Gönderen Konu: ÖĞRETMENLER AİLELER NE BİLİR NE YAŞAR ? ALLAH KİMİ GÖRÜR KİMİ SEVER?  (Okunma sayısı 5169 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
YENİ HAYATIM İÇİN TERAPİYE TEŞEKKÜRLER                               

Daha dün kendimi büyümeye çalışan bir çocuk gibi hissederken kendimi iş hayatında buldum. Benim fikirlerimin alındığı, kendimden yaşça büyük insanların bana siz daha iyi bilirsiniz cümleleri kurduğu bir ortamın içinde kendimi buluverdim. Birçok yerde olduğu gibi başta her şey gözüme iyi göründü. Herkes sevecen, hayırlı olsun, aman hoş geldinizlerle karşıladılar beni. Zaman geçtikçe patolojiler ortaya çıkmaya başladı. Yani oyun kısa sürdü.
 Yeni gelen ve genç bir rehber öğretmen olarak sevilmeyi beklemiyordum açıkçası. Hüseyin hocanın güzel bir örneği vardı; kocam beni anlamıyor diyen kadınlar vardır hep, e sen bir önce kendini anla demişti. Ben de önce kendimi sevmem, kendime güvenmem gerektiğini düşündüm. Yerimi biliyorum ama onlar da bu yere makama saygı duymak zorundalar dedim ve ona göre bir ilişki kurdum. Sabahları çay içmeden ve dedikodu yapmadan güne başlayamayan öğretmenlerden olmamak adına kantine çıkmıyorum onlarla. Kendime ait bir odam var (rehber öğretmenlerin en kıskanılan varlıkları), işim olursa elbette çıkıyorum öğretmenler odasına veya başka bir yere.  Öğretmenler acaba bu hayattan en az öğrenenlerden midir diye düşünmeye başladım. Kendileri ile ilgilenmeyi bırakmış, herkes başkasının g… deki açığı arıyor. Ve bu konuda çok acımasızlar, anında yüzünüze geliyor o ayıp. Halbuki ayıbı örtmede gece gibi ol emri insanlığa verilmiş. Yeni ile başlayan birçok şeyden haz etmiyorlar. Kısacası başlarına iş çıkarmayacaksın. Bir yandan da bir eğitim öğretim kurumunda olduklarını, işlerinin çocuklarla olduklarını tamamen unutmuş durumdalar tabii ki. Benzemez kimse sana yarışmasındaki taklitler onları daha çok ilgilendiriyor. Ya da sınav sonuçları. Çocukların yarısından çoğunda hiperaktif, dikkatlerini toplayamıyorlar, beyinlerini ve vücutlarını uyuşturacak ilaç kullananlar da var arada. Ama son moda tanımlama hiperaktif. Aileler hayatlarından bıkmış, karşıma gelince bunu görebiliyorum. Gözlerinde parıltı yok, çocuk için iyi şeyler söyleniyorsa ne ala, değilse her şeyi de yaptık neden böyle bu çocuk tavrındalar. 
 Bütün bunların içinde ben ne yapıyorum, 2 yıla yaklaşan terapi yolculuğumun her anını kullanıyorum. Gözümün önünden akıp gidiyor çoğu zaman yaşadıklarım, anlattıklarım. Hikayeler çok benziyor çünkü. Bunu danışanların çoğu da zaman zaman yazdılar. Herkesin mi sorunu aynı diye soruyor insan bir an kendine. Evet 21. yüzyıl metropol çocuğunun annesi babası çalışıyor, hafta sonları alışveriş merkezlerindeler. Çocuklar içe kapanık, domatesin süpermarkette yetiştiğini sanıyorlar, el öpmeyi bilmiyorlar, susam sokağını bilmiyorlar. Anne babalar para kazanmakla görevlendirilmiş oyuncular. Çocuklarının asi olmasını istemiyorlar, en güzel çocuk uslu çocuk, mümkünse soru da sormasın. Evet, her çocukla başka bir dünyaya açılıyorum. Gözlerinin içine bakıyorum onların ve o kadar dikkatli bakıyorum ki, belki de kimsenin bakmadığı kadar. Tabi onlar bilgisayar oynayarak bir tek yönlü iletişim sistemine alışık olduğu için benim gözüme bakamıyorlar. Aileler belki çalışılması en zor, ama tahlile açık insanlar. Hüseyin hoca sağ olsun iyi öğretiyor bana bu işi. Anlıyorum potansiyellerini. Sert bir babayı ayırt ettim kısa bir sürede, birkaç soru sorunca da buz gibi çözdüm. Üniversite sağ olsun, diplomamı almamı sağladı. Ama ben esasında her şeyi yaşayarak, her yere burnumu sokarak öğrendim. Psikolog aykırı olandır, sorunu fark edendir, koku alandır dedi hep Hüseyin hoca. Şimdi daha iyi anlıyorum, narsistik yanımı okşayayım biraz, benim gibi bakan tek benim çalıştığım yerde. Tabii ki iyi fikirleri olanlar da var. Ben artık başka bir yerden bakıyorum ama olaya. Bunu kelimelere dökmem zor, ama şu hep söylediğim bir cümle vardı, hiç böyle düşünmemiştim. Eh artık düşünmenin vakti geldi.
 Bambaşka bir yere gitmeye başladı hikayem. Bir zamanlar terapiye gitmeye üşenirdim. Küsünce oynamazdım. Şimdi oyunu bırakma gibi bir lüksüm yok. Ve tek başımayım, yalnızım. Tedbirim; inancım, her şeyi istediğim Allah. Başka hiçbir şey değil. Korkularım var belki ama ben zaten onlarlayım, kaçış yok bu durumda. O zaman en güzeli savaşıp üzerlerine yürümek.

gokkusakgok@mynet.com
« Son Düzenleme: 29 Haziran 2012, 02:19:43 ös Gönderen: psikolog »