Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
aarman@hurriyet.com.tr
Ben o deliyim işte.
40 akıllının çıkaramadığı taşı kuyuya atan.
Kuyu da ne kuyuymuş ama.
Tek hücreli bir amip olarak, fetişistlerin karmaşık dünyasında kendimi kaybolmuş olarak buldum. Ben değil miydim, seksle ilgili herhangi bir meselede kendisini cesur zanneden, car car konuşan. Olur olmaz yerlerde çıkıntılık yapan. Beni öyle bir mail yağmuruna tuttular ki, artık ayak görmek istemez hale geldim. Daha samimi bir itiraf gerekiyorsa, bu konu bana ağır geldi. Kendimi küçük bir kız gibi hissettim. Bildiklerim, fantezilerim tehlikesiz ilkel ve hafif kaldı. Öyle bir hale geldim ki, ‘‘Bir fetişim bile yok’’ dedim. Zafer'le oturup çareler aramaya başladık, uygun organlar aradık, yine de işin içinden çıkamadık. Sevgili kocam ‘‘Takma kafana’ dedi, ‘Onlar da insan biz de insanız’’.
*
Tamam sululuk yapmayı kesiyorum.
Ama hakikaten zorlu konuymuş.
Üniversite tezi hazırlamadığın sürece altından kalkabilmen mümkün değil. Fetişizm dediğin bir organdan ibaret değil çünkü. Ya da bir organın yüceltilmesi, ona tapınılması değil. Ayak fetişisti lafını gördüğüm anda, ben bu ilişkiyi ayakla sınırlı bir şey zannetmiştim. Değilmiş. Freud bunu kadın-erkek cinsellik farkının çok geç yaşta öğrenilmesine bağlıyormuş. O zaman ne oluyormuş? İnsanlar öğrendikleri halde, bunu kabul etmekte zorluk çekiyorlarmış.
O yüzden ilgi başka bir yere kayıyormuş.
Fetiş olayında, fetişin ayak olması gerekmiyor, başka şeyler de olabilir, ama en yaygını ayak. Bazı psikologlara göre fetişizm kaynağında çocukluk da yaşanan bir takım olaylar da etkiliymiş. Cezalandıran bir dadı mesela. Ya da çocuğunu ayaklarında sallayarak uyutan bir anne. İş büyümeye başlayınca insan tırsıyor haliyle. Çünkü bir noktadan sonra yelpaze genişliyor. İşin ucu önce submissive eğilime (yani dominant eğilimli bir kadına boyun eğmeye) sonra mazoizme ulaşıyor.
*
Aslında neyin normal neyin anormal olduğu durduğun yere göre değişiyor tabii. Karşındaki adam ‘‘Ben köle olmaktan hoşlanıyorum ve benim dominant eğilimli, efendi rolü oynamayı seven, emirler yağdıran bir partnerim var, o da hoşlanıyor bundan’’ diyor ve soruyor sana: ‘‘Bunun neresi anormal?’’
Onun durduğu yerden tabii herşey normal. Ama benim durduğum yerden bu kavramlardan hoşlanmayan ya da habersiz olan birileri için tabii ki anormal. Ayrıca şöyle bir gerçek daha var: Bana bunları anlatan insanlara göre de bazı fetişistler kabul edilebilir, bazıları edilemez. Çünkü kişiye göre değişiyor. Çünkü bu tek bir şey değil. Açıktan başlayıp koyuya doğru gidiyor. Şiddeti kademe kademe artıyor.
Eylemler ve haliyle terminoloji çeşitleniyor.
Bu fetişizm ve submissive meselesinde öne çıkan duygu, aslında boyun eğme. Kendini köle gibi hissetme ve bundan mutluluk duyma. Kadınefendi mesela mumla aranıyor. Tuhaf geliyor değil mi, bana da öyle geliyordu, komik geliyordu, hatta elimde olmadan alaya da alıyordum. Şimdi farkediyorum ki, hayır öyle değil, son derece ciddi bir şey bu.
*
Kendi işinde üst noktalara gelmiş, kariyer sahibi, yaratıcı, çok forslu insanlarla konuştum.
Mümkün değil, o adamın takım elbiseler içindeki haline bakıp, karanlık çöktüğünde böyle bir şeyi talep edeceğini beklemek. Bir kadının kölesi olmak istemesini anlayabilmek.
O yüzden, bu hafta benim için çok zor geçti, bir yandan anlamaya çalışıyorum, dolu dolu mail okuyorum, tam bitti diyorum, tekrar göndermeye başlıyorlar, bitmez tükenmez öyküler, hikayeler.
Offf yani.
Biz ayrı dünyanın insanlarıyız.
Ama o insanların dünyası da zannettiğiniz gibi değil. Az da değiller. Sayıları eminim sizi de şaşırtır. Gerçekten her yerdeler. Üstelik dünyanın her yerindeler. Türkiye hariç değil. Bu şehirde profesyonel yerli yabancı mistress'ler var. Dünya çapında nam salmış kadınlar bu kentte konuşlanmış durumda. Bunlar metres değil, kadın efendi. Ve çok kiymetliler. Ve üstelik dünyanın parasını kazanıyorlar. Dolarla. Güzel olmaları gerekmiyor işlerini iyi yapsınlar, ayaklarını iyi kullansınlar yeter. Bir hafta önce birileri bugün duyduklarımı bana anlatsa hadi oradan derdim. Sadece Manhattan'da çeşitli sado mazo kulüplerde yaşanır bunlar zannederdim.
O oooooo.
İstanbul almış yürümüş.
*
Kendi aralarında haberleşiyorlar.
Ama ulaşmak istedikleri hedef daha büyük. Gay'ler gibi örgütlensinler, sosyalleşsinler istiyorlar. Ve birileri bunun sapık bir şey olmadığını kavrasın istiyorlar. Doğrusu beni de oyuna getirmeyi başardılar. Aniden ve o kadar çok sayıda karşıma çıktılar ki, ben damla zannederken okyanusla karşılaştım.
İşi biraz sulandırabilir miyim?
Nedense bu röportajlardan birini yaparken, küt diye Zafer eve geldi. Ne görmeyi umuyordu bilmiyorum. Ama yüzündeki ifadede bir suçluluk vardı. O da mı merak etmişti neydi. Konuştuğum kişi, ben ve kedim şaşkınlıkla ona baktık. Hiçbir röportajım sırasında çat kapı gelme huyu yoktur. Ayaklarımın sağlam durup durmadığını kontrol etmek gibi gizli bir niyeti de olabilir, bilemem tabii. Suçlu suçlu arka odaya gitti. ‘‘Hayırdır?’’ diye sorduğumda, ‘‘Burası aynı zamanda benim de evim değil mi?’’ diye söylendi. Tuhaftır ya da rastlantıdır, bu röportajları yaparken ayağımda hep kapalı ayakkabılar vardı.
Çünkü onlarla konuşurken, kendi ayaklarını elinde olmadan müstehcen bir şeymiş gibi algılamaya başlıyorsun. Sahilde çıplak ayakla dolaşmak başka, bir ayak fetişistinin önünde çıplak ayakla oturmak başka.
Ama şimdi haklarını yemeyelim, hiç de öyle saldırgan, rahatsız edici tipler değil. Başkaları başka türlü düşünebilir ama ben bir şey görmedim. Son derece eğitimli, hatta elit insanlar. Hatta bir tanesi, ‘‘Köylülerden gay çıkar ama ayak fetişisti çıkmaz’’ dedi. Güldüm. Gizli kaldığı için, kapalı kapılar ardında yaşandığı için, daha az sesleri çıkıyor. Üst düzey olanları hallerinden mutluluk duyuyorlar. Ama tabii dilediği gibi fantezilerini yaşayamayanlar da var. Yirmi yıllık evli olup, ayakları çok güzel olan karısının parmaklarını bir kez bile öpememiş, bunu talep edememiş ve bu yüzden acı çekenler de bulunuyormuş.
Tabii yine de kabul etmek gerekir ki, Türkiye'de bunu yaşamak çok kolay değil, İnternet sağolsun ama, yine de aralarında başı belaya girenleri bile var. Hemen bir anektod aktarayım: Ayak fetişisti olan bir arkadaş, sokakta ayaklarınızın kölesi olabilir miyim dediği on kadından beşinde amacına ulaşmış. Dördü ‘‘No mersi’’ demiş, ama bir tanesi de ne yapmış? ‘‘Ayaklarımın güzel olduğunun ben de farkındayım’’ demiş. Bunun üzerine erkek de, kadın tereddütlü acaba biraz daha ısrar mı etsem diye düşünmüş. Kadın bankaya girmiş, meğer içeride polise telefon edermiş. Tabii karakolluk olmuş. Böyle tatsızlıklar da yaşamak mümkün.
*
Fetişistler için tek tehlike karakolluk olmak değil, submissive eğilim gösteren, yani köle olmayı tercih edenlerin hoşlandığı eylemlerden biri de bir kadın tarafından çiğnenmek.
Bu işlem topuklu terlikle ya da ayakkabıyla yapılırsa çok acı veren bir şeymiş, hatta doğru basmasını bilmeyenler adamı öldürebilirmiş. Söylüyorum, bu fetişizm meselesi bana biraz ağır geldi. Üstelik hepsini anlatmıyorum. Zafer, ‘‘Seni serin ve yüksek bir yere tatile göndereyim biraz dinlen’’ bile dedi. Çok ciddiye aldım. Ayaklarımla birlikte gitmeye karar verdim. Belki biraz hafiflerim. Size de rüzgarlı serin günler dilerim.
Fetişist arkadaşlara da selamlarımı iletir, bu konuyla ilişkimi kestiğimi bildirmek isterim.
Son durak, ben iniyorum.
AYŞE'NİN HAMİŞİ
Arkadaşlar! Bu ekin çeşitli yerlerinde ayakla ilgili yazılar var. Hepsini okuyun. Farklı görüşler yer alıyor. Bu adamlar tehlikeli diyen var, demeyen var. Neyse yani. Benden bu kadar. Artık tatildeyim. Ayaklarımı havuza sokuyorum. Ama o ayaklar benim. Bu dosyanın, haberin bir parçası değil. Diyeceğim o ki, birbirinizle iletişim kurmak istiyorsanız beni unutun. Ben bu konunun posta kutusu olmak istemiyorum. Nedense başıma gelecekleri biliyorum, anlıyorsunuz değil mi, önlem almaya çalışıyorum.
(Tek k, çift değil, bu da size yapacağım son iyiliktir!)