Eylül 2019 - Ne İyi Ne Kötü Biri bana nasılsın diye sorarsa, ne iyi ne kötü diyorum şu sırlar. İyi olmamın sebepleri şunlar: yaz okulunda aldığım derslerin iyi geçmesi, yaz okulunun bana güzel bir meşgale sağlamış olması, geleceğim için güzel planlarımın olması, dernek işlerinin şuan yolunda gitmesi, yeni ve rahat bir eve çıkmam, babam ile para konusunda sonunda anlaşabilmiş olmam, eşcinsel hayat tarzına bu denli yaklaşmış olmama rağmen kendime kırılıp küsmek yerine kendime olan güvenimi sağlam temellere oturtabilmem, gibi gibi. Kısacası akademik ve hayat planlaması hakkında iyi durumda olduğumu düşünüyorum. Ki bunlar uzun süredir yapamadığım, içime dert olan şeylerdi. Kötü olmamın sebepleri ise: ailemle aramın küçük sebeplerden dolayı biraz nane limon olması; yazın rahatlamak için hiçbir şey yapamamam ve bunun yerine geçtiğimiz dönem saldığım dersleri toparlamaya çalışmanın yorucu olması; ayrıca daha önceden buraya yazmasam da eşcinsellik konusunda sınırı biraz aşmış olmam ve bunun getirdiği güvensizlik sayılabilir.
Ayrıca geçenlerde şunu farkettim, benim bu kadar derdim varken nasıl oluyor da derdi olan diğer tüm insanlar dertlerini anlatmak için beni buluyor? Her ay mutlaka kuzenim beni arayarak iş hayatından, çektiği sıkıntılardan bahseder, benle kendi çapında dalga geçer, küçümser ve keyfimi kaçırır. Geçen gün yine aradı, işten ayrılacakmış da, bazı olaylar yaşamış iş yerinde, tüm detaylarıyla bana anlatıyor. Kapatmama da müsaade etmemesi cabası. En azından önceden 1 saat beni telefonda kitliyorken şuan bunu yarım saate düşürebildik. Ertesi gün kütüphaneye ders çalışmak için erkenden gittim. Ders çalışırken bir arkadaşla karşılaştım, karşıma oturdu ve ev arkadaşıyla anlaşamıyormuş, başladı dert yanmaya. Banane amına koyim, psikolog muyum ben. Her neyse, 5 10 dakika konuştu, dinledim. Baktım gideceği yok, posta koydum. Yoksa çekilcek dert değil.
Açık söylüyorum, başkalarının dertleriyle kafayı meşgul ettikçe eşcinsel arzularımın arttığına çok kez şahit oldum. Benim zaten canım yanıyor, hakiki anlamda kalbimde acı hissediyorum bu konuda ama birileri gelip geçici meseleleri için beni de yoruyor. Yoksa yakın bir arkadaşım olur, tasasını paylaşır anlarım, yardımcı olabileceğim bir şey olursa yaparım. Ama sikim sonik her insanın karşıma geçip derdini anlatması kaldırabileceğim bir şey değil, size de bunu öneririm.
Hala bir dert ortağı bulamamış olmak canımı sıkmıyor değil. Ama dert ortağı beni aynı zamanda minnet ortağı da yapıyor. Çünkü derdimi anlattığım adamdan ister istemez bazı beklentiler içerisine girmekteyim, karşısında ezilip büzülmekteyim. Bunu bir çoğu eşcinsel arkadaşta da gördüm, bu konuda tıptatıp aynıyız. Ayrıca karşımızda derdimizi anlattığımız adamlar da tıpatıp aynı ve sanki anlaşmışcasına bize tavır almaktan geri durmuyorlar. Ha terapiye gelen arkadaşlardan duyduğum kadarıyla bazı istisnalar mevcut tabii.
Bir konu daha var, ağzımızı yeterince açtık biraz daha açalım madem. Erkekleri düşlemek benim için her zaman daha kolay yoldu. Onları düşünerek mastürbasyon yapmak, ya da yakınlaşma çabalarında bulunmak bana çokta zor görünmüyor, hele ki şu çağda. Bununla ilgili sayısız internet sitesi, buluşma yerleri ve bu potansiyeldeki insan ülkemizde mevcut. Gel gör ki kişi kendini frenlemek için bir dayanak arıyor ister istemez. Fren patladığı anda kuyuya düşüyorsun. Bu dayanak dini anlamda olabilir, bir dostun veya ailen için olabilir ya da ideallerin uğruna uçkuruna sahip çıkarsın. Mesele şu ki bu saydıklarımın hepsi ben de var aslında, aileme, dinime ve ideallerime sadık biriyim. Ancak bu işe bulaştıkça bunların zedelendiğini farkettim. En bariz örneği vereyim:
Ertesi gün sınavım var ve konuları yetiştirmem lazım. Kendimi kütüphaneye kapatmışım ve derse odaklanmaya çalışıyorum. O sırada ikindi okunuyor, dersleri yetiştirmemin yanı sıra namazı da kılmam gerektiğinin farkındayım. Sonrasında başlıyor karnım guruldamaya. Genelde ben kütüphanedeyken annem de arıyor, çıkıyorum kapının önüne. Başlıyor nerdesin ne yapıyorsuna. Kısaca konuşup telefonu kapatıyorum. İçeri tekrar girip ders çalışacam ama zaten odağım baya bir bozulmuş durumda. En iyisi diyorum elimi yüzümü yıkayayım. Lavaboya girip yüzümü yıkayınca uzun süre aynaya bakıp kendime "Keşke daha fazla sakalım olsa, sivilce izleri artık yok olsa.." gibi saçma sapan bir sürü konuda düşünmeye başlıyorum. Zaten kafam dağılmış bir de üzerine keyfimi kaçırmışım. Hızlıca geri dönüp çantayı toparlıyorum ve otobüse atlayıp hamama gidiyorum. Aç olduğum halde ne yemek yiyorum, ne namazı kılmam gerektiği halde kılıyorum ne de derslerin yoğunluğuna rağmen dersleri çalışmıyorum. Esasında bunlar birleşip sanki bir erkekle birlikte olmam ihtiyaçmış gibi hissettiriyor bana. Halbuki benim o anki ihtiyacım yemek yemek, gidip bir erkeği sikmek değil. Akıl kararıyor, gözlere perde iniyor ve işte yine yapmışsın.
Bu örneği her zamanki gibi utana sıkıla veriyorum, ama bu konuda benzer dertlere sahip olduğumuza eminim. Kimisinde bu dert, ders çalışmak değildir de, en son bir arkadaşıyla yaşamış olduğu kötü bir diyalog da olabilir. Haliyle bu hayatta tutunduğum dalların beni biraz daha zorlaması, benim için bunların birer sıkıntı haline dönüşmesi yoruyor. Aynı zamanda bu sayede irade terbiyesi konusunda epey yol almam gerektiğini görüyorum.
Tek güven kaynağım, bu başarısızlıkların beni büyük bir başarıya götüreceğine emin olmamdır.