‘Eşcinseller camiye mi gidiyormuş ki?’
Hastalık değildir, günahtır...
Tedavi edilemeyen bir hastalıktır, dolayısıyla günah olamaz...
Tedavi edilebilen bir hastalıktır, dolayısıyla günah olabilir...
Hastalıktan beter, günahtan ötedir...
Ne hastalık, ne günah, sadece tercihtir...
Ne hastalık, ne günah, ne de tercihtir; tabiidir, tabii haktır ...
Ben bilmem, bilim insanları bilir...
Ben bilmem, ulema bilir...
Her şey olabilir...
Allah bilir...
Yukarıdaki cevaplar hangi soruya mukabil serdedilmiş olabilir?
Bir de ipucu: Düşüncelerini demokrasi, insan hakları, çoğulculuk gibi afili kavramlarla temellendiren; dahası kendi hak arayışlarını aynı saiklerle yapan her Müslüman’ın bir gün tadıcı ve çakıcı olduğuna kesin gözüyle ‘demokrasi sınavı’ olarak da bilinir. Buraya kadar konumuzun eşcinsellik olduğunu henüz tahmin etmemiş okurlar, yazının kalanını okumaktan muaf sayılacaktır. Aslında ben de 3 deyince başlayıp yukarıdaki 7, 8, 9 ve 10. Maddelerin sentezi olan bir çıkarımdan sonra müsaadenizi isteyip kaçacağım. Yani meselenin fıkhı ya da fıtri boyutları hakkında kesin ahkâmlar kesme niyetiyle huzurunuzda değilim...
‘Avrupa'nın ilk "gay friendly", yani eşcinsel ve LGBT (lezbiyen-gay-biseksüel-transseksüel) Müslümanlara açık camisi bugün Fransa'da hizmete girdi’… Geçen haftaya ait bu haberden bahsettiğim arkadaşımın tepkisi şuydu: ‘eşcinseller camiye mi gidiyormuş ki?’
Tüm eşcinseller ‘Senin neye inandığın, senin dininin bu konuda ne vaaz ettiği zerrece umurumda değil; bu benim hastalığım veya tercihim de değil, kimliğim… ’ diyen eşcinsellerden ibaret olsaydı eşcinsellikle ilgili pozisyon belirlemek ve bu pozisyonu formüle etmek kuşkusuz çok daha kolay olurdu. Daha doğrusu buna ihtiyaç duymazdık bile. Önceden belirlenmiş safımızın içinde güvenle bekler, dünyaya biz ve ötekiler olarak bakardık. Ötekilere bizim hakkımızda söyleyeceğimiz her şey de ‘bizimkiler’in önceden tayin ettiklerinden ibaret olurdu. Hatta kendimizi tanıtmak veya onları tanıtmak gibi sorunlarımız dahi olmayabilirdi.
Ne var ki insanlık kesin çizgilerle ayrılmış monoblog kümelerden oluşmuyor. İnançlarımızın birleştirdiği yerde eğilimlerimiz, dinimizin birleştiği yerde din algımız, mizacımızın birleştiği yerde kimliğimiz, dilimizin birleştirdiği yerde yargılarımızla; bir yerde birleşiyorsak muhakkak başka bir yerde ayrılıyor alabildiğine çeşitli, heterojen, değişken ve dinamik bir yapı oluşturuyoruz.
Tüm bunları dışında insan olmanın icabı olarak her ‘insani’ mesele sizin de konunuzdur. Duyarlılığınız er-geç kayıtsızlık çeperini yırtar. Yani bir eşcinsel, eşcinsel olduğu için öldürüldüğünde, öteki polis şiddetine maruz kaldığında, başkası ibadethane, evlenme gibi taleplerle meşruiyetinin tanınması için çabaladığında eşcinselliğin ne olduğu sizin sorununuz olmasa bile artık en azından sorunuzdur. Fakat peşin yargılarla hüküm vermek yerine gerçek bir merakla yanıt aranması gereken bir soru…
Elbette bir eşcinselin öldürülmesi, dövülmesi, işsiz bırakılması gibi örneklerde alınacak vicdani pozisyon bellidir. Ve ben kendi din algım icabı tüm bunları zulüm kabul ediyorum. Bunun dışındaki meselemse dinin perspektiften bakanın eşcinsellikle alabileceği pozisyonlar. Yani dinin bu konuda gerçekten ne söylediği… Buysa bilimin ne söylediğinden bağımsız yorumlanabilecek bir şey değil. Bilimse tek bir şey söylemiyor. Temelde iki cephe var: birine göre eşcinsellik bir hastalık; fakat bilim dünyasındaki eşcinsel lobisi bilimi tahrif ediyor ve homoseksüelliği bir kimlik kategorisi olarak takdim ediyor. Diğer cepheye göreyse homoseksüellik biyolojik belirlenimle (yani Tanrı ya da doğa tarafından) tayin ediliyor ve ‘homofobik, muhafazakâr ve ya tüccar’ olarak tanımladıkları bilim insanları bu realiteye direniyor ya da örtbas etmeye çalışıyor. Dolayısıyla varsayımlar üzerinden akıl yürütmek durumundayız. Böyle olunca her olasılık ayrı bir yorum gerektiriyor.
*Diyelim doğuştan gelen bir özellik olarak kabul ettiniz: ne diyeceksiniz? Allah seni eşcinsel olarak yarattı ama eşcinsel olarak yaşamanı yasakladı?
Nitekim böyle olduğuna dair karineler elbette sunuluyor. Örneğin hormonal aktivite… Hormonal aktivitenin yönelimden sonra değiştiğini kabul edin, bu sefer hayvanlarda görülen biseksüellik ve homoseksüellik… Eğer bunu hayvanların sosyal öğrenme yoluyla benimsediğini düşünmüyorsanız biseksüelliğin ve homoseksüelliğin doğal olduğu tezini çürütecek bir seçenek kalıyor: doğuştan anomali… Bu olasılık da yukarıdaki olasılıkla hüküm yönünden farklı sonuç doğurmaz.
*Çok küçük yaşlarda ortaya çıkan bir hastalık olarak kabul edin.
Öyle kabul edenler var, bebeklik ve çocukluk çağları incelenen örneklerden ve kurulan paralelliklerden sonuç üretiyorlar. Diğer yandan tedaviyi denediği halde sonuç alamayan bir dünya örnek var. Onlar için söyleyebileceğimiz şeyse şuna benziyor: Sen kleptomanisin, bu senin hastalığın ama hırsızlık günah…
*Özenme veya ergenlik çağında deneme yoluyla benimsendiği kabulüne gelelim.
Evet, homoseksüellik iradi tercihle karar verilen bir şey değil. Kimse bir gün karar verip, arzulanım olmaksızın hemcinsleriyle ilgilenmeye koyulmaz. Ama homoseksüelliğin meşru kabul edildiği dönemlerde ve toplumlarda daha yaygın gözlenmesinden yola çıkarak bunu ileri sürmek mümkün pekâlâ. İşte muhafazakârı kaygılandıran esas nokta burada düğümleniyor. Din objektif bir kriter değil. Bu yüzden duruşlarını temellendirebilmek için bilimin buna ‘patolojidir’ demesine ihtiyaç duyuyorlar.
Burada ara verip İslam ne diyor diye soralım. Aslında sanılanın aksine çok açık bir şey söylemiyor. Kuran-ı Kerimde geçen livata kavramı sadece eşcinsel ilişki için kullanılmıyor. Murat Kapkıner Hilal Kaplan’ın ‘eş cinsellik hastalık değildir, günahtır’ başlıklı yazısı üzerine yazdığı yazıda bu belirsizliği eşcinselliğin fıtri yani doğal bir şey olmamasıyla açıklamıştı. ‘Çamur yemek haramdır’ gibi fetvaya ne kadar ihtiyaç varsa bu konuda bir fetvaya da o kadar ihtiyaç vardır mealinde bir yorumla… Günah olduğunu söylemeye bile gerek olmayacak kadar norm dışı, bu yüzden hastalık olarak tanımlamayı uygun bulmuştu. Neticede günah olduğunu kabul edip hastalık demeyi dini jargona daha uygun bulmuştu. Hilal Kaplan’ın yazısında yaptığıysa aslında patoloji olduğunu kabul edip hastalık yerine günah demenin İslami literatüre daha uygun bulmaktan ibaretti.
Diğer yandan hemcinslerin kendi içlerinde uyması gereken örtünme kuralları, ilişkilerini kısıtlayan hadisler(birlikte uyumak gibi) var. Bu gibi örnekler pekâlâ insanın bu yönde fıtri bir temayülü olmasına delil gösterilebilir. Nitekim gösteriliyor da…
Eşcinselliğin ve biseksüelliğin realitesine ilişkin varsayımlarla devam edelim. Ama bu sefer çıkarımımızla ilgiyi soruyu ‘bizim mahalle’ sakinlerine sormayalım
* ‘Özünde her insan cinsel nesne itibariyle biseksüeldir. Toplumsal cinsiyet çalışmalarıyla ilgili olanlar bunu bilir. Kimlik oluşumunun erken dönemlerde bir tarafımız bastırılır ve legal yolları seçeriz.’
Kazım Tolga Gürel ‘İlk taşı günahsız olanınız atsın!’ başlıklı yazısından alıntıdır ve yukarıda son verdiğim dini referansa göre de gayet olasıdır. Diğer yandan insan sadece biyolojik bir varlık değil toplumsal bir varlık. Hatta bana göre en belirleyici özelliği budur. Bu yüzden ben örtülüyümdür ama Tolga Hoca da çıplak değildir örneğin. Yani toplumsal bir varlık olmanın getirdiği kısıtlardan büsbütün soyutlanmak insan için mümkün değildir. Sorgulamadan benimsediğimiz pek çok tutum ve davranışın altında toplumsallık yatar. Bu yüzden sadece feodal kalıplardan ve dinden neşet eden tabuları ilkel bulan ve tukaka edenler biraz düşünse fena mı olur?
İki, “Aşkla yapılan her eylemi meşru göreceğimiz bir ortamı yakalayabilecek miyiz?” diye sormuş Kazım Tolga Gürel. Peki, kabul din objektif bir meşruiyet kriteri ortaya koymaz. Ama acaba ‘aşk’ ne kadar objektif bir kriterdir?
Toparlanalım, rasyonel oluyoruz!
Rana Polat
http://twitter.com/Rana_PolatFocushaber.com
http://focushaber.com/-escinseller-camiye-mi-gidiyormus-ki--y-282.html