Nisan 2018 - Kişilik Çokluğu
Yapmam gerekenler: Sigarayı bırakmalıyım, derslerime ve hayatıma daha sıkı sarılmalıyım. Bana ihtiyacı olabilecek insanlara daha yararlı olabilmeliyim. Haliyle, biraz daha kendime gelip değişime ayak uydurmalıyım.
Antidepresan kullanmaya başladım. 1 hafta kadar kullandım. Normalde bu ilacı kullanınca kafanızın güzel olması, çok fazla şeyi düşünmemeniz gerekiyor. Bende ise tam tersi etki uyandırdı. Kafam bok gibi oldu, kendimi daha çok eve kapadım ve olması gerekenden daha anormal davranışlar sergilemeye başladım.
Bugün kullanmamayı tercih ettim, hakikaten kafamın yerinde olmayışı beni rahatsız etti. Bir sorunu çözeceksem bunu sigara bağımlılığıyla ya da ilaçla çözmeye çalışmamalıydım, bu bende kendime daha çok acımamı sağlıyor. Kendime acıyınca ise insanların bana karşı davranışları onları beni neden anlamadıkları sorusuna yöneltiyor.
Ruh halimden bahsedecek olursam, kendimi çok değersizleştiriyorum. Eski alışkanlıklarımdan ve zevk aldığım şeylerden elimi ayağımı çektim. Biraz daha kendimi tanımaya ve kafa dinlemeye uğraşıyorum. Tabii buda beni yoruyor.
Gelişmelerden bahsedeyim. Bana destek olmadığını düşündüğüm ve şuanda ev arkadaşım olan Muhammed ile yüzyüze geldim. Tarihi bir caminin avlusunda şehrin hemen hemen her yerini gören yüksekçe bir bahçede, rüzgarlı ve soğuk bir Pazar akşamı kafayı dinlemeye çıktım. Ardından Muhammedi aradım, aylardır bana karşı davranışları çok soğuktu ve kendimi sorgulayıp zaten değersiz olan hayatımı iyice yokuşa sürüyordu. Telefon açtım ve telefon çalmaya başlarken büyük ihtimalle bir bahane bulup gelmeyeceğini düşünüyordum. Telefonu açtı. 'Gel buraya konuşalım' şeklinde kabaca söylemek yerine daha kibarca sordum, gelebilir misin konuşalım dedim. 15 dakika geçmemişti ki yanıma geldi. Normalde naif ruhlu biriydi ama konuyu açtığımdan beri gamsız davranması zaten beni zorluyordu. Neden böyle davrandığını anlayamamıştım. Fakat yanıma geldiğinde sanki beni dinlemeye, derdimi anlamaya gelmişti. Kendisi de bunu söyledi, sana karşı bu konuda kırgınlığım olsaydı bu konuyu konuşacağımızı bildiğim halde buraya gelmezdim. Yaklaşık 2 3 saat kadar konuştuk. Benim hakkımda ne düşündüğünü sorduğumda, anlattıklarımın çok bir şeyi değiştirmediğini söyledi. Bunu sormam, konuşmam gerekiyordu. Kafamdakileri bitirmek zorundaydım. Tahmin ettiğimin aksine o kadarda kindar biri olmadığını, evdeki sorunlar yüzünden benimle soğuduğunu anlattı ve şuan aramızın iyi olduğunu ekledi. Hatta yer yer sinirimi bozmak için benimle özellikle uğraştığını söyleyince ikimiz de yüksekçe güldük. Beni daha iyi anlamak için kendince sorular sordu, bu olay sana tiksinç gelmiyor mu? Erkeklerin ne özelliğine bakarak tercih yapıyorsun. Bana sorduğu sorular belki merakını gidermek içindi diye düşündüm ama kendisi, ben bunları sorarken belkide sorunun bu tarz bir problemde olabileceğini düşündüğünü o yüzden bu kadar açık sorup beni buna ittiğini söyledi. Yönetemi bana tersti, bu konuda açık konuşmayı sevmiyordum ama yine de uğraşması beni yalnız olmadığım konusunda ikna ediyordu.
Eşcinsellik belkide kafamda çözmem gereken bir olguydu. Bunun bir sorun olduğunu iddia etmiyorum ama bu yanımı düşünüp kafamı yormam ve adeta takıntı haline getirmem büyük bir sorundu. Gündelik hayatıma çok önem veren biri olarak bu tarz bir sorunu kafamdan çıkarmak zorundaydım. Aslında terapiye bu yüzden başladım. Bir berberin kendi saçını kesemeyeceği gibi benimde kafamdakileri çözebilmem için bir başka kafaya ihtiyacım vardı. Hele ki bana kişilik çokluğu teşhisinin konulmasından beri kendi kendimi anlamak oldukça zordu, çünkü bir yanımın kabul ettiğini öteki yanım kabul etmiyordu. Sıradan bir günde bile kişiliklerimin çatışmasını buram buram hissediyordum. Örneğin arkadaşlarımın oluşturduğu bir grupta kendi benliğimle konuşmam çok zor değildi, öz güveni yüksek biriyim. Ama kafam olurda o an eşcinselliğe takılır veya yakışıklı bulduğum bir erkeği görürsem kelimeleri unutmaya başlıyorum, anlatacaklarım kafamdan çok hızlı bir şekilde siliniyor. Hatta bu anlarda kafamdaki bir sesin benimle alay ettiğinden eminim.
Merak etmeyin sayın okuyucular, deli değilim. Sadece küçüklükte yaşamış olduğum travmalar ve üstüme tüten annem beni ikiye böldü. Ya çok değerliyim ya çok değersiz. Ya dünyanın ihtiyaç duyduğu politikacıyım ya da intihar etmeye meyilli bir delikanlı. Ya çok başarılıyım ya da herşey şans. Veyahut şöyle söyleyebilirim, ya eşcinselim ya da ailesini kurmuş başarılı bir baba. Bunların farkına varmaya başlamak çözüm yolundaki tozları kaldırmak için oldukça önemli.
Yer yer tekrar edip benim gibilerin şevklerini kırmamak ya da aşırı Lgbt'cilerin topuna tutulmamak adına yazımın üslubuna ehemmiyet veriyorum. Fakat yine de Eşcinselliğin sorun mu yoksa doğuştan gelen bir doğallık olduğu tartışmaları bir yana, bunun kişinin üzerindeki psikolojik etkilerini ele almak bana daha rasyonel, materyalist geliyor doğrusu. Yani demek istediğim benim gibi ister aşırı dinci olun ya da bir başkası gibi aşırı dinsiz, mesele kişinin kendisini gerçekten rahat hissedip hissetmediğidir. Evet eşcinsel iken oldukça keyfim yerinde ve kendimden emin bir şekilde başım dik yürüdüğüm, topluma karşı kendimi çok iyi ifade ettiğim doğru. Ama bunlar beni sadece sahte özgüven ve sahte kimliğimle sokağa çıkmamı sağlayan bir durumdur. Yani aslında huzursuzum. Gerçek huzur ise toplum gibi olmak kesinlikle değil. Olması gereken, varması gereken yolu bulmaktan geçiyor.