Gönderen Konu: EŞCİNSELLERİN TEDAVİSİ VAR MI?  (Okunma sayısı 5561 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4388
    • Profili Görüntüle
EŞCİNSELLERİN TEDAVİSİ VAR MI?
« : 26 Eylül 2012, 11:02:57 ös »

27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.

http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related  tıklayınız


http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız


26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız

http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#

Eşcinsellik Nedir?

Eşcinsellik çoğu kez doğal olana aykırı, üzücü bir superego olarak ortaya çıkar. Toplumumuzun geleneklerine karşı geldiği için en uygun koşullarda bile toplumsal güçlüklerle karşılaşmak zorundadır, üstelik erkekler için eşcinsellik çoğu zaman yasalara aykırıdır. Erkeklerin homoseksüel ilişkileri çoğu ülkede yasalarla önlenmiştir. Oysa kadınlar arası eşcinselliğin yasaklayan kurallara rastlanmamaktadır.

Eşcinseller cinsel doyumu, hayal güçlerinin ve bilinçlerinin elverdiği ölçüde elde ederler. eşcinsellik her iki cinste de görülür. Bu görülme ya açıktır, belirlidir, ya da ortaya çıkmamış, saklı bir biçimdedir. Açık olduğu zaman sevişme doğal sonuçtur. Eğer gizli, fakat bilinçli bir biçimdeyse, birey, eşcinsel ilişkiden, kendi vicdanına ve topluma duyduğu saygıyı yitirmemek için kaçınmaya çalışmaktadır. Fakat eşcinselliğin gizli, bilinçsiz ve hatta kişinin kendisinde bu tür istekler bulunduğunun farkında almadığı durumlarda, doyum, yerini değiştirme, ruhanileşmeye çalışma şeklinde elde edilir. Kadın ya da erkek, herkes bilinçsiz olarak eşcinsel isteklere sahiptir. Genellikle bu istekler, iyice bastırılmışlardır ve bir sorun yaratmazlar. Ama bazı insanlarda öylesine güçlüdür ki, bunların ortaya çıkmasını önlemek için, kişi sürekli bir uğraş içinde olmak zorundadır ve bu da onda nedenini bulamadığı devamlı bir karışıklık yaratır. Böyle bir durumun bilince çıkmasını önlemek için, yapılacak son korunma, çoğu kez bir akıl bozukluğu olarak görülür. Bu bozukluklar «paranoid» tipte ortaya çıkarlar, homoseksüel isteklerin bastırmaya çalışılması sonucudurlar.

Eşcinsellerin, kimyasal bir değişiklik gözlenmemiş bile olsa heteroseksüel erkeklerden biyolojik olarak farklı yapıda oldukları söylenir. Her erkeğin kanında hem dişi hem de erkek hormonları bulunmaktadır. Yalnız normal erkeklerde erkek hormonları dominanttır.

Denemeler göstermiştir ki, belli bir grup erkekte dişi hormonları baskın olmakta, bu da eşcinselliği doğurmaktadır. O zaman bunun karşıtının kadınlarda görüleceği düşünülebilir. Son görüş, tam anlamıyla kesinlik kazanmamıştır, bu nedenle de farklı hormonların kişilere verilmesiyle eşcinsellik yaratılacağı düşünülemez. Yine de ikizler üzerinde yapılan çalışmalar eşcinsel erkeklerin, biyolojik olarak heteroseksüel erkeklerden ayrı olabileceğini saptamıştır. Monozygotik ikizlerde (aynı yumurtadan oluşan ikizler), eğer ikizlerden eşcinselse, aynı şekilde ötekinde de eşcinsellik görülmektedir, öte yandan bir homoseksüelin dizygotik ikizinde (ayrı yumurta ikizi) eşcinsellik çok enderdir. Bu çalışmalar, bazı durumlarda eşcinselliğin, biyolojik nödenlere dayandırılabileceğini ortaya çıkartmaktadırlar. Bu yüzden de bazı eşcinseller, onları adaletsizce, bu tür dertli bir duruma getirdiği için, doğaya küskündürler.

Eğer eşcinsellerin gelişim tarihçeleri incelenecek olursa, onları kacaba dört grupta toplamak mümkündür. Kişi çocukluğunun çok erken çağlarından itibaren garip cinsel davranışlar (kız kardeşinin elbiselerini giymek gibi) gösterebilir. Bu tür erkek çocuklar, büyüdüklerinde oldukça kadınsı bir görünüm kazanırlar ve davranışları kadıncadır. Başka erkekler tarafından küçümsendikleri için bir .erkeğin bunlardan hoşlanması zordur. Kendileri eşcinselliklerini saklama isteğinin verdiği huzursuzluk ve rahatsızlık içindedirler. Kadınlar ise onlardan ya nefret ederler, ya da onlara anlaşılması güç yaratıklar gözüyle bakarlar. Bu tür eşcinseller, genellikle diğer bir erkeğin açık ya da gizli eşcinsel olup olmadığını gayet iyi sezerler. Buna benzer gelişime eş örneklerle kızlarda da rastlanır. Ama yukarıda anlatılan, çocukluk çağına ait gariplikler her zaman eşcinsellikle sonuçlanmazlar. Bazı durumlarda gelişigüzel davranışlardır, bazen ise transvestizm ya da transeksüalizme dönüşürler. Bir kere daha hatırlanması gereken şey, çocukların meraklı, denemeler yapma isteği ile dolu varlıklar olduğudur. Bu yüzden onların karşı cinsin giysilerini giymeleri, arasıra eşcinsel olarak nitelendirilebilecek oyunlar oynamaları, denemeler yapmaları muhakkak eşcinsel olacaklarını belirlemez.

Bazı erkekler vardır ki (aynı şey kadınlarda da görülür) büyüyene değin normaldirler, sonradan şaşkınlık ve arzuyla farkına varırlar ki, erkekler onları kadınlardan daha fazla ilgilendirmektedirler. Çocukluk çağlarından kalma böyle bir durumu yaratacak hiçbir belirti de yoktur.

Üçüncü grup eşcinsellik, cezaevleri, uzun deniz yolculukları, yatılı okullar gibi kadınların bulunamadığı yerlerde ortaya çıkmaktadır. Libido (cinsel yaşam enerjisi) arttıkça, insanlar cinsel objelere karşı giderek daha az titiz davranmaya başlarlar ve eğer arzuladıklarını bulmaları olanaksızsa, ne varsa onunla yetinmeye çalışırlar. Bir erkeğin yolda yanında yürütmek istemiyeceği bir kız. Pasifik'te bir adadaki tek kadın olursa, güçlü libido gerilimlerinin ortaya çıkaracağı olağanüstü bir güzele dönüşür. Marijuana (bir tür uyuşturucu) ile yapılan denemeler göstermiştir ki, normal bir erkek bile, libidosu yeterli uyarımı aldığı zaman eğer ortada başka bir obje yoksa, köprü fenerlerini öpmeye kalkışabilir. Bu du¬rumda ortada kadın yokken cinsel doyum için erkeklerin kendi cinsle¬rine dönmeleri şaşılacak bir şey değildir. Aynı şey kadınlar için de geçerlidir.

Bir kızın ya da erkeğin açık eşcinsel olmasını sağlayan dör¬düncü yol ise, iğfal edilmesidir. Yatılı okullarda (kızlar ya da erkek çocuklar için) bu tür iğfal etmeler hiç de az rastlanan olaylar değil¬lerdir. Bazı eşcinselleri bu yolla oluşmuşlardır.

Her iki cinsin eşcinselleri arasında dört tür âşık görülür. Erkek olarak davranan erkek, dişi olarak davranan dişi, dişi olarak davranan erkek ve erkek olarak davranan dişi... Bu arada kuşkusuz karışık durumlar da ortaya çıkmaktadır. Her iki ekilde de davranabilenler olduğu gibi, gereksinmeler sonucu, erkek konumundaki erkekler, yanlarında erkek arkadaşları olduğu zaman, dişi görünümünü almaktadırlar. Bunun benzeri kadınlarda da vardır. Şu halde, erkek eşcinseller, dişi erkek eşcinseller, dişi dişiler ve erkek dişiler şeklinde bir gruplandırılma yapılabilir. Batıda her büyük şehirde, bu gruplara belli kulüplerde rastlamak mümkündür. Bazı salonlar tamamen dişi ya da erkek eşcinsellerin eğlenmeleri gözönüne alınarak düzenlenmiştir, öyle ki, bunlardan birine giren normal bir kişi, kendini rahatsız hissedecek ve uzaklaşmak isteyecektir. Bu sürekli gruplaşmanın sonucu olarak, her iki cinsin eşcinselleri de özel töreler, etiketler ve kelime dağarcıklarına, tam bir alt kültüre sahiptirler. İlgilendikleri konulardan bahsedebilecekleri dergileri çıkartmaktadırlar. Bu tür salonlardan birine gidecek bilgisi yetersiz bir kişi, çok sayıda atletik yapıda, tamamen erkek görünüşlü, eşcinsellerle karşılaştığı zaman hayrete düşebilir. Bazen iyi bir futbol oyuncusunu da görebilir böyle bir yerde, öte yandan birçok güzel ve dişi görünüşlü kadının da etkin (aktif) ya da edilgin (pasif) seviciler olarak çevrede bulunacağı olağandır. Bazı eşcinseller eş ararcasma, günün ve gecenin her saatinde dolaşmaktadırlar. Dahası, cinsel arkadaşlıklar, hatta evlilikler yapacak kadar ilerlemiş eşler bulan eşcinseller vardır. Bunların arasında, sanat ve edebiyat alanında güçlü tinsel duygulanmalar yaratanlara rastlanmaktadır.

Anlatılanlardan da görüleceği gibi, eşcinsellerin tedavisi hemen hemen ortadır. Çocukluğundan beri eşcinsel ilişki içinde bulimanlar tedavisi en zor olanlardır. Sonradan, heteroseksüel bir eş bulamama yüzünden ortaya çıkan homoseksüelliklerin iyileştirilmeleri ise diğerlerine oranla oldukça kolaydır. Eğer eşcinsel iyileşmeyi kendisi istiyorsa, yeterli tedaviyle bu olasıdır. Oysa psikiatristlere tedavi olmak üzere gelen homoseksüellerin çoğu heteroseksüel olmak için değil de eşcinseller arasında sık sık ortaya çıkan başağrısı, ishal, kalp çarpıntısı gibi semptomlardan kurtulmak için tedavi olmak istemektedirler. Bunların birçoğu «oversexed» aşırı şehvetlidirler. Herhangi bir yerde ve herhangi bir saatte dolaşıp birini bulma arzusuna karşı gelememektedirler. Bazı biseksüeller (her iki cinslede ilişkiye giren) bunu o derece ileri götürürler ki, ailelerinin, çocuklarının yanında, genel bir yerde bile, kısa bir süre için hemen buluverdikleri eşle birleşmek, için nedenler uydurup ayrılırlar.

Toplum, eşcinsellere karşı nasıl bir tutum takınmalıdır? Onların yaşantıları zaten yeteri kadar karışıktır, bir de çeşitli cezalar vermek sözkonusu olmamalıdır. Yapılacak en iyi şey, onlara da normal birine davranıldığı gibi kibar bir şekilde davranmaktır. Onlardan da, erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkiler sonucu olduğu gibi davranmaları beklenmektedir. Yani, küçük yaştakileri baştan çıkarmaya çalışmamaları, beraberliklerinden hoşlanmayan kişilerin yanında kalma-maları, karşı cinsin giysileri içinde kalabalık yerlerde dolaşmamaları sevişerek ya da bu konuda konuşarak çevrelerindekileri utandırmamaları istenmektedir. Eğer eşcinseller de karşıcinse yönelik arzuları olan insanlar gibi kendilerine hakim olup davranışlarını ayarlayabilirlere, onların özel yaşantıları da normal bir insanınki gibi, kimsenin üstüne görev değildir.


Bu konuda örnek bir mektup

                                                                Bir Mektup

Kendimi tanıtayım, yalnız gerçek ismimi veremiyorum, çok affedersiniz, derdimin derinliklerine indikçe sıkılmamın nedenlerini anlayacaksınız. Ben bir Anadolu çocuğuyken, kesin olarak hatırlayamıyorum. 14-17 yaş arasındaydı galiba, bir kızı sevdim. Şimdi biliyorum, çocukluk aşkıydı ama, kızın gizlice resmini çekmek için içim¬de dayanılmaz bir istek vardı. Bir fotoğrafçıdan rica etmek için dükkânına gittim. Kırk ya da daha fazla yaşı vardı. Bu adamdan, fotoğraf makinesini resim çekip, iade etmek üzere istedim, Verecekti ama, önce samimi olmalıymışız, likör mü nedir, ancak şimdi anlıyorum, çikolata ile birer kadeh koydu, zorla verdi. Resim çekebilmek için kabullendim ama, ! bir daha, bir daha derken başım dönmeye baladı. Bir ara adam dışarı çıktı ve hemen geldi. Sonradan anlıyorum ki, kapıyı kilitlemeye çıkmış. Neyse, sonuca gelelim. Bir kadeh daha içtik, ben ayakta sallanır durumdaydım. Benim penisimle oynadı, zorla kendini bana teslim etti. Tabiî ben her geçen dakika kendimi biraz daha kaybediyordum. İşimiz bitmişti ama, adam beni bir türlü bırakmıyordu. Yığıldım kaldım. Bir ara canım korkunç yandı, bu kez de o, sızmış haldeyken bana tecavüz etmişti. Bütün kaslarımı gererek sıkmama ve kurtulma çabalarıma karşın, kurtulamadım. Çırpınmalarım sonuç vermedi ben bayılmışım ya da sızmışım. Ancak akşama doğru 5-6 saat sonra kendime geldim ve oradan kaçarcasına uzaklaştım. Anadolu törelerini bilirsiniz, derdimi kimseye anlatmama olanak yoktu. Yıllar geçti, normal seks ihtiyamıcı gerek mastürbasyon ile ya da kadına giderek gideriyordum. Çok cinsel kitap okudum ve bilgimi artırdım. Fakat bedenimde bir değişiklik olduğunu hissediyordum. Bir kez üroloji doktoruna gittim, ama sıkılıp, bekleme odasından kaçtım. Penisimde eski sertlik de kalmadı, müthiş korkuya kapıldım. Geneleve gittim, çabuk inzal olmamı önler diye, kadın gelene kadar lavaboya mastürbasyon yaptım. Kadın geldi, uğraşması boşa gitti. Nasıl kaçtığımı bir ben, bir Allah bilir. Eskiden günde en az 6-7 kez mastürbasyon yapan ben, bitip tükeniyordum. Derdimi sıkılganlığım nedeni ile, bir doktora açamadım. Eczaneleri dolaştım uyku hapı alabilmek için, reçete sordular. Benim için tek kurtuluş yolu intihar etmekti, ama o da olmadı. 7-8 yıl önde bir oldu bitti ile evlendim. İlk iki gün birşey yapamadım, ama, sonraları alışınca birleşmeye başladık. İki çocuğum oldu. Bu arada geçen yıllarda penisimin gittikçe ufaldığmı, giderek de eski sertliğinin kalmadığını gördüm. Hayalarım âdeta içeri çekildi, kalçalarım genişlerken bir kadın gibi göğüslerim sarktı. Tüm adalelerim felç olmuş gibi, makatım ise büyüdü. Bu arada göbekli hilkat garibesi gibi birşey oldum. İnanın, insan içerisine çıkamaz, kimseyle iki lâkırdı edemez oldum. Bir aşağılık kompleksi içinde bocalayıp duruyorum. Nasıl tedavi olurum. Yardımınızı rica ediyorum.
 

Yorum:
Bu mektupta, katı bir süperego, ia ve ego çatışmaları görülmektedir. Kişinin sözünü ettiği kendisindeki olumsuz değişimler, bu çatışmaların ve suçluluk duygusunun yarattığı sonuçlardır. Aslında daha ilginç olanı, alt düzeyden gelen bilinçdışı zorlamaların sürdüğüdür. İçinde bulunduğu durum bir suçluluk duygusu olacak kadar basite indirgenemez. Şöyle ki: Başından geçenleri anlatırken, kullandığı deyimlere bakılırsa, olayı sanki yeniden yaşamaktadır.

Batı toplumlarındaki küfürler ise, bizdeki kadar cinsel yüklülük taşımamaktadır, ülkelere göre değişik orandan olan cinsel imajlı küfürler, bazı toplumlarda çok aza inmektedir. Toplumlarda hayvan simgeli insan zekasıyla ilgili küfürler daha çok kullanılmaktadır. Şu gerçek ki, kesinlikle kötülüğün, düzmeciliğin karşılığı; «ibnelik, puştluk, orospuluk» olmamaklıdır. Türk edebiyatında cinsel imajlı küfürlerden yana zengin örnekler çok görülür. Bazı ünlü hiciv ozanlarının, cinsel imajlı küfürleri parlak buluşların doruğunda, günümüzde de canlı yaşamaktadır. Gerek bu küfürlerde, gerek cinsel yüklü fıkralarda edilgin rolde olanlar aşağılanırken, etkin olanlar o denli küçük görülmezler, örneğin, kadın-erkek ilişkisinde erkek hep «zafer kazanmış aslan», kadın ise «orospu» olmuştur. Eşcinsel ilişkilerde ise, edilgen olan «ibne, puşt» damgasını yerken, etkin kişiden pek söz edilmez. En azından öteki gibi suçlanmaz. Oysa, bir eşcinsel ilişkide, aynı olumsuzluğu işleyen iki kişidir. Toplumun cinsel kültüründeki bu çelişki, yaşamdaki bazı olumsuzlukları daha da katılaştırmaktadır.

Örneğin, bu toplumsal olumsuzluğun açık uygulayıcısı, bir ses sanatkârı olarak sahneye çıktığında, kitleleri, bir isteri krizine düşürecek kadar etkin olmaktadır. Bunu bir sanatsal hakbilirlik ve sanatseverlikle de açıklamak kolay değildir. Zira aynı durumlarda bir ozan, bir yazar ya da yontucu uluslararası ünde bile olsa, aynı hoşgörüyle karşılanmaz. Belki şöyle bir yorum da geçerlidir: Sahnedeki bu obje, seyircilerin cinsel yönden de ilgisini çekmektedir. Böylece, gizli dürtülerine doyum sağlamakta, toplumun katı baskıları, gene toplumun içinde onaylanarak yüzeye çıkma olanağı bulmaktadır.

İd-ego-süperego dengesini kuramayan kişilerde, nöroz (ruh hastalığı ) ya da psikozlar (akıl hastalığı) çıkarabileceği biliniyor. Katı superego egemenliğinde, toplumun onaylamadığı benimsemelerin kişide ilk reaksiyonu, suçluluk duygusudur. Bu duygu yenilmez, yani başka bir mekanizma ile nötralize edilmez ve bu etkinliği sürüyorsa, suçluluk kompleksi, aşağılık kompleksine dönüşür. Bu kompleksin, kişide kendine güvensizlik yaratarak, onu içe dönük, toplumdan kaçan bir biçime dönüştürebileceği, yani şizoid bir yapının oluşabileceği de olasıdır. Bu kişilik yapısının, prepsikotik (akıl hastalığı öncesi) bir sınır çizgisine (border line) ulaşabileceği ve bunun bir adım ötesinin ise, psikoz olduğu unutulmamalıdır.

Hangi yoldan olursa olsun, varılan sonuçta, birey kadar toplum da bu katı ve bağnaz benimsemelerden zarar görür.

Batı toplumlarında eşcinsellik yüzdeleri ve uygulamaları bizim toplumumuzdan kat kat üstündür. Bu toplumlarının üretim ve ekonomik yapısı, herkesin çalışmasını öngörür biçimde düzenlenmiştir. Bireysel ve toplumsal üretim aksamaları, toplumun sosyo-ekonomik yapısını olumsuz etkiler, üretim verimi ise kişisel ve toplumsal ruh sağlığı ile bağıntılıdır. Bu verimi arttırmak için, organik ve ruhsal erinci sağlamak zorunluğu, toplumsal olayların birbiri içine girmiş karmaşık örgütü, konuların birinin, ötekinden soyutlanamayacağı gerçeğini ortaya koyar. Bu gerçeği çok önceden gören birçok Batılı düşünür ve yazarlardan kimilerinin, eşcinselliği açık açık savunmalarını, gene o düşünürlerin kişisel tutkularından kaynaklandığını ileri sürmek, ko¬lay bir yorum olur. Toplumun sosyal, ekonomik, kültürel, bireysel ve ruh sağlığı alanlarında tıkanıklıklara yol açabilecek olumsuzluklar, değişen toplumların değişen ve çağdaş değer yargıları içinde değerlendirilerek, bireylerin süperegoların toplum yaşamı ile bir uyum içinde olması, kişi ve toplum ruh sağlığı ve üretim potansiyeli açısından da önem taşımaktadır.

Eşcinselliğin oluşumunda; psikoanalitik ekole göre, çocukluk çağı psiko-seksüel gelişim (0-8 yaş arası) takılmaları, bir başka ekole göre, koşullanma, organik görüşe göre, hormonal yatkınlıkta genetik bozukluklar, nörofizyolojik bulgulara göre, beyindeki bazı hipotalamik ve kortikal merkezlerle, organik sinir sistemini içine alan kar¬maşık bir örgütün rol oynadığı düşünülürse, hiç kimse kendiliğinden eşcinsel oluyor diyemeyiz. Kimi hastada ise, bir ekivalan sara niteliğinde nöbetlere rastlanması, sorunun nedenlerini daha da çoğaltmaktadır. Ve tümünde bu oluşumun, çocukluk yaşlarına uzanması, kişi iradesinin rol oynamadığı bir dönemde gelişmesi, ekonomik bozukluğun potasında, çarpık düzenin sonucu, kişilerin "bu yola itilmeleri, suçun onlarda değil, toplumda aranmasına kesinlik kazandırmaktadır. Ve gene çok örnekte gördüğümüz gibi, alkol ve uyuşturucu maddelerin etkisiyle, kortikal frenin, yani kişi iradesinin ve organik gücün kırılmasıyla, kötü amaçlıların bu yoldan hedeflerine ulaşmaları da gözönüne alınırsa, her yönüyle olumsuz bir ağın içine düşen kurbanlara! fazla kurtuluş yolu kalmamaktadır.

Yasaların, baskıların, törelerin engelleyemediği bu alışkıyı, sosyo-ekonomik çarpıklıklar körüklemekte, alkol ve uyuşturucu alışkıları ise alevlendirmektedir.
« Son Düzenleme: 21 Kasım 2012, 01:15:32 ös Gönderen: psikolog »