~Bugünüm ve yarınlarım-1
Yeni bir başlıkla geliyorum bu kez.
Nasılsınız?
Ben iyiyim ama içim iyi değil.
Hastalıklı olduğunu bildiğim halde söz geçiremediğim içim, için için benimle uğraşıyor.
Toplu alanlardan
korkuyorum, alışılagelmiş bir ortamda bulunamamanın getirdiği bir korku bu.
Lavaboya giriyorum, hiç kimseyle aynı anda oradan çıkamıyorum.
Güvenliğim için oraya nasıl girdiysem çıkarken de o şekilde çıkmak istiyorum.
Yanlış duymadınız, lavaboya genelde insanlardan kaçmak ve yer yer uyumak için gidiyorum.
Evet, yıllarca eve kapanarak odamda yaşamış olmanın bedelini ödüyorum.
Düzenim değişti, artık ne aile evinde ne de o odada kalıyorum ancak meselenin sadece yer değiştirmek olmadığını da gayet iyi biliyorum.
İç sesimin bana giydirmeye çalıştığı ve sen busun sosyalleşme, çalışma, boşuna uğraşma şeklindeki vıdıvıdılar gerçek ben değilim farkındayım ama bilincinde değilim.
Bilinç olsaydı şayet içimi dinlemezdim.
Peki, içim bana özetle neler söylüyor?
📌 Çalışma arkadaşların sana psikolojik anlamda tecavüz edecek gibi, dikkatli ol diyor.
📌 Her an çalışma arkadaşlarından biri seni herkesin içinde bilmediğin bir konuda köşeye sıkıştırıp küçük düşürebilir diyor.
📌 Sakın ola herkesin seni duyabileceği bir ortamda birine seslenme, sana öyle bir soru sorar ki cevap veremez rezil olursun diyor. (Yine işyeri)
📌 Otoriteyle (Örneğin Müdür) ilgili olarak her an işten çıkarılabilirsin, ona göre hareket et, insanlardan kaçarak bu kadar çok iş izni alma diyor.
Diyor diyor diyor...
Bu içsel fısıldamaların zihnimle flört etmesine müsaade ediyorum.
Tarifini yapmak gerekirse beni benden soyutlayan bir durum.
Yâni içeride birileri konuşuyor, ben ise figüranlığını yapıyorum.
Bu durumdan nasıl kurtulacağımı tam olarak bilmiyorum, maruz kalarak çözülüyor sanırım.
Yani mesai ortamında daha fazla vakit geçirip uyum sağlamakla.
Evet, ne zaman işe gitsem;
🔗Terliyorum, baştan aşağı terliyorum.
🔗Heyecanlanıyorum, haddinden fazlaca.
🔗Kaygılanıyorum ve yukarıda saydıklarım bunun bir sonucu.
🔗Hâlsiz düşüyorum, gözüm kararıyor, artık yeter diyorum, yeter. Birinin beni tutacağını bilsem bayılmaya hazır kıta olacak bir şekilde bulunuyorum.
🔗 Masa başında çalışırken derinnn bir hafiflik geliyor bazen ama bu bir ferahlığın değil içsel bir yorgunluğun hafifliği...
Ölüm öncesi gelen bir rahatlık gibi.
Bit'ap düşüyorum, bu yaşa kadar gelmenin hiç de kolay olmadığını ve çetrefilli yollardan geçmiş olmanın bi'taplığında...
🔗Yine masa başındayken zamanla elimi alnıma götürüyorum, tam kahrolucakken, senin ne işin var burada diye içten içe cümleler kurarken, aslında çalışıyor olmanın ve sosyalleşmenin gerçek tedavi aracı olduğunun farkında olarak, bu da geçecek elbet, neler geçmedi ki diye düşünerek elimi usulca indiriyor ve işime tekrar geri koyuluyorum.
Geri ama 2 ileri 1 geri...
Sonrasında yeniden aşkla bir şeyler yazmaya çalışıyorum, haber yazarken iki satır sonra yoruluyorum.
Ruhumun yorgunluğunu taşıyorum sanki kucağımda veyahut sırtımda.
Masamda kendimi iyi hissettiğim zamanlar da oluyor. Haber yazarken kendimi başarılı buluyorum çünkü bu iş haberin kendisini yazmakla sınırlı olmadığı gibi incelik ve zekâ da istiyor.
Zekâmı gördüğüm anlar oluyor.
Habere kendimden katarak hem metni hem de kendimi geliştirmenin, sonra o haberin yayınlanmadan önce kurgu ekibinin bana "gel haberini izle" diyerek seslenmesi işin en sevdiğim noktası.
Her gün bu anlamda üzerine ekleyerek ilerliyorum ama şu sosyal fobi olmasa her şey daha farklı olacak da işte...
İnanıyorum, zamanla bu da düzelecek, he geçiş süreci sert mi olucak yumuşak mı, kanlı mı olucak kansız mı bilemiyorum ama çözülecek.
Hüseyin Bey, derinleşerek yazmanın ve hastanın/danışanın içindekileri kusmasının sorunları aşma noktasında faydalı olacağını söylüyor.
Kendisinin bunları söylemesi karşısında ben bu yazıyı yazarken kendimi iyi hissediyorum.
Anlayacağınız az az derinleşmek bile evet iyi geliyor ama yeterli mi?
Devam edelim.
İşyerinde iki haftayı devirdik ama iç dünyamda kendi adıma devirdiğim çamlar bitmek bilmedi.
Yazının başında işaretlediğim maddeler 'çam' anlamı taşıyor.
Mâlumun ilânı.
Kaygılar... aman otururken kalkarken jest ve mimiklerine dikkat et.
Terlemeler... Kulağını dört aç, sana anlatılanı dinle yoksa ikinci bir kez sorma durumunda bulunursun ki böyle bir hakkın yok. (Nasıl yok, saçmalıyorum)
Heyecan... Ya eve gidince haberin eksik denilirse, yoksa ben bu işi yapamıyor muyum düşüncesine kapılırsam (ki bu yaşandı, hatta kahroldum ama durum benlik değilmiş, yani başkaları da hata yapabiliyor ve kimsenin başına bir şey gelmiyor)
Devam edelim.
Bir gün toplantı halindeyiz, mesaide.
Herkese sırasıyla elinde ne haber diye sorulurken, sıra pekâlâ bana geliyor. Elimdeki 2 haberi sunuyor, hariçten 1 haber daha olduğunu müdüre söylüyor ama sunup sunmama noktasında tereddüt de kalıyordum.
Anlık bir refleksle detaylarını bilmediğim elimdeki diğer habere de giriş yapmıştım ama yapmaz olaydım.
Hababam Sınıfı filminde, Lâle Devri nedir sorusunu cevaplamaya çalışıp saçmalayarak anlatamayan Kemal Sunal repliğini andıran bir edayla savsaklamıştım.
Aslında bu da bir sorun değildi, kendime güvenmiştim ama bir şey daha öğrenmiş oldum.
"Bilgi sahibi olmadığın bir konuda diline güvenmeyeceksin."
Biraz daha mesai ortamından söz edeyim.
Ekip halinde ama bireysel olarak çalışıyoruz.
Görece toy olduğumdan elbette ki haberimi danışarak yazıyorum.
Bir de stajyer arkadaşım var ki onun aramızda olması beni memnun ediyor.
Yani bir toy daha var.
Dahası bir toy ben değildim.
Onunla takılıyor, onunla yemek yiyor ve daha ziyade onunla konuşuyordum.
Aynı zaman diliminde başlasak da benden önde olduğu gerçeği beni rahatsız etmiyor çünkü aynı statüde olmanın getirdiği rahatlıkla işime dair öğrenmem gerekenleri ona soruyordum.
Ama sessizce...
Ona da diyorum, kimse duymasın.
Bana yardım et.
Tabi canım duyarlarsa, yurttan sesler korosu gibi herkes kahkahayı patlatır ve yine türbülansa geçerim değil mi?
Ne kadar boş kuruntularım var yaa.
Kontrol bende olsun istiyorum.
Her an biri masasından kalkacak gibi olduğunda ya da sesini yükseltip konuşmaya başladığında heyecanlanıyorum.
Vücudum karıncalanıyor.
İstiyorum ki akşama kadar sessiz sedasız çalışalım, sadece yemek arasında konuşalım.
Akşam olunca da birbirimize iyi akşamlar diyerek ayrılalım.
Böyle bir hayat yok!
Yazının başında ne o evdeyim ne de o odada demiştim.
Evet, burada işime yakın bir noktada eve taşındım.
Yalnız aklıma takılan bir şey var.
İşyerine görece daha uzakken yâni taşınmadan evvel daha bir istekli gidiyordum.
Şimdi çok yakınım ama niye böyle oldu, gözümde basitleşti mi yoksa.
Heyhât, bilmiyorum.
Ya da biliyorum ama sonraki yazıya saklıyorum.
Kaybedecek vaktim yok.
Artık her şeye hazırım.
Okumaya,
Birikimli olmak için çabalamaya ama sosyâl fobiyi yenemedikten sonra birikim sahibi olmak, tıpası açık havuza su doldurmaktan hiç de farklı değil.
Öyleyse bu süreci de aşmalı ve hedefe doğru yol almalı.
Şu bir gerçek ki bünyeme yaşattığım duygusal tepkimelerle zaman-mekân-olay ilişkisi hiç uyumlu değil.
🏷️Terlemek normaldir, yerine göre yorulur ya da sağlıklı bir şekilde strese girersen.
🏷️Kaygı normaldir, haberini yetiştirme noktasında zamanla yarışırken.
🏷️Heyecan normaldir, TV ekranına çıkacakken.
Eğer bu sektörde birtakım duygusal tepkimelerin içerisine gireceksem, bu tarz durumlarda bu tepkileri vermeliyim.
Sağlıksız bir duygu salınımı yaşatıyorum bünyeme.
Bu bir türbülans...
Eğer bir çare varsa çözüm kaçmak değil, üzerine gitmek.
Maruz kalmak ifadesi ise ürkütücü.
Edilgen bi ifade.
Ben ise etken olmalıyım.
Elbet sazı elime alacağım günler gelecek.
Elbet...
Obsesyonlarım güçlüyse ben daha güçlüyüm.
Mesele keşfe çıkmak, yâni gücün farkına varmak.
Gülüyorum.
Sorun edecek hiçbir şeyin olmadığı hayatımda sorunlar üreterek sanki bir güçle savaşıyormuşcasına siper alıyorum.
Neyin mevzisi bu?
İçsel kuruntular, bu noktaya kadar saydıklarım herkesin dünyasında bir derece var ama birinci derece değil.
Ben ise bu kuruntuları, kaygıları, korkuları (sosyal fobi) zimmetime geçirmiş gibi davranıyorum.
Bundan sonrası için kendimi kitaplara vereceğim, eskiden olduğu gibi.
Otokontrol, yâni kendi hayatınızı kontrol edebilmekten tutun, çalışma hayatına dair bilinmeyenlere kadar her ne varsa hızlı bir şekilde öğrenebileceğim o süreci başlatmam gerekiyor.
Bitti...