Gönderen Konu: EMİR ERİ ÇOCUKLAR  (Okunma sayısı 8689 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4384
    • Profili Görüntüle
EMİR ERİ ÇOCUKLAR
« : 19 Nisan 2009, 01:43:46 öö »
Yaptığımız anlaşmaya göre ben başımdan geçenleri bütün samimiyetimle anlatacaktım. Sen de bu bilgileri kullanarak hem kendine bende bana faydalı olmaya çalışacaktın. Ben bu işi yüz yüze yapacağımızı hesaplamıştım ama olmadı. Şimdi ses kaydedici al kaydet diyorsun. Bu senin için daha iyi olacak; okuma derdin olmayacak ama bana biraz zor geldi. Ses kaydı benim hakkımda yazının vermediği izlenimleri verebilir sana aslında. Ama ben de kendi kendine konuşan bir deli gibi kayıt işiyle uğraşırsam başarılı olamam diye düşünüyorum. Bence sen bu yazıları oku. Ayrıntı istersen sana sözlü olarak veririm.

 

Son telefon görüşmemizde kızmıştın bana. Zaman geçtikten sonra ancak psikiyatrist sana yardım edebilir demiştin. Bu arada annemle kavgalarımız devam ediyordu. 20 Kasım 2008 Perşembe günü annem bir sürü küfürlü mesajdan sonra, “Yeriz (Yeriniz) genişlesin” diye son mesajını attı ve bir daha mesajlarıma ve çağrılarıma cevap vermedi. Ben yine intihar girişiminde bulunacağını anladığımdan kardeşimi aradım. Kardeşim dersteymiş. Ona komşuyu arayıp bizim eve yollamasını söyledim. “Yolladım. Annem iyiymiş” diye mesaj attı. Saat 13 civarı durumu kötüleşince komşu annemi hastaneye götürmüş ilaç içtiğini bilmeden. Saat 15.45'de de beni aradı; annemin askeri hastanede olduğunu söyledi. Annem doktora “on tane hap içtim” dediği zaman öğrenmiş oda. Ben de iş yerinden izin aldım. Arkadaşla gittik hastaneye. Beni görünce ilk lafı “Muradın (istediğin) oldu mu?” idi.

 

Bu annemin ilk intihar girişimi değil. Küçükken annesinden yağ istemiş ekmeğine sürmek için. O zaman her şeyleri kıtmış. Anneannem vermeyince küsmüş, bacaya çıkmış. Dediğine göre bacadan bir ağacın dallarına ulaşmaya çalışırken bastığı oluk kopunca yere düşmüş. Hadi bu kaza olsun. Gerçi son zamanlarda acaba diyorum bilerek mi atladı ama neyse. Ben doğduktan sonra bir iki kez hamile kalmış. Doğurmamak için duvarlardan atlayarak çocukları düşürmüş. Hadi bunda da ölümü göze almış ama intihar girişimi değil diyelim. Ben ortaokuldayken bir ara üşümeli titremeli bir nöbet geçirdi. Yardıma gelen yengemle amcama, babam “benim ilaçlarımdan içmiştir” diyordu. Orada da ben emin değilim içip içmediğiniden. 2000 yılında teyzesi, kızının üniversiteye bir süre bizim evden gitmesini rica ettiğinde büyük bir memnuniyetle kabul etti. Kız bekar ben bekar. Aramızda bir şey olması mümkün değil ama apartmanda dedi kodu başlamış. Zaten sivaslı bir ailenin hanımı “Bu apartmanda inananlardan kimse yok. Biz ev arıyoruz. Taşınacağız.” deyip duruyordu. Annem kızın davranışlarına kıl olmaya başladı. Ev işlerine yardımcı olmuyormuş. Kardeşimi de kendine benzetmiş. Kardeşim eskiden ona hiç cevap vermezmiş. Şimdi dili uzamış. Hiç beni kıskandığını söylemedi. Depresyona girdi. Kızı evden kovdu. Biz de kızın bazı davranışlarını hoş bulmuyorduk ama arkadaşları ile eve çıkacağı güne kadar sabredebilirdik. Benim şikayetim ter kokusuydu sadece. Annem bizimle kavga ediyordu. Biz de kız olayında haksız olduğunu söyledik kardeşimle. Hemen geçen yaptığı gibi beş on uyku ilacını yuttu göstere göstere. “Hepiniz iyisiniz bir ben kötüyüm.” diye sitem ediyordu. Yıllar sonra eşim için kavga ettiğimizde o zaman da delirdin, kızı evden kovdun gibi laflar ettik. Kızı benden uzak tutmak için kovduğunu, bunu üst kat komşunun kızının uyarısı üzerine yaptığını söyledi. Kadın “Ateşle barut yan yana durmaz” demiş. Ne bilsin barut nemli; kokuyor. :-). Şaka tabi.

 

1996 yılında sıkıntılı lise ve sonrasındaki dersane döneminin ardından Zileye bilgisayar programcılığı okumaya gittimiştim. Bir yıl bir evin bir odasında yalnız yaşadım. Kısıtlı maddi imkanlarla bir yılı bitirdim. İkinci yıl 4 arkadaş (antepli, antepte yaşayan urfalı ve yozgatlı ile ben) bir eve çıktık. O yıl bir kıza aşık oldum. Kız da bizim evin hiç bir masrafına karışmayan 5 inci üyesi oldu. Sadece yatmaya yurda gidiyordu. Ben ona tapma noktasına gelmiştim. Dengem iyice bozulmuştu. Arkadaşların uyarılarına kulak asmıyordum. O da kendi problemleri yüzünden, bizim arkadaş ortamından kopmamak için beni idare ediyordu. Birgün sevgi gösterileri ertesi gün soguk duruşlar 6 - 7 ay böyle geçti. Sonra ben askeri okula girdim o da tam ağır eğitimin ortasında telefonla beni sevmediğini söyleyebildi. Beni sevmediğini biliyordum ama yanımdayken bir türlü söyletememiştim. Korkuyordu her halde ama ben de kadın dövecek biri değildim. Belki kendimme zarar verirdim. Bu arada hiç intihar girişimim olmadı. Sadece artık ölme zamanım gelmiş olsa diye dua ettiğim oldu.

 

Bu ayrılık yüzünden “Ben 30 yaşıma kadar bekar kalırım.” diye bir düşünce doğdu içimde. Bu bir tahmindi ve yaklaşık olarak tuttu. Bazen düşünüyorum acaba ben bu tahminim doğru çıksın diye çaba mı sarfettim de 30'a girerken evlendim. Ama sonra yok diyorum. Zaten kız kısmına aptal, erkeğin iyisinden anlamayan (ben iyi erkektim.), kötü erkeklerin peşine takılan cahil yaratıklar olarak bakmaya başlamıştım. Yani ateş barutu yakamayacak kadar zayıftı 2000'de. Ailemin geçimini sağlamak zorunda kalmam evlilik düşüncemi hep sonraya itti.

 

Ailemin ben memur olana kadar aylık düzenli geliri yoktu. İlk zamanlar almanyadan para yollarlardı biz köyde yerdik. İstanbula taşınınca akrabaların yanında karın tokluğuna çalışıyorduk. Ben lise 1'in ikinci döneminden itibaren başladım dayımın mobilya dükkanında. Orta 1 den lise bir ilk döneme kadar Erzincan merkezde sefalet sürdük. Ondan önceki sefalet günleri köyde geçti. 92 depreminde İstanbul'a, dayıların yanına sığındık. (Yaşadığım bazı olaylar Atatürk'ünkine benziyor. Önceki yaşamımda Atatürk'müydüm yoksa.) Ben yeni evlenmiş küçük dayımın yanında Kartal'da okudum ve çalıştım. Diğerleri Sarıyerdeki dayımın yanında bir eve yerleştiler.

 

1 Kasım 1978'de doğduğumu söylüyor annem. Kimlikte 6 ay kadar erken yazılı. Askere tez gidip geleyim diyeymiş. 1983 yılında ilk senesi kayıtsız olarak ilkokula başladım. Yani yaklaşık 4 yıl 10 aylıkken okula kendi isteğimle okuldaydım. Okula gitmeye hazırlanırken herkesle birlikte acaba sıraya oturunca masaya boyum yetecek mi diye kaygılanırdık. Bir de evde annemin deftere çizdirdiği çizgileri okulun bahçesinde öğretmene gösterdiğim günü hatırlıyorum. Beğenip beni okula çağırmıştı. Annemle babam ayrılmak istiyor. Amcamların evin önünde babam ayaklarımdan annem kollarımdan tutumuş beni çekiştiriyorlar. Bu sahneyi hatırlıyorum en eski anı olarak. Bir de babam köydeki evin ikinci katına beni ve kundaktaki kardeşimi kilitlemiş anneme vermiyor. Ben pencere demirlerinin arasından geçip balkona oradan da aşağıya atlıyorum. O geliyor aklıma. Annem küsmüş beni almış yanına kendi köyüne götürmüş. Babam gelip beni alıyor amca çocukları ile birlikte sünnet ettirmek için. Annem gelemiyor sünnetime. Ben can acısıyla anne anne diye ağlarken köyün kadınları da bana ağlıyor annem orada yok diye. Sünnette yengemin kolunu ısırmışım on yıla yakın izi geçmedi. Sünnetçiyi tokatladığımı da hatırlıyorum.

 

Bir gün babam evin önüne ağaç dikmiş. Ben daha körpeyim. Benden birbuçuk iki yaş iki arkadaş bıçakla ağacın kabuğunu soyuyor. Biri akrabamız hatta. “Niye yapıyorsunuz.” diyorum. “Ağaç çabuk büyüsün diye.” diyorlar. İnanıyorum. Babam görünce soruyor. Anlatıyorum ve tokadı yiyorum. Babamdan bir iki kere tokat yedim iyi hatırlıyorum. Ama annem her fırsatta dediğini yaptırmak için terlikle girişirdi. Bir de yatağı ıslattığım için ot süpürgeyi yakıp pipime, popoma vurmakla tehdit ederdi. Lise 1'e kadar işedim. İlaç ta kullanıyordum. Tofranil 25mg. Eczaneden kendim alırdım ve hep utanırdım. Köyde yatağı ıslattığım zaman annem ikinci katın merdiven korkuluğuna asardı döşeğimi. Güneşe ve bütün köye karşı. Ev yol üstüydü ve herkes benim ortası ıslak döşeğimi görürdü. O zaman da çok utanırdım. Bazen akrabaların evinde annemsiz kaldığım olurdu. Gece kalkıp yatağı ve donumu kurutmaya çalışırdım. Kendimce başarılı oldum sanırdım ama hep anlaşılırdı. Belki çabamdan dolayı taktir edip ses çıkarmazlardı hiç. O gecelerde de sinir krizi geçirir ölmek isterdim.

 

Böyle rastgele konudan konuya atlıyorum. O anda aklıma ne gelirse onu yazıyorum. Sonra tekrar okuduğumda şunu farkediyorum. Bir konuyu anlatmak için başlamışım sonra birden başka konuya geçmişim. Asıl anlatmak istediğim şeyi anlatamamışım. Saçma bir paragraf olmuş. Mesela yukarıda evimizde kalan kız neden ilgimi çekmiyordu onu anlatacaktım bir de baktım başka bir şeyler yazıyorum. Neyse sen kafana takılanları sorarsın ben o konuları daha derinlere girmeye çalışırım. Her şeyi anlatmak istiyorum ama konu bütünlüğü sağlayamıyorum. Şimdi biraz babamın biraz da annemin çocukluğu hakkında duyduklarımı yazayım.

 

Babam aslen aşkaleli. Dedemin sekizinci oğlu, onuncu ve sonuncu çocuğu. 1954'de 2 yaşındayken Erzincanda devlet toprak dağıtıyor diye buraya taşınmışlar. Dedemin en büyük oğulları aşkalede kalmış. Aşkaledeki köy çoğu alevi köyü gibi dağ başında, sünnilerin kolay ulaşamayacağı yerde kurulmuş. Eskiden bir yerde alevi nüfusu arttımı hükümetler oradaki insanları göç ettirirmiş. Daha önce dedemlere devlet Antalyada toprak vermiş, gitmişler beğenmeyip geri dönmüşler diye bir söylenti var. Bir de dedemin Haymana hikayesi anlatılır. Bekarken haymanada zengin bir adamın evinde çalışıyormuş. Oğlu ölen adam dedeme gelinimle evlen benim oğlum ol teklifinde bulunmuş. Dedem kabul etmemiş. Bu hikayalerin doğruluğu tattışılır. İnsanlar olayları genelde abartarak, uydurarak aktarırlar başkalarına. Dinler de bu abartılarla bu hale gelmiştir bence. Babama dönelim. Annem dedemle ninemim birbirlerine hep küs olduklarını söylüyordu. Dedem ninemin abisini dömüş. Ninem de küsmüş. Biz de on çocuk nasıl oldu peki deyip gülerdik. Babamla bebekliğinde daha çok halam ilgilenmiş. Çok sefil bir yaşam sürmüşler. Zenginlerin kapısında beslemelik yapmışlar. Gençlik döneminde babamın garip davranışları fark edilmiş. Askerde çok dayak yediğini anlatır. 3 ay hava değişimi de vermişler. Döndüğünde tarla tapan işlerine girişmiş. Biraz para kazanmış. Ama iyi değilmiş. Evlendirisek düzelir demişler. Amcamla evli olan annemin teyzesi aracılığı ile 16 yaşındaki annemi 25 yaşındaki babama vermişler.

 

Babam annemi kıskanmaya başlamış. Annesi de körüklüyormuş olayları. “Onun yaptığı yemeği yeme seni zehirler.” diyormuş oğluna. Babam dövüyormuş annemi. “Evin etrafında erkekler geziyor, sana mektup veriyorlar. Şu adam beni takip ediyor. Beni öldürecek.” demeye başlamış. Kendisine bir tabanca almış. Gizlenip evin etrafını gözetliyormuş. Amcalarım babamı doktora götürüyorlarmış. Fizik tedavi uygulanıyormuş. Bekarken de İstanbulda Lepa hastanesinde yatmış bir süre. Hastalık azıyor. Annemi dövüp dışarı atıyor. Annem beni alıp babasının evine sığınıyor. Babam sakinleşince bir minibüs tutuyorlar. Köyün büyükleri ve amcalarım annemin köyüne gelip annemi ikna ediyorlar. Babamın köyüne geri dönüyoruz. Bu olayı 5-6 kere yaşadığımı hatırlıyorum


Devamı gelecek...




psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4384
    • Profili Görüntüle
Ynt: EMİR ERİ ÇOCUKLAR
« Yanıtla #1 : 19 Nisan 2009, 01:20:07 ös »
Merhaba

Ancak fırsat bulabildim. Dertliyim bu aralar.
(01.04.2009)
Yaklaşık 2 aydır ailemi ziyaret etmiyorum. Bu süre içerisinde sadece annemle iki kere, babamla birkaç kere
telefonla görüştük. Bir de sinemanın kapısında karşılaştık. Annemle kardeşim çıkıyorlardı. Biz bilet almaya
gelmiştik. Önce ben ve kardeşim göz göze geldik. O ne yapacağını şaşırdı. Ben ona doğru yönelince oda
bana doğru yürüdü. Annem ve eşim daha farkında değildi karşılaşmanın. Fark ettiklerinde benimle eşimin,
kardeşimle annemin arasında 2 3 metre mesafe açılmıştı. Kardeşimle resmi bir yanaklaşmadan sonra anneme
doğru gittim. Kardeşim de eşime yaklaşıp naber demiş. O da iyi senden naber demiş soğuk bir şekilde.
Ben annemle de öpüştüm. Naber. Hangi filmi izlediniz. Biz de ona gireceğiz. gibi cümleler kurdum. Hadi iyi akşamlar
dedim. Onlar yoluna devam ettiler. Bütün bu olaylar en çok bir dakika sürmüştür. Eşime yaklaştım. "Ay kalbim
duracaktı neredeyse" dedi. Çok korkmuş. Onunla milletin içinde kavga ederler diye. Ben de onu teskin edici
cümleler kuruyordum. "Kavga çıkarsalardı ben kendimi koruyamazdım. Ne yapacağımı şaşırır ağlamaya başlardım"
diyordu. Bileti sorduk. Yer kalmamış. Ordu evinden bir buçuk kilometre yolu koştura koştura gelmiştik. Sinemanın
girişinde nefes nefeseyken böyle bir karşılaşma yaşadık. Bir de yer kalmadığını öğrenince üzüldük. Filme
girebilseydik bizim için çok iyi olacaktı. Geri dönüş yolunda eşim sinir krizi geçirdi. Ordu evine kadar ağladı.
"Neden onlarla görüştün. Keyifleri yerinde. Biz sıkıntı çekiyoruz onlar keyif çatıyorlar. Ben kendime mont
almıyorum paramız gitmesin diye. Kardeşin ne kadar kaliteli mont giyiyor. (Kırmızı renk dikkat çekici bir mont
giymişti.) Bizi düşünmüyorlar hiç. Ben de salağım. Niye kardeşinle konuştum ki. Madem bu kadar durumları iyi.
Sinemlarda geziyorlar. O zaman elektrik su faturalarını bundan sonra kendileri ödesinler. Sen ödemeyeceksin
tamam mı." gibi cümleler kurdu yol boyunca. Ben de "annemle kardeşim tabi görüşeceğim. Bugün bir bilet alana bir
bilet bedava. Ondan bu gün gelmişlerdir. O mont geçen sene alınmıştı. Yeni değil. Sinemada karşılaştık diye mi
faturaları ödemeyeceğiz. Saçmalıyorsun." gibi cevaplar verdim. Odaya geldik. Ağlamalar odada de devam etti.
Uyuduk. Ertesi gün sular duruldu.
Olaydan üç beş gün önce annemin komşunun çocuğunu kullanarak benimle telefonda konuşma fırsatı yarattığını
anlatmıştım. Sinema olayından yaklaşık bir hafta sonra babamı aramayı düşünüyordum. Sonra aradaki buzlar
erisin diye annemi aramaya karar verdim. Aradım. Hal hatır sordum. Kapattık. Sonrasında bir iki kez de babamla
konuştuk. Zaman böyle geçti. Seçim günü geldi. Annemlerin evin yanındaki okulda oy kullanmam gerekiyordu.
Eşim git kullan gel diyordu. Annenlere de uğra istersen dedi. Aslında gitmemi istemiyordu. Ben de gitmek
istemiyordum. Çünkü annem aylardır içinde biriktirdiği nefreti yüzüme kusacaktı. Daha önce gittiğimde hep
öyle olmuştu. Ben babamı telefonla aramayı düşünürken annemden saat 11 gibi bir mesaj geldi. Mesaj cep
telefonumda kayıtlı olduğu için aynen yazıyorum.
A: Barış nasılsın oyun(u) burda kullanmaya gelecenmi babanla benim oyum sarıyerde çıktı. kardeşin seni bekliyo
beraber gidesiniz diye haber ver öptüm
Son kavgamızda "Hiç hal hatır sormuyorsunuz. Ne işiniz varsa hemen onu söylüyorsunuz" demiştim ya mesaja
nasılsın diye başlaması dikkatimi çekti. Bir de buzları eritmeye çalışan öptüm cümlesiyle bitirmiş. Bu mesaja
cevabım.
B: İyiyim siz ne yapıyorsunuz. Ben oy kullanmayacağım. O kullansın. Görüşürüz.
Sonraki mesajı:
A: Bütün görevlerini unuttun bari vatandaşlık görevini yap. Bir askere yakışıyomu. Siyasi görüşüne ne oldu. Oyun
(seçmen kağıdını) albaya (bizim komutana) getiriyom ordan al. Karın mı bırakmıyo bizi görürsün diye.
Üç yıldır komutanıma gelip beni şikayet edeceğini söyler durur. Bu mesaja cevabım, köydeki bir akrabanın
babamdan neden çekindiğini anneme anlatmak için kullandığı bir cümlenin aynısıydı. Babamın hastalığı alevlendiği
zaman çevresindekilere küfür eder. Bu akraba da anneme "Kifir ediyor" diye yöre ağzıyla anlatıyor. Ben de annemin
eve gittiğimde bana küfür edeceğini düşündüğüm için "Kifir ediyorsun" diye mesaj attım.
A: Kötüyolda deyili ya sen ona bak yuh senin erkekliyine babandamı küfüretti sana kalsa palo gibi aç sahipsiz
öldürecen nasılda onların huyunu aldın yazıklar olsun
Yazım yanlışlarıyla aynen böyle yazdı. Palo özlemin amcasının lakabı. Üç çocuğuna ve karısına bakamadı istanbulda.
Eşi terk etti. Kızları evlendi. Oğlu sokak çocuğu oldu. Amca da köyde tek başına yaşamaya başladı. Geçen haftalarda
evde ölü bulundu. Eşimin ailesindeki olumsuzlukları onları kötülemek için sürekli kullanır. Bu olayı ömür boyu
dinleyeceğimizden eminim. Kardeşleri sahip çıkamadı deyip duracak.
Bu mesaja cevabım:
B: İşte bunun içic beni çağırıyorsun. İçinde biriktirdiğin nefreti yüzüme kusmak için. Oy moy bahane. Palo da
kendi ailesine nasıl davrandı herkes biliyor. Sende evlat sevgisi yok. Aklın fikrin para. 800 tl ile doymuyorsanız yuh
olsun.(Evin kirasını, faturaların tümünü ve yakıtı ben ödüyorum. 800 tl sadece yeme içme parası.)
Önce eşimle geldik. Çenen durmadı. Sadece ben gelmeye başladım. yine çenen durmadı. Ben de gelmemeye
başladım. Babamı göremiyorsam sebebi sensin.
Artık iyice sinirlenmiştim. Böyle yazıp gönderdim. Cevap gelmedi. Eşim yine imalı küfürü yemişti. Ağlamaya başladı.
Üzülmemesi gerektiğini, 3 yıldır aynı şeyi yaptığını söyleyerek teselli etmeye çalıştım ama ikimiz de moralmen çömüştük.
Dün ve bugün babamı aradım. Telefonu kapalıydı. Buradaki abilerden biri önceki gün ailece şohbenden zehirlenmiş.
Son anda farkedip doktara gitmişler. Babamın telefon hiç bukadar kapalı kalmazdı. Merak ettim annemi aradım. "Naber,
nasılsınız." dedim. "İyiyiz" dedi. "Sizin parti seçimi kazandı mı" dedim. "Biz ona vermedik ki" dedi. Sonra bana sitem etmeye başladı.
"Biz pazar günü sana bir sürü yemek hazırladık. Çağırdık niye gelmedin. Kapı her çaldığında yüreğimiz çarptı. Kardeşin -abim geldi- dedi.
O gün benim çok kötü moralim bozuldu." dedi. Ben de "siz ne zaman beni yemeğe çağırdınız"
dedim. "Sana mesaj atmadım mı" dedi. Ben de "Mesajda gel oyunu kullan dedin. Yemek yaptım gel ye demedin ki" dedim.
Ayrıca "Ben tek mi yaşıyorum. Eşim yok mu benim" dedim. "O da gelseydi." dedi. Sonra başladı saydırmaya. Akıllı olmalıymışım.
Barışmak için çaba göstermeliymişim. Sağda solda onları kötülüyormuşum. Haberler hep ona gidiyormuş. Eşim bilerek onların
karşısında oturan arkadaşın eşinin yanına gidiyormuş. Ondan annemler hakkında laf almak içinmiş. Düğünde takılan
altınlardan haberim yokmuş. Bir kısmı İzmirde eşimin arkadaşında duruyormuş. Madem o kadar çok evlenme meraklısıymışım.
On yıl niye bekar gezmişim. Eşimin ailesi kötüymüş de amcası bakımsızlıktan ölmüş. (Benim amcam da intihar etmişti.)
Bir sürü eski olayı kendine yontarak anlattı durdu. Ben de kendi bildiğim doğruları ona anlatmak için uğraştım ama beni dinlemediği
için pek fazla umurunda olmadı. Tahmin ettiğim gibi oldu. Barışmak istiyormuş gibi davranıyordu ama görüşemediğimiz uzun zamanda kafasında
biriktirdiği o lafları bana söylemekti amacı. Söyleyince rahatlayacaktı. Ben de söylesin rahatlasın bari dedim. Kavganın
sonunda "Sen benim eşime Or...pu dediğin sürece biz görüşemeyiz." dedim. "O kadar doktora gittin. O Kadar ilaç kullandın.
Hiç bir değişiklik yok." dedim. O da "tamam bir daha bizi arama" dedi. Al babanla da konuş deyip telefonu babama verdi.
Ben babamla konuşurken o da beni duyuyormuş. Yine laf yetiştiriyordu uzaktan.
Babama telefonunu sordum. "Evin içinde kayboldu. Bulamıyoruz." dedi. Ben hep babamı aradığım için annem saklamış olabilir diye
düşündüm. Babamı arayamadığım için annemi arayayım diye. Bu kavga da böyle bitti.
Eşime böyle bir görüşme yaptığımı bildirdim ki annem ona küfürlü mesajlar gönderirse şaşırmasın diye. Bu sefer mesaj göndermemiş.
Bu hafta elimiz kolumuz ağırlaştı. Asık suratlı ve halsiz durumdayız eşimle. Bir an önce tayin çıksa da gitsek buradan diye düşünüyoruz.
Teşekkürler.