Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
www.huseyinkacin.com27 Mart 2011 Pazar akşamı TV5 Ana Haber Bültenindeki söyleşide
"eşcinsellik hakkında"
gündemdeki eşcinsel parti adaylarının varlığını konu alarak konuşma yaptı.
http://www.youtube.com/watch?v=u1iMl9dDm-o&feature=related tıklayınız
http://www.youtube.com/watch?v=tYzUWd-BFag&feature=related tıklayınız
26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97#Yansıtmalı özdeşim kavramı, tanımlandığı günden bu yana birçok klinisyen ve kuramcının dikkatini çekmiş, kavramla ilgili farklı görüşler öne
sürülmüştür. Literatüre bakıldığında, kavram üzerinde fikir birliği olmadığı görülmektedir. “Nesne İlişkileri Kuramı”nın kurucusu olarak bilinen
Melanie Klein, kavramı ilk kullanan teorisyendir
(Klein 1946). Onun bakışını ve ardından gelen di-
ğer yaklaşımları özetlemek, hem kavramın doğası-
nı anlamakta yararlı olacak, hem de bu yazı içinde
göstermeyi amaç edindiğimiz gibi, kavramın insan
ilişkilerinin tüm alanlarını nasıl etkilediği konusunda bir fikir verecektir.
“Nesne İlişkileri” içinde yer alan yaklaşımlarda yansıtmalı özdeşim, üç şekilde ele alınmaktadır.
Birinci bakış açısı, yansıtmalı özdeşimi, yalnızca
“borderline kişilik bozukluğu” gibi ruhsal yapılanmanın ağır bir biçimde zedelendiği kişilik patolojilerinde kullanılan bir savunma düzeneği olarak
görmektedir. Buna Kernberg’in ortaya koyduğu,
“borderline” kişilik örgütlenmelerinde görülen di-
ğer patolojiler de eklenebilmektedir. İkinci bakış
açısına göre, yansıtmalı özdeşim, psikanaliz sürecinde, “aktarım” (transference) ve “karşı-aktarım”
(counter-transference) içinde psikanalist/terapist
ile analiz edilenin/hastanın/danışanın arasındaki ilişkide kendisini gösteren bir mekanizmadır.
Üçüncü görüş ise, yansıtmalı özdeşimin aslında
insan ilişkileri içinde, kişinin herhangi bir öteki
(kişi, kurum, grup ya da ulus) ile ilişkisinde yaşanan her şey olabileceğini iddia etmektedir (Göka
ve ark. 1993).
Melanie Klein
Klein kuramını, bebeklerin içsel çatışmalar,
saldırgan, yamyamsı dürtüler ve ilkel yok edilmezarar görme anksiyeteleriyle baş etmek için ortaya
çıkardıkları ilkel savunmalar üzerine inşa etmiştir.
Kuramında bebeklerin yaşamın ilk yılında sırayla “Paranoid-Şizoid konum” ve “Depresif konum
”lardan geçtiğini ifade eder. Burada sözü geçen
“konum” kavramını, bir gelişim evresi gibi değil
de, “kendine özgü anksiyeteleri, savunmaları ve
içsel nesne ilişkileri olan, bir benlik örgütlenme
durumu” olarak anlamak gerekir (Alford 1989).
Bu iki pozisyonda temel motivasyon, saldırganlık
dürtüsünden kaynaklanır. Bebek, nesneleri kısmi
nesneler (part objects) olarak yaşar. Bebek için
ilk kısmi nesne anne memesidir. Bebeğin yaşam
alanının en büyük bölümünü dolduran anne memesi, aslında onun saldırganlığı ve diğer dürtüleri
için kendi düşlem dünyasını dolduran imgelerin
depolandığı bir mekanı da oluşturmaktadır. Paranoid-şizoid konumda bebek, kaygısını azaltmak
için kendi içindeki istemediği saldırganlığı ve
kötü yanlarını anneye, yani memeye yansıtarak
kendinden uzaklaştırmaya çalışır. Bu pozisyonda
“kötü”, annedir. Daha sonra Klein’ın depresif konum dediği dönemde daha farklı ilişkilere giren
çocuk, anneyi ve kendisini daha tam, yani “iyi” ve
“kötü”lerin toplamından oluşan bir bütün olarak
görmeyi başardıkça, geçmişte annenin iyi yanlarını görememiş olmaktan dolayı suçluluk duygusu
yaşar.