Gönderen Konu: ÇOCUKLUK TACİZ VE TECAVÜZÜ / EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )  (Okunma sayısı 20831 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )



SİZ HİÇ ÇOCUKKEN CİNSEL TACİZE UĞRADINIZ MI?

Sitenizde bahsettiğiniz eşcinsellik problemi yaşayan insanlardan birisiyim
sizin bu konudaki yardımız yada terapiniz yada tedaviniz nasıl oluyor bunu
öğrenmek istiyorum

HK:www.escinselterapi.net i sıkı incelerseniz
terapi gören kişilerin
kendi iyileşme süreçlerine dair
kendi yazıları var.
eşcinsel terapi de
haftalık düzenli
terapilerle
kişinin kendi istek ve iradesine bağlı olarak
en erken 3 ay yada 6 ay içinde
iyileşme olabiliyor
özeti budur.
genelde
ilk terapiye
çekinerek
kaygılarla
gelinir
şüpheler olur
2-3-4 terapiden
sonra
güven ortamı
oluşunca
iyileşme süreci
başlar

bu işi sizinle halledeceğimize inanıyorum
sitedeki hikayeleri okuyorum

HK:okudukça ne görmüş oluyorsunuz?

çok güzel ve olumlu düşünceler
yok hakkınız hiç şüphe duymadım
aslında sizi bir dua ile buldum
desem inanırmısınız?

şöyleki
ben oldukça dindar bir insanım
5 vakit namazını kılan
fakat bu rahatsızlık
çocuklukta olan bir kötü olayla başladı
velhasıl kelam
daha sonraları üniversitede tanıştığım bir bayan
arkadaşım oldu
durumu bir şekilde öğrendi
ama başkasından değil
bilmiyorum belki istedi belki de rüya ile...
oda çok dindar
durumu tam olarak biliyor
fakat artık ilerlediği için geçenlerde uzun uzun konuştuk
oda karşına birisini çıkartsın seni bu dertlerden kurtasın diye uzun uzun dua etti
bende dualarını ortak oldum
çok üzüldüm ve ağladım o gece
sonrasında sizi bir gay sitede yahut onunla bağlantılı bir yerde gördüm
etkilendim ve danışmaya karar verdim
bu hastalıktan kurtulmak için her şeyi veririm

HK:çocukken olan kötü olay nedir

tecavüz

HK:yaş kaçken ve kim tarafından?

olayı anlatmakta sakınca yoksa
5 yada 6 yaşındaydım
sakıncası yok
anlatırım ben
evimizin yakınında
bir fırıncı çırağı vardı 18 yaş civarında
gözüne kestirmiş olmalı ki
küçükken de güzel bir çocuktum


sosyaldim
dışarılar da oynayan çocuk tipi
neyse
annemle kız kardeşim kuaföre gittiği bir gün o zaman
22 nisan
tarih
yıl 1993 yada 1994
öğleden sonra
bu çocuk
fırının deposundan odun getirmek için el arabası ile gidiyordu
bilirsin çocuklar böyle arabaları severler
peşine takıldım
oda sende gelsene bizle dedi
benle pardon
gittim peşine
kapıyı kapattı
o deponun
içeriye girdik
neyse aşağıya doğru gittik
odunların orada
o cinsel organın çıkardı ve tuvaletini yaptı
sonra bende sanki etkilenmişçesine bakıyordum
sonra yanıma geldi organı elinde
işte hafızamda o olaya dair hiç birşey yok
sonra o üzerini topluyordu

bana 6.000 lira para verdi
hoşuma gitti para verdiği
bende o parayla bayrak aldım
sonra eve geldiğimde tuvaletimi yaparken
zorlanmış olmalı
annem durumu anladı
fakat o sürekli olarak benim zorla yaptırdığım iması vererek beni suçladı
annem yıllarca beni suçladı
her kızdığında küfür etti
afedersiniz

yıllarca böyle devam etti
anneme karşı hiç sevgim olmadı
halende geçinemeyiz
o bana çok düşkün olsa da onu hiç sevemiyorum
şu anda cinsel problemim
sürekli olarak
porno seyredip günde en az 2 kez masturbasyon yapmakla geçiyor
yolda gördüğüm erkeklerle kafamda direk porno film sahneleri oluşturmak ile geçiyor


baba oğul ilişkisi nasıl bu süreçte?
babam hiç bilmedi
söylemedi annem de
hep korktum
fakat babam bir kez
daha önceki eşcinsel ilişki arkadaşlarımdan
gelen bir e-maili okumuştu
o zaman beni
sen i…. mi? oldun diye
çok kötü dövdü
bende birşey diyemedim










Onlar, çoğul kişilik bozukluğu, bir diğer deyişle disosiyatif kimlik bozukluğu adı verilen psikolojik bir rahatsızlığın kurbanları.

Çoğunluğu, küçük yaşlarda maruz kaldıkları cinsel ve fiziksel istismar sonucunda, geri kalanlar ise, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etme ya da çok küçük yaşlarda uğradıkları ağır tecavüzler sonucunda geçirdikleri telafisi mümkün olmayan travmalar sebebiyle bu rahatsızlıkla tanışıyorlar.


Rahatsızlık genelde küçük yaşlarda maruz kalınan fiziksel ya da cinsel istismar sonucu ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki, günümüzde her dört çocuktan biri cinsel tacize uğruyor. Her on çocuktan biri de ensest kurbanı.
Tacize uğrayan çocuk, benliğini ve onurunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için zengin hayal gücünü kullanarak başka kişilikler yaratıyor.
Çocuk nihayetinde kendini diğer kişiliklerinden koparmayı bile başarıyor ve büyüyor...
Kendini tanımıyor, insanlardan kaçıyor, bir yuva kuramıyor, suç işliyor, haksızca yargılanıp cezalandırılıyor.
Yaşamının her anı, böylece, bir bedende yaşadığı farklı hayatlar arasında kaybolup gidiyor.
Sanırım şimdi çocuklarımıza nasıl davrandığımızı bir kere daha gözden geçirebiliriz.



Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.

Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.


 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´
İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.




Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:
''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''



Genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. Bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde “o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum” vb dusunce degisiklikleri gelistirir. Bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. Bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.



Çocuklukta ruhsal ve fiziksel kötüye kullanım, hastalığın etiyolojisinde rol oynar. Bunların büyük çoğunluğu cinsel kötüye kullanımlardır. Bu cinsel kötüye kullanımların en yaygını ensest’tir (ebeveyn, kardeş, dayı, amca gibi kişilerle yaşanan cinsellik, eski Türkçe “fücur”). Çocuklukta yaşanan bu olaylar, dehşet ve acıdan kendini uzaklaştırma ihtiyacına yol açar. Bu uzaklaşma ihtiyacı, orijinal kişiliğin ayrı yönlerinin bilinçdışı bir bölünmesine yol açar. Her kişilik gerekli emosyon ve durumu ifade eder; öfke, cinsellik, yetenek gibi. Bunlar, orijinal kişiliğin ifade etmeye cesaret edemediği niteliklerdir. Kötüye kullanım sırasına çocuk, dehşet verici fiillerden, kişiliğin çözülmesiyle kendini kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken, özde başka bir kişi olur ya da kötüye kullanımın olmadığı veya olamayacağı başka bir kişi olur. Çözülmüş kendi’ler, uzun süreli, farkedilmiş emosyonel tehditlerden kendini korumanın kökleşmiş yöntemi olur.


ÇOCUK VE GENÇLERDE DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
           DKB ve benzeri kronik karmaşık dissosiyatif bozukluklar dalgalı seyretse de daima çocukluk çağında başlamakta çoğu zaman silik belirtilerle seyredip adölesans döneminde ve sonrasında çarpıcı belirtilerle fark edilir hale gelmektedir. Oysa çocukluk çağında tanı konulan vakaların daha kolay ve çabuk tedavi edilmesi olanaklıdır. Bunun yanısıra, çocuklukta tedavi edilmeyen vakaların adölesans dönemi ve sonrasında madde bağımlılığı, okul başarısızlığı, yıkıcı ve impulsif davranışlar, intihar eğilimi, kendi bedenine zarar verme, uygun olmayan cinsel davranışlar ve benzeri komplikasyonların eklenmesi ile de zarar görmektedir. Başlangıçta çocukluk çağı hayali arkadaşlığı gibi görünen durumlar hayali arkadaşların çocuğun kontrolünü alması ve yıkıcı davranışlara sürüklemesi halinde artık bir dissosiyatif bozukluk sayılmasının gerektiği unutulmamalıdır.
           Çocukluk çağı dissosiyatif bozukluk vakaları erişkindekine oldukça benzeyen belirtiler göstermektedir. Bunlar arasında işitsel ve görsel varsanılar, trans halleri, hatırlanmayan davranışlar, intihar düşünce ve davranışları, öfke patlamaları, yaşından farklı davranma epizodları, ders başarısında dalgalanmalar dikkati çeker. Ayırıcı tanıda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, çocukluk çağı depresyonu dikkate alınmalıdır. Buna karşın,
Dissosiyatif bozuklukların çocukta başka psikiyatrik tabloları taklit edebileceği de özerlikle tedaviye dirençli vakalarda dikkate alınmalıdır. Bu yaş grubunda devam eden travmatik yaşantılar söz konusu ise farkedilmeleri ve önlenmeleri de özellikle önem taşır.     

« Son Düzenleme: 13 Mart 2012, 06:49:14 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #1 : 16 Kasım 2010, 03:00:19 ös »
Çoğul kişilik bozukluğu



Uzun ve yorucu bir gün geçirdiniz. Kafanızda çözülmeyi bekleyen onlarca problem ve üzerinizde garip bir ağırlıkla yatağınıza uzandınız.
Ertesi sabah uyandınız...
Ama yatağınızda değilseniz? Ya kendinizi, size ait olmayan bir arabanın sürücü koltuğunda, üzerinize asla giymeyeceğiniz tarzda kıyafetlerle, daha önce hiç kullanmadığınız bir yolda sağa çekmiş halde bulursanız?
Siz belki böyle bir deneyim yaşamadınız ama dünyada çok sayıda insan buna benzer, hatta daha ağır tecrübeler yaşıyor ve acı çekiyorlar.
Onlar, çoğul kişilik bozukluğu, bir diğer deyişle disosiyatif kimlik bozukluğu adı verilen psikolojik bir rahatsızlığın kurbanları.
* * *
Çoğunluğu, küçük yaşlarda maruz kaldıkları cinsel ve fiziksel istismar sonucunda, geri kalanlar ise, ebeveynler arasındaki şiddete tanıklık etme ya da çok küçük yaşlarda uğradıkları ağır tecavüzler sonucunda geçirdikleri telafisi mümkün olmayan travmalar sebebiyle bu rahatsızlıkla tanışıyorlar.
1980 yılına kadar çoğul kişilik bozukluğunun çok nadir bir hastalık olduğuna inanılıyordu. Hatta Evelyn Lancaster ve James Poling'in kaleme aldığı "Eve'in Son Yüzü" yayınlandığında (1957), Eve White'ın yaşayan tek örnek olduğu düşünülüyordu.
Bu sorun önceleri tanınamadı, şizofreniyle karıştırılıp, mağdurlara yanlış tedavi uygulandı. Yapılan bilimsel çalışmalar ve resmi olarak psikiyatrinin DSM-III listesine girdikten sonra kazandığı yasal kimlikle pek çok kitaba ve filme de konu oldu.
* * *
Bunlardan bir tanesi Sidney Sheldon'ın 1999 yılında çıkan "Bana Düşlerini Anlat" kitabı... Diğeri ise 2003 yılında vizyona giren, başrollerini John Cusack ve Ray Liotta'nın paylaştığı "Kimlik" filmi.
Bu çarpıcı psikolojik gerilimdeki vakanın yarattığı kişilik sayısı 9 iken, Sheldon'ın kitabında bu sayı 2 ile sınırlı kalıyor.
Çeşitli vakalarda ortalama kişilik sayısı 2 ile 15 arasında değişiyor.
Alt kişilikler, farklı cinsiyetlerde, farklı yaşlarda ve hatta farklı milliyetlerden olabiliyor.
Bu kişilikler birbirinden haberli olmayabildikleri gibi, haberdar kişilikler de birbirini arkadaş, eş, rakip ya da düşman olarak da görebiliyorlar.
* * *
Dört yıl önce Milliyet'te yer alan haberde, bu konuda yapılan araştırmaya göre; Türkiye'deki nüfusun binde dördünde çoğul kişilik bozukluğu olduğu saptanmış.
Rahatsızlık genelde küçük yaşlarda maruz kalınan fiziksel ya da cinsel istismar sonucu ortaya çıkıyor.
Ne yazık ki, günümüzde her dört çocuktan biri cinsel tacize uğruyor. Her on çocuktan biri de ensest kurbanı.
Tacize uğrayan çocuk, benliğini ve onurunu koruyabilmek, varlığını sürdürebilmek için zengin hayal gücünü kullanarak başka kişilikler yaratıyor.
Çocuk nihayetinde kendini diğer kişiliklerinden koparmayı bile başarıyor ve büyüyor...
Kendini tanımıyor, insanlardan kaçıyor, bir yuva kuramıyor, suç işliyor, haksızca yargılanıp cezalandırılıyor.
Yaşamının her anı, böylece, bir bedende yaşadığı farklı hayatlar arasında kaybolup gidiyor.
Sanırım şimdi çocuklarımıza nasıl davrandığımızı bir kere daha gözden geçirebiliriz.


http://www.milliyet.com.tr/2005/11/11/ege/yaztanyeri.html



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #2 : 16 Kasım 2010, 03:04:07 ös »
Çoğul kişilik kategorisinde misiniz? 

Çoğul kişilik nadir görüldüğü sanılan, ancak toplum içinde derece derece de olsa görülebilen bir hastalık. Aile içi istismar ve intihara kadar sürükleyebilen aşırı baskı, çoğul kişiliğin sebebi olarak sayılıyor.


Yaklaşık her 100 insanda bir görülen ´çoğul kişilik´, bireyde ani kimlik değişimlerine sebep olan bir hastalık. Rahatsızlığa kapılan kişide, ayrı kişilik ve kimlikler yaşanıyor.
Hasta, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişiliğin tutumlarını ve davranışlarını yansıtıyor. İkinci bir kimliğe geçildiğinde ise orijinal kişilik bazı uç durumlarda genellikle hatırlanmıyor. Ruhsal travma sonucu ortaya çıkan ve etkisiyle uyuşturucu kullanımından intihar etmeye kadar sürükleyen çoğul kişiliğin nedeni ise ailede yaşanan ciddi problemlerde yatıyor.
Birçoğunuz yaşamıştır, gülerek keyifle sohbet ettiğiniz bir arkadaşınız, aniden üzüntüye kapılmış, hatta öfkelenip yanınızdan bile çıkıp gitmiştir. Durumu anlattığınızda, olayı hatırlamadığını bile duyarsınız ondan. Belki siz bile yaşıyorsunuzdur.
Konuştuğunuz şeyleri hatırlamama, kendinizi hiç arkadaşlık etmeyeceğiniz kişiler arasında bulma ve buna benzer ruhsal gerilimler, çoğul kişiliğin belirtileridir. Genellikle küçük yaşlarda sürekli dövülme, ağır cezalandırmalar gibi fiziksel; tecavüz, taciz gibi cinsel ve sevgi gösterilmeme, sağlık, eğitim ihmalleri gibi duygusal travma yaşantıları bu rahatsızlığa yol açıyor.
Hastalık, çocuklarda okul uyumsuzluğu, kardeş geçimsizliğine sebebiyet verirken, gençlerde ise özellikle öfke patlamaları, evde ya da arkadaşları arasında şiddet kullanma, ders başarısında sebebi anlaşılamayan dalgalanmalar olması şeklinde ortaya çıkıyor. Hatta hasta, keyfi yerinde görünürken zaman zaman öfkeli, üzgün ruh hallerine kapılıyor.
Birçok hasta ise bu rahatsızlığın sebebini ya bilmiyor, ya da gizli tutuyor. Sonuçta, rahatsızlığı bilmeyen kişilerce yanlışlıkla daha ağır rahatsızlıklarla karıştırılıp, yanlış tedaviler uygulanıyor.
Hasta, değişik kişiliklerin etkisi ile suç işleyebiliyor. Yaşadığı travma ve ikileme dayanamayanlar ise uyuşturucu kullanıyor, başkalarına zarar veriyor, hatta intihar bile edebiliyor.
İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Vedat Şar, çoğul kişiliğin, travma sıklığının en çok yaşandığı dissosiyatif bozukluklar içinde en ağır olanı olduğunu söylüyor. Rahatsızlığın genelde gizli kaldığına değinen Şar, hastalığın yaşanan bir kriz sonrası ortaya çıktığını kaydediyor. Psikiyatri uzmanı, aileleri rahatsızlık konusunda uyarıyor.
 Ailesi tarafından ihmal ve istismara uğrayan kişide bu rahatsızlığın daha büyük bir oranda görüldüğünü belirten Şar, bazı vakaların ise ´görünürde normal aile´de yaşandığını şu sözlerle anlatıyor: ´Anne-baba arasındaki problemler saklı tutulmaya çalışılsa bile, durumun farkına varan çocuk bundan etkileniyor. Aile içindeki sıkıntılar ilerleyen zamanlarda düzelse dahi bu rahatsızlık, geç gelen fatura gibi, ortaya çıkabiliyor.´
İyi niyetli ailelerde de hastalığın ortaya çıkabileceğini ifade eden Şar, ´Örneğin çocuktan derslerinde aşırı derecede başarı beklentisi bile hastalık için risk oluşturuyor.´ diyor.
İlaç tedavisi olmayan rahatsızlığa, psikoterapi uygulanıyor. Rahatsızlık, uzman psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi ediliyor.


http://www.haber7.com/haber/20071020/Cogul-kisilik-kategorisinde-misiniz.php


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #3 : 16 Kasım 2010, 03:05:07 ös »
Travma çoğul kişiliğe yol açıyor



Çocuklukta yaşanan travmalar yetişkinlikte çoğul kişiliğe yol açabiliyor. Cinsel taciz, tecavüz, ilgisizlik gibi olumsuzlukları yaşadığını kabullenememek, farklı bir kişiliğe bürünmeyi beraberinde getirebiliyor. Üstelik, bu hastalık şizofreni kadar yaygın.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı öğretim üyesi Doç. Dr. İlhan Yargıç, çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmaların ''çoğul kişilik bozukluklarına'' yol açtığını bildirdi.
Yaklaşık 8 yıldır ''çoğul kişilik bozuklukları'' tedavisiyle uğraşan Doç. Dr. Yargıç, bu tür durumlarda kişinin farklı zamanlarda farklı kimliklere büründüğünü söyledi.
Hastaların genelde bayılma, depresyon, sürekli korku yaşama, uyku bozukluğu ya da yaygın bedensel şikayetlerle başvuruda bulunduğunu anlatan Doç. Dr. Yargıç, vakaların bir kısmına yanlış, bir kısmına da eşlik eden bozuklukların tanısının konulduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Yargıç, ''Bu rahatsızlığın temelinde çocukluk çağında yaşanan ruhsal travmalar yatıyor. Aşırı dayak yeme, cinsel tacize uğrama, sürekli hakaret ve aşağılanma yaşama ya da şiddetli ihmal edilme gibi...'' dedi. Çocuğun bunları yaşadığı ortamdan kaçma ya da değiştirme şansı bulunmadığına işaret eden Doç. Dr. Yargıç, şöyle devam etti:
''Ortamda yaşamanın yolu, ortamdaki kötü ve iyi şeyleri ayırmak,  kötü şeyleri yaşayan sanki kendisi değilmiş gibi düşünmek. Bir tür savunma yolu. Dolayısıyla o insan bir yandan feci bir şekide dayak yerken, cinsel tacize uğrarken, bir saat sonra da hiçbir şey yokmuş gibi davranmak zorunda. Bunun yapmanın yolu da, o iyi ve kötüyü zihninde birbirinden ayrı tutmak. Çevrelerindeki insanları ayırdıkları gibi kendilerini de ayırırlar. Tacize uğrayan 'ben var', bir de 'tacize uğramayan ben' var. Böyle iki tane de kalmıyor. Kişide o travmanın çeşitli parçalarını yaşayan farklı farklı kimlikler oluşuyor.''
HOLLYWOOD FİLMLERİNDEKİ GİBİ...
''Travmanın şiddetine bağlı olarak bir kişide günlük hayatta ortalama 3-4 kimlik ortaya çıkabiliyor'' diyen Doç. Dr. Yargıç, şunları kaydetti:
''Örneğin cinsel tacize uğradığından dolayı erkeklerden ve cinsellikten nefret eden, tiksinen bir kişi, farklı bir kimliğe büründüğünde erkekleri baştan çıkaran bir kişiliğe dönüşüyor. Hollywood filmlerindeki gibi gerçekten uç vakalarımız var. Bir kişiliğinin fahişelik yaptığına ilişkin ipuçları elde ettiğim  hastam vardı. Ancak bunların büyük çoğunluğu normal insanlar. Uç yaşantıları yok. Bir ev hanımı kendinden geçiyor. O sırada hiç yapmadığı şekilde eşine bağırıp çağırıyor, saldırgan davranışlarda bulunuyor. Bu durum geçince yine eski haline geliyor. Ya da dolabında yemek buluyor, ancak bunu ne zaman yaptığını hatırlamıyor. Veya kendini bir an sokakta bir yere giderken buluyor.''
Bunların akıl hastası olmadığını vurgulayan Doç. Dr. Yargıç, ''Başvuran hastaların 10'da 9'u kadınlar'' dedi.
ÇOĞUL KİŞİLİK ŞİZOFRENİ KADAR SIK
Bu hastaların çok yalan söylediklerine, davranışlarında hızlı değişiklikler olduğuna ve hafızalarında büyük boşluklar bulunduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Yargıç, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Kimlikler bazen içinde bulunulan topluma göre cin, şeytan ya da uzaylı gibi şekiller alabiliyor. Çocukluğundan itibaren hep cin, şeytan hikayaleri duyan çocuk, kafasının içinde bir ses duyduğunda ya da kolu hareket ediyor, ama bir güç onu hareket ettiriyormuş gibi hissettiğinde bunu 'benim içime herhalde cin ya da şeytan girdi' diye yorumlayabiliyor. Ve farkında olmadan da içindeki diğer kimliği oluşturmuş oluyor. O yüzden bazı farklı kimlikler 'ben cinim, onun içine girdim' diye çıkabiliyor.''
Farklı kimliklerin genelde sıkıntılı, stresli ortamlarda ortaya çıktığını belirten Doç. Dr. Yargıç, tedavinin şart olduğunu ve sadece psikoterapi uygulandığını bildirdi.
Kendilerine gelen vakaların yüzde 60'ında cinsel taciz yaşandığınıtespit ettiklerini anlatan Doç. Dr. Yargıç,  ''Çoğul kişilik şizofrenikadar sık, ama yeterince fark edilip yakalanamıyor. Genel olarak psikiyatri servislerine yatırılmış hastaların yüzde 5'nde çoğul kişilik görülüyor'' diye konuştu.

http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?viewid=40786


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #4 : 16 Kasım 2010, 03:06:00 ös »
DISSOSIYATIF KIMLIK BOZUKLUGU (DKB)
Kisinin icinde birbirinden farkli kisilikler hissedip, bu kisiliklere uyan davranislarda bulunmasi, bu kisiliklerin etkisi altinda oldugu anlarda yaptiklarindan habersiz olma halidir. Bu kisilikler bireyin kendi cinsiyetinden, yas grubundan, sosyoekonomik ve kulturel durumundan farkli olabilir. Bu kisiliklere ait kafasinin icinden gelen ve kendisini yonlendiren sesler duyabilir. Farkli kisilikler var olan "evsahibi" kisilige zarar verici davranislar gosterebilir (es ya da karsi cinsle uygunsuz iliskiler, suca yonelik davranislar gibi). Evsahibi kisiligi oldurup, yerine gecmek icin intihar girisimlerinde bulunabilirler.



Nasil olusmaktadir?

Genellikle cocukluk yaslarinda cok agir fiziksel (dovulme, agir cezalandirmalar), cinsel (tecavuz, cinsel tacizler) ve duygusal (sevgi gosterilmeme, saglik, egitim ihmalleri ve bakim gereksinimlerinin yerine getirilmemesi gibi) travma yasantilari sonrasinda gelisir. Bu donemde cocuk bu olaylar esnasinda kendini olayin etkisinden kurtarmak icin bir savunma mekanizmasi seklinde “o olayi yasayan ben degilim, bu olanlar bana yapilmiyor, ben bunlari hissetmiyorum” vb dusunce degisiklikleri gelistirir. Bu zamanla normal disi bir hal alip, bu bozukluga donusur. Bu sekil bir savunma sureci, agir travmalara uyum saglamada onemli bir yere sahiptir.



Dissosiyatif kimlik bozuklugunun birincil belirtileri:

Iki ya da daha fazla birbirinden ayri kimligin ayni kiside varligi (herbirinin kendi icinde sureklilik gosteren cevre ve benlik algisi, iliski kurma ve dusunme bicimi vardir). Bu kimliklerden en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kisinin davranislarini denetim altinda tutar. Onemli kisisel bilgileri siradan bir unutkanlikla aciklanamayacak sekilde animsayamazlar.



Baska Turlu Adlandirilamayan Dissosiyatif Bozukluk:

Bu durumun DKB'ndan farki iki ya da daha cok kisilik durumu olmasina karsin, kisilikler arasinda ayrilik ve farklilik yoktur ya da onemli kisisel bilgiler icin untkanlik durumu bulunmamaktadir. Genelde en cok gorulen dissosiyatif bozukluktur. Ayrica uzun sureli zorla dusunce asilanmasi (beyin yikama), tibbi bir duruma baglanamayan bilinc kaybi-koma halleri, bazi duyu otesi algi yasantilarinin oldugu vakalar bu gruba ornek olusturmaktadir.



Toplumda ne oranda gorulmektedir?

% 5-10 arasinda gorulmektedirler. Daha cok kadinlarda teshis edilmektedir. Erkek hastalarin ise suc isledikleri icin daha cok adli sistem icinde olduklari ve bu nedenle tani konulamadigi dusunulmektedir. Kisilerin ozellikle kafalari icinden gelen sesler duymalari, yaptiklarini hatirlamadiklari seylerle karsilasmalari gibi belirtilerin, ogrenilmesi halinde kendilerinin “akil hastanesine kapatilacaklari ya da toplumda damgalanacaklari ” yonundeki inanclari nedeniyle tedaviye basvurmadiklari gorulmektedir.



Hastalik nicin onemlidir?

Rahatsizligi bilmeyen kisilerce yanlislikla daha agir rahatsizliklarla karistirilip, hastanin yanlis ve hayatini kotu etkileyen tedaviler uygulanmasina yol acilabilir. Hastanin islevselligi kotu etkilenebilir. Hasta intihar edebilir ya da baskalarina zarar verebilir. Degisik kisiliklerin etkisi ile suc olarak addedilebilecek olaylarla karsilasilabilir.



Tedavi:

Hastalik bu rahatsizligi bilen psikiyatristlerce uzun dönemli psikoterapi ile tedavi edilmektedir. Tedavide kisiliklerin bir araya getirilerek bir butun olusturmasi ve gecmiste yasanan ve bazi hallerde unutulmus olan travma doneminin aydinlatilip, bunun normal bilinc hali ile birlestirilmesi ve butunlestirme sonrasi eslik eden diger kisilik sorunlari ve yaklasimlarin tedavisi ile surdurulur. Psikoterapi esnasinda farkli kisiliklerin etkisi ile sikayetlerde alevlenmeler gorulebilir. Bu durumlarda ilac tedavileri ve kisa sureli yatakli tedaviler gerekebilir.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #5 : 16 Kasım 2010, 03:06:50 ös »
Dissosiyatif Bozukluklar
•   Dissosiyatif Amnezi (Bellek Yitimi)
•   Dissosiyatif Füg (Kaçış)
•   Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu
•   Depersonalizasyon Bozukluğu
 
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
Genel özellikler, psikolojik nedenlerle orta çıkan bellek, bilinç, kimlik veya çevrenin algılanmasının kaybıdır. Herhangi bir beyin hasarı söz konusu değildir. Bu başlık altında 4 hastalık ele alınır
DİSSOSİYATİF AMNEZİ (bellek yitimi)
Yeni bilgileri öğrenme kapasitesi bozulmamış olmakla birlikte, genellikle stresli ve travmatik durumlarda görülen önemli bilgilerin ani kaybı söz konusudur. Bu unutma, olağan bir unutkanlıkla açıklanamaz. Hastalar, genellikle bellek kaybından haberdar ve bu konuda uyanıktırdır. En yaygın tipinde, lokal amnezi söz konusudur. Burada, kısa bir zaman dönemine ait olaylar unutulmaktadır. Hastalarda bu tür kısa süreli hafıza kaybına karşı belirli bir aldırmazlık söz konusu olabilir. Bilinçte hafif bir sislenme görülebilir.
Dissosiyatif bozukluların en yaygın olanıdır. Felaketlerin ardından veya savaş anlarında daha sık görülür. Kadınlarda daha fazladır. Ergenlikte, erken erişkinlikte ortaya çıkar. Emosyonel travmalar hastalığa katkıda bulunur.
Bu hastalarda, bellek kaybı, elem verici psikolojik çatışmalara ikincildir. Hastalık aniden sonlanabilir; az sayıda tekrarlamalar olabilir.
DİSSOSİYATİF FÜG (kaçış)
Hasta, herzamanki evinden veya işinden uzak bir yere, ani, beklenmedik seyahatlere çıkar. Önceki kimliğini, ailesini, adını yani önceki kimliğininin önemli kısmını hatırlayamaz ya da hatırlamakta güçlük çeker. Genellikle yeni bir kimlik takınır. Ani bellek kaybıyla birlikte, amaçlı, açık zihinle, uzak mesafelere, uzun süren seyahatlere çıkma görülür. Seyahat daha çok başıboş dolaşma şeklindedir. O sırada, geçmiş yaşamıyla ilgili kısmi ya da tam bellek kaybı söz konusudur ve kişi bunun farkında değildir. Yeni kimliğiyle tamamen normal bir görünümdedir; gariplik içinde görülmez. Bazen bu yeni kimlikte şaşkınlık ve yönelim bozukluğu olabilir.
Nadir görülen bir hastalıktır. Felaketler ardından ve savaş zamanlarında artar. Emosyonel travmalar hastalığın ortaya çıkışına katkıda bulunur. Aşırı alkol kullanımı yatkınlık geliştirebilir. Borderline, histrionik ve şizoid kişilik bozukluklarında daha sık görülür. Genellikle kısa sürer, ancak aylarca sürebilir ve çok uzak mesafelere seyahatler görülebilir. İyileşme genellikle kendiliğinden olur ve hızlıdır. Hastalığın yinelemesi nadirdir.
DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU
Aynı kişide ayrı kişilik ve kimlikler yaşanır. Kişi o sırada, sanki diğer kişiliği yokmuş gibi, o anda yaşadığı kişilik, tutumlarına ve davranışlarına hakim olur. Hasta ikinci bir kimliğe geçtiğinde, orijinal kişilik genellikle hatırlanmaz; orijinal kişilik diğerinden haberdar değildir. Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle anidir. Her kişiliğin ayrı karakteristikleri vardır. İki kişilik psikolojik teste tabi tutulduklarında tamamen ayrı sonuçlar verirler. İki kişilik, başka cinsiyetten, başka yaştan başka ırktan olabilir. Bu hastalık daha çok filmlere konu olmakla birlikte, eskiden sanıldığı kadar az görülmediği düşünülmektedir.
Ergenlik ve erken erişkinlikte görülür. Daha erken yaşlarda da başlayabilir. Kadınlarda daha fazla ortaya çıkar. Birinci derece akrabalarda daha çok görülür. Çocuklukta ruhsal ve fiziksel kötüye kullanım, hastalığın etiyolojisinde rol oynar. Bunların büyük çoğunluğu cinsel kötüye kullanımlardır. Bu cinsel kötüye kullanımların en yaygını ensest’tir (ebeveyn, kardeş, dayı, amca gibi kişilerle yaşanan cinsellik, eski Türkçe “fücur”). Çocuklukta yaşanan bu olaylar, dehşet ve acıdan kendini uzaklaştırma ihtiyacına yol açar. Bu uzaklaşma ihtiyacı, orijinal kişiliğin ayrı yönlerinin bilinçdışı bir bölünmesine yol açar. Her kişilik gerekli emosyon ve durumu ifade eder; öfke, cinsellik, yetenek gibi. Bunlar, orijinal kişiliğin ifade etmeye cesaret edemediği niteliklerdir. Kötüye kullanım sırasına çocuk, dehşet verici fiillerden, kişiliğin çözülmesiyle kendini kurtarmaya çalışır. Bunu yaparken, özde başka bir kişi olur ya da kötüye kullanımın olmadığı veya olamayacağı başka bir kişi olur. Çözülmüş kendi’ler, uzun süreli, farkedilmiş emosyonel tehditlerden kendini korumanın kökleşmiş yöntemi olur. Epilepsi (sara) ile birlikte görülebilir.
DEPERSONALİZASYON BOZUKLUĞU
Kişinin kendisi veya bedeninden sürekli ve yineleyici ayrılma hissini yaşamasıdır. Rüyada olma, kendini dışarıdan seyrediyormuş hissi gibi. Kişi, kendi ve bedeni hakkında gerçek dışılık duygusu içindedir. Bunun yanında gerçeği değerlendirme yetisi bozulmamıştır. Bu duygular benliğe yabancıdır. Zaman ve uzay algısında bozulmalar, kol ve bacakların olduğundan çok uzun ya da kısa görünmesi, derealizasyon (dış dünya hakkında tuhaflık hissi) yaygındır. Hastalar kendilerini robot gibi hissedebilirler. Başdönmesi, depresif belirtiler, obsesyon, anksiyete ve bedensel zihin uğraşları sık görülür. Hastalığın kendisi nadir olmakla birlikte aralıklarla gelen depersonalizasyon dönemleri sık görülür. 40 yaşın üzerinde başlaması nadirdir. Kadınlarda daha sık olabilir. Şiddetli stres, anksiyete, depresyon, rahatsızlığa yatkınlık sağlar.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #6 : 16 Kasım 2010, 03:07:44 ös »
DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR       

                     Prof.Dr.Vedat Şar

   Dissosiyatif bozukluklarda, tıbben gösterilebilir bir bedensel (örneğin nörolojik) neden bulunmadığı halde, bellek, kimlik ya da bilinç işlevlerinin bütünlüğünde bozulma (bölünme) ya da değişme görülür. Dissosiyatif somatosensoriyel bozukluklarda (konversiyon) ise nörolojik nedenlerle açıklanamayan motor ve duyusal belirtiler ortaya çıkar.   
            Dissosiyatif bozuklukların en kapsamlısı dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB) ve ona yakın olan tablolardır. Diğer dissosiyatif bozukluklar (depersonalizasyon, dissosiyatif amnezi, disssiyatif füg, dissosiyatif somatosensoriyel bozukluk) DKB ‘nin bir parçası olabileceği gibi kendi başına da görülebilirler. Dalgınlık, unutma ve hayal kurma halleri normal yaşamda karşılaşılan dissosiyatif yaşantılara örnektir. Dissosiyatif yaşantılar kişinin kendisi içi rahatsızlık verici ya da iş ve sosyal uyumunu bozacak derecede ağır ve sık olduğunda bir dissosiyatif bozukluk tanısı konulur.

RUHSAL TRAVMA VE DİSSOSİYASYON
            Dissosiyatif bozukluklar tüm psikiyatrik bozukluklar içersinde etiyolojik olarak çevre etkenlerine en fazla bağlı olanıdır. Dissosiyasyon her insanda bulunan bir kapasitedir. Bu nedenle, şizofreni ve bipolar bozukluk gibi genetik yönü belirgin olan bozuklukların aksine, erken yaşta (genellikle 10 yaşından önce) başlayan kronik psikolojik travmatizasyon normalde sağlıklı bir gelişim beklenen bireyde de dissosiyatif bozukluk oluşturabilir.
            Dissosiyatif bozukluk hastaları psikiyatride en yüksek oranda çocukluk çağı travmatik yaşantısı bildiren tanı grubudur. Çocukluk çağında karşılaşılan ve tekrarlayıcı olan (gelişimsel) ruhsal travmalar erişkinlikte geçirilen tek bir travmatik olaya oranla farklı etki yaparlar. Dissosiyasyon başlangıçta çocuk tarafından normal olarak travmatik yaşantının üstesinden gelme çabası içersinde ortaya çıkar. Ancak bu düzenek zamanla uyumsal olmayan ve patolojik bir sürece dönüşür.
          Dissosiyatif bozukluğa yol açan çocukluk çağı travmaları içersinde istismar (kötüye kullanım) ve ihmal önemli yer tutar. Bu gibi yaşantıların patolojik sonuçları olmasının başta gelen nedenlerinden biri kurban durumundaki kişide ortaya çıkan istismarcıya bağlanma tepkisidir. Bunun bir nedeni çocukluk çağında bağlanmanın birinci dereceden gerekli bir yaşantı olması ve istismarın özellikle çocuğa bakım veren kişilerden gelmesi durumunda çocuğun istismarcıya bağlanmaktan kaçamamasıdır. İkinci bir neden ise çocuğun istismarı kontrol etme çabası içersinde istismarcının saldırganlığını içe atmasıdır (kontrol odağında kayma). Ancak bu durum kişinin ruhsal bütünlüğünü yitirmesine ve içteki yabancı ruhsal odakların özerklik kazanması ile kendi kontrolünü (dengesini) yitirmesine yol açmaktadır. Dissosiyatif bozukluğun tedavisinde, eninde sonunda, istismarcı ile süren gerçek ve ruhsal ilişkinin giderilmesi önem taşır.   
   
   
Tablo 1: Dissosiyatif Bozukluklar

 1. Dissosiyatif kimlik bozukluğu ve benzeri durumlar
 2. Dissosiyatif amnezi
 3. Dissosiyatif füg
 4. Depersonalizasyon bozukluğu
 5. Dissosiyatif trans bozukluğu 
 6. Dissosiyatif psikoz
 7. Posesyon
 8. Dissosiyatif somatosensoriyel bozukluk

   
   DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU VE BENZERİ DURUMLAR
   Tanım
   DKB’nun temel belirtileri bellek ve kimlikle ilgilidir. Kendi içinde sürekliliği olan, öznel olarak ayrı fakat birbirinin yerini alabilen kişilik durumları ya da kimlikler aynı kişide birlikte varlığını sürdürmektedir. Birbiriyle kaynaşmayan bu kişilik durumları zaman zaman belirli işlevleri yüklenmek üzere etkin olurlar. Bu durumdan kaynaklanan yineleyici amneziler tabloya eşlik eder. DKB’nun DSM-IV tanı ölçütleri Tablo 2’de verilmektedir.
   DKB ‘nun kısmi şekilleri çekirdek sendromdan çok daha sık olarak görülmektedir. Aralarında sadece ağırlık farkı bulunduğundan DKB ve benzeri tabloların hepsine birden  karmaşık dissosiyatif bozukluklar da denilmektedir. Kısmi vakalarda kişilik durumlarının ayrılığı daha az (hasta tarafından kendine yakın hissedilir) olabilir, tam denetimi almak yerine hastayı dolaylı olarak etkilemeyle sınırlı kalabilir, ya da kişilik durumları yeterince ayrı olup denetimi alsalar da amnezi bulunmayabilir  (eşbilinçli DKB. Böyle bir durumda denetimi alan değişik ve kendisini yaş ve cinsiyette bilen bir çok alter kişilik olabilir, fakat birbirlerinden haberdardırlar. Bir alter kişiliğin  evsahibi kişilik öldüğünde kendisinin yaşamaya devam edeceğini savunması ileri derecede “ayrı olma”ya örnek oluştururken, bir alter kişiliğin kendisini diğer cinsiyetten ve değişik yaşta algılaması farklılığa örnektir. Birbiriyle özdeş fakat birbirinin yaptığını hatırlamayan alter kişiliklerden oluşan bir bileşim de olabilir, böyle bir hastada kişilik dalgalanması yerine amnezi ön planda yer alır.  Kimi zaman alter durumlar görece küçük bir parçadan ibarettir (örneğin tek bir düşünce ya da duygu, ya da bunların sınırlı bir kombinasyonu).
   

Tablo 2: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğunun DSM-IV Tanı Ölçütleri

A. İki ya da daha fazla birbirinden ayrı kimlik  ya da kişilik durumunun varlığı (çevre ve kendisi konusunda her biri oldukça süregiden kendi algılama, ilişki kurma ve düşünme biçimine sahiptir).
B. Bu kimlik ya da kişilik durumlarından en az ikisi zaman zaman tekrarlayarak kişinin davranışını denetim altında tutmaktadır.
C. Önemli kişisel bilgileri sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak biçimde anımsayamama
D. Bu bozukluk bir maddenin doğrudan fizyolojik etkilerine (örneğin Alkol Entoksikasyonu sırasında görülen “black-out”lar) ya da genel bir tıbbi duruma (örneğin kompleks parsiyel epilepsi)  bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır. Not: Çocuklarda belirtiler hayali oyun arkadaşları ya da fanteziye dayalı oyunla açıklanamamaktadır.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #7 : 16 Kasım 2010, 03:08:32 ös »
Klinik Görünüm   
   DKB, sanılanın aksine, örtülü bir tablodur. Hastalar klinisyenin karşısına kimlik değişiklikleri ya da amnezilerden yakınarak gelmezler.  Tanıya çoğunlukla ikincil belirtiler üzerinden ulaşılır. Bu bozukluğun çok sayıda değişik klinik görünümünün olması da bir güçlük nedenidir. Bozukluğun gidişinin dalgalı olması ve bir dönem (tanı penceresi) açıkça gözlenen belirtilerin başka bir zamanda gözlenmemesi de tanı koymayı güçleştirir. 
   Bozukluğun ikincil belirtilerinden oluşan semptom profilinin bulunduğunun saptanması ile tanıya yaklaşılır. Ruhsal muayene sırasında kişilik değişimi (“switching”) ve amnezilere tanık olunması tanıyı kesinleştirir. İlk görüşmelerde saptanamayan amnezilerin ve alter kişilik durumlarının kısa ya da uzun bir zaman sonra izleme süreci içersinde kendilerini belli etmeleri sık görülen bir durumdur.   
   Putnam’a göre alter kişilik, bilincin süregiden bir afekt, sınırlı bir davranış repertuarı ve bir dizi duruma-bağımlı anıyla birlikte bir kendilik duygusu (beden imajı dahil) çevresinde organize olmuş ileri derecede ayrılaşmış durumlarıdır. Kluft ise şöyle tanımlar: Ayrılaşmış kendilik durumları, yani (alter) kişilikler mental içerik ve işlevleri seçici olarak harekete geçirme (görece stabil ve süregiden) örüntülerinin mental odaklarıdır. Sözkonusu mental içerik ve işlevler rol alma ve rol oynama boyutlarıyla açıkça davranışa dökülebilir. Bunlar intrapsişik, kişilerarası ve çevresel uyaranlara duyarlıdırlar; kendi kimlik ve düşünce yapısı hissine sahiptirler, düşünce süreci ve eylem başlatma kapasiteleri vardır. Her biri zihnin bir parçası olarak değil, zihnin değişik bir örgütlenme biçimi olarak anlaşılmalıdır. Alter kişilikler bütünün bir parçası olmaktan çok değişik örüntüler olarak düşünüldüğünde sayılarının neden çok fazla olabildiği  daha iyi anlaşılır. Genellikle bir hastada bir kaç gelişkin alter kişilik ve çok sayıda küçük parça bulunur. Bazı parçalar sadece bir duyguyu ya da bir anıyı taşır, bunların ortaya çıkışı bir flaşbek tarzında olur.
   Geleneksel olarak alter kişilik diye adlandırılan bu unsurlar yineleyici biçimde  denetimi alırlar ve algıladıkları kendilik kavramı ve temsili doğrultusunda davranırlar. Alter kişiliklerden bazılarının psikofizyolojik ölçümlerde  farklı ve ısrar eden bulgular verdikleri yönünde bazı  çalışmalar vardır. Bu kişilikler belirgin olarak farklı ses, aksan, kelime haznesi, yüz ifadesi, hareket özellikleri, sağ-sol el seçimi, allerji, semptom, gözlük numarası, psikolojik test bulgusu, beyin perfüzyonu ve ilaç yanıtı gösterebilir. Kendilerinin algıladıkları yaş, etnisite, cinsiyet, köken ve fiziksel özellikler çok farklı olabilir. Tercihleri, önem verdikleri değerler, amaçlar, anılar farklı olabilir. Farklılıklarını ayrı giysiler kullanma, farklı çevrelerde ilişki kurma ve bireysel ilgileri izleme yolu ile yaşama dökmeye çalışabilirler. Ancak ayrılıklarını sürdürme ve farklı eğilimlerini gerçekleştirmeye verdikleri önem farklı olabilir. Hasta gündelik yaşamının büyük bölümünü genellikle depressif duygular içersinde olan ve içinde bulunduğu ruhsal durumun sonuçlarına katlanan "evsahibi" kişiliğiyle geçirir.
   Klasik DKB ile alter kişiliklerin açıkça ve kendi başlarına ortaya çıktığı tablolar anlaşılır.  En sık görülen (tipik) DKB ise alter kişilikler arasında kesişim fenomenleri, eşbilinçlilik ve birlikte etkin olma (koprezens) gösterir. Ayrı kişilik durumları tam denetimi alma dışında birbirlerini de etkileme yoluna başvurmakta ve görünürde denetimi almış görünen kişilik aslında bir diğerinin emrinde davranır olabilmektedir. Günümüzdeki vakalar sıklıkla bir düzineden fazla kişilik göstermekte  ve bunlardan yalnızca bir bölümü çevre ile uzun süreli ve karmaşık ilişkiler kurmaktadır.
   Alter kişilikler arasındaki kesişimler ve etkileşimler hastayı rahatsız eden ve yakınmasına konu olan klinik belirtilere yol açar. Değişik alter kişiliklerden kaynaklanan mesajlar hasta tarafından işitsel varsanı olarak duyulabilir. Hasta kendisinin içinde birden çok kişinin bulunduğunu hissedebilir. Davranış, düşünce ve duygularının hangilerinin kimden kaynaklandığını değerlendirmekte zorluk çeker. Bu durum çok sayıda Schneider belirtisine yol açar. Evsahibi kişilik zihnine düşünce ve duygular sokulduğunu, kendi duygularının başkaları tarafından oluşturulduğunu, başkaları tarafından yönetildiğini hissedebilir. Değişik kişilere ait sesler onun davranışlarını eleştirir, davranışları ve düşünceleri hakkında yorumlarda bulunur, düşüncelerini okur. DKB  hastaları Schneider belirtilerini gerçek olarak yaşar fakat bu yaşantılarını açıklayan sanrılar geliştirmezler. Tüm varsanılar ve etkilenme yaşantıları alter kişiliklerin etkinlikleri ile açıklanabilir niteliktedir. Şizofreni hastalarında ise Schneider fenomenlerinin yaşantıdan çok birincil düşünce bozukluğu niteliği taşıdığı gözlenir.
   DKB hastaları sınırda kişilik bozukluğunun bir çok belirtisini gösterirler. DKB hastalarında kendine fiziksel zarar verme, impulsiflik, öfke patlamaları gibi belirtiler alter kişiliklerin etkinlikleri nedeniyle oluşmaktadır ve ilgili alter kişiliğin füzyona uğraması sonucunda ortadan kalkar. Çok sayıda somatik yakınma dile getirilir. Bunlar kimi zaman bir somatizasyon bozukluğu tanısını gerektirecek sayıdadır. Bunlar içersinde başağrısı ve migren en sık görülenlerden biridir ve genellikle kişilik değişimi anlarında ya da bir alter kişiliğin denetimi almak için bir diğerini zorladığı anlarda başlar. Konversiyon belirtileri sıktır, bazı DKB hastaları dirençli ve ağır konversiyon belirtileri ile başvurabilir. Bedenin bazı bölgelerinde hissedilen ağrı ya da başka fiziksel duyumlar, konversiyon belirtileri geçmişte yaşanmış bir cinsel ya da fiziksel tacizin oluşturduğu somatik bellek ile özgül biçimde bağlantılı olabilir. Hiç bir şey yapmadan, boş gözlerle bakarak geçirilen zaman dilimleri olarak görülen trans halleri gözlenir. Bir çok hasta doğaüstü yaşantılar tanımlar. Deja vü, telepati, geleceği görme, eşyaları düşünce ile hareket ettirme, içine cinlerin ya da başka varlıkların girmiş olması, reinkarnasyon yaşantıları bunlara örnek gösterilebilir. Bu kişiler arasında tarikatlara katılanlara rastlanır.
   Bu belirtiler yanısıra öyküde çocukluk çağı travmalarının saptanması ile tüm klinik  profil ortaya konulmuş olur. Çoğu vaka yaşam öyküsünün bu yönünün farkındadır , ancak travma yaşantlarının bir bölümüne amnezi geliştirenlere rastlanır. Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri gösterenlere de olabilir: Flaşbek yaşantıları, kabuslar, aşırı uyarılmışlık, uyku bozuklukları gibi. Bazı hastalarda tedavi sürecinde amnezilerin azalması ile birlikte travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ortaya çıkabilir.
   Alter kişilikler koruyucu-kollayıcı, ev sahibi kişiliğe düşman, intihara eğilimli, karşı cinsten ve çocuk yaşta gibi özellikler gösterebilir. Bazıları ise yaşanmış olan ve diğer kişilik durumlarının amnezik olduğu çocukluk çağı travmasına ilişkin bilgi, anı, düşünce,  duyu ve duyguları içerirler. Kendisini insan olmayan, cin ya da benzeri bir varlık olarak tanımlayan alter kişiliklere de rastlanır. Tüm bu alter özellikleri gündelik yaşamda ve psikiyatrik görüşmede kendini belli edebilir. Alter kişiliklerden bazılarının etkinliğine bağlı olarak kendine fiziksel zarar verme, intihar girişimi ve agressif davranış görülebilir. Alter kişilik tanımına uyacak denli gelişkin olmayan küçük parçalar denetimi aldıklarında ilk bakışta sadece bir flaşbekten ibaret oldukları izlenimini verebilirler.

Tablo 3: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu ve Benzeri Durumlarda Sık Görülen Belirtiler
(Loewenstein,1991)

1) Süreç ile ilgili belirtiler
Alter kişilik özellikleri
Pasif etkilenme belirtileri / kesişim fenomenleri
İşitsel ve görsel varsanılar
Kişilik atlaması ("switching")   

2) Amnezi belirtileri
Dalgınlıklar / hatırlanamayan zaman dilimleri
Hatırlanamayan davranışlar
Fügler
Nereden geldiği bilinmeyen eşyalar
İlişkilerde açıklanamayan değişiklikler
Yeteneklerde / alışkanlıklarda / bilgide dalgalanmalar
Yaþam öyküsünün parçalar halinde hatırlanması

3) Otohipnotik belirtiler
Kendiliğinden olan trans halleri
Kendini kaptırma halleri
Kendiliğinden olan yaş regresyonları
Negatif varsanılar
İstemli anestezi
Vücudun dışına çıkma yaşantıları
Kişilik atlaması ile birlikte göz kürelerinin yuvarlanması ("eye-rolling")

4) Travma sonrası stres bozukluðu (TSSB) belirtileri
Öyküde ruhsal travma yaşantısı   
Zihninde canlanma /Gözünün önüne gelme / Yeniden yaşama ("flash-back")
Kabuslar   
Tetikleyici uyaranlara tepki / panik / anksiyete   
Aşırı uyarılma / irkilme halleri   
Duygusal tepkisizlik (“numbing”) / kaçınma-kopukluk (“detachment”)   

5) Somatoform belirtiler
Konversiyon belirtileri   
Psödoepileptik nöbetler
Somatoform ağrı belirtileri
Somatizasyon bozukluğu / Briquet Sendromu
Somatik bellek

6) Duygudurum belirtileri
Depressif duygudurum   
Duygudurumda dalgalanmalar (“mood swings”)   
Vejetatif belirtiler
İntihar düþünceleri ya da girişimleri / kendine fiziksel zarar verme
Suçluluk hissi
Çaresizlik / ümitsizlik duyguları


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #8 : 16 Kasım 2010, 03:09:25 ös »
Tablo 4: Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu ve Benzeri Durumlarda Başvuru Biçimleri
1.   Kronik depresyon (distimi, çifte depresyon)
2.   Konversiyon bozukluğu
3.   Borderline kişilik bozukluğu görünümü
4.   İntihar girişimi (özellikle yineleyici olanlar)
5.   Kendi bedenine tekrarlayıcı biçimde zarar verme
6.   Dissosiyatif psikoz
7.   Cinsel problemler (“ego-distonik eşcinsellik”, vajinismus vb.)
8.   Flaşbek halleri
9.   Migren
10.   “Adölesans problemleri” (impulsivite,okul başarısızlığı,madde kullanımı vb.)

   Etiyoloji
    Günümüzde DKB çocukluk çağı kötüye kullanımına bağlı kronik ve karmaşık bir travma sonrası dissosiyatif psikopatoloji olarak kabul edilmektedir. Şimdiye dek yayınlanan vaka serilerinde başta aile içi olmak üzere çocukluk çağında cinsel, fiziksel, emosyonel taciz ve ihmale yüksek oranlarda rastlanmıştır. Bildirilen serilerin % 75-90‘ı kadındır. Ancak bu durum kadınların çocukluk çağı travmalarına daha sık uğradıkları anlamına gelebileceği gibi erkek hastaların psikiyatrik tedaviye başvurmaktan çok doğrudan adli sisteme girdikleri ya da hastalık belirtilerini gizledikleri anlamına da gelebilir, çünkü adölesan vaka serilerinde bu orantı bu denli büyük değildir.
   Sıklık
   Çalışmalar DKB’ nun genel popülasyonda %1, genel psikiyatri servisinde %5  dolayında görüldüğünü belirlemektedir. Ancak DKB ölçütlerini tam doldurmayan ama yakın özellikteki durumlar katıldığında karmaşık dissosiyatif bozukluk sıklığı genel toplumda  %5 (kadınlarda), psikiyatri servisinde ise 10% dolayına yükselmektedir. Türkiye’de kadınlarda genel toplumda tipik DKB sıklığı 1.1% olarak bulunmuştur.
   Tanı ve Ayırıcı Tanı
   Fiziksel/nörolojik ve ruhsal muayene, EEG yapılmalıdır. DKB hastalarının gösterdikleri belirtiler nörotik, sınırda,  psikotik ve organik olmak üzere çok sayıda kategoriyi akla getirir. Gerçek anlamda komorbidite olabileceği gibi DKB hastaları sadece görünüşte çok sayıda psikiyatrik bozukluğun ölçütlerini de doldurabilirler. Sık olarak birlikte görülen bozukluklar konversiyon bozukluğu, somatizasyon bozukluğu, travma sonrası stres bozukluğu, sınırda kişilik bozukluğu, depresyon ve madde kullanım bozukluğudur.
   DKB hastaları açıkça hissettikleri pek çok belirtiyi ancak sorulduğunda anlatır, belirtilerden bir çoğu eğer sorulmamışsa hasta tarafında ifade edilmeyebilir. Hastaların bir çoğu içinde başka kişilerin bulunduğunu ifade eder. Onların isimlerini, yaşlarını sayar, bir bölümünün seslerini kafasının içinde fakat net olarak duymaktadır. Bunlardan bazıları tarafından yönetildiğini belirtebilir. Başağrısı, bayılmalar, psödopsikoz, amnezi, füg, depersonalizasyon ve derealizasyon yaşantıları, somatizasyon ve konversiyon belirtileri, düşünce akışında bozukluk  ve duygulanımda küntlük olmaksızın kafanın içinden geldiği belirtilen işitsel varsanılar bu bozukluğu klinisyenin aklına getirmelidir. Bunların bir kaçının bir arada bulunması ise çok daha anlamlıdır. Böyle bir hastada diğer belirtiler ve ayrıca trans halleri, hayal kurma ve farklı alterler kişiliklere ait belirtiler sorulmalıdır.
   Hastaların öykülerinde genellikle başarısız tedaviler ve çok sayıda değişik psikiyatrik tanı dikkati çeker. Görüşme içersinde kısa süreli unutmalara, ses, konuşma ve hareket özelliklerinde dalgalanmalara dikkat etmelidir. Hastaya unutkanlığının olup olmadığının sorulması inkar ya da konfabülasyon nedeniyle bilgi sağlamayabilir. Hastalar genellikle kendilerini yabancı yerlerde bulduklarını ya da kendilerine uymayan etkinliklerde bulunduklarını anlatmaya isteksizdirler. Dolaylı sorular daha iyi tolere edilir. Başkaları başka isimle çağırıyorlar mı? Sanki insanlar hastaya bilinmedik bazı faktörlerden etkileniyormuş gibi davranıyorlar mı? Açıklanamayan yetenekler ortaya çıkıyor mu? Var olanlar yok oluyor mu? Hasta sık sık yalan söylemekle suçlanıyor mu? Kişisel eşyaları arasında nasıl ve nereden geldiğini bilmediği şeyler buluyor mu? Kendisini nasıl geldiğini bilmediği yerlerde buluyor mu? Kendisini çok iyi tanıyormuş gibi davranan tanımadığı kişilerle karşılaşıyor mu?
   Klinik görünümün özelliklerine bağlı olarak şizofreni, depresyon, sınırda kişilik bozukluğu ve temporal lop epilepsisi ayırıcı tanıda gündeme gelebilir.    Şizofrenik bozukluğa özgü duygulanım küntleşmesi DKB’nda görülmez. DKB nöroleptik ilaçlarla tedaviye iyi yanıt vermez. Yanlış tanı alarak uzun yıllar nöroleptik ilaçlar kullanmış DKB hastalarına rastlanır, bu hastalarda şizofreniden beklenen ağırlıkta kişilik yıkımı gözlenmez. DKB’nda işitsel varsanılar kafa içersinde duyulur ve sorulduğunda görüşmeciye yanıt verdikleri hasta tarafından ifade edilir.
   Çoğu hasta çok sayıda depressif yakınma dile getirir. Ancak genellikle aynı görüşme içersinde dahi bir alter kişiliğin öne çıkması ile depressif bulgular kaybolur. Ek olarak depresyon tanısı konulabilmesi için depressif belirtilerin alter kişiliklerin çoğunda görülmesi koşulu aranır. Bu koşul karşılanmadığında antidepressif ilaç tedavisi yararlı olmaz.
   Temporal lop epilepsisinde dissosiyatif belirtiler görülebilir. Ancak bu belirtiler bir DKB’nun tam klinik profilini karşılamaktan çok uzaktır. Bu nedenle ayırıcı tanıda bir güçlükle karşılaşılmaz. Bir DKB hastasında epilepsi bulunduğu takdirde her iki tanıyı da birlikte koymak gerekir.
   DKB’nun etiyolojisinde yer alan travmatik yaşantıların izleri uyku bozukluğu, kabuslar, flaşbek yaşantıları biçiminde dağınık belirtilerle kendini gösterir. Hasta travmatik yaşantılarının bir bölümüne amnezik olabilir. Ancak bu yaşantılarının bilincinde olan ve açık olarak travma sonrası stres bozukluğu gösteren hastalara da sıklıkla rastlanır.
   Bir çok DKB hastası DSM-IV sınırda kişilik bozukluğu ölçütlerini doldurur. Ancak bu durum DKB tanısına engel değildir. Bu kişilerin bir çoğunda sınırda kişilik bozukluğu görünümü dissosiyatif bozukluğun tedavisi ile kaybolur. Bu belirtiler DKB’nda alter kişiliklerin yer değiştirmelerinden ya da aralarındaki etkileşimden kaynaklanır. Sınırda kişilik bozukluğu ölçütlerinin çok sayıda alter kişilik için ayrı ayrı geçerli olduğu görülmedikçe DKB hastası bir sınırda kişilik bozukluğu vakası olarak kabul ve tedavi edilmemelidir. Kişilik bozukluğu kavramının yeniden tanımlanması ile gelecekte bu ayrımın daha isabetli biçimde yapılabilmesi beklenmektedir.
   Evsahibi kişiliği sıkıştırmakta olan bir alter kişilik panik nöbetlerine neden olabilir, çocukluk çağı travmasını taşıyan bir alter kişiliğin kendisini kirli hissederek sürekli yıkanmak istemesi obsessif kompulsif bozukluk olarak görünebilir, hala eski zamanda yaşadığını sanan ve kendisini beş yaşında hisseden bir çocuk kişilik zaman zaman egemen olduğunda hastanın yönelimi bozulabilir, hep aç olan bir başka çocuk kişiliğin sürekli yemekle ilgilenmesi yeme bozukluğu görünümünü verebilir. Bütün bu durumların ortak özelliği alter kişilik etkinliğinden kaynaklanmaları ve ilgili sendromlara yönelik tedavilerle değil ancak DKB’na özgü tedavi ile iyileştirilebilmeleridir.
   Projektif testler DKB’na özgü bulgular  ve travmatik kökenli ruhsal bozukluklarda görülen özgül tepkiler  dikkate alınmadığı sürece ayırıcı tanıda geçerli ve güvenilir biçimde kullanılamaz. Buna karşılık özbildirime dayalı Dissosiyatif Yaşantılar Ölçeği (DES) ve DDIS ya da SCID-D gibi yapılaştırılmış klinik görüşme çizelgeleri belirti tarama ve tanı amacıyla başarıyla kullanılmaktadır.

   Tedavi
            DKB’nun etkili tek tedavisi kişilik durumlarını tanıyıp kabullenen ve bunların ayrılmasına yol açan ruhsal süreçleri tersine çevirmeyi hedefleyen, yaşanılan travma üzerinde çalışan bir psikoterapidir. DKB’nun psikoterapisi sırasında bir çok yöntem birlikte kullanılır. Dissosiyatif psikopatolojiyi etkileyen bir ilaç henüz bilinmemektedir. Anksiyolitikler ve sedatifler palyatif olarak kullanılabilir. Birlikte depresyon bulunduğunda antidepresanlardan yararlanılır. Nöroleptiklerden yarar umulmadığı gibi durumu kötüleştirebildiğine ilişkin gözlemler vardır. Antiepileptiklerin etkisi gösterilememiştir. Çeşitli ilaçlar farklı alter kişilikler üzerinde değişen etkiler yapabilir. Dissosiyatif kimlik bozukluğu psikoterapisi  üç evreden oluşur:  Stabilleştirme, travmatik yaşantıların ele alınması ve entegrasyon. Tedavinin başlangıç döneminde güven ve güvenli bağlanmanın oluşması önemlidir. Alter kişiliklerin işlevlerinin anlaşılması tedavinin bir parçasını oluşturur. Hasta var olan destek sistemlerini ve sosyal ağları da kullanmayı öğrenmelidir.
          Dissosiyatif bozukluk hastası kurban,istismarcı ve seyirciden (ya da kurtarıcı) oluşan travma üçgeninde kurban pozisyonundadır. İstismarcıya bağlanması sürmekte ve kendi kontrolünü sağlama konusunda yetersizlik içersindedir. Her dissosiyatif bozukluk tedavisi, edninde sonunda, istismarcıya bağlanma sorununu ele almak ve çözmek zorundadır. Bunun için hastanın gerçeği doğru algılamasına ve bunun sonucunda ortaya çıkabilecek matem yaşantısında yardım etmek, ona bu beceriyi sağlayana kadar tedavide güvenli bağlanma olanağını sunmak önemli ilkelerdir.     

      DİSSOSİYATİF AMNEZİ
   Tanım
   Dissosiyatif amnezinin temel özelliği önemli kişisel bilgilerin sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak biçimde anımsanamamasıdır. Hastada bu durumu açıklayan organik bir bozukluk yoktur. Bu bozukluğun DSM-IV tanı ölçütleri Tablo 4’de görülmektedir.

   Tablo 5:Dissosiyatif Amnezinin DSM-IV Tanı Ölçütleri
A. Başlıca bozukluk, genellikle travmatik ya da stres yaratıcı özellikte olan önemli kişisel bilgileri, sıradan bir unutkanlıkla açıklanamayacak bir biçimde anımsayamama epizodunun bir ya da bir kaç kez olmasıdır.
B. Bu bozukluk, sadece bir Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu, Dissosiyatif Füg, Travma Sonrası Stres Bozukluğu, Akut Stres Bozukluğu ya da Somatizasyon Bozukluğu  sırasında görülmekte değildir ve bir maddenin (örneğin kötüye kullanılan bir madde, bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkilerine ya da nörolojik ya da başka bir genel tıbbi duruma (örneğin Kafa Travmasına Bağlı Amnestik Bozukluk)  bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır.
   Klinik Görünüm
   Kişisel yaşantılara ilişkin normalde bilinçli zihne çağrılabilen anı grupları elde edilememekte ya da geçici olarak elde edilse bile bilinçte tam olarak tutulamamaktadır. Bazı anı, duygu ve düşünceler ya da büyük anı grupları ve bunlarla bağlantılı duygulara  erişilememektedir. Dissosiyatif amnezi genellikle ani başlar ve biter. Ancak, yavaş başlangıç (genellikle başağrısıyla birlikte ya da olmaksızın gelişen hafif bir bilinç sislenmesini izleyerek) ve yavaş iyileşmeler (zaman içersinde anı parçaları  ortaya çıkar) de gözlenebilir. Sıklıkla genelleşmiş bir amnezi ardından daha sınırlı bir amnezi durumuna geçilir. İyileşme sıklıkla kendiliğinden olur. Çoğu vaka görünürde tamamen iyileşir, ama özellikle stres etkenleri devam ediyorsa yinelemeler görülebilir.
    Dissosiyatif amnezinin değişik klinik tipleri tanımlanmıştır. Lokalize ya da sınırlı (circumscribed) tip klinik popülasyonlarda en sık görülenidir. Belirli ve sınırlı bir zaman dönemi içersinde, genellikle sarsıcı bir olayı izleyen bir kaç saat  boyunca olanların hiç biri hatırlanmamaktadır. Seçici amnezide belirli bir zaman döneminde meydana gelen olayların bir bölümü hatırlanmamaktadır. Bu tip durumlar ender değildir, ancak yaşam ve kimlikte bütünüyle süreklilik kaybı olmadığından klinik ortamda dikkati çekmez. Sistematik amnezi buna benzer, yalnız belirli ve birbiriyle ilişkili bazı olaylar hatırlanmamaktadır. Genelleşmiş tipe görece az rastlanır. Kişi yaşamını bütün olarak hatırlamamaktadır. Sürekli amnezide belirli bir zamandan itibaren olan olaylar, şimdiki zamanda olanlar dahil hatırlanmamaktadır, olaylar yaşandıktan hemen sonra unutulmaktadır.
   
            Etiyoloji
          Amnezi sıklıkla ağır bir psikososyal stres sırasında başlar. Başlangıcı ani de olsa aslında zaman içersinde birikim yapan bir ruhsal çatışmanın sonucu olan durumlar da vardır. Bir tehdit karşısında çıkmaz içersinde bulunma, önem verilen bir şeyin yitirilmesi ya da yitirilme olasılığı,  başedilemeyen ve kişide panik yaratan eğilimler hissetme gibi durumlar sıklıkla ortaya çıkarıcı etken olarak öyküde yer alır.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #9 : 16 Kasım 2010, 03:10:48 ös »
Sıklık
          Dissosiyatif amnezinin görülüş sıklığı genel toplumda Türkiye’de kadınlarda % 7.0 olarak bulunmuştur . Savaş ve sosyal afet zamanlarında sıklığının arttığı bilinmektedir.
          Tanı ve Ayırıcı Tanı
      Fiziksel-nörolojik ve ruhsal muayene, EEG ve  gereken ek tetkikler (beyin görüntüleme yöntemleri, toksikolojik testler vb.) yapılmalıdır. Ayırıcı tanıda başta kafa travması ve epilepsiye  bağlı olmak üzere organik kaynaklı ruhsal bozukluklar, diğer dissosiyatif bozukluklar, ve temarüz dikkate alınmalıdır. Çoğu hasta yakını organik kaynaklı ruhsal bozukluklarla gelen hastalarda da çeşitli stres etkenleri tanımlar ve bu bilgiler yanıltıcı olabilir. Bu bakımdan ayırıcı tanıda öyküden çok fiziksel muayene bulguları ve ruhsal gözleme önem verilmelidir. Hastanın genç ve organik risk etkenlerinden  (arterioskleroz, hipertansiyon vb.) uzak bir kişi olması, tablonun çok ani başlaması, belirtilerden hemen önce ortaya çıkan belirgin  bir stres etkeninin bulunuşu, belirtilerin kendiliğinden ya da çevreden uzaklaştırma ile hızla düzelmesi dissosiyatif bozukluk yönünde düşündürür. Entoksikasyona bağlı durumlar toksik maddenin alındığının gösterilmesi ile anlaşılır.
       Tedavi
        Destekleyici yaklaşımla (psikoterapötik görüşme, çevreden uzaklaştırma/hospitalizasyon) çoğu kendiliğinden iyileşir. Hipnoz ve sodyum amobarbital görüşmeleri başarı ile kullanılabilir. İyileşme oranı ortaya çıkarıcı stres etkeninin durumu ile bağlantılıdır. Tedavi sürecinin anlayışlı bir yaklaşım ve destekleyici bir tutum   içermesi, hasta-hekim ilişkisinin olumlu bir havada olması gerekir. Hiç kimse belleğini ya da kimliğini mecbur kalmadan terketmez. Bu ortam içersinde ön inceleme temel öyküyü sağlar, olumlu beklentileri artırır ve gerekli olduğu zaman kullanılacak hipnoz ya da amobarbital görüşmelerinin yapıcı olması için gereken terapötik ilişkiyi sağlar. Yaş regresyonu ve abreaksiyon teknikleri iyi sonuç vermez.  İyileşme döneminde araştırıcı bir tutumdan çok  anımsama kusurunun düzeltilmesi üzerinde çalışılması uygundur. Hasta unuttuklarını anımsamaya ancak tolere edebileceği oranda cesaretlendirilmelidir. Amnezi kalktıktan sonra olanların daha derinliğine anlaşılmasına yönelik araştırıcı tutuma ağırlık verilir.

              DİSSOSİYATİF FÜG
             Tanım
    Kişi kendisini birden nasıl geldiğini bilmediği bir yerde bulur, aradan geçen sürede olanları hatırlamamaktadır. Dakikalar, saatler, ya da günler sürebilen böyle bir füg dönemi sırasında her zamankinden farklı bir kimlik edinmiş gibi davranır, karmaşık işlevleri yerine getirebilir ve çevresindekilerce durumundaki olağandışılık farkedilmeyebilir. DSM-IV dissosiyatif füg tanı ölçütleri Tablo 3’ de yer almaktadır.

Tablo 6:   Dissosiyatif Fügün DSM-IV Tanı Ölçütleri

A. Başlıca bozukluk, geçmişini unutup (anımsamayarak) birden, beklenmedik bir biçimde evinden ya da  alışageldiği işyerinden ayrılıp gitmedir.
B. Kişisel kimlik konusunda kafa karışıklığı ya da yeni bir kimliğe bürünme (kısmen ya da tamamen)
C. Bu bozukluk, sadece Dissosiyatif Kimlik Bozukluğu sırasında görülmekte değildir ve bir maddenin (örneğin  kötüye kullanılan bir madde, bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örneğin temporal lop epilepsisi) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı olarak ortaya çıkmamaktadır.
D. Bu belirtiler klinik olarak anlamlı derecede sıkıntıya ya da toplumsal ilişkiler, çalışma yaşamı ya da başka önemli işlev alanlarında bozulmaya neden olmaktadır.

   Klinik Görünüm
      Dissosiyatif füg tipik olarak kısa sürer. Saatleri ya da günleri kapsayabilir, kısıtlı bir  ölçüde de olsa seyahat görülür. Ender olarak aylarca sürebilir ve binlerce kilometrelik seyahatler olabilir. İyileşme genellikle uyku ardından ani olur.
   Etiyoloji
   Genellikle bir psikososyal stres etkeni ile bağlantılı olarak  meydana gelir. Savaş,doğal ve toplumsal afetler sırasında olabilir. Öyküde kişisel reddedilme, kayıplar, başarısızlıklar, evlilik sorunları ve parasal sıkıntılar görülebilir.
   Sıklık
   Genel toplumda dissosiyatif füg sıklığı Türkiye’de kadınlarda % 0.2 olarak bulunmuştur. Bu bozukluğun kendi başına ender görüldüğü, daha çok kronik karmaşık dissosiyatif bozuklukların bir belirtisi olarak ortaya çıktığı düşünülmektedir.
   Tanı ve Ayırıcı Tanı
          Fiziksel-nörolojik ve ruhsal muayene, EEG ve gereken diğer ek incelemeler yapılır. Ayırıcı tanıda organik kaynaklı ruhsal bozukluklar (epilepsi, entoksikasyon vb.) ve diğer dissosiyatif  bozukluklar dikkate alınır. Organik sendromlarda kişilik değişikliği görülebilir, fakat karmaşık bir seyahat ya da başka bir kimlik edinilmesine raslanmaz. Dissosiyatif füg  öncesinde bilinçte sislenme olur ve bu durum organik kaynaklı bir tabloyu akla getirebilir. Organik vakalar EEG’de yavaşlama ya da başka bulgular gözlenerek ayırdedilebilir. Temporal lop epilepsisinde dissosiyatif fenomenler  ya iktal olaylarla bağlantılıdır ya da interiktal disforiye karşı savunma olarak oluşur. Epilepsiye bağlı füglerde motor fenomenler ve seyahat genellikle basit özelliktedir, işlevsel gibi gözükse de stereotipiktir ve yeni bir kimlik edinmeyi içermez.
   Dissosiyatif amnezide amaçlı bir seyahat görülmez, ancak dolaşma ve hedefi görece belirsiz bir seyahat görülebilir. Yeni bir kimlik edinilmez. DKB’nda ise değişik zamanlarda tekrar tekrar ortaya çıkan ve iç bütünlük, devamlılık gösteren kimlikler vardır. DKB’nda bir dizi olay, semptomatik davranışlar ve kimlik sorunlarına ilişkin öykü çocukluğa kadar uzanırken fügde kimlik sorunlarının başlaması fügün başlaması iledir. Temarüz ile ayırıcı tanı zordur. Uzun süreli gözlem, hipnoz ve sodyum amobarbital görüşmesi yararlı olabilir.
   Tedavi
   Amnezinin tedavisine benzer. Hasta füg sırasında görüldüyse temel kimlik bilgilerini anımsamasının sağlanması için çalışılır, bu durumu neyin başlattığı incelenir ve durumun onarılması için destek verilir. Ancak, hasta hekime çoğunlukla füg bittikten sonra gelir. Füg sırasında kendini gösteren ruhsal antitelerin çevre tarafından farkedilmese de sürüp giden, zihinde devamlılığı olan durumlar olup olmadığı incelenmelidir. Hipnoz ve sodyum amobarbital görüşmesi psikoterapi ile birlikte düşünülebilir. Bellek ve kimlikte süreklilik sağlanmalıdır. Psikoterapi sırasında hastanın psikososyal stresle nasıl başettiği incelenmeli ve duygularla ve durumlarla dissosiyatif olmayan yoldan başetmesi mümkün kılınmalıdır. Güvensiz bağlanma sorunları ele alınmalı, füg davranışının içerdiği ifade bulunmalıdır.

   DEPERSONALİZASYON BOZUKLUĞU
   Tanım
   Kişi kendisine yabancılaştığı duygusu  içersindedir.  DSM-IV tanı ölçütleri Tablo  4’ de görülmektedir.

Tablo 7: Depersonalizasyon Bozukluğunun DSM-IV Tanı Ölçütleri

A. Kişinin mental süreçlerinden ya da bedeninden ayrıldığı  ve sanki onlara dışardan bir gözlemci gibi baktığı hissinin (örneğin kendini sanki bir rüyada imiş gibi hissetme) sürekli ya da yineleyici biçimde olması
B. Depersonalizasyon yaşantısı sırasında, gerçeği değerlendirme yetisi bozulmaz.
C. Depersonalizasyon klinik olarak anlamlı  derecede sıkıntı ya da toplumsal ilişkiler, çalışma yaşamı ya da başka önemli işlev alanlarında bozulmaya neden olmaktadır.
D. Depersonalisyon yaşantısı sadece Şizofreni, Panik Bozukluğu, Akut Stres Bozukluğu gibi başka bir mental bozukluk  ya da başka bir Dissosiyatif Bozukluk sırasında görülmekte değildir ve bir maddenin (örneğin kötüye kullanılan bir madde, bir ilaç) doğrudan fizyolojik etkileri  ya da bir genel tıbbi duruma (örneğin temportal lop epilepsisi) bağlı olarak ortaya çıkıyor olmamalıdır.

   Klinik Görünüm
   Gerçek olmama, yaşıyor gibi olmama ya da bedenin bazı parçalarının ayrılması ve değişmesi, ya da kendi vücuduna dışardan bakma, ya da robot gibi olma biçiminde anlatılır. Kişi ellerinin, ayaklarının değiştiğini, kendisini tanıyamadığını söyleyebilir. Bu kişiler o sırada duygularını ya da yaşadığını hissedememekten de yakınabilir. Bu yaşantılar bir kaç saat süren ve yineleyen epizodlar biçiminde olabileceği gibi devamlı da olabilir. Devamlı olduğunda kişi davranışlarını, düşüncelerini kendisine ait değilmiş gibi hisseder. Ancak böyle bir şeyin gerçekte olamayacağını bilir ve bu durumdan büyük rahatsızlık duyar.
   
   Etiyoloji
    Depersonalizasyonun fizyolojik ya da anatomik bir bozukluktan kaynaklanabileceği, ruhsal travma karşısında beynin önceden biçimlenmiş bir yanıtı olarak ortaya çıkabileceği düşünülmüştür. Psikanalitik kuramlar depersonalizasyonu acı veren ya da çatışmalardan kaynaklanan duygulara karşı savunma olarak nitelendirirken, başka bazı yazarlar kişinin gözleyen ve katılan kendiliğinin birbirinden ayrılması olarak açıklamıştır. Depersonalizasyon hem normallerde, hem de psikiyatrik bozukluğu olanlarda görülebileceği gibi yaşamı tehdit eden durumlar ve ağır stres karşısında geçici olarak da oluşabilir.
   Sıklık
   Genel toplumda depersonalizasyon bozukluğunun sıklığı Türkiye’de kadınlarda % 2.4 olarak bulunmuştur.
   Tanı ve Ayırıcı Tanı
   Ayırıcı tanıda akut anksiyete nöbeti, ruhsal travma sonrası stres bozukluğu, depresyon, obsessif bozukluk, hipokondriyaklık, şizofreni, sınırda kişilik bozukluğu, madde kullanım bozuklukları, epilepsi, organik hastalıklar ve ilaç yan etkilerinin dikkate alınması gerekir. Depersonalizasyon başka bir psikiyatrik bozukluğun bir belirtisi olarak da görülebilir. Temporal lop epilepsisinde depersonalizasyon yaşantıları ortaya çıkabilir.
   Tedavi
   Etkili olan bir ilaç bilinmemektedir. Psikoterapisi konusunda yeterli bilgi yoktur. Dinamik psikoterapi, hipnoz, davranış tedavisi üzerinde durulmuştur. Altta yatan başka bir bozukluk varsa tedavi ona yönlendirilmelidir.

   DİSSOSİYATİF PSİKOZ
   Tanım
   Davranış, düşünce, duygulanım ya da bilişsel işlevlerde akut olarak ağır bir bütünlük kaybının ortaya çıktığı, gerçeği değerlendirmenin bozulabildiği, dissosiyatif doğalı ve kısa sürede tam iyileşen, çevresel etkenlerin başlattığı bir geçici psikoz durumudur.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #10 : 16 Kasım 2010, 03:11:54 ös »
Klinik Görünüm
   Hasta genellikle acil olarak başvurur. Tablo saatler, günler ya da en çok bir kaç hafta  sürer. Üzücü bir olay ya da çevresel etkenlerle çok yakından ilgili olarak ani biçimde başlar, gelip geçici ve sınırlı ölçüde düşünce akışı bozukluğu, işitsel ve görsel varsanılar, sanrılar, depersonalizasyon, olağan dışı davranışlar görülür. Özellikle regressif belirti olarak adlandırılan çocuk gibi davranma, dışkı ve idrarını bırakma gibi durumlar dikkati çeker.  Duygulanımda uçarılık, manik kamçılanma, yönelim bozukluğu görülebilir. Katatoni olabilir. Klinik görünüm hızlı değişmeler gösterebilir. Hastanın bu karmaşık ruhsal duruma rağmen aralıklı olarak iletişime oldukça açık olduğu gözlenir. Genellikle kısa süreli hospitalizasyonla ve nöroleptik ilaçlar kullanılmaksızın yatışır. Kalıcı belirti bırakmadığı düşünülür.
   
   Etiyoloji
   Dissosiyatif psikozun ruhsal travma kökenli bir bozukluk olduğu tezi giderek kabul görmektedir. Ülkemizde kadınlarda çoğu zaman ağır evlilik sorunları, geniş aile içersinde cinsiyet ve yaşa bağlı rol hiyerarşisinin yol açtığı baskı ortamı dikkati çeker. Öykü derinleştirildiğinde çocukluk çağı tacizleri ve ihmal gibi travmatik unsurların erken gelişim dönemlerinden itibaren varlığı dikkati çeker. Erkeklerde askerlik ve cezaevi koşullarında ender olmadığı bilinmektedir.
   Dissosiyatif psikozun ayırdedici özelliği gösterdiği belirtilerden çok kökenini dissosiyasyondan almasıdır. Dissosiyatif psikoz altta yatan bir kronik karmaşık dissosiyatif bozukluğun komplikasyonu olarak ortaya çıktığında çeşitli alter kişilik durumlarının bir “döner kapı krizi” ya da “eşbilinçlilik krizi” olarak hızlı biçimde kendilerini ortaya döktükleri instabil bir durum niteliğini taşır.
   Sıklık
   Genel toplumdaki sıklığı bilinmemektedir. Türkiye’de on yıllık bir üniversite psikiyatri servisi popülasyonunda bu tanıya % 1.3 oranında rastlanmıştır.
   Tanı ve Ayırıcı Tanı
   Ayırıcı tanıda şizofreni, mani, delirium ve kısa reaktif psikoz dikkate alınmalıdır. Dissosiyatif psikozun şizofreniform bir psikozla ayırıcı tanısı önemlidir, en güvenilir ayırıcı tanı yöntemi uzun süreli izlemedir. Ayırıcı tanıda süre kadar bozukluğun dissosiyatif doğada olduğunun gösterilmesinin de önemli olduğu vurgulanmıştır. Bu amaçla hipnozdan yararlanılabilir. Hastanın ruhsal durumunda ani değişiklikler olması, anlam verilmesi güç görünen ifadeler yanında zaman zaman açık ve rahat iletişim kurulabilmesi, hastanın kimi zaman çocuk kimi zaman erişkin gibi konuşması biçiminde ayrı kimlik durumlarının varlığını düşündürecek gözlemlerin olması, duygulanımda yüzeysellik ve küntlük olmaması dissosiyatif psikozu akla getirmelidir. Dissosiyatif psikoz tanısı konulan hastalarda altta yatan bir kronik karmaşık dissosiyatif bozukluğun olup olmadığı araştırılmalıdır.

   Tedavi
   Genellikle hospitalizasyon yolu ile çevreden uzaklaştırma ve destekleme gerekir. Hastanın stabil bir duruma gelmesi beklenirken güncel stres etkenleri, travmatik ortamın devam edip etmediği araştırılmalı ve gerekirse buna yönelik önlem alınmalıdır. İlaç tedavisinin özgül bir yararı yoksa da palyatif olarak anksiyolitikler, sedatifler ve nöroleptikler kullanılabilir. 
   Altta yatan DKB gibi bir kronik karmaşık dissosiyatif bozukluğun var olup olmadığı incelenmelidir. DKB için  “tanı penceresi” oluşturan böyle bir durumda alter kişiliklerin tanınması ve ilişki kurulması, gerekirse bunlardan bazıları ile kontratlar yapılması hastanın stabilleşmesini hızlandırır. Yardımcı tedavi yöntemi olarak hipnozdan yararlanılabilir.
   
    PERİTRAVMATİK (AKUT) DİSSOSİYATİF BOZUKLUK
    Ölüm, yaşamı tehdit eden haller ve başka ağır stres yaratan  yaşantıların hemen sonrasında ortaya çıkan tablolardır. Olay ardından olanları anımsayamama ya da yeniden yaşıyor gibi olma, gözünün önüne olayla ilgili görüntülerin gelmesi flaşbek, depersonalizasyon, dalgınlık, duygusal tepkisizlik, çevrede olan bitenlerin farkında olmama gibi dissosiyatif belirtiler ortaya çıkar. Kabus niteliğinde rüyalar, bunaltı,huzursuzluk, tedirginlik, uyku bozukluğu, olayı anımsatan uyaranlardan kaçınma gibi belirtiler olabilir. Genellikle bir ay içersinde belirtiler düzelir. Daha uzun süren durumlar travma sonrası stres bozukluğu olarak adlandırılır.

   
           DİSSOSİYATİF TRANS BOZUKLUĞU
         Tanım
           Çevreye tepki vermede azalma ya da belirli bir noktaya odaklanma biçiminde epizodların kişinin psikososyal işlevlerini etkileyecek düzeyde sık görüldüğü durumlarda dissosiyatif trans bozukluğundan söz edilir.  Posesyon durumları da bu bozukluk bünyesinde sınıflandırılmaktadır.
       Klinik Görünüm
       Hasta trans durumunda iken çevreyle temasını kaybetmiş bir haldedir. İç dünyasıyla meşgul gibi görünür ve çevresindekilerle iletişimi kesilir. O sırada az ya da çok kendi kendine konuşma olabilir. Sonradan kişi bu epizod sırasında olanları hatırlamaz. 
       Etiyoloji
       Dissosiyatif mekanizma esastır. Travmatik bir geçmişe rastlanabilir. Bu konuda yeni çalışmalara gereksinim duyulmaktadır.
         Sıklık
          Dissosiyatif trans bozukluğu Türkiye’de kadınlarda genel toplumda sıklığı 0.6 % olarak bulunmuştur.
        Tanı ve Ayırıcı Tanı
        Diğer dissosiyatif bozukluklardan ayırt etmek gerekir.Kafa travması ya da epilepsi sonrası oluşan bir durumla karıştırılmamalıdır. Çocuklarda dissosiyatif trans bozukluğu gelişmekte olan bir karmaşık dissosiyatif bozukluğun işareti olabilir.
        Tedavi
        Temel yaklaşım diğer dissosiyatif bozukluklarda olduğu gibidir. Psikoterapide hastayı benimseyen ve güven verici ilişki ve varsa travmatik içeriğe ulaşma önem taşır. Kabulü zor ve anksiyeteye neden olabilecek bir içerik söz konusu olabileceğinden tedavini evrelendirilmiş biçimde yürütülmesi uygun olur.
   

Tablo 8: Dissosiyatif Trans Bozukluğu DSM-IV Araştırma Ölçütleri

A. (1) ya da (2)’den bir tanesi:
    (1) Aşağıdakilerden en az biriyle ilişkili trans,yani bilinç durumunda geçici belirgin
         değişiklik ya da yeni bir kimlik ile yer değiştirmeksizin olağan bireysel kimlik
          duygusunda yitim:
         (a) Yakın çevrenin farkında olmada daralma ya da çevresel uyaranlara alışılmamış
               biçimde dar  ve seçici odaklanma
         (b) Birinin denetiminin ötesinde olma olarak yaşanan basmakalıp davranışlar ya da
               hareketler 
    (2) Posesyon transı, alışılmış bireysel kimlik duygusunun yeni bir kimlik ile yer
         değiştirmesi ile belirli bilinçlilik durumunda tek ya da epizodik değişiklik.
         Bu,aşağıdakilerden biri (ya da daha fazlası) ile kanıtlanan bir ruhun ,gücün,
         ilahi varlığın ya da başka bir kişinin etkisine atfedilir:
          (a) Posesyon etkeni tarafından denetim altında olma olarak yaşanan basmakalıp ve
                kültürel olarak belirlenmiş davranışlar ya da hareketler.
         (b) Olaya yönelik tam ya da kısmi amnezi
 B. Trans ya da posesyon transı durumu ortak kültürel ya da dini uygulamanın olağan bir parçası olarak kabul edilemez.
 C. Trans ya da posesyon transı durumu    klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal,mesleki ya da diğer önemli işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
D. Trans ya da posesyon transı durumu sadece Psikotik bir Bozukluğun (Psikotik özellikleri Olan Duygudurum Bozukluğu ve Kısa Psikotik Bozukluk dahil) ya da Dissosiyatif Kimlik Bozukluğunun gidişi sırasında ortaya çıkmaz ve bir maddenin ya da genel tıbbi bir durumun doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.


psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #11 : 16 Kasım 2010, 03:13:26 ös »
POSESYON (TUTULMA)
            Başka bir varlığın (cin,şeytan vb.) kişinin bedenine egemen olması ya da girmesi (posesyon) olarak düşünülen durumlara bir çok kültürde rastlanmıştır. Örneğin 18. yüzyıl sonlarına dek Batı toplumlarında bir çok kişi böyle fenomenler göstermiştir. Bu insanların o çağın paradigmaları uyarınca posesyona (tutulma) uğradıkları düşünülmüş ve kültürün onayladığı egzorsizm türleriyle tedavi edilmeye çalışılmışlardı. Dinsel açıklamalar yerini ilk dinamik psikiyatriye bıraktığında posesyon durumlarının altında yatan ruhsal yapılar ve ifade ettikleri mental çatışmalar birden  ortadan kalkmadılar. Onları tanımlamak üzere bugün DKB denilen durum ve benzerleri bilimsel yazına girdiler. DKB posesyon sendromlarında görülen bir dizi mental yapıya laik bir açıklama getirmektedir. Posesyon durumlarının hala kabul gördüğü ve öznel yaşantı ve çatışmaların ifadesinin sınırlandığı toplumlarda (başka yerde DKB’nun doldurduğu psikopatolojik boşluk orada zaten bulunmadığından) DKB’ na rastlanmaz.   
   Posesyon durumları (altta yatan bir psikozun işareti olarak ortaya çıkan posesyon sanrıları bu gruptan sayılmaz) günümüzdeki DKB ile izomorftur ve fenomenolojisindeki ayrıntılara bağlı olarak DKB, füg ya da başka türlü adlandırılamayan dissosiyatif bozukluk çerçevesinde tanı almaları gerekir. Posesyon durumları geleneksel olarak ikiye ayrılır. Somnambulistik (uyurgezer) posesyonda kişi kendi olma bilincini aniden yitirir ve içine girmiş olan varlık olarak konuşur, tekrar bilincini kazandığında ötekinin söylediklerini ve yaptıklarını hatırlamaz. Lusid (uyanık) posesyonda ise kişi kendisini bilir, fakat bir başka antitenin varlığının farkındadır ve ona karşı kontrol mücadelesi vermekte, ancak  zaman zaman ortaya çıkmasını engelleyememektedir. Günümüzdeki DKB  bu iki türün çeşitlemelerini içerir.

ÇOCUK VE GENÇLERDE DİSSOSİYATİF BOZUKLUKLAR
           DKB ve benzeri kronik karmaşık dissosiyatif bozukluklar dalgalı seyretse de daima çocukluk çağında başlamakta çoğu zaman silik belirtilerle seyredip adölesans döneminde ve sonrasında çarpıcı belirtilerle fark edilir hale gelmektedir. Oysa çocukluk çağında tanı konulan vakaların daha kolay ve çabuk tedavi edilmesi olanaklıdır. Bunun yanısıra, çocuklukta tedavi edilmeyen vakaların adölesans dönemi ve sonrasında madde bağımlılığı, okul başarısızlığı, yıkıcı ve impulsif davranışlar, intihar eğilimi, kendi bedenine zarar verme, uygun olmayan cinsel davranışlar ve benzeri komplikasyonların eklenmesi ile de zarar görmektedir. Başlangıçta çocukluk çağı hayali arkadaşlığı gibi görünen durumlar hayali arkadaşların çocuğun kontrolünü alması ve yıkıcı davranışlara sürüklemesi halinde artık bir dissosiyatif bozukluk sayılmasının gerektiği unutulmamalıdır.
           Çocukluk çağı dissosiyatif bozukluk vakaları erişkindekine oldukça benzeyen belirtiler göstermektedir. Bunlar arasında işitsel ve görsel varsanılar, trans halleri, hatırlanmayan davranışlar, intihar düşünce ve davranışları, öfke patlamaları, yaşından farklı davranma epizodları, ders başarısında dalgalanmalar dikkati çeker. Ayırıcı tanıda dikkat eksikliği hiperaktivite bozukluğu, epilepsi, çocukluk çağı depresyonu dikkate alınmalıdır. Buna karşın,
Dissosiyatif bozuklukların çocukta başka psikiyatrik tabloları taklit edebileceği de özerlikle tedaviye dirençli vakalarda dikkate alınmalıdır. Bu yaş grubunda devam eden travmatik yaşantılar söz konusu ise farkedilmeleri ve önlenmeleri de özellikle önem taşır.     

BİR PSİKİYATRİK BOZUKLUKLA BAĞLANTILI OLMAYAN DİSSOSİYATİF DURUMLAR
   Dissosiyatif fenomenler daima psikopatoloji bulunduğu anlamına gelmez. Dissosiyatif fenomenler göstermeye yatkınlık hipnozabiliteye yol açan etkenlerle aynı olabilir. Bilinen dissosiyatif fenomenler arasında çevrede olan bitenlerin farkında olmayacak denli kendini kaptırma halleri, çocuklarda oyun sırasında yaratılan hayali arkadaşlar  sayılabilir. Medyum transı da bir çok kültürde bilinir: Medyum otohipnotik bir somnambulizm durumuna girer, bu sırada (genellikle başka bir spiritüel çevreden geldiği biçiminde takdim edilen) başka bir unsur bilincin denetimini tam olarak ya da kısmen alır, medyumun düşünce ve ifadelerini etkiler. Dindar kişilerin bazı uygulamaları sırasında varsanılar oluşabilir, mistik yaşantılar oluşturmaya yönelik uygulamalar genellikle otohipnotik teknikler kullanır. Dissosiyasyona ya da hipnoza eğilimli kişiler dikkatlerini iyi toplar, bellekleri iyidir, emosyonları şiddetli yaşarlar. Fantazi kapasiteleri geniştir. Ancak ortamdaki sıradışı değişiklikleri kolayca gözden kaçırabildiklerinden her durumu geniş açıdan değerlendiremez ve bu özellikleri başkaları tarafından istismar edilebilir.
              Dissosiyasyonun toplumsal bir yönü de vardır. Dissosiyasyonun olduğu her yerde gizlilik, örtme, sınır aşımı, baskı ve kötüye kullanımın bulunduğu unutulmamalıdır. Dissosiyasyon toplumun bütününe de egemen olabilir. Bir ülkede olan biten tüm kötülüklere kitleler seyirci kalabilir ya da katılabilir. Tıpkı bireyler arasındaki istismar durumları ve dissosiyatif bozukluğu olan bireyin iç dünyasında olduğu gibi, kitlesel istismarın yaygın olduğu toplumlarda farklı kesimlerin taban tabana zıt gerçekleri savunmalarına, gerçeğin topluca çarpıtılmasına, ve sonuçta toplumsal krizlere rastlanır.

KAYNAKÇA
       1.Amerikan Psikiyatri Birliği: Ruhsal Bozuklukların Tanı ve Sayımsal El Kitabı, 4’üncü baskı. Köroğlu E. (çev.), Hekimler Yayın Birliği, Ankara,1994.
       2.Chu JA, Loewenstein R, Dell PF, Barach PM, Somer E, Kluft RP, Gelinas DJ, Van der Hart O, Dalenberg CJ, Nijenhuis ERS, Bowman ES, Boon S, Goodwin J, Jacobson M, Ross CA, Şar V, Fine JG, Frankel AS, Coons PM, Courtois CA, Gold SN, Howell E (2005): Guidelines for Treating Dissociative Identity Disorder in Adults 2005-International Society for the Study of Trauma and Dissociation. Journal of Trauma and Dissociation 6 (4): 69-145.
         3. Karadağ F, Şar V, Tamar-Gürol D,   Evren C, Karagöz M, Erkıran M (2005): Dissociative disorders among inpatients with drug or alcohol dependency.  Journal of  Clinical Psychiatry, 66:1247-1253.
       4. Kluft RP (1991): Clinical presentations of multiple personality disorder. Psychiatric Clinics of North America  14:605,1991.
        5.Loewenstein RJ (1991): An office mental status examination for complex chronic dissociative symptoms  and multiple personality disorder. Psychiatric Clinics of North America 14:567.
6. Putnam FW. Diagnosis and Treatment of Multiple Personality Disorder. New York: The Guilford Press,1989.
7.Şar V (2006):The scope of dissociative disorders: an international perspective. Psychiatric Clinics of North America  29: 227-244.
8.Sar V, Ross CA   (2006) :Dissociative disorders as a confounding factor in psychiatric research.   Psychiatric Clinics of North America   29:129-144.
9.Şar V, Akyüz G, Doğan O (2007).   Prevalence of dissociative disorders among women in the general population. Psychiatry Research, 149:169-176.
10. Şar V, Akyüz G, Kuğu N, Öztürk E, Ertem-Vehid H (2006) :Axis-I dissociative disorder comorbidity in borderline personality disorder and reports of childhood trauma.   Journal of Clinical Psychiatry   67 (10):1583-1590.



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #12 : 16 Kasım 2010, 03:16:41 ös »
DİSSOSİYATİF KİMLİK BOZUKLUĞU
Genellikle çoğul kişilik bozukluğu adıyla da bilinen dissosiyatif kimlik bozukluğu DSM-IV’ teki adıdır. Dissosiyatif kimlik bozukluğu kronik dissosiyatif bozukluktur ve hemen hemen değişmez bir şekilde travmatik bir olaya, genellikle çocukluk dönemi fiziksel veya cinsel kötüye kullanımına bağlıdır. Dissosiyatif kimlik bozukluğu olan kişiler iki veya daha fazla farklı kişiliğe sahiptir ve her birinin tutum ve davranışları dominant kişilik tarafından belirlenir.
İyi kontrollü araştırmalar, genel psikiyatrik hastane girişlerinin %0,5-2’sinin dissosiyatif kimlik bozukluğu tanı ölçütlerini karşıladığını ve hatta tüm psikiyatrik hastaların %5’ inden çoğunun dissosiyatif kimlik bozukluğu olduğunu bildirmişlerdir. Rapor edilen örneklerin %90-100’de dissosiyatif kimlik bozukluğu tanısı konan hastaların çoğunluğu kadındır.
Hastalar genellikle tanıdan 5-10 yıl öncesine kadar semptomlara sahip olmasına rağmen, ortalama tanı yaşı 30 olmakla birlikte, bozukluk geç ergenlik ve genç erişkin yaşamda en sıktır. Dissosiyatif kimlik bozukluğu semptomları sınır kişilik bozukluğunda görülene benzerdir ve iki bozukluk arasında ayrım zor olabilir.
Dissosiyatif kimlik bozukluğu olan hastalarda özkıyım girişimleri yaygındır ve bazı araştırmalar dissosiyatif kimlik bozukluğu olan tüm hastaların 2/3 kadarının hastalıklarının seyri sırasında özkıyıma giriştiklerini bildirmişlerdir.
Dissosiyatif kimlik bozukluğunun nedeni, hastaların öykülerinde hemen hemen sabit olarak (%100’ e yaklaşan oranda), özellikle çocukluk döneminde, travmatik bir olay olmasına karşın bilinmiyor. Travmatik olay genellikle çocukluk dönemi fiziksel veya cinsel kötüye kullanım genellikle insestdir.
Dissosiyatif kimlik bozukluğu tanısı en az iki farklı kişilik durumunun olmasını gerektirir.
Dissosiyatif kimlik bozukluğundaki ortalama kişilik sayısı 5–10 arasındadır. Sıklıkla, tanıda sadece 2 veya 3 kişilik bulunur; diğerleri tedavi sırasında tanınır.
Bir kişilikten diğerine geçiş genellikle ani ve dramatiktir. Hasta genellikle, her bir kişiliği süresince diğer kişiliğin baskınlığı sırasında yer alan olaylara ve diğer kişiliklerin varlığına amneziktir.
Genellikle sunulan kişilik tedavi için bulunan ve hastanın yasal adını taşıyan kişiliktir.
Kişilikler her iki cinsten, çeşitli ırk ve yaşlardan ve hastanın ailesinden farklı soydan ailelerden olabilir. En sık ikincil kişilik çocuksudur.
Dissosiyatif kimlik bozukluğu, 3 yaş gibi küçük çocuklarda gelişebilir. Bozuklukta kadın üstünlüğü olmasına karşın etkilenen çocuklarda, kızlara göre erkek çocuklarda daha çoktur. Ergenlerde dişi üstünlüğü oluşur. Etkilenen dişi ergenlerde iki semptom örüntüsü gözlenmektedir. Bir semptom örüntüsü gelişigüzel kaotik bir yaşam, drog kullanımı, somatik semptomlar ve özkıyım şeklindedir. İkinci örüntü çekingen ve çocuksu davranışlarla belirlenir.
Dissosiyatif kimlik bozukluğunun daha erken başlaması prognozunu kötüleştirir. Bu bozukluk, dissosiyatif bozuklukların en ciddisi ve kroniğidir ve genellikle iyileşme tam değildir. Ayrıca bireysel olarak kişiliklerin kendi ayrı mental bozuklukları olabilir; duygudurum bozuklukları, kişilik bozuklukları ve diğer dissosiyatif bozukluklar en sıktır.
Dissosiyatif kimlik bozukluğuna en etkili yaklaşımlar genellikle hipnoterapi veya ilaç destekli görüşme teknikleri eşliğinde içgörü yönelimli psikoterapidir.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZLERİ VE EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #13 : 13 Mart 2012, 06:47:36 ös »
...

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ÇOCUKLUK TACİZ VE TECAVÜZÜ / EŞCİNSELLİK ( ÇOĞUL KİŞİLİK )
« Yanıtla #14 : 05 Kasım 2012, 12:38:22 ös »
...