Obsesif Kompulsif Kişilik Bozukluğu: OKKB ve Obsesif Kompulsif Bozukluk birbirlerinden farklı hastalıklardır. Yani arada sadece isim benzerliği var. Obsesif Kompulsif Bozukluk, kişinin aldığı abdestlerin sayısını karıştırması, çizgilere basmadan yürümeye çalışması, temizlik takıntısı gibi takıntıları ifade ediyor. Benim rahatsızlığım bu değil. Kişilik Bozukluğu olan ise, ciddi, aşırı kuralcı, kararsız, ikna olmayan, kılı kırk yaran, inatçı kişiliği ifade eder. Yani bendeki sıkıntı bu.
Karar vermekte güçlük çeken bir insanım. Bunun en iyi örneğini okuldan mezun olmamı izleyen ilk 1 yıl içinde almış olduğum birbirinden farklı kararlarda görebiliyorum. Bir karar veriyorum, onun hakkında düşünüp taşınıp doğru olduğuna inanıyorum, ardından da o kararla ilgili bazı adımlar atıyorum, sanki ondan hiç dönmeyecekmişim gibi. Ama beklediğim gibi olmuyor, bazen sabredemiyorum ya da ilk başarısızlıkta cayıveriyorum. Bu şekilde başarılı olmam pek imkânlı değil. Bu kararsızlığın, irade gösterememenin başka örnekleri de var. Çocukluğuma bakarsam mesela ilkokul birinci sınıfa, iki sayfa kitaptan yazıyı deftere saatlerce geçiremezdim. Sürekli dikkatim dağılırdı. Benim daha önceleri de hayatımda kendimde gözlemlediğim bir sorundur bu. Sorun tam olarak, bir işi bir süreci başlatıp doğru dürüst devamını getirememek. Bunu yapsam belki iradem güçlenecek, daha kararlı bir insan olacağım. Buna iktidarsızlık diyelim. Sosyal-İş-Eğitim hayatındaki iktidarsızlık, cinsel hayatta iktidarsız mıyım bilmiyorum ama öyle bir sonuçla karşılaşsam şaşırmam.
OKKB bunun kaynağı olabilir diye düşündük. Yani bir sürece karar kılıp, devam ederken, olmamış, yetersiz, yeterince mükemmel olmayan şeyler ve özellikle de benim düşlediğime uyuşmayan şeyler yaşadığımda süreci baltalıyorum ya da sonlandırıyorum. Kendimi yetersiz ve savunmasız hissediyorum. Buna bir önlem almak adına bir karar veriyorum. Bu karar için gereken çabayı sarf etmiyorum. Çünkü sürecin ortasında kesip başka bir şeye yöneliyorum. Yani aslında gerçekte ne istediğimi tespit etmeden karar verdiğim için böyle oluyor bu. Fakat zor ve elverişsiz bir seçenek bile olsa, kişiliğime daha iyi uyanı ve benim eksiklerimi daha iyi giderecek olanı tercih etsem; daha kararlı ve sürece sahip çıkar hale gelirim. Ben bir hukuk fakültesinden mezun oldum. Ama çok da isteyerek okumadım. Çünkü insana fazla bir şey katmıyordu onca yazı. Bilimsel bilgiler ya da tarihi gerçekler değil. İşlerin nasıl yapılacağı, sistemin nasıl kurulacağı, kaç günde nereye başvurulacağı yazıyor daha ziyade o kitaplarda. Gençliğimde çok kaygılıydım, işim olmazsa ne yaparım diye. Elimdeki ile en iyisini seçmeliyim dedim. Rehberlik öğretmenleri kendinize uygun olanı seçin derlerdi ama ben bunu dinlemedim. Kendime uygun olanı seçersem açıkta kalırım diye düşündüm, çünkü piyasanın şartları belli. Tabii etrafımda benim bu düşünceme sahip olan başkaları da vardı. Ben mesleki anlamda kararsızlık yaşarken bundan dolayı yaşıyorum. Yani okulum boyunca da sarılıp sahiplenemedim bu bölümü. Bu yıl da hangi alana yöneleceğim kararsızlığını yaşadım. İçlerinden en uygunu sanırım gelecekte kendi işimi yapmama imkân sağlayacak olan, karşılaştırdığı irili ufaklı zorluklarla beni geliştirecek olan avukatlık. İlerlememin neden bu kadar yavaş olduğunu gösteren nedenlerden biridir bu yanlış tercih. Ben açıkçası ziraat mühendisi, iç mimar ya da biyolog gibi bir mesleği tercih ederdim. O zaman zevkle ve keyifle işimi yapardım. Ama tren kaçtı. Elimde bu var ve buna da alışabilirim diye düşünüyorum. Gerçek ihtiyacıma göre karar veremediğim için başladığım süreçlerde iktidarsızlık yaşıyorum yani. Fakat avukatlığı saydığım nedenlerden dolayı tercih ettim diyebilirim artık. Bu nedenle de kararsızlık kaynaklarından birisi olan gerçekte neye ihtiyacım olduğuna karar vermemek problemini çözmüş oldum. Elbette en ideal çözüm bu değil, ideali geçmişte de doğru kararı vermemdi. Ama pek çok insan için geçerli bir şeydir bu, yani herkesin sorunu. Kaldı ki ben ortaokulda ne olduğunu bilmesem de hukuk okumak istiyorum da diyordum, lisede de. İşlerin içine girdikçe de alışıyorum yavaş yavaş. Yani çok karanlık bir tablo yok karşımızda.
Bu iktidarsızlığın bir diğer kaynağı, OKKB biri bir işi mükemmel yapma eğilimindedir. Buda tüm enerjinizi ona aktarmanızı diğer konulardan soyutlanmanızı gerektiriyor. Oysa ideal olan, bir işi en kısa sürede bitirmek ve diğer konularda da var olabilmektir. Ama piyasa da buna olanak sağlamıyor. Bizden beklenen en iyisi en mükemmeli
Özgürce seçemiyorum, bu bakımdan artık OKKB olmamak için işi kısa sürede yapar başka alanlarda da var olur ve tecrübe sahibi olurum diye bir hayal kurmak istemiyorum. Çünkü beklentiler hayal kırıklığı yaratıyor. Herhalde geçmişte her mükemmel iş için ödüllendirildiğimiz için bu mükemmele ulaşma çabası bir rahatlama yaşatıyor, tipik bir koşullanma yani. En azından ortalamadan saptığım zamanlarda, bir çocuk gibi takdir edilmek için işlerle uğraştığımda kendimi durdurmam lazım. Bunu geçen haftalarda başardım. Karalamalarımı Pcde temize geçerken bıraktım ve karalamaları teslim ettim. Bolca vakit kazandırdı bana. Yani gereksiz mükemmeliyetçilik sistemi yavaşlatan virüsler gibi. İktidarsızlığa neden oluyorlar. Çünkü insan olduğumdan beklentilerim var mükemmeller ile boğuşurken bir anda ayılıp geride kaldığımı fark ediyorum. Sonrada başka süreçleri kesiyorum. Terapi süreçlerimde zaman zaman bundan nasibini almıştır. Şu anda yazıyı yazarken iyice kontrol edip de yazıyorum çünkü buradaki netlik önemli, ileride açıp baktığımda anlamam lazım. Ama her konuda böyle yaparsam yada her terapi özetinde bunu standartlaştırırsam o zaman sıkıntı vardır demektir.
Yapılması gerekenleri yapmayarak biriktiren ben, bir gün geliyor ve artık kendime çeki düzen vermem lazım diyorum ve kuralcı, detaylı bir şekilde ilerlemeye çalışıyorum. Kaygılı halimi aklımı başıma toplayarak ortadan kaldırmaya çalışıyorum. Buda bende bazı problemler yaratıyor. Mesela oluşan bu obsesif yapı, bir dershane ortamında sosyal ilişkiler geliştiren insanlara bakıp onları ciddiyetsiz bulmama ve onlardan uzak durmama neden olabiliyor. Çünkü ben başka beklentilere başka güdülere sahibim. Bir amacım var. Yargılayıcı karakterim güçleniyor. Buda sanırım OKKB kişinin yargılayıcılığının nedenidir. Yani kaygısızca ve özgürce sadece bir ortamda olsam insanları benimseyebilirim, benimseyebiliyorum. Mesela bir terapi seansında ben probleme odaklanmışken, bir başka danışanı karşıma çıkarıyorsanız ve ben onun çelişkilerini tespit ediyorsam, kanım donabiliyor, gözüm dönebiliyor. Fakat bu korkunç okkb kişiliğimi dizginlediğimden dolayı yapılabilecek en medeni yaptırımı uyguluyorum, bağlantıları koparıyorum. Bu bir ceza bile sayılmaz, kimse bana bayılmıyor, herkes memnun, ben memnun.
Genelde işe güce odaklı olduğumdan ve bitmek bilmeyen problemlerden bunaldığımdan, problemlerin çözümüne ulaşmış olduğunu düşündüğüm kişilere karşı zaaf duyuyorum. Onlara daha farklı muamelelerde bulunabiliyorum. Çünkü benim dünyam problem ve işlerden oluşuyor. O kişide beklentimi göremezsem soğuyabiliyorum. Bu düzgün bir davranış değil elbette. İnsanlara genel anlamda sevgi beslemek gerekir. Ben kötü davranmıyorum ama resmi oluyorum, pek saygı duymadıklarıma karşı. Şimdi bunu okuyup da ödev diye benim karşıma haz etmediğim insanları çıkarmayın o ayrı tabi. Buradan şu sonuca varmak istiyorum. Ben neden daha ziyade heteroseksüel pornosu izledim yıllarca, yada neden bir erkek heteroseksüel ise daha çekici geldi bana? Çünkü homoseksüellik problemini obsesifçe benimsedim ve hayatın ta kendisi haline getirdim. OKKB kişilerde kendinden üst buldukları kişiye karşı yağcılık benzeri dalkavukça bir yaklaşım bulunur diyordu bir kitapta, bunun nedeni de dünyaya tek eksenli yani problem eksenli bakış açısı olmalı.
Bazen arkadaşlarım beni uyarırlardı, sen neden her şeyi bu kadar ciddiye alıyorsun derlerdi. Bu iş hayatı konusunda da böyleydi, eşcinsellik konusunda da böyleydi. Benim uzun süre sosyal hayatım olmadı, sosyal hayat diye eşcinsellik ile bağlantılı şeyler anlatabilirim. Maskeli dostluklar, kendimi korumak için yaptıklarım gibi. Yani eşcinsellik acaba kaç kişinin hayatında benimki gibi bir yere sahip oldu merak ediyorum. Ergenliğe girdiğim ilk gün diğer erkekler gibi tadını çıkarmadan, bir gün para kazanınca psikoloğa gideceğim hayalini kurmaya başladım. Aslında bir bakıma ben bugün hayallerimi gerçekleştiriyorum. Ben 16 - 17 yaşlarımda intihar etmeyi çok düşündüm. Küvetin başında bileğimi kesmeyi tasarladım. Götüm yemedi o zamanlar ayrı. Sırf eşcinselim diye hiç arkadaş edinmedim, çirkinim, hastalıklıyım diye düşündüm. Bir kıza umut verirsem kendi hastalığımı ona yüklerim, bir erkekle arkadaş olursam onu da bozarım ya da gelişimine zarar veririm dedim. Senelerce yalnızdım. Ablam evlendiğinde aklımda soru işaretleri vardı, bir gün öğrenirlerse ablama ne biçim bir aileniz var, bu çocuk anormal sende anormalsin derler diye gereksizce endişelendim. Arada yine bu son nedenden dolayı endişelenirim. Bir meslek seçerken bile, dedim ki ben özel sektörde çalışmalarıma değer verilen bir yerde çalışmalıyım. Devlette beni eşcinselim diye atarlar, bana ihtiyaç duymalılar dedim. Herkes bahçeli evlere özenir bu bana korkunç geliyor, bir ailem olmadan ne yaparım ben orda. Ben bir apartmanda oturmalıyım dedim, ki bir duvar arkamda komşular olsun. Bugün hala apartmanlar bana çekici geliyor. Birçok böyle düşüncem var. Bunları bugüne kadar hep eşcinsellerin hayattaki yeri olarak sandım. Eşcinseller bunları yaşıyor sandım yani eşcinselliğin cinsel olmayan boyutu bu sandım. Bunlar OKKB imiş. Sorun ekseninde yaşamak, tek yöne tüm enerjiyi vermek
Ama bugün terapilerde görüyorum ki eşcinseller gayet erkeklerle arkadaş oluyor, internette başarılı eşcinseller görebiliyorum. En ilginci de aktiflerin kendini eşcinsel saymaması. Yani adam yakışıklı bir erkeğinkini belki ağzıma alabilirim yazmış, ama erkekmiş. Ya arkadaş ben yıllarca salt aktiftim. Ama kendimi hep yargıladım, eşcinselim diye. Sonuç olarak benim sosyal hayatımdaki bu derin yalnızlıklarım eşcinselliğimden değil obsesyonlarımdan kaynaklanıyormuş. Terapilerde bu gün yüzüne çıktı. Bugün aslında korkmadan gidip birileri ile arkadaş olabilmem gerekir. Ama farklı sorunlar var şimdide tabi. Kişiliğimdeki OKKB, erkeklerle olan ilişkimde OKB yarattı. OKB çözümü için kendim bir formül geliştirmeyi tasarlıyorum. Tam net değil. Birde daha öncelikli kaygı ve problemlerim var.
Hüseyin Bey, sizde demiştiniz sen sürekli bir şeyi bir şey için yapmak derdindesin diye. Yani her şeyin bir nedenini aramak, bir iş yapacaksam bir nedeninin olması gibi
Yani, öylesine bir şeyler yapmamak da benim bir sıkıntım. Her yaptığım bir işe yaramalı. Bir açığı kapatmalı. Yani öylesine derin bir eksiklik hissi içerisindeyim ki, ne yapsam kapanmıyor. Bu nedenle de hep tetikteyim, bir şeyleri bir şeyler için yapmalıyım diyorum. Burada tabi başka insanları da bilmek istiyorum bir yandan da. Yani öylesine, eğlencesine bir şeyler yapar mı normal insanlar? OKKB nin kökeninde yanlış tuvalet eğitimi vardır denir ki bende bunu çok açık seçik gördük. Yani ben bu hastalığın tek tek bütün semptomlarının üzerine giderek çözeceğim bu problemi anlaşılan. O yüzden bunları yazıp da belirlemek önemli.
Obsesyonlu eşcinsellikten bahsetmişken, geçmişte kendime olan bakış açımdan da biraz söz edeyim. 18 19 yaşlarımda internette konuştuğum eşcinsel arkadaşlarım vardı. En azından onlarla arkadaş olup sosyalleşmek ve sıkıntımı atmak isterdim. Yalnızlığımı gidermeye çalışırdım yani. Bir defasında ben erkek değilim eşcinselim demiştim de kabul etmemişlerdi. Ben de onlara demiştim ki bir erkek bir kadınla birlikte olur, biz erkekliğin en asli unsurunu yerine getirmiyoruz. Ayrıca davranışlarımız farklı biz üçüncü başka bir şeyiz demiştim. Kabullenmemişlerdi. Benim bakış açım ne kadar obsesifmiş. Erkekliğin unsurları varmış, bu unsurları neremden uydurdum acaba. Sırf gay olmaya bahane yaratmak gibi bir şeymiş yaptığım. Öyle bir gayem yoktu tabi, Yani hormonların ortada, cinsel organın ortada, kılların ortada. Kalan eksikler psikolojin bozuk diye. Yani çok mu zordu psikolojisi bozuk bir erkeğim diyebilmek. Erkek olmaya layık bulamamıştım kendimi. Sonrada erkeklere aşık olurdum tabi doğal olarak.
Bazen hala sanki erkek değilim de eşcinselim gibime geliyor. Ve özellikle her nedense müzik dinlerken oluyor bu. Yani müzik dinlerken sanki sınırsız bir güce sahipmişim gibi hayal kuruyorum ve erkekleri eşcinselliğim ile eziyorum. Bana yapılanların aksini fanteziler ile değiştiriyorum yani. Bu da bir düşünceye dayanıyor. 19-20 yaşlarımda, zayıf noktalarımı kullanıp güçlü olabilirim diye düşünmüştüm. Yani erkeklerin içindeki rekabet hissi bende de var bakın, bu güzel bir şekilde kullanılabilecek bir dinamik, mesela spora çevirsem aptalca fantezilerden kurtulurum. Ama zayıf noktaları kullanmak geçmişte geliştirilen bir düşünce. Yani erkeklerle aramda sürekli bir mücadele varmış gibi düşünmem çok tuhaf. Bu aptalca rekabet bir erkekle arkadaş olmama engel oluyor. Hemen huylanıyorum, beni ezmek istiyor diye. Fakat aptalca da olsa bu doğal yapı gereği içimde esen bir rüzgâr. Bunu doğru yola çevirecek planlar yapmam gerek. Planlar projeler, küçük obsesif seni
Tabi şaka bu, elbette planlar vardır, bunlar kronikleşmemeli sadece.
Obsesif kişiliğimin en kalın damarını inatçılığım oluşturuyor. Gerçekten beni bilen herkes inatçı olduğumu söyler. Yani her konuda direnç gösteriyorum. Göstermeye de devam edeceğim. Kuyruğu kopuk uçurtma gibi oradan oraya savrulmak istemiyorum. Ama belli alanlarda bunu esnetme yoluna gitmeye karar verdim şimdilik. Hüseyin Beyin ödevleri de bunlardan biri. Ödevleri genel anlamda yapmıyorum, bu yapının esnemesi için anlamlı yada anlamsız tüm ödevleri yapma kararı aldım. Terapilerden alınan verimi arttıracağını umuyorum.
Mastürbasyonlar:
Bunların dışında mastürbasyonun doğru yapılmamasından bahsettik. Benim terapilerimin kilometre taşlarından biridir bu. Sürtünme yolu ile yapılan mastürbasyon yani travmatik mastürbasyon sendromu, kişiliği desteklemiyor, atılım yapmayı engelliyor yani iradesizlik, karasızlık problemi ya da çekingenlik problemi bundan kaynaklanıyor olabilir. İdeal anlamda mastürbasyonun ayna karşısında ayakta yapılması gerektiği gibi bir hipotezimiz var. Bunlar tabi muğlak ve araştırmaya açık şeyler. Ama Hüseyin Bey uzman olduğu için bunu araştırmaya gerek yok. Mastürbasyon kişinin kendini keşfetmesi için önemli deniyor. Burada kendini keşfeden kişinin özgüvenine katkı sağlandığı sonucuna varılabilir. Fakat sürtünme yolu ile yapılan mastürbasyonda kişi kendi vücudunu, penisini, spermini görmüyor. Mastürbasyonun psikolojiye olan desteğini ortaya çıkaramıyoruz burada. Bunun yanı sıra şayet mastürbasyon ile psikoloji arasında bir bağ varsa, sürtünme yolu ile yapılan mastürbasyonda gizli saklı, kaçak, kötü bir şey yapıldığı algısı var. Bu bir tür değersizlik olarak bilinçaltına yansıyabilir. Yani sürtünme vermesi gereken katkıyı vermediği gibi birde olumsuz neticeleri var.
Sürtünme mastürbasyonunda yaptığım bir başka araştırma ise, bu mastürbasyonda penise normalin üzerinde baskı uygulanıyor. Kişinin kendi ağırlığına yatağın sertliği ekleniyor doğru bu. Bu durum kişide cinsel sorunların ve tatminsizliğin nedeni olarak karşımıza çıkıyor. Yani fizyolojik olarak da problemli bir durum... Tabi gizli saklı olmak bilinçaltına nasıl etkiyorsa fiziksel olarak baskı da etkir, bunun karşılığı da sadizm olur. Yani kişinin kendine acı vermesi, kişinin kendisine acıyı, zorlukları layık bulması. Bende de acılardan geçip nirvanaya ulaşmak gibi garip bir damar vardır, böyle felsefeleri severim. Yani kolay yoldan başarıya ulaşma imkanı doğsa bile diğerini zor olanı seçme inancı vardır içimde. Acılar iyidir gibi. İligili mi bilemedim. Tabi biraz soyut ve ütopik bu yazdıklarım ama düşünmeye değer. Ama Hüseyin Bey, bir uzman olarak bana bir cevap vermeniz lazım, mastürbasyonun psikolojide veya bilinçaltında karşılığının olduğunun kanıtı nedir, bunu açıklamazsak ben daha fazla ilerleyemem. Bana mail atarsanız bunu okuduğunuzda sevinirim.
Şimdi son olarak bu sürtünme mastürbasyonunda, penisin baskı altında kalmasında tatminsizlik yaratılıyor dedim. Buna yönelik kendi ampirik gözlemlerimden bahsedeceğim. Ben tutup da yastık, yorgan hiç kullanmadım. Bana fazla yumuşak gelir ve yapamam. Zaten ilk ergenliğe girişimde de yatak vardı. Üzerimdekileri çıkarmadan yatakta uyur uyanık halde sürtünürken ergenliğe girdim. Bugün bazen uyur uyanık halde iken olur. Çünkü uyuyamadığımda beni rahatlatıyor ve uyuyabiliyorum. Neyse yakalanmama riski nedeni ile vaktinde cazip gelmişti. Baskılar sonucunda penisin duyarlılığı artıyor. Yani daha fazlasını istediği gibi birde yerli yersiz hassaslaşabiliyor. Daha fazlasını isteme noktası önemli. Yıllarca aktif olan benin, a-p yapıya geçmesini açıklar. Bugün çoğu mastürbasyonumda aktif başlarım tatmin olamayınca pasife geçerim. Yani penisin baskıyı yetersiz bulması nedeniyle konsantrasyonum zarar görüyor, bu konsanrtasyonu da fanteziye daha fazla ekleme yaparak tekrar sağlıyorum. Böyle tuhaf hisleri biliyorum, hatırlıyorum. Aktifliğimin başlangıcı yetersizlik hissi ama pasiflik bu tatminsizlik olmalı. Bu görüş nedense şu anda çok cazip geldi bana. Umarım sonradan yok öyle değilmiş demem. Sürtünme yolu ile yapılan mastürbasyon bugün yatakta uyku esnasında iken gerçekleşiyor. Bunu engellemek için de yatmadan önce el ile mastürbasyon yapacağım. Zaten tedavisi de bu, sürtünme yerine el ile yapmak. Ayrıca ikinci ödev olarak da kapıyı özellikle kilitleyip de yapacağım, anlaşılmasından korkmayarak. Yani bir ödevde iki hedef var.
Geçtiğimiz haftalarda tuhaf bir şekilde gay pornolarına sardım. Her gayin pornosunu izleyemiyorum. Kanadalı beğendiğim bir grup var, onlara dadandım geçen hafta. Pasifin birine neredeyse aşık oldum. Bu çok ilginçti. Yani sanki düzenli mastürbasyonlarım sayesinde oldu bu. Çünkü mastürbasyonların, yani doğru şekilde yapılan mastürbasyonların erkeği aktifleştirdiğini, atılımcı yaptığını, iktidar sağladığını düşündük. Bu doğru olabilir mi. Yani ben diğer eşcinsellerden biraz farklıydım. Mesela gidip de bir erkek bulmadım hiç. Yani yeterince atılımcı olmadığımdan olabilir bu. Evet tek problemim mastürbasyon değil, başka problemlerimden dolayı yanlış yöne savrulan bozuk bir gemiyim, şimdi mastürbasyonlar ile gemiyi çalıştırdık, hem akıntı hem kendi gücüm. Riskli bir evreye giriyorum gibime geliyor. Mehmet, pasiften aktife geçerken pasifin birini sikmiştim demişti, galiba onda da böyle bir süreç gelişti, çünkü sürtünme onda da vardı. Dikkatli olmam lazım, cinsel hayatımda bunca zaman erkek olmadı, hastalıklı aşkların altında ezildim, şimdi bir aptallık yapmak istemiyorum.
Yatak Odası
Çocukluğumda annem ve babam sabahları uyandığında ablamla onların yanlarına giderdik yani yataklarına giderdik, sohbet ederdik. Bundan çok keyif alırdık. Fakat bunun olumsuz bir sonucu olabilir mi diye düşünüyorum. Yatak odası mahremdir ve anne-baba orada cinsel ilişkiye girerler. Çocuk cinsel ilişkiyi bilmese bile o yatakta bulunmaması gerektiğini bilmelidir sanırım. Bugün annem ve babamın yatağına yatamam gerçekten de çünkü cinsellik kavramını biliyorum ve iğrenirim bu durumdan. Onlarla cinsel ilişkiye girecek halim yok ama o yatağın yarattığı algı beni itiyor. Fakat çocukken bu algının öğretilmemesi, yatak odasına kolayca ulaşılabilmesi, hatta keyifli sohbetlerle cazip hale gelmesi çocuğun cinsellik yada aşk ilişkisi algısına zarar vermiş olabilir. Yani eşe olan sadakati, ilişkiye karşı olan sahipleniciliği, cinsel hayatın ciddiyetini hasara uğratmış olabilir. Bu konuda daha fazla düşünemiyorum. Bilgim ve tecrübelerim kısıtlı, hafızamdan gerekli bilgiler olmadığından yeterli anıyı çekemiyorum.