Gönderen Konu: AYRILIK KOLAY MIDIR KİME SORMALI? (BOŞANMA)  (Okunma sayısı 20536 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4382
    • Profili Görüntüle
AYRILIK KOLAY MIDIR KİME SORMALI? (BOŞANMA)
« : 04 Şubat 2010, 12:53:20 öö »
Elvin HEKİM
Sosyolog

      Ayrılıklar, ayrılıklar… İnsana acı veren ayrılık değil midir? Sadece ölüm mü ayırır insanları. Ya boşanmalar ayrılığın neresinde. Ah bu boşanmalar. İnsanı sil baştana sürükler, zihni temizleye yorar tabi birde savunmaya yöneltir. Toplumumuzda boşanmanın adı “leke”dir. Davalı ve davacı düşünmeden kendilerini savunurlarken, çevresindekilerde hiç düşünmeden boşanmaya karar vermiş yahut boşanan çiftler hakkında yorum yapmaya başlarlar. Tabi kimse cahilce konuştuğunu görmeden, karşısındakine bunu aksettirmeden, kendini temize çıkarırcasına “boşanmışlar iyi olmuş, bu işler tek taraflı olmaz, iki tarafında suçu vardır” derler. Evet, belki iki tarafında suçu var. Ama neden boşanmaya karar verdiler. İmzayı atarlarken yemin etmemişler miydi? Nerde kaldı o yeminler. “Çaba” kavramı hayatımızın neresinde? Günümüzde moda haline gelen boşanmanın çeşitleri arasında tartışmasız en popüler olanı “şiddetli geçimsizlik”. Nedir bu şiddetli geçimsizlik, evli olan insanların geçimsizliği mi, yoksa evli olan insanların ailelerinin ya da çevresindekilerin geçimsizliği mi? Son zamanlarda artan boşanma oranlarında sosyal dayatmaların rolü oldukça yüksek. Aynı evi paylaşan ve yeminler ederek evliliğe başlayan iki insanın, dış baskılar ve dayatmalar nedeniyle, o ev içerisinde kendi varlıklarını oluşturamamış olmaları, daha da derine inecek olursak yetiştirilme durumlarından ötürü evliliğin sorumluluklarını üstlenememeleri, bağımlı olarak yaşamalarından dolayı boşanma oranlarını arttırmaktadır. Psikolog Hüseyin Kaçın’ın incelediği boşanma davası bilirkişi raporunda da söylediğimi destekleyecek bir örnek yer almaktadır. Davacı olan erkek, eşinin inatçı, bencil, sinsi olduğunu hatta “Vajinusmus” sorunlarının olduğunu söylemektedir. Davalının beyanında da eşinin ailesine aşırı bağlı, titiz, kibar, anlayışlı olduğunu bir de babasından korktuğu yer almaktadır. Sorun şu ki, bu davada, davalının ve davacının söylediği şeyler aslında birbirini tutmamaktadır. 1. çelişki, bir insan işi gereği sosyal olmak zorunda olduğunu söylüyor, karşı taraf onun halk tabiriyle “ana kuzusu” olduğunu söylüyor. Bir insan nasıl hem ana kuzusu olup, hem de sosyal olabiliyor. Annesine aşırı bağlı olan birinin aşırı sosyal olması da beklenemez. Bunun yanında, 2.çelişki olarak sosyal bir insanın eşiyle iletişime geçmemesi ya da geçememesi tuhaf karşılanacak bir durum. Çünkü sosyal diye adlandırdığımız kişiler iletişimi güçlü kişilerdir. Ayrıca cinsellik babında kardeş gibi olduklarını, kendisinden beklentisi olmadığını öne sürüyor davalı taraf. Ortada ciddi anlamda sorunlu bir cinsellik söz konusudur.  Bunu ancak kişilerin karşılıklı olarak –konuşarak- aşması gerekmektedir. Eğer bu sorun aşılamıyorsa bir psikologa başvurulmalı ya da daha tıbbi bir sorunsa doktordan yardım alınmalıdır.  Şu bir gerçektir ki evliliğin temelinde cinsellik ve maddiyat yatar. Çok zengin olabilirsiniz fakat eşinizle cinsel sorunlarınız varsa ve aşılamıyorsa bu durum iki tarafı birbirinden soğutabilir. Aynı zamanda cinsel yaşamınız çok yönlü olabilir fakat maddi durumunuz kötü ise bir zaman sonra bu durum tersine dönerek iletişim eksikliğine daha da ileri giderek kavgalara dönüşür. Çünkü yaşamış olduğumuz yarı kapitalist çağda – yarı kapitalist diyorum çünkü Türkiye tam kapitalist bir ülke olmamıştır – insanların daha da arzuları artmakta, duyguları körelmektedir. Artık “aşk” kavramı yerine “takılmak” kavramı almıştır. Aşk evlilikleri yerine maddi evlilikler söz konusudur. Davalının davacıya başka kadınlarla cinsellik babında arayışa girebileceğini söylemesi kapitalist sistemin, aşırı modernleşme arzusunun getirisidir. Bu davada iki tarafta hatalıdır. Çünkü bu evlilikte çaba söz konusu değildir. Tarafların beyanlarını okuduğumda özveri kavramının tadını alır gibi oldum fakat bana göre bu evlilikte özveri kesinlikle söz konusu değildir. “Eşim kendi evinde yemek yeseydi, annesine bu kadar bağlı olmasaydı, dışarıdan etkiler olmasaydı” karşı taraf için ise “eşim bu kadar inatçı ve nazlı olmasaydı, hakaretlerde bulunmasaydı” bizim evliliğimiz yürürdü gibi söylemler boşunadır. Bu söylemlerin arkasında isteksiz şekilde “keşke” sözcüğü barındırılmaya çalışılmıştır. Fakat ne şekilde söylenmeye çalışıldığı açıktır ve başarısızdır. Çünkü iki tarafta evliliğin ne demek olduğunu bilmemekte, evliliklerini oyuna benzetmektedirler.
       
        Evliliğin ne demek olduğunu bilmeden, anlaşma sağlanıp sağlanamayacağını ölçüp biçmeden, karşılıklı anlaşmaların yapılmadığı evlilikler boşanma sonucu bitmekte ve insanlar fazlasıyla üzüntü, sıkıntı yaşamaktadırlar. Yapılması gereken tek şey doğru iletişimi sağlayabilmektir. İletişim sağlanamadığında kimse geriye kaybolan yıllarını veremez, anılarını silip atamaz.


« Son Düzenleme: 08 Ağustos 2010, 10:58:10 ös Gönderen: alıntı »