ON İKİNCİ TERAPİ (DEVAMI 2)
20/08/2024
Haddimi bilmediğim için düşünmekten iki haftadır uyuyamıyorum. Haddimi bilmediğim için lanetlendim. Ağlıyorum ve oyun oynayamıyorum. Oturduğum sandalye bana iyi davranmıyor. Manipülasyona uğrayıp insan ilişkisinin dışına çıkartıldım. Allah rapin cezasını verdi.
Çok korktum lan tutmayın küçük enişteyi. Gücün yetiyorsa gel de bana haddimi bildir lan sefil böcek
21/08/2024
Yeşil ve sulak yerlerde oturmayı seviyorum. İş çıkışında bazen göl kenarına, bazen nehir kıyısına gidiyorum. Bana eşlik etmek isteyen biri olursa onunla beraber gidiyorum yoksa tek başıma gidiyorum. Etrafı izliyor ve dinliyorum. İşittiğim sesler ve gördüğüm görüntüler ruhuma şifa oluyor. Çalıştığım kurumda iyi anlaşan o iki arkadaşa bakınca imreniyorum. Dışarıda gördüğüm bazı kişilerle arkadaş olmak istiyorum. Bu isteklerim gerçekleşmediğinde elbette üzülüyorum ancak depresyon etkisinin azalmasından olsa gerek büsbütün kahrolmuyorum. Hatta hissettiğim üzüntünün tatlı ve hoş bir yanının olduğunu dahi söyleyebilirim.
D. Mehmet Doğan'ın vefatından sonra vatsaba birkaç durum atmıştım. Çok sayıda insan dönüş yaptı. “Sâlihlerin anıldığı yere rahmet iner.” sözünün gerçekliğini bizzat görmüş oldum. Uzun zamandır konuşmadığım insanlarla konuştum. Fark ettim de aslında ben hiç yalnız değilmişim. Sadece depresyon etkisiyle kendimi yalnız hissediyormuşum. Benim kendilerine sıkıca bağlı olduğum, ve kendileri de bana sıkıca bağlı olan, yılları beraber devirdiğimiz, belirli sebeplerle onları bir süreliğine bıraksam bile beni asla bırakmayan, hakiki arkadaşlarım varmış ve sayıları hiç de az değilmiş. İnsan seçme konusunda yetenekli olduğumu düşünüyorum. Yeni arkadaş edinmektense var olanlarla bağlarımı kuvvetlendirmeyi tercih edeceğim -kimi kandırıyorum, bunu tercih etmekten dolayı değil zorunluluktan dolayı yapacağım. Onlara kendimi daha çok açıyorum ve onların bana daha çok açılmalarını sağlıyorum. Mizah da insanlar arasındaki bağları kuvvetlendiriyor. Çünkü samimi olduğun insanlarla gülüyorsun ve beraber gülmek samimiyeti arttırıyor. Bu arkadaşlardan bir tanesi hariç hiçbiriyle aynı şehirde yaşamıyor olduğum için üzgünüm.
25/08/2024
Son terapide konuştuklarımız hakikaten önemliydi. Halen üzerinde düşünüyorum. Daha doğrusu bazı mutsuzluklar yaşadıkça bunun sebebinin son terapide konuştuğumuz meseleler olduğunu idrak ediyorum.
Bugün pazar. Ev işlerinin hepsini dün bitirdim. Gün boyunca keyfime bakabilirim. Ama sabahleyin bir mutsuzluk çöktü üzerime. Görünürde hiçbir sıkıntı yok. Ani bir farkındalıkla mutsuzluğun sebebinin kafamdaki kurgular olduğunu idrak ettim. Mesela, "Ben tamirat işlerinden anlamıyorum, evlenirsem ne yapacağım?" diye düşünüyorum. Çok saçma değil mi? Eşya tamir edemeyen erkeklerin evlilikleri yürümüyor mu? "Evdeki falanca eşyam bozulursa ne yapacağım?" diye düşünüyorum. Evlilik hazırlıkları yapan bir arkadaşımı gördüğümde, "Ben bu işlerin altından nasıl kalkacağım?" diye düşünüyorum. Dizim ağrıdığında, "Ya şimdi beni ev taşımaya çağırırlarsa ne yapacağım?" diye düşünüyorum. Herkes ne yapıyorsa onu yapacağım. Zaten neyden korkuyorsam başıma o geliyor. Mesela en büyük korkularımdan birisi anahtarı kapının üstünde unutup dışarı çıkmaktı. Bir keresinde akşam 11de bunu yaşadım. Haritalar'dan 7/24 açık çilingir bulup açtırdım kapıyı. Yirmilik dişimin çekilmesinden korkardım. Bir gün yirmilik dişim ağrıdığı için diş hekimine gittim. Diş hekimim çekilmesi gerektiğini söyledi. İki gün sonrası için çene cerrahından randevu aldım. O iki gün geçmek bilmedi. Kafamda kurdum da kurdum. Dişin yarısının çekilip yarısının içinde kaldığını, diş çekilirken sinirlerime zarar verdiğini ve yüzümün yarısının felç olduğunu vs. düşünüp durdum. Randevu günü geldiğinde çene cerrahına gidip muayene koltuğuna oturdum. Dişi çekmesi otuz saniye bile sürmedi ve çekimden sonra herhangi bir sorun yaşamadım.
Dediğiniz gibi sorun benim zihnimde, zihnimin işleyiş biçiminde. Ve yine dediğiniz gibi ben bu zihinle bekar kalsam da evlensem de, kırk yaşında da olsam elli yaşında da olsam mutlu olmam mümkün değil.
Zihnimin bu şekilde çalışmasının birçok sebebi var. İlki elbette mizacım, fıtraten mantık odaklı hareket etmeye meyilliyim. İkincisi babam. Aşırı eleştirel bir insan olduğu için kendimi korumak adına onun yaptığı bir hamlede gelecek on hamleyi tahmin etmek zorundaydım. Üçüncüsü gördüğüm eğitim. Lise sona dek yoğun bir sayısal eğitim gördüm, liseden sonraysa hukuk eğitimi başladı. Hukuk insanın matematiksel zekasını olağanüstü bir şekilde geliştirir çünkü soyut kuralları somut olaylara uygulamak matematiksel zeka ile mümkündür. Bu yüzden hukuk eğitiminin asıl önemi kanunları bilmek değil, hukukun insan zihnini ciddi bir biçimde terbiye etmesidir.
Zihnimin matematiksel işleyişi öğrenim hayatımda çok işime yaradı. Önüme karmaşık bir konu geldiğinde onu parçalarına ayırıp anlaşılır hale getirmek zor olduğu kadar keyifliydi de. Dava dilekçelerim bile bu şekildedir. Anlatacaklarımı 1,2,3 diye numaralandırırım. Sonra 1.a) 1.b) 1.c) gibi alt başlıklar açarım. Tabii zihnimin bu şekilde işlemesi kişisel hayatımda aleyhime oldu. Hayatta ani değişiklikler her an mümkündür ve hayatın her anının planlanmasına imkan yoktur.
Batı'da, "Her yol Roma'ya çıkar." diye bir söz vardır. Bunun gibi benim de tüm sorunlarımın ucu eninde sonunda babama çıkıyor. Hep kötü düşünmek, olayları felaketleştirmek, gereksiz meseleleri kafaya takmak... Bunlar hep onun huyu. Ona çok benzediğimin farkındayım ancak her geçen gün yeni benzerlikler keşfetmek beni oldukça şaşırtıyor. Babam da şaşılacak derecede kurgucudur. Sadece yüzünüzün bir anlık değişiminden ondan nefret ettiğinizi ve ondan uzak durmak istediğinizi düşünebilir. Kurgularının gerçekliğini asla sorgulamaz ve bu kurgulara körü körüne inanmasının sonucunda yakın çevresine hayatı zindan eder. Babama çıkan her yolu dinamitle havaya uçurmak istiyorum.
Bekleme odasında gördüğüm terapi sürecini bitirmiş eski danışanlarda dikkatimi çeken ilk husus rahatlıklarıydı. Zihinlerinde hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyorlardı. Kurguları, felaketleştirmeleri, gereksiz düşünceleri yoktu. Gülümsüyorlardı. Sanırım sağlıklı heteroseksüel bir erkek olmak ancak zihin rahatlığının sağlanmasıyla mümkün. Heteroseksüel oldukları hâlde zihinleri karışık arkadaşlarım var ve kafalarının içlerindeki sorunlar erkekliklerini de zayıflatıyor. Güçlerinin çoğunu hasta zihinlerine harcadıkları için olumsuz hayat olaylarıyla gerçek bir erkek gibi dirayetle mücadele edemiyorlar. Hep dert yanıyorlar, hep mızmızlanıyorlar.
Sonuç olarak beni mutsuz eden şey ne yalnızlık ne eşcinsellik ne de gündelik hayat sorunları. Benim asıl mutsuzluk kaynağım zihnim ve zihnimin işleyiş şekli. Onu değiştirmeden mutlu olmam mümkün değil. Bugün bu çareyi hayatıma uygulamak için ciddi bir çaba harcadım. Aklıma kurgular geldikçe onları durdurdum. Onların gerçekliğini sorguladım. Gerçekten, objektif olarak; başına gelse dünyada yaşayan herkesin dert edeceği sorunlar olup olup olmadığını irdeledim. Derinleşmemeye, yüzeyde kalmaya çalıştım. Uzun bir süre bu konu üzerinde yoğunlaşacağım gibi duruyor.
27/08/2024
Dün ilginç bir olay yaşadım. Bedenimi saatlerce kadın arzusu sardı. Hayali bir kadına saatlerce cinsel arzu duydum. Çok şaşırdım. Hatta, "Yüksek cinsel istek eşcinselken başımın belasıydı, anlaşılan heteroseksüelken de başımın belası olacak." diye endişelendim. İşten eve geldikten bir süre sonra cinsel hayaller duygusal hayallere dönüştü. Yine hayali bir kadına sarıldığımı onunla sohbet ettiğimi, onunla gülüp eğlendiğimi hayal ettim ama bunu kendimi zorlayarak yapmıyordum. Görüntüleri iradem dışında zihnime akın ediyordu. Sonra bir kadınla bir erkek yan yana yürürken önce kadının dikkatimi çektiğini fark ettim. Akşam vakti yatmaya yakın bu olanları yorumlamaya çalıştım. İki gün önce; düşüncelerimin akışına hemen kapılmamaya, onların gerçekliğini sorgulamaya ve dünyadaki hemen herkesin dert edeceği genel geçer bir sorun olmadıkça aklıma gelen olumsuz düşünceleri umursamamaya karar vermiştim. Bu kararlar beni oldukça rahatlatmıştı. Kafama taktığım şeylerin neredeyse yüzde doksan beşinin gerçek dışı kurgular olduğunu idrak etmiştim.
Kafamdaki sonsuz korku, kaygı ve olumsuz düşünceler özgüven eksikliği ve yetersizlik hissine sebep oluyordu. Beni beğenirler mi, iyi bir baba olabilir miyim, bir evi idare edebilir miyim gibi sorular ben farkında olmadan zihnimde geziniyordu. Bu düşünceler kaybolunca özgüven eksikliği ve yetersizlik hisleri zayıflamış olmalı. Bunların zayıflaması eşcinselliğin zayıflaması anlamına geliyor.
Gerçek dışı olumsuz düşünceler, depresyonun oluşmasında aslan payına sahip olsa gerek. Bu düşünceler kafamdan uçup gidince depresyon da zayıflamış olabilir. Terapilere başlarken eşcinselliğin sebep değil sonuç olduğunu, altta yatan sosyal fobi, okb, kişilik bozuklukları gibi başka psikopatolojilerin yüzeye çıkış şekli olduğunu söylemiştiniz. Galiba depresyon zayıfladıkça eşcinsellik de zayıflıyor.
Terapilerde önce insan ilişkilerini düzeltmeye çalıştık. Evvelki terapide depresif belirtilerden dolayı bir psikiyatriste gitmemi istediniz. Meselenin biyolojik yönünü çözmeye çalıştık. En son terapide ise düşüncelerim üzerine yoğunlaştık ve zihnimin kurgularla, olumsuz düşüncelerle dolu olduğunu fark ettik. Ruh sağlığı olarak iyi bir noktaya doğru gidiyorum. Bazen bir sorunu anlamak için birçok terapinin geçmesi gerekiyor. Süreci bitiren bir eski danışanınız çocukluğunda yaşadığı taciz olayını on dokuzuncu terapide hatırladığını söylemişti. Sorun tespit edilene dek geçen terapilerde sabretmek, süreci bırakmamak gerekiyor. Bende depresyon sorunu on birinci terapide, olumsuz düşünceler sorunu ise on ikinci terapide ortaya çıktı. Bundan sonraki terapilerde nereye doğru gideceğimizi merak ediyorum.
01/09/2024
Bugün pazar. Tüm işlerimi dün bitirdim ve keyiflice vakit geçirebileceğim bir koca gün var önümde. Ama mutsuzum. Depresyonun kara gözlükleri yapıştı yine gözüme. Her şeyi kötü görüyorum. Birkaç gündür böyleyim. Üç haftalık bir süreci mutlu geçirmiştim. Şimdiyse eskiye geri döndüm. Gerçi eskisi kadar kötü değilim. Ama iç dünyamda yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun farkındayım. Yine çok geç yatmaya ve telefonla fazla vakit geçirmeye başladım. Yine gün akşama doğru yaklaşırken içime boşluk duygusuyla karışık bir mutsuzluk çöküyor. Mutlu olmak ve bunalıma girmemek için fazla çaba harcamam gerekiyor. Gereksiz korku, kaygı ve düşünceler yokluyor zihnimi. Onlara karşı daha sakin ve rahatım artık.
04/09/2024
Bugün bizim kurumdaki iki bayan sohbet ediyordu. Birinin sekiz, diğerinin dokuz yaşında oğlu var. Çocuklarının kendilerinden uzaklaşıp babalarına yaklaşmasından dert yanıyorlardı. Onlara bu durumun olağan olduğunu, herhangi bir sorun olmadığını anlattım. Onlar farkındalarmış da kabullenmekte zorlanıyorlarmış. Hatta bir keresinde bir yere gidecekken sekiz yaşında olan babasına, "Annem gelmeyecek değil mi?" diye sormuş. Bizim arkadaş da epeyce bozulmuş. Babalarının çocuklara bu yönde bir telkini yokmuş. Çocuklar babalarına yakın olmayı kendileri talep ediyormuş.
Dilim onlarla konuşmaya devam ederken zihnim bambaşka yerlere gitti. Bu konuyla ilgili olarak zihnimin arşivinden onlarca dosya gün yüzüne çıktı.
Ben hayatım boyunca hiçbir zaman babama yakın olma ihtiyacı duymadım. Hatta sekiz on yaşlarındayken babam nadiren de olsa akşamları eve gelmeyip başka bir yere gittiğinde çok mutlu oluyordum. Yine o yaşlardayken annemle benim uzun uzun sohbet ettiğimizi gören babaannem bizi takdir etmişti. Oysa yaşıtım olan hemcinslerimin anneleriyle ciddi bir etkileşimi yoktu. Lisede tanıştığım bir arkadaşla samimi olunca bana bir ara babasının depresyona girdiğini, kendisi o zamanlar ergenlik döneminde olduğundan babasına çok ihtiyaç duyduğunu söylemişti. Garipsemiştim. Babaya ihtiyaç duyma kavramı yoktu zihnimde. O güne dek görmediğim bir rengi görmüşçesine irkildim. Bir keresinde dayımın eşiyle annem sohbet ederken dayımın eşi, oğlunun babasına düşkün olduğunu, onunla baş başa vakit geçirmekten olağanüstü bir keyif aldığını anlatmıştı. Yine garipsemiştim.
Her eşcinselin hayatında gerçek üstü bir erkeği hayal ettiği bir dönem vardır ya, o erkek hem çok yakışıklı hem çok zeki hem de çok sadıktır ve yeryüzündeki bütün olumlu özelliklere sahiptir. Beş yaşındaki bir çocuğun baba tarifine epeyce benzemiyor mu? O yaşlardaki bir çocuk için babası süper kahramandır ve dünyanın en güçlü adamıdır. İhtiyaç bastırılamıyor işte, ne yapıp edip kafasını çıkartıyor bir yerlerden. Ben neden hemcinslerime bakmak, onlara dokunmak, onlarla sohbet etmek istiyorum? Geçen hafta cuma namazında sağ çaprazımda bir baba oğul oturuyordu. Camide bile birbirleriyle sürekli temas halindeydiler. Çocuğun babasının tepesine çıkmadığı kaldı sadece. Camide olmasak onu da yapardı. O çocuk yirmi dakika içinde benim babama otuz senede dokunamadığım kadar dokunmuştur babasına.
Hep aynı boşluk. Nasıl dolacaksa artık.
06/09/2024
Hayalimde bir kartala dönüştüğümü gördüm. Büyümeye başladım. Öyle büyüdüm ki başım bulutlara değdi. Bir kanadım doğunun en doğusuna, öbür kanadım batının en batısına uzandı. Sonra dünyadaki bütün eşcinseller kanatlarımın altına sığındı. Bu adamları koruyacak kimse yok. Hiç kimse. Çünkü bu adamları koruma iddiasında olanların kendileri korunmaya muhtaç.
"Bir gün yanımdan bir serçe geçti ve ben bir kartal gördüğümü sandım."
08/09/2024
Zor Kişiliklerle Yaşamak kitabını okuyorum. Kitap kişilik türlerini ve kişilik bozukluklarını akademik olmayan, anlaşılır bir dille anlatmış. "Depresif Kişilikler" bölümünde bir depresyon hastasının anlattıkları dikkatimi çekti. Depresyonunun tedavi olması için önce psikanalize girmiş sonra kişiler arası psikanalize girmiş daha sonrasında ise bilişsel davranışçı terapi almış. Tüm terapilerden fayda görmüş ancak depresyon tam olarak iyileşmediği için antidepresan almaya başlamış. İlaç, depresyonu tamamen iyileştirmiş. İlacı kullandığı üç yıl içerisinde ne zaman ilacı bıraksa depresif duygular geri gelmiş. En nihayetinde hasta, bir tansiyon hastasının ömür boyu tansiyon ilacı alması ne kadar olağansa kendisinin de ömür boyu antidepresan kullanmasının o kadar olağan olduğunu kabul edip hayatına devam etmiş.
Ömür boyu ilaç kullanmak veyahut ömür boyu terapi almak bana ürkütücü geliyordu ama yukarıda anlattığım vakayı okuyunca ben de o adam gibi düşünmeye başladım. Elbette bir daha herhangi bir psikiyatristin veyahut psikoloğun ofisinin önünden bile geçmeyecek kadar sağlıklı olmayı isterim ancak sağlıklı olmam ömür boyu ilaç kullanmama ve/veya terapi almama bağlıysa neden bunlardan çekineyim? Ya da ömründe bir kez terapi alan bir insan hayatının ileriki bir döneminde neden tekrardan terapiye gidemesin? Hastalanıp tedavi olduktan sonra bir daha hastaneye gitmeyeceğim diyor muyuz? Bugün midesi rahatsızlananın bir yıl sonra böbreği rahatsızlanabilir.
09/09/2024
Dün gündüz vakti birinin bana sarıldığı hayali geldi gözümün önüne. Şaşırdım çünkü hayalde her zaman sarılan, elini omzuna atan, bağrına basan, baskın rolde olan ben olurdum. Benden büyük, cüsseli bir adamdı. Adam dakikalarca sarıldı bana. Elbette benim ellerim de onun sırtındaydı ama öyle rahatladım öyle gevşedim ki kollarım iki yanıma düştü. Kıpırtısız bir şekilde kalakaldım. Benzer bir hayal bugün de geldi gözümün önüne, hem de araç kullanırken yani mutlu ve özgüvenli hissettiğim bir zamanda. Herkese abi olmak, herkesin gözünde yıkılmaz bir kale olmak güzel de anlaşılan benim de sığınılacak bir limana ihtiyacım var.
12/09/2024
Birkaç gün önce eski danışanlardan Miraç ile buluştuk. Göl kenarında kahve içtik. Beş altı gün önce ameliyat olduğu için buluşmadan önce evine hasta ziyaretine gittim. Anne babasıyla tanıştım. Miraç epeyce iyileşmiş, birkaç gün sonra hiç ameliyat olmamış gibi işinde gücünde olacaktır inşallah. Genelde havadan sudan, piyasalardan, mesleklerimizden konuştuk. Eski danışanların malum konulardan konuşmak istemediğini bildiğim için o konuları hiç açmayacaktım ama Miraç açınca ben de konuştum. Ondan çok kıymetli bilgiler öğrendim. Kendisinin de duygusal yoksunluk çektiğini söyledi. Ki Miraç'ın ne kadar sosyal olduğunu tanıyanlar bilir. O baba boşluğunu hiç kimsenin dolduramayacağını ve bu durumu kabullendiğini söyledi. Ancak kız arkadaşın, sevgilinin o duygusal boşluğu epeyce doldurduğunu ifade etti. Eski danışanlardan Hasan'dan bahsetti. Hasan'ın çok sevdiği ve kendisini çok seven bir eşi varmış. O duygusal yoksunluk eşi sayesinde tamamen sona ermiş. Zaten ne kadar eski danışan varsa hepsi kadın olmadan bu sorunun tamamen çözüme kavuşamayacağını söylüyor. Miraç da o eksikliğin tamamen giderilmesi için evlilik yolunda adım atmak üzere ciddi bir ilişkinin içinde bulunulması gerektiğine inanıyor. Kadın meselesinin benim için çok zor olduğunu söyledim. Miraç da zorlansam da bu yola girmem gerektiğini söyledi haklı olarak. Zaten zorlanmadan neyi başarabiliriz ki? Terapiye başlamak zordu, hemcinslerimle sosyalleşmek için çaba harcamak zordu, depresyondan kurtulmak için psikiyatristin odasına adım atmak zordu... Zorlanmadan hiçbir şey olmuyor.
Bir erkekle en uç düzeyde sosyalleşmenin bile tam olarak tatmin etmeyeceği konusunda hemfikirdik. Bir tane adam omzuma yatsa, bir saat kalkmasa hatta o sırada bana çok güzel sözler söylese ve bu olay her gün tekrarlansa duygusal yoksunluk sona erer mi? Hiç zannetmiyorum.
Miraçla konuşmak bana çok iyi geldi. Adeta sıfırlandım. Zihnimin dalgasız bir deniz kadar sakinleştiğini hissettim. Birkaç gün sonra tekrar buluşacağız inşallah. O da ameliyatlı olduğu için günlerdir dışarı çıkmamıştı onun için de iyi oldu. Seviyorum bu adamı. Yolu bahtı açık olur inşallah.
Miraçla buluşmamız ve konuşmalarımızdan çıkarttığım üç sonuç var:
1- Hemcinslerle sosyalleşmeye devam edilecek. Onun yeri başka hiçbir şeyle doldurulamaz.
2- Duygusal yoksunluk kabullenilecek. Kendini parçalamanın bir anlamı yok.
3- Hayatıma kadın girmesi lazım.