Gönderen Konu: Küçük Sefil Dünyam  (Okunma sayısı 4833 defa)

visnesuyu

  • Newbie
  • *
  • İleti: 19
    • Profili Görüntüle
Küçük Sefil Dünyam
« : 24 Mart 2013, 04:31:27 ös »
23 Mart 2013 Cumartesi Terapi İçeriği

Bugün HK ile eşcinselliği tartışmadık pek galiba. Sanki eskiden konuştuklarımızdan birkaç adım daha ileride hissettim kendimi. Ama hala eksikler var tabii, terapileri dinleyip not alma işlemini henüz tamamlamadım ve şunu farkettim ki üzerinize istemli yada istemsiz yüklenen sorumluluklarınızı yerine getirmediğiniz zaman bu sorumluluklar zihninize çok ağır bir yük oluyor. Adeta pişmanlık yaşıyorsunuz yerine getirmediğiniz her sorumluluk için. Verilen sorumluluğu yapmadığınız vakit kendinize bir savunma oluşturup, o işi zaten yapmak istemediğinizi savunuyorsunuz fakat daha sonra kararsızlığa düşüyorsunuz. Acaba gerçekten o işten hoşlanmadığınız için mi yoksa yapamamaktan korktuğunuz için mi o işi yapmadınız diye. Açıkçası hangisi olursa olsun içinizde bir yük kalıyor yine de. En azından benim içime yük kaldı hepsi. Şirkette çalışmayı bırakmam, HK'nın verdiği ödevleri yerine getirememek, derslerde çalışmamaktan kaynaklanan bilgi yetersizliği, konseyde dergi yöneticiliğini bırakmam vs. vs. Bu örnekler uzar gider galiba. Ama pişmanlık da büyüdü içimde keşke tembellik yapmasaydım yada korkmasaydım da bu sorumlulukları hakkıyla yerine getirip ''başardım'' diyebilseydim. Tembelliğim korkumdan kaynaklanıyor ama. Başaramama korkusu...

Hani düşündüm bazen benim yanımda olacak bir destek, beni sevecek ve kararlarımda destekleyecek bir destek belki beni bu işleri başarmamda teşvik edebilirdi. Ama bu da değil sorun galiba. Çünkü öğrenci konseyinde ''dergi patronluğu'' koltuğuna oturttukları zaman beni herkes bana gerçek patronmuşum gibi davranıyor ve beni destekliyordu. Sonuç?

BAŞARAMADIM...

Lanet olsun be... konseydeki adamların yüzüne bakınca ''başaramadın'' dediklerini hissediyorum bu yüzden yüzyüze gelmemeye çalışıyorum elimden geldiğince. Küçükken herkes zeki olduğumu vurgulardı, şimdi de girdiğim işlerde herkes başarabileceğimi düşünüyor ama lanet olası ben, bir tek ben düşünemiyorum bunu. Çünkü onlardan iyi tanıyorum kendimi. Dışarıdan belki kültürlü, ne yapmak istediğini bilen biri gibi görünüyorum bu işlerde (evet gerçekten öyleyim) ama gel gelelim ilk başta ben de öyle düşünürken sonradan korku kaplıyor içimi. Zeki olup olmadığıma bile emin değilim artık. Başaramıyorum çünkü. Ya gerçekten başaracağım alanı bulmadım yada gerçekten başarısızım ve gerizekalının tekiyim. Ama sormadan da edemiyorum kendime ''arkadaş madem gerizekalıyım neden bu kadar çok düşünüyorum ve bu kadar sonuç çıkarıyorum, bir gerizekalı bunları dert etmez, peki madem zeki isen neden başaramıyorsun'' diye.
HK tembellik diyor ama tembelliğin altında ne yatıyor, gerçekten merak ediyorum. Eskiden bir işe kalkışıp başarısız oluyordum ve başarısız olmaktan korkuyordum. Şimdi ise artık işe kalkışmaktan korkuyorum. Eğer bunu ''tembellik'' olarak adlandırıyorsak,

EVET BEN BİR TEMBELİM.

Bir de Merve var tabii. Üniversitenin başından beri ona duyduğum platonik aşkla kavrulduğum ''MERVE''. Onun yerini başka kızlarla doldurmaya çalıştığım fakat onlarda da başarısız olduğum ''MERVE''. Onu asla elde edemeyeceğim diye düşünmeden edemiyorum hep. Çünkü hep şöyle duydum ben; ''ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden''.  Ben direk olarak ''muhteşem'' olarak tabir edebileceğim ve hayalimde bile elde edemeyeceğim bir kıza vurulmuştum. Ama bu kız farklıydı be, ortam kızı değil bu. Ha, 5 ay geçti peki ben neden bu kızla yen yeni kantinde oturabilmeye başladım. Neden konuşabilmeye başladım. Aslında olaylar serisi bu ama kalem kırılmadığı sürece yazarım ne de olsa arkadaşımın tabiriyle ''işsizim''.

Her şey merveyi ilk görmemle başladı, ''işte hayalimdeki kız bu'' dedim. Ama aşk olması için tabii ki ulaşamamak lazım değil mi? Haliyle ben de ulaşamayacağımı düşündüğüm kıza aşık oldum. Aslında tek olsa belki ulaşamayacağım bir kız değildi fakat yanındaki arkadaşlarından korkuyordum. Çünkü aşağılar gözle bakıyorlardı. Kadınlardan korkuyorum abi. Tanımadığım yaşıtım olan bir kız beni aşağılasa sesimi çıkaramam abi, korkarım, ürkerim, tırsarım vs. vs. Her neyse 2-3 ay mervenin arkasındaki sıralara oturup onu izliyordum da sonra farkettim ki yanındaki aşağılık kızlar aslında onu da dışlıyorlar. Aralarında sadece fiziksel bir birliktelik var. Merve onlarla aynı değildi, hem de kesinlikle. O kadar gidip geldik HK'ya. Bilelim o kadarını da yani. Her neyse ben cesaret alıp merveye mesaj attım en sonunda. Çok soğuk takılıyorsun selam bile atamıyorum sana. Hatta zaten yanına bile yaklaşmaktan korkuyorum o kızlar yüzünden. Çok aşağılayıcı bakışları var dedim. Evet öyleler ben de mecburen onlarla takılıyorum dedi. Ağır ağır dedik ya hani, aradan bir hafta geçti ikinci bir mesaj daha attım, sana buradan yazabilmeme rağmen yüzyüze iken dilim tutuluyor diye. Çünkü sen selam atmıyorsun benim yanımdan geçerken, çünkü sen tepki vermiyorsun ben selam attığımda. Çünkü rahatsız etmek istemiyorum selam attığımda, hem de muhabbet aşamasına gelmemiz için selam faslını geçmemiz lazım dedi. Ben de bu gidişle selam faslını asla geçemeyiz dedim. Evet dedi.
Son şans dedim giriştim kurbana. En azından öğle araları tek başına oturma çok rahatsız oluyorum dedim. O da sen neden rahatsız oluyorsun dedi, hani sanane dercesine. ALLLAHH dedim içimden, benim konum lan bu. Acılarımdan gireyim dedim hemen. Çünkü ben de yalnızdım bir zamanlar böyle, bu yüzden yalnız birini görünce içim acıyor, ağlayasım geliyor dedim. Eskiden arkadaşlarım tarafından ezilirdim dedim. Sende onu görüyorum ve beni rahatsız ediyor dedim. Tabi bilinçaltımda burası böyle, zaten bu yüzden bu kızı sahiplenmek istiyorum ama aşığım sana diyemedim ya la!
O da beni anlattın dedi. Hep ezildim dedi. Tencere kapak misaliyiz aslında biz ama o bunun henüz farkında değil. Ben onu ondan iyi tanıyorum çünkü kendimi onun kendisini tanıdığından daha iyi tanıyorum. Gel zaman git zaman biz kantinde beraber oturmaya, hatta derslerde beraber oturmaya bile başladık. Bu aşama bile beni mutlu etmeye yetiyor demek isterdim fakat. Bu kız konuşmuyor be abi. En azından ortak konumuzu bilecek kadar iyi tanımıyorum henüz onu. Tanısa sever o da beni aslında bee...
Ben ki yatay geçişle memleketime dönüşü düşünürken onunla 2 ayda nasıl yakın olacaktım. Hatta yatay geçiş yapmaz isem bu kız için yapmam diyecek kadar seviyorum galiba onu. İstanbul benim için ''O'' olunca daha anlamlı oluyor sanki.
Bir de kızlar güçlü erkekleri sever olayı var ya, lanet olası olay. Şimdi onun için güçlü görünmek zorundayım. Siyasete bile ilgim tekrar kabardı bu yüzden. Aktif olmak istiyorum, sosyal olmak istiyorum. Fakat bu kızla aramız olmazsa hepsi başarısızlıkla sonuçlanacak diye girişmek istemiyorum hiçbir sosyal faaliyete. Yazmak rahatlatıyor insanı bee... Ah bir de ellerim daha hızlı yazsaydı da cilt cilt kitapları doldursaydım yazacaklarımla.
Ah merve ah, acaba birgün birbirimiz için yaratıldığımızı anlayacak mısın? Ruh ikizi olduğumuzu anlayacak mısın? Anlarsın belki birgün ama çok geç olmadan anlasan ne olur? Ben gitmeden anlasan ne olur ha?

Vişne zappingi yapalım biraz. Vişne Suyu yazımı yazdıktan sonra, neden vişne suyu içmez oldum ben. Neden vişne suyunu bırakıp da espresso içmeye başladım ben?
Oha lan çözdüm olayı, okulda benden başka espresso içen bir kişi daha var o da çok sosyal biri. 1 sebebi bu galiba, diğeri de espresso içmenin beni farklı kılması.
Merveden korkmuyorum bu sefer, ama onu elde edemeden kaybetmekten çok korkuyorum. Edememekten de ayrı bir korkum var tabii. Ne olurdu o beni desteklese ben onu desteklesem, birbirimize özgüven aşılasaydık? Aman be!!! Çok romantik film izledim bu aralar, ağlamaktan ayrılıklardan bıktım. Korkuyorum yine yalnız kalmaktan. Düşündüm de yalnız kalmadığım hiçbir zaman olmadı ki. Etrafımdaki insanların çokluğu beni daha da yalnız hale getiriyor. Evim diyebileceğim yer bile yok henüz, gittiğim yer evim oluyor. Murat'ın ailesinin evi, sezerin ailesinin evi, tekke, alperenin ailesinin evi, öğrenci evim. Nerede bulunursam orası evim oluyor. Kendimi oraya ait hissetmek istiyorum. Onları kendi ailemmiş gibi görmek istiyorum çünkü yalnız kalmaktan korkuyorum. Tabii hissedebiliyor muyum HAYIR!!!

Seyircilere de oynamak istemiyorum artık, beni okuyanlar için yazmak istemiyorum ki zaten okuyan da yok artık. Ah vişne suyu ilham perim nerelerdesin???

VZapping yapalım, HK 13 yaşındaki bir çocuğun seansına aldı beni bugün. Almayacaktı ama 1 saat bekledim alması için, aldı nihayet odaya bu sefer. Galiba bu sefer çok pot kırmadım. Destek verdim onlara, umut verdim. Hak ediyorlardı umudu çünkü. Ben hak etmesem de onlar hak ediyorlardı. Çünkü başarabilirdi o çocuk. Yolun başında henüz, 13 yaşında daha ne olsun. Keşke ben de 13'ümde gelebilseydim. Neyse başaramıyor olsam da hala en azından böyle küçük mutluluklar yaşıyorum ara sıra. O anne ne kadar mutlu oldu öyle. Sorunun çözülebileceğine gerçekten inanmıştı. Fakat ben terapiye girdiğimde asıl ''hasta'' beni s.klemiyor ya, işte o beni bitiriyor. Neyse bu sefer içimi döktüm söyledim neden dinlemiyorsun yüzüme bak lan diye. Telefonunu bırak yoksa kırarım onu dedim. En azından buna benzer cümleler kurdum. İçime attım attım nereye kadar lan. Bugüne kadar attım da ne oldu? Daha fazla ezildim, kalbim perçinlendi. Dağlar gibi yük bindi üzerime.
Şimdi HK bu yazı ne biçim karma karışık bir yazı diyecek belki ama vişne suyunun üzerine yazdığım samimi ilk yazım galiba. Arkadaş ben karışık yazmıyorum içim karışık. Okuyucu anlamış anlamamış banane. Ben kendim için yazıyorum diyorum ve yazımı burada sonlandırayım da rahat bir nefes alayım demek istiyorum. Bu ilhamla çok yakında yenisini de yazarım ben tabii.

iletişim: visnesuyu94@gmail.com

çoktandır mail almadım. bi mail atın da özledim sohbet etmeyi sizlerle değerli okur arkadaşlar. bi selam atsanız da olur, yazıdan bir şey anlamasanız da olur.