşça büyük. Mezun oldu ve evlendi, şimdi başka bir ilde doktor. Bu arkadaş Hüseyin Hocama hiç gelmedi, terapi almadı. E nasıl evlendi, seni nasıl bıraktı diye sorabilirsiniz. Çünkü beni terk etti. Bir erkekle aldatıldım 😂 Sebebini ise aşağıda açıklıyorum.
Lezbiyen ilişkilerde aktif roldeki kadın(ben) pasif roldeki kadını(o) memnun etmeye çalışıyor, bir süre aşırı bağlanmayla süren ilişki pasif kadının bir erkeği tercihiyle son buluyor. Bu bağlanma ise 2,5-5 yıl arası sürüyor. Bu uzunluğun sebebi aktif kadının olağanüstü bir şekilde ilgi ve sevgi göstermesinden kaynaklı. Bu birliktelik de pasif kadının karşısına bir erkek çıkmasıyla nihayet buluyor sonunda. Aktif kadının pek bir şansı yok bir erkeğe karşı. Pasif kadına çocuk veremez. Pasif kadın eninde sonunda karşısına bir erkek çıktığı vakit aktif kadını terk ediyor.
Uzun bir yazı oldu, ama çok da verimli bir yazı bence.
Yani diyeceğim odur ki
Aile patolojim, babamla olan ilişkim.. benim tüm insan ilişkilerimi etkiledi. Hemcinslerimle ilişkilerimi de, karşı cinslerle ilişkilerimi de.
Narsist bir ebeveyn olan babamın bana verdiği bu koşullu sevgi, üniversiteye geçince derin bir depresyona girmeme sebep oldu. En iyi yerde olduğum ve artık daha da iyi olup babamdan sevgi alamayacağım için.
Narsist bir ebeveyn olan babamın bana verdiği bu koşullu sevgi, pasif bir kadına yaranmak ve koşullu olan bu sevgiyi alabilmek için aktif birisi olmama, ona hizmet etmeme sebep oldu.
Ama bu narsist ebeveyn sayesinde çok başarılı da oldum. Ta ki artık başarabileceğim bir şey kalmayana, en iyi yere gelene kadar.
Artık yapmam gereken şey birilerine yaranmak ya da birilerinden sevgi parçacıkları alabilmek için didinmek yerine kendim için yaşamak, kendim için başarılı olmak olacak. Pasif kadına hizmet isteğim, babama yaranmak için başarılı olma isteğimle bağıntılı. Ve bu döngüden kurtulmanın yolu da narsist tarafımın güçlenmesiymiş meğerse. Babam gibi olmalıymışım babamın hayatımdaki etkisinden kurtulabilmek için..
Ama ya ben de babam gibi çocuğuma da narsist olursam?
Hüseyin Hocayla görüşmeye devam edeceğim. Eşcinsel hisler bitse bile farkındayım ki narsizm de yönetilmesi gereken bir şey, yoksa babamın bana yaptığını çocuğuma aktarabilirim.
Terapi sürecinde ise Hüseyin Hocamın görevlerini yaptım teker teker. Ve şimdi çok ilerledim. Eşcinsel bir his duymuyorum. Hatta erkeklere de hislerim gelişti, ve bu ilk defa oluyor hayatımda.
Yolun sonu aydınlık. Sabredin.
Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir 2:153
Rabbinin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser ki? 15:56
De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” 39:53
Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle işledikleriniz yüzündendir. O, yine de çoğunu affeder. 42:30