Gönderen Konu: Eşcinsel Terapi ve sıradan bir duygu günlüğü  (Okunma sayısı 3685 defa)

Mstf24

  • Newbie
  • *
  • İleti: 15
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eşcinsel Terapi ve sıradan bir duygu günlüğü
« Yanıtla #15 : 31 Temmuz 2024, 09:33:58 ös »
26 NİSAN 2024, 5. TERAPİ SEANSI
Takvim yaprakları 8 temmuz 2024 ü gösterirken 26 Nisan tarihli 5. Terapi seansını yazacağım. Aylar sonra yazmak nasip oldu, çünkü ne benim yazasım vardı ne yazacak kafa vardı ne de doğru düzgün bir zaman vardı. Bu kadar uzun süre sonra yazınca haliyle o an nasıl hissettiğimi ve dördüncü terapiden beşinci terapiye kadar geçen sürede ne yaşadığımı hatırlamıyorum. Ses kaydından yazmaya başlayacağım, hatırlarsam burayı da detaylandırabilirim. Kemerlerinizi bağlayın kalkışa geçiyoruz.
1 ayı özetleyerek başlıyoruz. Mod ve enerji olarak yüksek, sadece arada bir kere bir düşüş yaşamışım. Ama motivasyonum ve isteğim yokmuş, yani hobilerimi yapmak olsun okul olsun genel bir isteksizlik varmış. Nötr ve kendimize yüklenmediğimiz bir ay olmuş. Yalnız sonlara doğru sınav haftamda çok fazla stres yaşamışım. Bu stres genel sınav stresinden kaynaklı, her öğrenci yaşıyordur muhtemelen. Lakin ben bu konularda çocukluktan beri mükemmelliyetçi yetiştiğim için, normalden daha çok stress yaşıyorum. HK stresin bir sebebi var mı dedi? yani genel olarak klasik sınav stresi, bir de başarısız olursam burslarım vs kesilecek dedim. Kaygıların bunlar dedi Hk( YİNE!!! Zaten amk şu s*ktiğimin hayatında "Budha" olacaktım. Normal insanlar da kaygı yapmıyor mu? Bu tarz kaygılar da geyliği güçlendirecekse bırakalım yani, kaygısız insan mı olur? Kaygısız insan ya serseridir ya avare). Neyse tam sınav döneminde geylik uyandı, İnstagram üzerinden yazıştım ve arayış yaptım. Hatta biriyle buluşmak üzereydim, neyseki adam mesajıma dönüş yapmadı. Zaten yakın bir konumdaydı, ben de kafaya koymuştum o an. Hiç umrumda da değildi açıkçası, zaten "suçluluk duymama" ilkesi yüzünden çok umursamaz olmuştum. Hiçbir şey umrumda değildi o an. Adam o gece cevap verseydi, şu an burda farklı bir şeyden bahsederdim. Biraz HK ya öfkeliydim terapide. Bu "suçluluk duymama" olayı yüzünden gey olup olmamayı umursamadığımı söyledim. Yani geylik yaptıktan sonraki suçlama beni bir tık da alıkoyuyor gibiydi. Ama Hk ya göre geylik yapıp suçluluk duymadıkça geylik azalıyor. Bir şeyin içine çekilip, o şeyden nasıl uzaklaşacağımız da bir gizem. Suçluluk duymamak o vakitler eylemlerim öncesi muhakemeyi sıfıra indirmişti. Tabi aylar sonra şu an yazınca fark ediyorum da "suçluluk duymama" ilkesini yanlış anlamışım o vakitler. Bu ilkeyi eylemlerimden önce uyguladığım için geylik yapıp suçluluk duymuyordum. Yani aslında bunu suistimal ediyordum. Bu da galiba gey olmayı umursamamaya sebebiyet verdi.
Daha sonra HK ya terapilerin artık hayat koçluğu, ya da instagramdaki saçma motivasyon videoları gibi hissettirdiğini söyledim. Mesela artık terapiye gitmeden de kafamdaki HK sesinin ne diyeceğini biliyorum ve bunlar beni çok etkilemiyor artık. Buna kendi kendinin terapisti olmak da denebilir ama escinsellik konusunda HK nın da kafamdaki HK sesinin de etkisinin artık çok az olduğunu düşünüyorum. Terapiye, vicdan azabı çekiyordum diye başladığımı söyledim. Yani düşüncem o yönde. Çünkü ilk başladığım vakitler büyük bir kimlik karmaşası, suçluluk, pişmanlık, toplumun beklentileri, ailemin beklentileri, arkadaşlarımın beklentileri... Gibi bir sürü durum benim, olduğum kişi yuzunden vicdan azabı duymama sebep oluyordu. Bütün bunlar terapiye başlama motivasyonu yaratıyordu. Lakin terapiyle beraber arkadaşlarımdan, ailemden, kendimden, iyice uzaklaştım. Çölde ya da kutuplarda, yalnız bir insan gibi hissediyorum. Yetim, öksüz, kimsesiz gibi. Birileriyle bir bağım var mı yok mu emin değilim artık. Kendim de dahil birilerini ne kadar önemsiyorum, ya da bağ kurmak için ne kadar çaba gösteririm bilmiyorum. Bir nevi içimdeki doldurulamaz boşluk büyüdü. Bağ kurmak ve önemsemek gibi kavramlar daha yorucu ve zor geliyor. Bunu bir örnekle taçlandırayım:
8 temmuz sabahı annem görüntülü bir şekilde akrabamı aradı, hiç selam sabah vermedim. Konuşmadım bile telefonda. Annem "ne yapıyorsun" diye sordu, ben de o sırada bebeğe yemek veriyordum. Bebeğe yemek veriyorum dedim, o da dedi ki "biz de sana böyle ellerimizle yemek yediriyorduk, şimdi hiç arayıp sormuyorsun".  Eskiden olsa bu cümle bende adını koyabilecegim bir duygu uyandırırdı, çünkü eskiden değer verirdim. O an ise ne hissettiğimi bilemedim, kafam karışık hissettim. Üstelik annem yakın zamanda bir ameliyata girecek. Yine de hala eskiden önemsedigim gibi önemsedigimi hissetmiyorum. Şu an HK nın heycanlı heycanlı bir şey anlatan yüzü geldi gözümün önüne, nedense içim öfkeyle doldu. O yüze yumruk atma isteği uyandı. Aktarım-karşı aktarım, muhtemelen yumruk atmak istediğim kişi o değil de benim. Kendime söyleyemediğim şeylerin hıncını terapistimden çıkarmak istiyorum(onun da, beni kudurtmadaki payı yadsınamaz tabi😁). Bir şeyleri kaybettim ve o şeyleri artık geri getiremiyor gibiyim. Bütün değerlerimi ve bağlarımı çöpe atıp hetero olmak mı(ki onu da başarabiliyor muyum emin değilim) yoksa bu değerleri koruyup gey olmak mı(gerçi artık eskisi gibi olabilir miyim ki?)
Şu an 5. Terapiden bağımsız olarak(8 temmuzda yani) isteğim: Thanos'un evren nüfusunun yarısını sildikten sonra emekliliğini geçirdiği gezegende; geymişim değilmişim, aitmişim degilmişim, bağ kuramıyormuşum, değerlerden yoksunmuşum, başaracak mıyım başaramayacak mıyım, yalnız kalacak mıyım kalmayacak mıyım, parasız mıyım değil miyim, keyfim yerinde mi değil mi? düşünmeden dinlenmek istiyorum.
Neyse ses kaydına dönelim(yine bu kadar yazı ve sadece 1 saatin 5. Dakikası🤡)
Aktarım- karşı aktarım olayından bahsetmeye başladık [bilmeyenler için: Aktarım (transferans), psikanaliz ve psikoterapi süreçlerinde danışanın, terapistine karşı geçmişteki önemli kişilerle (genellikle ebeveynler) olan duygusal deneyimlerini ve ilişkilerini yeniden canlandırmasıdır. Bu, danışanın bilinçdışındaki eski duygusal tepkileri, terapist ile olan ilişkisine taşıması anlamına gelir. Karşı aktarım (karşı transferans) ise, terapistin, danışanın aktarımı karşısında hissettiği ve bilinçdışında geliştirdiği duygusal tepkilerdir. Terapistin, danışanın kendisine yönelik duygusal tepkileri karşısında kendi geçmiş deneyimlerinden kaynaklanan duygusal tepkileri olabilir. Bu durum, terapistin kendi duygusal tepkilerini fark edip yönetmesini gerektirir. Her iki kavram da, terapötik süreçte ortaya çıkan ve terapi ilişkisini etkileyebilecek önemli dinamiklerdir.]  "HK yı kafanda nereye koydun, başlarken nasıl hissediyordun şu an nasıl hissediyorsun, güven falan hissediyor muydun?" Diye sordu. Bu sorunun cevabı o vakit de zordu şu anda da zor. Yani bazı danışanlar gibi sevgi, aşk gibi bir duygu beslemiyorum. Bı kaç terapide biraz babacan tavırları içimdeki küçük çocuğu etkiledi ama eksik ebeveyn yerine de koymadım. Dönem dönem öfkeleniyorum, hatta çoğu zaman ani bir öfke oluşuyor içimde. Normal öfkeden farklı ama. Çünkü normalde öfkelendiginiz bir şeye karşı kötü hissedersiniz. Ben Hk ya karşı öyle bir şey hissetmiyorum.(bu kısmı 31 temmuz tarihinde tekrar okuyunca, ebeveynlerimle ilişkime benzettim. Öfkelensem de seviyor gibiyim. Lan yoksa farkında olmadan baba figürü yerine mi koyuyorum? Kafam çok karıştı, öyle olsa net anlardım herhalde di mi?) Güven konusunda ise başlarken güvenmiyordum, şarlatan olabilir diye düşünüyordum. Şu anda gitmeye devam ediyorum. Kaçın kim veya nasıl bir yere koyuyorum tarif edemiyorum ama ayaklarım beni bir şekilde oraya götürüyor. Neyse bu konuyu uzatmayacağımm. Yazıya dökmek zor. Genel olarak terapi odasında Hk ile iyiyiz. Terapi dışı anlık öfkeleniyorum, o da aktarım karşı aktarım yüzünden olabilir.
"Öfken ve nefretine rağmen gelmeye devam ettiğin zaman iyileşirsin"
"Öfkelendiğin zaman, bilinçaltında beni cezalandırmak için gelmemezlik yapmayacaksın. Gelip öfkeni ve eleştirilerini burada bir erkeğe kusmayı öğrenirsen, dışardaki erkeklere de aynı şeyi yapmayı öğrenirsin ve kimseyi yüceltmezsin" Diğer erkekleri yüceltmediğimi düşündüğüm zaman da bazen erkeklerden etkileniyordum ve hiçbir anlam yüklemediğim cinsellikler yapmak hoşuma gidiyordu. Bilinçdışı bir şeyler yapıp fark etmiyor olabilirim, bilemiyorum.
Bu konu üzerinden konuşmaya devam ederken, şöyle söylüyorum:" ulan kendime yüklenmiyorum, kendimi seviyorum, güzelim, yakışıklıyım, modum da iyi her şey tamam ama yine de erkek arzulayınca, ya bu şey azalmıyor, azaldığını hissetmiyorum aksine kızlara olan ilgim azalıyor gibi hissediyorum. Kız düşünüp kolaylıkla mastürbasyon yapabiliyorken artık yapamıyorum, etkilenemiyorum."  Burda Hk da; aktiflerin pasifleşerek, pasiflerin de aktifleşerek iyileştiğini söyledi. Öyle hissetmem pasifleşmenin başlangıcıydı, sonraki terapide zaten gerçekten pasifliği hissetmeye başlamıştım. Burada bahsettiğim pasifleşme duygusal olarak pasifleşmek, cinsellikten ziyade bir erkek tarafından sevilmek, hoşlanmak, sarılmak gibi şeyler. Bu tarz şeyler cinselliğe dökülmediği takdirde, sürecin normal bir parçası.
Bu konudan bahsederken Carl Jung' un "anima ve animus" teorisine değindik. O da şu: [Anima ve animus, Carl Jung'un psikolojik teorisinin önemli kavramlarıdır. Jung'a göre, anima bir erkeğin içindeki dişil yönü, animus ise bir kadının içindeki eril yönü temsil eder. Bu kavramlar, bireyin bilinçdışı taraflarını keşfetmesine ve daha bütünsel bir benlik geliştirmesine yardımcı olur.] Heterolarda anima kavramı yani erkekteki kadınsılık, yaratıcılığı oluşturur. Hetero kadınlarda animus ise yönetici kadın olarak kendini gösteriyor. "Eşcinsel gerçek pasiflerde erkeksilik yok, gerçek aktiflerin ise kadınsılıkları ölmüş"
"iyileşme sürecinde pasifler özgüven kazandıkça aktifleşiyorlar, aktifler ise kadınsılık(yaratıcılık) kazanıyor. Şu an senin eşcinsel fantezilerin azması, eşcinsel olmandan ötürü değil. Önceki terapilerde babanla yüzleşme vs yüzünden iç dünyanda, bilinçaltında bir bocalama yaşayacaksın, kuvvetle muhtemel eşcinsel hayata bir gidiş geliş olacak" burdan da anlaşılan; bilinçaltı,  süreç boyunca sürekli kaynayan bir su gibi derinlerden yukarı, dış dünyaya açılıp dengesiz bir hal oluşturuyor. Terapiler arası süre artınca da bu dengesizliğin eşcinsel hayata doğru kayma ihtimali artıyor. Bende de 4 ve 5. Terapi arası dengesizliğin farkında değilken ve kontrol edemezken eşcinsel hayata kayma olmuş.
Erkeklerle sağlıklı duygusal bağlar kurmam gerektiğini, erkeklerin arasına karışmam gerektiğini söylüyor Hk. Aslında bakıldığı zaman çok asosyal değilim. İnsanlar genelde beni severler, biraz farklı olduğumu, çocuksu, enerjik neşeli ve eğlenceli olduğumu düşünürler. Son zamanlarda tanımadığım erkeklerle de konuşabiliyorum, o utanma, çekinme duyguları azaldı. Ama ne var ki yine bir şekilde yalnız kalıyorum. Karakterimle ilgili sanırım. Yorgun bir insanım(ya da tembel🫠). Hareketli aktiviteler, gezip tozmalar, uzun süren şeyler hepsi çok yorucu geliyor(muhtemelen hayatımda sürekli bir şeyler için başkalarından daha çok çabalamam gerektiği için). Daha çok rahat bir yerde bir şeyler yiyip bir şeyler izlemek hoşuma gidiyor. Karekterimin bir diğer özelliği ise, insanlarla sığ arkadaşlıklar ya da ilişkiler kuramıyorum. Yani mesela spor salonunda insanlarla konuşuyorum ama ne yazık ki spor salonu arkadaşı olarak kalıyor, o da çok sığ oluyor. Sadece o an sporda ne yaptığınız ne yapacağınız konuşuluyor. Ya da sadece derste görüştüğün arkadaşlık, bu tarz arkadaşlıklar sığ oluyor ve bağ kurulması zor oluyor. Genel hayatımdaki insanlar böyle. Okul arkadaşları(bağ yok), spor arkadaşları(bağ yok), bir tek oda arkadaşlarımla doğal olarak samimiydim. Ama onlar da sevgili yaptıktan sonra görüşemez olduk, gerçek anlamda bağ kurduğum kimse kalmadı🙂.
Ailemle aramın iki ucu keskin bir kılıç olduğunu ne bağ kurabildiğimi ne de bağımı koparabildiğimi söyledim. Bağ kurmak istedikçe ailemin toksikliğini değiştiremeyeceğimi fark edip üzülüyorum ve uzak durmaya başlıyorum, uzak durduğum takdirde de aile kavramının yoksunluğu yüzünden yalnızlık ve üzüntü hissediyorum( ilk etapta bizi bu hale getiren şey de ailesizlik değil miydi?). Mutlu olmak için en önemli şey nedir diye sorsam; sevgi, saygınlık, aşk vs. sayarsınız. Ama bana sorarsanız en önemli şey AİDİYET DUYGUSU. Aidiyet hissetmediğiniz kişiden ya da yerden gördüğünüz saygınlık ya da sevgi ya da aşk sizi asla tatmin etmeyecektir, içi boş bir kabuk yaratır sadece. Bir piramit yapsak aidiyet duygusu piramidin tabanını oluşturur, onun üstüne diğer duyguları inşa etmelisiniz böylece en tepede de mutluluk olur. Kendimize şu soruyu da soralım: eğer ki eşcinsellik benimsediğimiz din, yaşadığımız toplum, ailemiz, arkadaşlarımız yani kısaca bütün herkes tarafından bütün dünya tarafından ezelden beri kabul görseydi kaçımız yine de bu terapiye gelirdi? Hiçbirimiz terapiye gelmezdi(ben giderdim diyen muhtemelen şu anki mevcut durumla düşünüyor, bir nevi hetero olsaydım eşcinsel olmak için terapi alırdım demek gibi). Gerçekliğe döndüğümüz zaman ise aidiyet duygusunun başladığı aileden yoksun kaldık. Bütün o kavga, gürültü ve travmalara ait hissetmedik. Arkadaşlarımızdan farklı olduğumuzu biliyorduk ait hissetmedik, bu dışlanmayı ve yalnız olmayı beraberinde getirdi( gariptir ki eşcinseller çok küçük yaşlardan beri bu konunun farkında oluyorlar, heterolardan daha yüksek bir farkındalıkları var. Bir heteroya da bunu bilme yaşınızı söylediğinizde şaşırır, çünkü onlar için ergenlikle beraber karşı cinsten etkilenme başlıyor). Büyüdükçe topluma ve dine de ait olmadığımızı hissettik. Bu, sürekli bir çatışma yaratmaya başladı ve en son kendimizi HK nın odasında bulduk. Orası aidiyet hissettiğim ilk yer olabilir. Bütün günahlarımla, öfkemle, nefretimle, sevgimle, gözyaşlarımla... Kendim olabildim. Her şeyi söyleyebildiğim yegane yer(adam ikinci Mevlana adeta😁). Ailemle ilişkimi açıklamak için bu kadar felsefe yapıp ideoloji yazdım(benim de konuşasım varmışsa demek). Demek istediğim, aidiyetin ilk başladığı yer olan aile bu yüzden hayatımdan çıkaramayacağım bir şey(bir kaç terapi sonra aileye yol verirsem saşırmayın, çok tutarsız olabiliyorum😅). HK ise verdiğim kararlardan ne olursa olsun suçluluk duymamam gerektiğini söyledi, içinden nasıl geçiyorsa öyle davran dedi. Hiçbir yargılayıcıyı da düşünme(din, aile, toplum...)
"Olabildiğince yalnız kalma, sosyalleş" sosyalleşmek kelimesi bile beni çok yoruyor, içimde yaşam sevinci kalmamış ki, tek istediğim şey kafa dinlemek. O da pek mümkün değil.( yetişkin oldum diye mi böyle oldu acaba. Artık kaliteli zamanın tanımı, koltukta umursamazca tembellik yapmak gibi geliyor)
O vakitler bayram tatiline denk geliyordu galiba, çok yalnız kalmıştım. Herkes memleketine dönmüştü, tektim. Baya kötü bir şekilde mastürbasyon ve porno batağına battım. Bu yüzden Hk da olabildiğince yalnız kalma diyor.
Ses kaydının devamı sohbet ederek geçiyor, bir iki canımın sıkıldığı olayı anlatıyorum. Yazmayı gerekli görmedim.
Toparlayalım. 4-5. Terapi arasındaki ay çok sıkıntılı geçti. Bir sürü can sıkıcı durum oldu. Yıl 11 ay olsaydı da olurdu yani, o ayı silebiliriz. Hafif bir pasifleşme hissiyatı ve genel olarak geylik durumunda bir artış oldu. Öyle ki acaba Hk ya gelmeyi bırakıp geyliği kabul ettirecek bir psikoloğa mı gitsem diye düşündüm, Hk'ya da söyledim zaten. O ay gey hayatı yaşanılabilir gelmişti. Çok sallantılı bir duygu hali vardı. Bu seansı özetleyecek olursam madde madde yazabileceğim bir şey yok. Terapiler biraz aynı geçmeye başladı, hepsinden çıkarılan dersler: suçlama, obsesyon yapma, kaygı yapma, yalnız olma şeklinde. Tek fark, farklı olaylar üzerinden aynı şeyleri konuşuyoruz. Yine de o odada anlatmak rahatlatıcı oluyor. Bir de bunun bir süreç, bir savaş olduğu vs konuşuldu. Ne yazık ki eskisi kadar iyileşmeye olan ümidim ve inancım yok. Bu da bir süreçtir belki, geçer mi geçmez mi bilmiyorum. Gitmeye devam edeceğim ama iyi geldiği için değil(geylik anlamında, çünkü şu noktada tıkanmış gibi hissediyorum), kötü gelmediği için(genel konuşmak, sohbet etmek vs anlamında). Şimdi doğruya doğru HK! çok inancım kalmadı, yorgun savaşçı oldum. Hele daha başında olmak gerçeği ekstra korkutucu geliyor. Daha 8 seans gibi bir şey oldu, millet yüzlerce yapıyor. Neyse bir sonraki yazıya kadar sağlıcakla kal sevgili okur!
Dip not: bu yazıda 26 Nisan tarihli 5. Terapi seansını yazdım. 8 temmuzda başladım ve bir şekilde 31 temmuzda yazının sonunu getirebildim. Seansın üzerinden zaman geçtiği için şu anki duygu-düşüncelerimle, terapiyi yaptığım zamankiler aynı değil. Yazıda da bu yüzden biraz anlam karmaşası olmuş olabilir. Ayrıca 1 ayda yazabildiğim için, yazıyı okurken farklı ruh halleri hissedebilirsiniz. Stay positive guys🤜🏼🤛🏼

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4288
    • Profili Görüntüle
Ynt: Eşcinsel Terapi ve sıradan bir duygu günlüğü
« Yanıtla #16 : 14 Ağustos 2024, 03:50:12 ös »

Eşcinsellik özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ebeveyn ihmallerinin sonucu olarak gelişen bir durumdur. Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak, gerçekte eşcinselleri küçük düşüren bir tutumdur.

https://youtu.be/-9bPlRuOq-Q?si=3LPplNbsk-WVa29r


Velev ki Eşcinseliz: Furkan

https://www.youtube.com/watch?v=SK5ycgpoVC8

Velev ki Eşcinseliz: Mert

https://www.youtube.com/watch?v=BI6NM-gENrw

Velev ki Eşcinseliz: Efe

https://www.youtube.com/watch?v=rxfQS3Da1Wg




https://www.instagram.com/reel/C8jfEMtCLuV/?igsh=eXZ3bW44bXUzeWJr