Bir olay, hangi pencereden baktığına göre tamamen farklı bir ruha bürünüyor.
Tecavüz olayını kabullendikten beri, hayatımdaki tüm parçalar yerine oturmaya başladı.
İlk şoku atlattıktan sonra, sadece 5-10 dakika içinde yazdığım doğum günü yazım, belki de en yoğun ve duygu yüklü yazımdı, belki de en boşu bilemiyorum.
Şöyle bir travma sonrası stres bozukluğunu inceledim de, taşımadığım madde yok.
-Davranım bozukluğu : bendeki kişilik bölünmesi, ani duygu geçişleri sanmıyorum ki bu kadar yaygın olsun, ya da sadece eşcinsellikle alakalı olsun.
-Baştan çıkarıcılık: Şu hayatta, baştan çıkarma konusunda Türkiye'de ilk 10 a girerim diye düşünmüşümdür hep. Zaten aktif olarak başladığım gay macerama pasif olarak devam etmemin en büyük
nedenlerinden birisi baştan çıkarma içgüdümdür.. Aktifken pasif, pasifken aktif kitleleri arkamdan sürükledim. Açtığım arkadaşlık uygulamalarında 1 günde mesaj kutuma en az 50-60 kişiden
mesaj düşmüş olurdu. Ya da gözüme kestirdiğim birini napar eder kandırmayı başarır, çoğu zaman kendim bile hayrete düşerdim. Kim sadece eşcinsel olduğu için, bu sayıda insanla yatmış olabilir.
Kim çocuk yaşta kendisine top diyenlere korkudan bir fiske vuramazken, gecenin karanlığında, "beni becer" diye, kendini tek hamlede yere serebilecek cüssede adamların önünü kesebilir.
Bu gücün kaynağı nedir. "Boynuma sanki bir halka geçirdiler ve önünü kesmem için beni adamın önüne ittiler" dedirten bağ ne?
-Fobiler: Yine kendim kadar, bu kadar çok saçma sapan şeylerden korkan - aslında tam olarak korkmak denemez, ürperme, mide bulantısı ya da kaşınma gibi belirtiler- birisini daha görmedim.
Sivri şeyleri görünce burnun kaşınması, içi dolu deliklerden korkma, sivilce ve siğillere dokunamama, insanları taciz etme korkusu, soğuk fobisi (evet soğuktan inanılmaz korkuyorum, tatlı manyağı olmama rağmen bütün yaz boyunca en fazla 1 ya da 2 kere dondurma yerim, sürekli kış ortasında kombinin bozulması sonucu soğukta kalacağımdan korkup, yedek elektrikli soba bulundururum), tuvalet fobisi ve en bariz olanı tecavüz fobisi. Onca dram dizi ve filmlerin arasında, babam ve oğlumlar, annelerini kaybeden, sokaklarda kalan çocuklar, aile dramları vs. vs. gözlerim bile dolmaz. Ama bir sahne var ki her gördüğümde kanım donar. Tecavüz sahneleri. Hapishanede geçen diziler, esaretin bedeli vs. Çocukken bile çok iyi hatırlıyorum, onca aç susuz babasız kalan Sezercik'e değil,
Müjde Ar'ın tecavüze uğrayıp, babasından meydan dayağı yediği İffet filmine hüngür hüngür ağlamıştım. Hatta daha sonra aynı dizinin uyarlamasında Deniz Çakır oynamış, ve ben yine hüngür hüngür ağlamıştım.
-Uyku bozukluğu: Benim hakkımda, bu adamın alamet-i farikası nedir diye sorsanız, uyku bozukluğu denir herhalde. Kaldığım ev arkadaşlarımla, komşularla, yurtlarda oda arkadaşlarımla, evde ailemle hep uyuyamamak yüzünden ettiğim kavgalar herkesçe bilinir. Çünkü ne kadar yorgun olursam olayım uyuyamayıp, hıncımı "gürültü yapıyorlar" bahanesiyle etrafımdakilerden çıkartırım.
Kullandığım uyku ilaçları, bitki çayları, doktorun 1 çay kaşığından fazla sakın kullanma 2 gün uyursun dediği ama benim 1 yemek kaşığı kullanıp hiçbir etkisini görmediğim sarı kantoron ve daha nicesi,
hiçbir şey fayda etmez ve hatta terapiye başlama sebebimin ilk sebebidir; kronik uykusuzluktan dolayı artık kafamı duvarlara vurma seviyesine ulaşmam.
-Sosyal çekilme: Türkiye dereceleriyle ünlü olmamın nedeni, hiçbir sosyal yönümün olmaması ve kendimi sadece ders çalışmaya mahkum etmemden başkası değildir.
-Depresyon: Kendimi bildim bileli hiç içinden çıkamadığım ruh hali.
-Yeme bozukluğu: Bu da benim diğer alamet-i farikamdır. Çok kere "oha o kadar şeyi nasıl yedin", bir çok kere de " nasıl günlerce bir lokma yemeden ayakta duruyorsun" sorularını duymuşumdur.
Uçta yaşadığım diğer her duygu ve davranışım gibi yemek yeme ya da yememe de bu duruma dahil.
-Gece kabusları: Uykusuzluğumun en temel sebeplerinden biri, kabusla uyanıp tekrar uyuyamamak. Kabuslarımda en çok birilerinden kaçtığımı, ya çıkmaz bir oda ya da sokağa girip yakalandığımı, ya da bir uçurum kenarına gelip aşağı atlamak zorunda kaldığımı görürüm. Büyüdükten sonra da kaçarken hep bir araba bulduğumu, ama anahtarını bir türlü bulamadığımı, anahtarı bulduğumda da bir türlü frenlerinin tutmadığını görürüm.
-Düşük kendilik değeri ve suçluluk: HK da dahil, bir çok arkadaşım, kendine çok haksızlık ediyorsun, yakışıklısın, değerlisin seviliyorsun derler ama ben bir türlü bunu kabullenemiyorum her türlü fiil ya da yaşanmışlıktan kendimi suçlu hissedecek bir nokta yakalayabiliyorum.
Bütün bunlar bana bağırıyor aslında. "Senin bir derdin var" diye ama ben bugüne kadar hatırlamaktan, yüzleşmekten o kadar korktum ki. Tabir-i caizse halının altına süpürdüm her şeyi.
Ama bedenim benim için bağırmaya devam ediyor. Terapiden hemen sonra doğum günü yazımı yazdıktan sonra, yine gece yattığımda tam uykuya dalarken zihnimden görüntüler aktı.
Bir adamın kucağında çırpınan en fazla 3.5-4 yaşında sarı pijamalı çocuğu gördüm. Ellerini ve ayaklarını sallıyordu "beni bırak" diye bağırarak. Kim bilir belki 27 yaşındaydı o adam, sebepsizce bana
"27 yaşıma geldiğimde kendimi öldürcem" dedirten.
Çocukken birdenbire 10 gün yürüyememiştim hastanede yatmıştım. Daha sonraları da sürekli diz ağrısı çektim. En son 20 yaşımdan sonra sebepsiz yere şişmiş dizlerle uyanmaya başladım.
Doktora gittim ve menisküs yırtığı teşhisi koyacak kadar ciddi görünüyordu. Röntgene MR a girdiğimde, hiçbir şey yok. Hatta bir keresinde dizimden sıvı bile almışlardı ama hiçbir şey yok.
O adamın elinde çırpınan sarı pijamalı çocuğu, yani kendimi gördüğümde anladım, ayaklarım bana ihanet etmişti. Çırparken kaçamadığım ayaklarıma, vücudum "sana ihtiyacım yok demişti" ve ben sebebi belirsiz şekilde 10 gün yürüyememiştim. 25 yaşımda bile aniden dizlerimin şişip morarmasına hala şaşırırım.
Ve ben o anı hatırladığımda uykumun arasında dizlerimden sıcak bir su aktı sanki ve dizlerim çözüldü. Biliyorum ki geri gelmemek üzere diz ağrılarımdan kurtuldum.
Bir diğeri de yine asla sebebi bulanamayan karın ağrılarım ve kramplar.
Öyle bir ağrı ki, aniden cenin pozisyonunda kilitlenip, hiçbir şekilde kımıldayamayacak ağrının hiçbir sebebi bulunamadı.
Önceleri çölyak teşhisi kondu, diyetler vs hiçbiri fayda etmedi. Laktoz intoleransı dedi, cart dedi curt dedi. Tahliller ve hatta kanser şüphesiyle parça alınıp patolojiye gönderilecek kadar ileriye gidildi ve sonuç hiç. Bütün testler filmler tertemiz, hiçbir sorun yok.
Daha sonra bir görüntü daha vardı. Benim delik fobimde, aslında delikten değil, içi dolu delikten korkarım demiştim. İçinde tohum olan bir çiçeğin gözeneği gibi, her an içeriden bir şey fırlayacakmış hissi. Gördüğüm görüntüde, fermuardan yüzüme doğru çıkan bir penis vardı, aynı korkularımdaki gibi.
Daha sonra istifra ettiğimi sanarak irkilerek uyandım çünkü ağzımın kenarı ve suratım ıslanmıştı.
Silmek için kalktım ve baktım yüzümle ağzım kupkuru.
Sonra hatırladım ki o adam tecavüzden sonra zorla ağzıma boşaldı ve boşalmadan önce pantolonun fermuarından fırlayan penisi, gördüğümde ölmek istediğim çaresizlikten delirdiğim delik fobisini yarattı.
Bu anı hatırladığımdan beri, sürekli yerimden sıçrayarak uyanıyorum.
Geceleri sanki biri başucuma gelip bana hafifçe dokunmuş gibi irkiliyorum.
Ben yol aldım, artık sonuna geliyorum derken, bilmiyorum beni daha nelerin beklediğini, ya da kimlerin
evet tecavüzcümle yüzleşmeye karar verdim ama bilmiyorum nereden ve nasıl başlayacağımı