Gönderen Konu: CİNSEL MİTLER Psikolog Hüseyin KAÇIN 0 555 326 22 91  (Okunma sayısı 10053 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
CİNSEL MİTLER

Toplum tarafından doğru bilinen ama aslında tamamen yanlış olan, bilimsel dayanağı olmayan inanışlardır. Cinsel mitler, cinsellikte iletişimi engelleyen temel unsurlardandır. Yanlış bilgiler düzeltildikçe cinsellikle ilgili yaşanan sorunlar azalacaktır. B.Zilbergeld ve arkadaşları tarafından ortaya konan cinsel mitler dünya ülkelerinin çoğunda kabul görmektedir. Cinsel Mitler ve doğruları;
• Erkeklerde cinsel organın boyutu cinsel gücün göstergesidir.
• Büyük erkek cinsel organı, cinsel ilişki sırasında kadının daha çok uyarılmasını sağlar.
Bu ilk 2 mit belki de erkeklerin büyük çoğunluğunun hayatlarının herhangi bir döneminde zihinlerini meşgul eden, bazılarının yalnız böyle düşündükleri için cinsellik ya da ilişki adına hiçbir girişimde bulunmamalarına etken olmaktadır. Cinsel anatomi ve fizyolojinin çok temel bir bilgisi- vajinal uyarı vajinanın 1/3 kısmında yoğunlaşır- bu inanışları temelden yıkmaktadır.
Bu yanlış inancın yerleşmesinde “porno”nun etkisini göz ardı edemeyiz. Özellikle ergenlik döneminde izlenmeye başlanan porno filmler henüz tam yetişkin olmayan ergenler üzerinde ömür boyu sürebilecek yanlış kayıtlar oluşturabilir. Erkeler bu filmlerden ya da arkadaşlarının konuşmalarından esinlenip filmlerdeki gibi penis boyuna sahip olmak isterler.
Unutulmaması gereken ya da karıştırılan bir gerçek vardır: PORNO CİNSELLİKLE İLGİLİ BİR BELGESEL DEĞİLDİR. Pornodaki görüntülerin, seslerin ve sürelerin fazlasıyla abartılıdır. Paranızı ve duygunuzu sömüren ve cinselliği sadece cinsel birleşmeymiş gibi yansıtan ve mekanikleştiren bir olgudur. Pornodaki penis boyları da çoğunlukla fizyolojik olarak büyük penis olarak tanımlanan ve kadına da erkeğede sorun çıkarabilecek olan ebatlara sahiptir.

• Erkeklerde cinsellik, ergenlik döneminde en yüksek noktasına ulaşır. Yirmili yaşlardan sonra cinsel ilgi, istek ve cinsel ilişkiden alınan haz giderek azalır.
• Erişkinliğe ulaşan erkekler, fantezi ve masturbasyona karşı olan ilgilerini kaybederler.
Bu tarz bir inanış, cinsel fizyolojiyle ilgili bir yaşantının yanlış yorumlanmasından kaynaklanır. Erkeklerde cinsel uyarılabilirliğin, fizyolojik olarak yirmili yaşlarda en üst noktaya ulaştığı doğrudur. Ancak, ilerleyen yaşlarla birlikte, çatışmalar azalır, kişisel deneyimler artar, nasıl daha fazla zevk alınabileceği öğrenilir ve cinsel ilgi, istek ve cinsel ilişkiden alınan haz giderek artar.

• Erkekler cinsel ilişkide yalnız cinsel birleşme ve orgazm ile ilgilidir. Duygusallık ve haz alma çoğunlukla kadınlarda görülür.
• Erkek ve kadının cinsel ilgileri ve sorumlulukları temel olarak farklıdır. Erkek cinsel ilişkinin sorumluluğunu üstlenmek ve yönetmek zorundadır.
• İstenmeyen gebelikleri önlemek yalnız kadının sorumluluğundadır.

Bu mitler, “erkekler duygularını kolayca ifade etmemelidir, çünkü bu zayıflık göstergesidir, duygusallık kadınlara özgüdür" gibi aslında genel bir takım toplumsal rol kalıplarının bir yansımasıdır. Toplumsal rol ayırımı söz konusu olduğunda, erkekler için sadece bazı duygulara izin verilmiştir; saldırganlık, rekabet, güçlü olma, kızgınlık, atılganlık ve kontrollü olma gibi. Dolayısıyla "yöneten ve aktif olan erkek olmalıdır, erkeğin kadından öğreneceği bir şey yoktur, uyarılmaya gereksinimi olmaz olsa da çok az olur" şeklindeki bir yerleşik kanı vardır çoğunlukla. Oysaki sorumluluk ortaktır. İki tarafı da ilgilendirir. Cinsellik de zorunluluklar kişilere baskı hissettirir bu da istenilen bir durum değildir.
Cinsel İşlev Bozukluğu merkezlerine başvuran erkeklerin çoğu gerçekten de cinsel ilişkide yalnız cinsel birleşme, orgazm, boşalma ile ilgilidir. Oysaki cinsellik sadece cinsel birleşme değildir; ön sevişme, bakışma, dokunma, sohbet etmek …daha pek yaşantı cinsellik tanımının içindedir. Aslında bu tanımı çiftler kendileri yapmalıdırlar. Sadece erkeğin yaptığı bir tanım çifti mutsuz eder.
İstenmeyen gebelikleri önlemek aynı çocuk yetiştirmekte olduğu gibi her iki tarafında sorumluluğudur.

• Başka şeylerde olduğu gibi cinsellikte de başarıya ulaşmak çok önemlidir.

Başarı beklentisi “performans kaygısı yaratır” “acaba başarabilecek miyim?”. Cinsellik başarılacak bir sınav değil, keyif alınacak bir süreçtir. Ereksiyonu ya da cinsel birleşmeyi bir sınav gibi hissetmek ve yaşamak cinsel işlev bozukluklarının altında yatan temel nedenlerdendir.
• Erkeklerde çabuk (erken değil) boşalma, erkekliğin göstergesidir.
Bu şekilde düşünen erkekler daha çok erkek olduklarına inanırlar. Oysaki; önemli olan çabuk boşalmak değil, boşalma hissini kontrol edebilmektir

• Cinsel ilişkinin başlangıcında sertleşme (ereksiyon) güçlüğü olursa, büyük olasılıkla iktidarsızlık gelişecektir.
• İlk cinsel birleşmede başarılı olunması, sonraki cinsel yaşam boyunca da başarılı olunacağının göstergesidir.
İlk deneyimler kadın içinde erkek içinde önemlidir. Ve ne yazık ki çoğunlukla her iki taraf da ilk deneyimle ilgili abartılı beklentiler ve düşünceler içindedir. Kadın canının yanacağını, kanamanın olacağını beklerken, erkek ilk deneyimini para karşılığı yaşıyorsa, ereksiyonu sağlayıp kadınla birlikte olmayı başarması gerektiği, bunun muhteşem olacağı…gibi. Eğer bilgiler yanlışsa ve abartılı beklentiler varsa sonuç çoğunlukla hayal kırıklığıdır. Burada bilinmesi gereken; cinsel süreçlerin öğrenilebilir olduğudur. Aynı bisiklete binmek gibi….önemli olan tek şey ilk deneyimlerdeki olumsuzlukları genellememektir.
• Mastürbasyonun cinsel güce zarar verici etkisi olabilir. Masturbayon kirli ve zararlıdır.
Uygun yer, uygun zaman, uygun sıklıkla yapıldığı zaman masturbasyonun hiçbir zararı yoktur. Zaralı olan masturbasyon değil ona eşlik eden olumsuz inançlardır. (Ayıp, günah, zararlı….gibi). Masturbasyon kişinin kendisiyle barışık olduğunun temel göstergelerindendir.
Leitenberg ve arkadaşlarının yaptıkları çalışmalarda erkeklerin %90’nından fazlasının kadınların ise %50 kadarının masturbayon deneyimi yaşadıkları sonucu ortaya çıkmıştır. Kinsey in ileri sürdüğü, masturbasyon yapan kadınların daha kolay orgazma ulaştıkları görüşünü Leitenberg ve arkadaşları da desteklemişlerdir.

• Cinsel birleşme için en doğal pozisyon erkeğin üstte olduğu pozisyondur
• Normal bir çift için, cinsel ilişkinin sıklığı, yirmili ve otuzlu yaşlar için haftada en az 4 olmalıdır. Daha azı düşük cinsel dürtünün göstergesidir.
• Sevişmede neyin normal neyin normal olmadığına ilişkin kurallar vardır.
Cinsellikte normali ya da anormali ve kuralları çift belirler. İki kişi için normal olan bir yaşantı normaldir. Önemli olan şey tarafların onay vermesidir. Taraflardan biri şikayet ederse ve onaylamazsa o davranış gerçekleştirilmemelidir. Ör; Anal ilişkiyi tarafların biri ister diğeri asla derse, anal seks yapılmamalıdır. Bir diğer örnek ise; iki kişiden biri hafta da bir diğeri her gün cinsel ilişki yaşamak istiyorsa buradaki tek sorun isteklerinin uymamasıdır. Sayısı, sıklığı, şeklini kişiler belirler. İki kişi arasında uyum varsa sorunlar en az düzeyde olacaktır.
• Sevişme sırasında fantezi kurmak yanlıştır. Fantezileri olan erkekler eşcinsel olmaya eğilimlidirler.

Sevişme sırasında fantezi kurmak konsantrasyonu bozmuyorsa ve cinsel eşle paylaşıldığında eş tarafında kabul görüyorsa herhangi bir sorun yoktur.


• Sağlıklı ve uyumlu bir erkeğin hiçbir durumda cinsel performansı bozulmaz. Cinsel ilişkiyi her zaman erkek ister ve buna her zaman hazırdır.
İnsanların çoğu, erkeklerin zaman, yer ve partner faktörlerini göz önünde bulundurulmadan her zaman cinsel olarak yanıt verebileceklerini (burada cinsel yanıt verme sertleşme ve birleşmeyi sağlayabilme olarak düşünülür) düşünürler. Doğal olarak birçok erkek böyle bir cinsel “başarı”! beklentisine cinsel işlev bozukluğu ile tepki verirler. Erkeklerin her an cinselliği düşündükleri ve hep hazır oldukları büyük bir yanlış inançtır. Erkeklerde insandır ve her an cinselliği düşünmek her an hazır olmak insana aykırıdır. Bu mite inanmak iki taraf içinde sıkıntı oluşturur.

• Sevişmeyi başlatan kadın ahlaksızdır.
Sevişmeyi başlatma, cinselliği isteme konusunda, kadınlara verilen genel toplumsal rol oldukça etkendir. İstememe davranışı kadınlar için pekiştirilen, övgüyle söz edilen bir davranış kalıbıdır, oysaki kadınlarda cinsellikle ilgili taleplerini dile getirebilirler ya da sevişmeyi başlatabilirler. Bu kişinin kendine güvenini ve ilişkinin gücünü gösterir.

• Erkek veya kadın sevişmeye hayır diyemez.
Her iki tarafta “hayır” veya “evet” diyebilir. Duyguları açıkça ifade edebilmek iletişimde önemlidir. Eşler hayır cevabını aldıklarında bu durumu kişisel algılarla, kırılırlar ve beni istemiyor, diye düşünebilirler. Duygularımızı net olarak ifade edebilmeliyiz: “Şu ana cinselliği yaşamayı istemiyorum. İstemediğim sen değilsin.”

• Sertleşme (ereksiyon), hemen daima cinsel arzu ve uyarılmanın işaretidir.
• Cinsel ilişki cinsel birleşme demektir.
• Tüm fiziksel yakınlaşmalar cinsel birleşmeyle bitmelidir.

Bu mitler, erkek cinselliğine en çok zarar verenler arasındadırlar. Hızla ve yalnızca cinsel birleşme gereksinimi diğer cinsel ifade tarzlarını sınırlar ve peniste sertleşme gerektirir. Sertleşme olmaması panik duygusu yaşatır. Cinsel birleşme yaşanması uğruna erkeğin diğer haz kaynağı olan uyarılmaları keşfetmesi engeller.
Penisde sertleşme zorluğuna en çok etkisi olan mit; "Cinsel ilişkinin cinsel birleşmeyle eş anlamlı olması" mitidir. Performans kaygısı denilen durumun en tipik belirtisi, sürekli, sertleşme olup olmadığının kontrol edilmesidir. Bu kontrol duygusu bile tek başına sertleşmeye engel olabilir.
Cinsel ilişki sadece cinsel birleşme demek değildir. Cinsel ilişki, ön sevişme, dokunma, ilgi, merak, sohbet, fanteziler, cinsel birleşme…gibi pek çok süreci kapsar. Cinsel ilişkiyi, cinsel birleşme odaklı yaşamak; çiftin ilişkisini olumsuz yönde etkileyebilir.

• Sevişme her zaman doğal ve kendiliğinden olmalıdır, sevişme hakkında konuşmak ve düşünmek onu bozar.
İyi ve doğru iletişim kurarak çiftin sevişme sırasında ya da başka zamanlarda konuşması, paylaşması, birbirlerine geri bildirimler vermesi cinselliği öğrenmenin ve doyumlu bir cinsellik yaşamanın en güzel yoludur. Sevişmeyle ilgili konuşmak, paylaşmak, planlar yapmak cinselliği besler.

• Her erkek her kadına nasıl zevk vereceğini bilmelidir

Her insan özeldir ve farklıdır. Cinselliklerini yaşarken de bu değişmez. Bu yüzden çift olduktan sonra her iki taraf da cinsellikte neden keyif aldıklarını ya da almadıklarını beraber keşfetmelidirler. Erkeğe gerçek dışı bir sorumluluk ve yük vermek erkeğe yapılan büyük bir haksızlıktır.

• İyi bir sevgili (eş), hemen her cinsel birleşmelerinde partnerine orgazm yaşatabilmelidir.
• Bir çift için, "aynı anda orgazm" gerçekleştirilmesi gereken en önemli amaç olmalıdır
Merkezimize başvuran bir çiftin sorunu şuydu; Çocuk dünyaya getirmek istiyorlardı. Fizyolojik herhangi bir sorunları yoktu. Ancak aynı anda orgazm olamıyorlardı. Nasıl olabileceklerini öğrenmek istiyorlardı. Çünkü; sadece aynı anda orgazm olurlarsa çocuklarının aşk çocuğu olacağına inanıyorlardı. Cinsel mitler takıntı haline gelmişse ve kesinlikle inanılıyorsa bireylerin mutluluklarını hatta çocuk dünyaya getirip getirmemelerini bile etkileyebilir.
Kadın ve erkek fizyolojisi ve cinsel uyarı süreçleri düşünüldüğünde kadın ve erkeğin aynı anda orgazm olması çok da kolay olmamaktadır. Ender olarak gerçekleşebilir ancak her seferinde bu beklentide olmak çifte gereksiz kaygı yaşatacaktır. Bireyler kendilerini ve birbirlerini tanıdıkça her iki taraf içinde orgazm olmak daha kolay olacaktır.

• Eşler birbirini sevdikleri takdirde sevişmekten nasıl zevk alabileceklerini de bilirler.
Bilemezler ancak öğrenebilirler. Sevgiyle, hoşgörüyle ve birlikte. Bu bir keşif sürecidir.
• Erkeğin penisinde sertleşmenin kaybı eşini çekici bulmadığı anlamına gelir.
Kişiler birbirlerini çekici bulabilirler ancak ereksiyon kontrolünü sağlayamayabilirler. Bu durum raslantısal olabileceği gibi cinsel işlev bozukluğuda olabilir. Yani kişinin kendi kontrolünde olmayan , organik ya da psikolojik temellere dayanan cinsel sorunlar. Kişi eşini çekici bulmasına rağmen ereksiyon kontrolünü sağlayamayabilir.
• Gebelik dönemlerinde cinsel ilişkiden kaçınılmalıdır.
Gebelik döneminde de eğer riskli bir gebelik değilse ve anne adayı onaylıyorsa son aya kadar ilişkiye girilebilir.
« Son Düzenleme: 05 Ocak 2012, 10:41:00 ös Gönderen: psikolog »