Gönderen Konu: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR  (Okunma sayısı 1183 defa)

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #1 : 07 Ağustos 2024, 09:18:42 ös »
Eşcinsellik özgür bir tercihin değil, genellikle çocuklukta yaşanan travmaların ve ebeveyn ihmallerinin sonucu olarak gelişen bir durumdur. Eşcinsellikten kurtulmak isteyenlere terapi imkanı sağlamamak, gerçekte eşcinselleri küçük düşüren bir tutumdur.

https://www.youtube.com/watch?v=-9bPlRuOq-Q&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4

Velev ki Eşcinseliz: Furkan

https://www.youtube.com/watch?v=SK5ycgpoVC8

Velev ki Eşcinseliz: Mert

https://www.youtube.com/watch?v=BI6NM-gENrw

Velev ki Eşcinseliz: Efe

https://www.youtube.com/watch?v=rxfQS3Da1Wg


https://huseyinkacin.com/





https://www.instagram.com/reel/C8jfEMtCLuV/?igsh=eXZ3bW44bXUzeWJr

Ömer Yılmaz

  • Newbie
  • *
  • İleti: 38
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #2 : 07 Ağustos 2024, 11:08:35 ös »
Başarılı bir çalışma, emeği geçenleri tebrik ediyorum. Ensest veya ensest eğilimli ailelerde büyüyen çocukların iyileşmeye oldukça dirençli ağır akıl hastalıklarına yakalanma ihtimali daha yüksek maalesef.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #4 : 11 Ağustos 2024, 08:18:16 öö »
Ensest Aile Modelini daha yakından tanımak için Şizoid Kendilik Bozukluğu konusuna bakmak faydalı olabilir

« Son Düzenleme: 11 Ağustos 2024, 09:40:47 öö Gönderen: LacivertEmre »

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #5 : 11 Ağustos 2024, 09:19:57 öö »
Şizoid Kişilik Bozukluğu Ve Tedavisinde Yaşanan Zorluklar

Şizoid bireye göre hem iletişim ve bağlantı kurma girişimleri hem de bir kendiliğe ve kendine ait bir iradeye sahip olmak başkaları tarafından ele geçirilmeye, kullanılmaya ve sadistçe cezalandırılmaya veya derin bir umursamazlıkla karşılaşmaya yol açar. Bu muamelelere maruz kalmaktansa şizoid bozukluğu olan kişi başkalarından ayrı ve uzak kalmayı tercih eder. Yaşantılarında bu bireyler çevresindekilerin ihtiyaçlarına hizmet ederek faydalı olduğunu hissetmek amacındadırlar. Bu bireyler, şişedeki cin gibi lazım olunca çağırılıp sonra unutulduklarını hissederler. Bu nedenle şizoid bireyler sürekli olarak başkalarıyla bağlantı kurmanın insanın kukla, hizmetkar veya köle olmasına yol açacağını inanırlar.

Terapide bu hastaların doğru tanının konması önemlidir. Çünkü şizoid bireylerin iç dünyasında karşısındakiyle arasındaki mesafeyi koruma isteği vardır, bu durum klinisyen tarafından narsistik bir savunma gibi görünebilir, ilişki kuramaması otistik gibi değerlendirilebilir, uyumlanması borderline hasta gibi değerlendirilebilir. Terapide, terapist şizoid hastanın mesafeyi koruyarak oturmasını, mesafeli yaklaşımını anlamlandıramazsa bu durum şizoid danışanın kendini ifade etmesinde ve ilişki biçiminde yutulma, işgal ve kontrol gibi deneyimlemesine neden olabilir. Bu durum terapinin başlamasının tam aksine, terapide zorlaşmasına ve ilerleyememesine hatta hastanın terapiden kopmasına (droup-out) sebep olur. Şizoid ikilemlerin (dillemma) terapotik ittifak oluştuktan hemen sonra yorumlanması terapin başlamalı ve istikrarlı bir şekilde devam etmesine yardımcı olacaktır. Yorumlamaların geç ve yetersiz oluşu hastanın tedavi sürecini zorlaştırabilir.

Şizoid danışan terapide ortaya çıkan efendi- köle nesne ilişkisine terapistin dahil olması, terapide yaşanan zorluklara sebep olan başka bir konudur. Şizoid danışanın köle olduğu durum seans boyunca devam edebilir. Bu durumda terapist hastanın uyumlanması iyileşme olarak yorumlayabilir. Terapistin ve şizoid danışanın terapi süresince aralarında güven ilişkisi olmaması terapinin ilerlemesinde ve sürecin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini engelleyen başka bir konudur. Şizoid danışan terapistine güvenemezse, terapide güvenli alan oluşturamazsa terapide kendini açması ve güvenli bağlanma deneyimi yaşayarak sağlıklı bir ilişki kurması zor olacaktır.

Şizoid hasta ile yapılan terapide, terapist şizoid hastaya alan oluşturması terapi süreci ve iyileşme için önemlidir. Duygusal, düşünsel ve davranışsal olarak şizoid danışanın kendini terapide net, akıcı bir şekilde ifade etmesi zaman alabilir. Terapist bu durumlarda şizoid danışana terapide alan oluşturmazsa hasta kendini sürgüne gönderir(ilişkiden kopma) ve terapinin gerçekleşmesini engeller. Tüm bunlar terapi sürecinin ilerlemesini engelleyen şizoid hastanın terapisinde yaşanan zorluklardır.
« Son Düzenleme: 11 Ağustos 2024, 09:39:29 öö Gönderen: LacivertEmre »

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #6 : 11 Ağustos 2024, 03:50:34 ös »
Şizoid Kendiliğin Gelişimi

Şizoid kendiliğin gelişimine dair literatür incelendiğinde birkaç farklı hipotez olduğu görülmektedir. Bunlardan ilki özellikle bebeğin 0-2 yaş aralığında annesi tarafından hissedilemeyen, duyguları karşılanamayan, anne ile güvenli bağ kuramayan bireylerde şizoid yapının gelişebileceğidir.

“Yaşamın erken yıllarında (şizoid hastalar), annelerinin tarafından bariz aldırmazlık ve bariz sahip çıkma aracılığı ile annelerinin gerçekten onları kendi doğrularında birey olarak sevmediği inancını kazanırlar” (Fairbairn, 1984). Fairbairn’in tasvirinden bebeği olduğu gibi kabul edemeyip onu “koşullu” biçimde seven ebeveynlerin bebeğin birincil bakımveren ve dolayısıyla dünya ile güvenli bir bağlanma ilişkisi kurmasını engellediği anlaşılmaktadır. Her ne kadar fiziksel ihtiyaçları giderilse de duygusal olarak varlığı onaylanmayan bir bebeğin dünyayla sağlıklı bağ kurabilmesini beklemek gerçekçi olmayabilir. 

Borderline ve narsisist çocuk, aile ilişkilerine giden bir yol olduğunu düşünür ve bunu bulmak zorundadır. Şizoid çocuklar ise aileye giden hiçbir yol olmadığını düşünürler ve bu genellikle hem anne hem de babadan kaynaklanan duygusal rahatsızlıklar şiddetlendiğinde kendini gösterir (Masterson J. F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, 2013). Borderline ve narsisistik yapılanmaların ilişki biçimleri patolojiye sebep olabilirken şizoid yapı gelişiminde bu ilişkilere ulaşamamak, hissedememek, ilişkiyi kuramamakla temellendirilebilir.

Şizoidler annelerinin kendilerini insan olarak sevmediklerine inanırlar (Masterson J. F., Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları, 2013). Şizoidlerin ebeveynleriyle ilişkilerinde “kullanılma” temaları göze çarpabilir. Erken dönem ilişkilerinde kendilerini bir birey olarak değil de daha çok bir nesne gibi hissettiklerini ifade edebilirler.

Şizoid patolojinin gelişiminde borderline ve narsisistik patolojinin gelişimindeki zaman dilimi yerine daha çok kurulan ilişki ön plana çıkabilir. Zira literatürde şizoid yapıların gelişiminde ebeveynlerinin kendilerinin varlıklarını görmemeleri, varlık olarak gördüklerinde de adeta bir hizmet aracı olarak görmeleri veya bir süs eşyası gibi davranmalarını temel olabileceği ortaya konulmaktadır. Taciz, ihmal ve duyarsızlık öykülerinin de şizoid yapı gelişiminde etken olabileceği R. Klein tarafından ifade edilmiştir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013).

R. Klein’a göre şizoid kendiliğin gelişimindeki bir başka tespit de çocuğun ebeveynleriyle kuracağı bağa dair son umut kırıntılarını da 8-9 yaşları civarında kaybetmesidir (Masterson & Klein, Kendilik Bozukluklarının Tedavisinde Yeni Ufuklar, 2013). Çocuk bu dönemde erken çocukluk dönemindeki kuramadığı sağlıklı ilişkileri onarmak için adım atar fakat anne-babanın kendi patolojik durumları bu onarımın yapılmasına engel olabilir.

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #7 : 11 Ağustos 2024, 08:15:56 ös »
Şizoid Fenomenler, Nesne-İlişkileri ve Kendilik

İçinizden bazıları, muhtemelen hepsi değil, Kirk Douglas’ın oynadığı Spartaküs denilen eski bir filmi hatırlar. Spartaküss filminde isyancı bir asker Roma’ya karşı bir isyana önderlik ediyor. Sonunda bütün isyancıların çevresi sarılıyor. Hepsi birlikte esir alınıyor. İsyancılar yeniliyor. Romalılar örnek ceza olsun diye Spartaküs’ü haça gerecekler. Binlerce isyancıyı sıraya diziyorlar. Roma imparatoru, Romalı lider “Spartaküs kim? Bir adım öne çıksın. Örnek olacak” diyor. Spartaküs, gerçek Spartaküs, binlerde asker yoldaşı öldürülmesin diye öne çıkar ve “Spartaküs benim” der. Yaklaşık beş saniye sonra başka birisi ileriye çıkar “Spartaküs benim” der. Yavaş yavaş orada bulunan binlerce tutsak ileri çıkar ve “Spartaküs benim” der. Hepsi haça gerilir. Gerçekten etkileyici bir sahne. Peki bunun anlamı ne?

Yıllar önce -1970’lerde, 1980’lerde- eğitim gördüğüm sırada psikoterapinin her şeyini öğrendiğimi ve yalnızca Freud tarafından değil aynı zamanda ’70’ler ve 80’ler’in bazı harika insanları, Jim Masterson, Otto Kernberg, Heinz Kohut, vb. tarafından kontrol edilen tehlikesiz bir imparatorluk olan bir imparatorluğu öğrendiğimi sanıyordum. Önceden hiç mevcut olmamış olan kişilik bozuklukları, karakter patalojisi anlayışını ortaya koyan yürürlükteki güçleri öğreniyordum. Wilhelm Reich ve diğerleri kusura bakmasın ama karakteroloji döneminin, karakter bozuklukları patalojisinin asıl gelişmi gerçekte benim için narsisistik bozukluklar ve borderline bozukluklar hakkında birçok şey öğrendiğim ’60’lar, ’70’ler, ’80’lerdeki Dr. Masterson, Drs. Kernberg ve Kohut’un çalışmalarıyla başlar. Gerçekten büyü öfke çekmeye devam ediyorlardı, çünkü karakter patolojisi ve bozuklukların karmaşıklığını anlamak için konuya nasıl bakmaya başlayacağımıza ilgili mükemmel bir anlayış sağlıyorlardı.

Ancak 1980’de devler gibi duran Dr. Masterson ile Kohut, Kernberg ve birçok başka doktorla kişisel olarak tanıştıktan sonra, 1980’lerin başında Sanırım bulunduğu yere yakışmayan herhangi bir kimse için her zaman ilerlemenin özü olan bazı sağlam adımlar atmış olduğum ondokuz yıllık deneyimime başladım. Narsisistik bozukluklar ya da borderline bozukluklar terimleri bende bir yankı yapmıyordu. Onları uygun bir yere ya da yeterince uygun bir yere yerleştirmekte zorlanıyor, onları bana tanıdık gelen ve haberim olan kategoriler içine yerleştiriyordum.

Konuyla ilgilenmeye başlamam 1978 gibi eski bir tarihe denk geliyor, IBM için robotların geliştirilmesiyle ilgilenen genç bir adamı hatırlıyorum. Hiç unutmuyorum bana anne babasının herhangi bir kapıyı istemedikleri bir evde büyüdüğünü söylemişti. Kapılar sürekli açık olmak zorundaydı. Hiçbir mahremiyet yoktu. Onun kendi benlik duygusunun, kendi ayrı bağımsızlık duygusunun olmasına bile izin yoktu; Hemen hemen 40 yıl önce olsa da çok net olarak hatırlıyorum, her zaman anne babası tarafından duyulabileceği için kendi sesiyle konuşamadığı bir duyguyu yaşadığını bana söylemişti. Yalnızca kendine ait bir mekanın olmasına izin verilmiyordu, kendi zihnine, kendi düşüncelerine, kendi duygularına, kendi pratik terimlerine, kendi kararlarına, kendi yaşam tercihlerine de izin verilmiyordu.

Sonra ona ne oldu bilmiyorum. İstismara uğramamıştı. Travma yaşamamıştı. Sistematik olarak temelde görünmez bir konuma sokulmuş ya da bir çeşit total uyum konumuna girmeye zorlanmıştı; gerçekten de o zaman beni çok şaşırtan bir durumdu bu, hemen hemen köleleştirilmişti ya da hapishanede yaşar gibiydi. Bu, borderline bozukluklar ya da narsisistik bozukluklarla ilgili düşüncelerime uymuyordu.

Bir genç olarak- o kadar genç olmasam da- hatırlıyorum, 40 yaşlarında bir kadın beni görmeye gelmişti. Çok sempatikti. Sosyal işler için para toplamada çok aktif, harika bir cazibesi olan bir kadındı. Sosyal işlere para toplamak için her zaman partiler veriyordu. Çok cana yakın, esprili, neşeli bir insandı. Bana bir süre burada başbaşa kalmak istemesinin nedenini kendi yaşamındaki her şeyden tümüyle ayrılmak istemesi olarak bildirdi; kendi duygusal durumlarından ayrılmak, kendi hislerinden ayrılmak, çevresindeki bütün insanlardan ayrılmak istiyordu. Bütün dünyası parti yaşamıydı. Ama kendi dünyası yalnızdı. Sanki başkalarının duyguları ve heyecanlarından onu ayıran bir duvar varmış gibi dünyadan ayrı bir yalnızlık duygusu içinde yaşıyordu. Yine de dünya ona çekici geliyordu. Onun da ne yaptığını bilmiyorum.

Ne yaptıklarını bilmediğim başka birçok başlangıç örneğim daha var. O günlerde kendimi rahat hissettiğim -Dr. Masterson ve birçok diğer hocalardan- öğrendiğim dünyanın dışında daha büyük bir dünyanın ve tökezlediğim benzersiz yeni bir dünyanın olduğunu keşfetmeye başladığım için yeterince şanslıydım. Aslında bu dünya yeni değildi; benim için yeniydi. Bu, Fairbairn’ın çalışması sayesinde ilk kez farkında vardığım bir dünyaydı; Ronald Fairbairn, kişilikteki şizoid faktörler kavramını bana ilk tanıtan kişiydi. Bu, büyüleyici bir şeydi. Ayrıntılara girmeyeceğim. Bunu meslektaşlarıma bırakacağım.

Fakat Ronald Fairbairn, daha önceden hiç değinilmemiş, sonradan karakter bozuklukları ya da kişilik bozuklukları olarak adlandırılacak olan, dünyada etkisini sürdüren ve birçok kişinin iç dünyasında yer alan bir başka önemli dinamiğin daha olabileceği konusunda da beni uyaran ilk kişiydi. Önümde yeni bir dünya açmıştı. Bana kişilikteki şizoid faktör düşüncesini öğretti; bu, insanların gizli olan kaygılarla, bazı insanlara çok uzak kaygılarla, bazı insanların gergin bir cambaz ipinde sanki her zaman yürüdükleri bir yoldaki gibi rahatça yürürken bazılarının düşmesiyle ilgiliydi.

Fairbairn, büyük ölçüde -bu, ona yapılan bir haksızlık değil- bunu esas olarak geri çekilme duygusunu ortaya koyan, bilinçli olarak ve açık kuşkularla dünya hakkındaki kaygılarını ve dünyadaki yerlerini tespit etmeye çalışan insanları anlamaya çalıştığı zeminden yararlanan bir bağlamdan çıkarmıştı. O, Bleuler’den, şizofreniden ve dolayısıyla şizoid faktör kavramından etkilenen bir gelenekten geliyordu. Keşke ona başka bir isim verseymiş. 70’li yıllardan bu yana daha iyi bir kelimeyla karşılaşmadığım için şizoidi gönülsüz bir biçimde kabul ediyorum. Ronald Fairbairn ilginizi hak ediyor.

Beni ilgilendirdiği kadarıyla 1972’de ve aslında 1970’ler boyunca farkında olduysam da onun yeni hareketin babası olması 1971’e rastlıyor. Fairbairn baba olduysa da babayı geçen oğul, 1969’da yayınlanan muhteşem çalışmasıyla Harry Guntrip idi. Gösterişli bir başlıkta – keşke yazmış olsaydım- Şizoid Fenomenler, Nesne-İlişkileri ve Kendilik diyordu. Kırk yol sonra bugün daha uygun ne olabilir? Guntrip, Fairbairn’in düşüncelerini alıyor, onları genişletiyor ve kullanılabilir hale getiriyordu. Şizoid fenomenler, sıkılganlık, içe dönüklük, kişilik çekilmesi haline denk ya da ona benzer sınırlanmış fenomenler olarak görülmemeye başlandı.

Harry Guntrip insanların iç dünyasına baktı ve nasıl göründüklerine bakılmaksızın,

samimi, yakın ilişkilerle ilgili oldukça gizli olarak terörize olmuş kaygıların, korkuların ve endişelerin bulunduğu ama yine de bu dünyanın bir parçası olmayı çok istedikleri dinamiklerin yer aldığı bir iç dünyalarının olduğunu gördü. Dr. Guntrip’in dediği gibi bu kadar uzlaşma zorunluluğu aslında bir geri çekilme zorunluluğu; dünyayla ilinti kurma yönündeki arzuları ile güvenli bir dünya bulma yönündeki arzularını uzlaştırmak için manevra yapmaya çalışan insanların akılcı görünen manevraları, stratejileri, savaş hilelerinin bazı en güzel örneklerini veren, bu dünyayla ne kadar ilgilenmek gerektiği ile bu dünyadan ne kadar geri çekilmek gerektiği arasında gerilmiş cambaz ipinin üzerinde yürür gibi hassas bir mesafeyi ayarlama zorunluluğudur.

Dr. Guntrip, bana çok şey öğretti. Gerçekten ondan çok şey öğrendim. Geriye gidip “Şizoid Fenomenler, Nesne-İlişkileri ve Kendilik”i okuyanlarınız benim öğrendiklerimin ve Harry Guntrip’ten aldıklarımın çoğunu öğrenebilir, bir biçimde aydınlandığınızı ve kavrayışınıza yardımcı olduğunu hissedebilirsiniz. Kendimi Guntrip’e vakfettim, yaklaşık on yıl onun ve çalışmasının hakkında düşündüm. Genç adam bana başvurduğunda odalarda kapılarının olmadığını ve sahip olduğu düşüncelerin bulunmadığını görmüştüm. Cazip ve coşkun, gerçekten harika bir dünyada para toplayan kadın, aslında başkalarından güvenli bir mesafede yalnız bir dünyada yaşıyordu.

Sonuç olarak 1980’lerin başlarındaki pratiğim, kuşkusuz Fairbairn ve Guntrip sayesinde şizoid fenomenler, şizoid kişilikler hakkında edindiğim anlayışla ortaya çıktı. Böylece borderline ve narsisistikin yanı sıra bir yeri olduğuna inandığım şizoid boyut, bir patolojiyle ilgili farklı boyut düşüncesi kendi pratiğimde, Masterson Enstitüsü’nde ve Dr. Masterson’da yer buldu. Şimdi girişteki ortaya koyduğum yoruma geri dönüp “Spartaküs benim” demiyorum ama ben bütün şizoid bozukluğu olanları temsil edeceğim. Görmezden geldiğimiz, dikkat etmediğimiz ve bu yüzden tanımlama getirmediğimiz şizoid fenomenler sergileyen bu hastaların özel kaygıları, korkuları ve dehşetlerine yönelik tedavi yürütüp onların kendileri için güvenli bir dünya oluşturmalarına yardımcı olmuyoruz.

Yazının devamı ve tamamı
https://www.psikoterapi.com/sizoid-bozukluk-ve-terk-depresyonu/

Şizoid Görüngü Nesne İlişkileri ve Kendilik - Dr. Harry Guntrip

https://www.kitapyurdu.com/kitap/sizoid-gorungu-nesne-iliskileri-ve-kendilik/52698.html

Sadece psikanaliz değil, genel olarak psikiyatri çerçevesinde de şizoidi konusunda yapılmış en değerli incelemelerden biridir Şizoid Görüngü. Şizoid insanın -insanın şizoid yönünün de diyebiliriz- soğuk, uzak, ilişkisiz ve kendi içine kapalıymış gibi duran dünyası içinde nasıl bir ilişki açlığı ve ilişki korkusu barındırdığını ortaya çıkarırken, insanın temel güdülenmesi hakkında da önemli bir katkı sağlıyor.

Guntrip, Fairbairn ile birlikte, psikanalitik kuramın "dürtü" vurgusunu tersine çevirmiş gibidir: İnsan doğuştan itibaren dürtülerini tatmin etmenin değil, ilişkinin peşindedir. Diğer bir deyişle, dürtülerin tatmini, insanın ilişki ihtiyacı için bir araçtan ibarettir.
« Son Düzenleme: 11 Ağustos 2024, 08:42:14 ös Gönderen: LacivertEmre »

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #8 : 13 Ağustos 2024, 01:03:50 öö »
ŞİZOİD BİREYLER İÇİN KRİTİK OTUZLU KIRKLI YAŞLAR

Şizoid hastalar için sıklıkla çıkan mesele, iletişim ve bağlanma için olan istektir. Bu istek, özellikle de bir birliktelik sahibi olmak ya da çocuk ve aile sahibi olmak şeklindedir. Bu sıklıkla şizoid bireylerin otuzlu, kırklı yaşlarındaki tedavilerinde ortaya çıkar, bu zamanda bir ilişki ihtimali daha temelleri sağlıksız bir şekilde büyümektedir ve arkadaşlık gittikçe daha fazla ve daha da fazla uzak görünmeye başlamıştır. Samimiyet ve generativity (Erik Erikson’un bir terimi; daha genç birini yetiştirmek ve bu şekilde bir sonraki nesile katkıda bulunma isteği) için olan istek ve umut , kişinin hayatında son bir şans için girişim yapmaktadır.

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #9 : 16 Ağustos 2024, 07:21:43 ös »
ENSEST (ŞİZOİD) AİLE MODELİ - SAVRULAN GENÇLER

« Son Düzenleme: 22 Ağustos 2024, 10:33:02 ös Gönderen: LacivertEmre »

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #10 : 19 Ağustos 2024, 01:55:58 ös »
ENSEST | PEDOFİLİ
"Seyda Örenkaya" adlı YouTube kanalında yayınlanan Ertuğrul Tulpar'ın sunduğu Ensest | Pedofili adlı videoyu şimdi izleyebilirsiniz


Ömer Yılmaz

  • Newbie
  • *
  • İleti: 38
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #11 : 21 Ağustos 2024, 07:10:57 ös »
Emreciğim yavrum Hk'nın bekleme odası narsistten, borderlineden, manyaktan, psikopattan geçilmiyordu bir de şizoidimiz gelsin tam olsun. Hk'nın bekleme odası bir açık hava tımarhanesi anasını satayım.
« Son Düzenleme: 21 Ağustos 2024, 07:18:18 ös Gönderen: Ömer Yılmaz »

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle

LacivertEmre

  • Jr. Member
  • **
  • İleti: 80
    • Profili Görüntüle
Ynt: ENSEST GERÇEĞİ ve İSTİSMAR EDİLEN ÇOCUKLAR
« Yanıtla #13 : 22 Ağustos 2024, 02:42:12 ös »
Kendini Kesen Kız Ergenlerde Babayla İlişkinin Cinsel Dürtü Organizasyonundaki Rolünün Projektif Testlerle Değerlendirilmesi

Özet
Bu çalışmanın konusu, kız ergenlerin babalarıyla olan ilişkilerinin niteliğinin cinsel dürtü organizasyonlarına nasıl etki ettiğinin incelenmesidir. Bu amaç doğrultusunda, cinsiyeti kız olan, her iki ebeveyni de hayatta olan, bir veya birden fazla kez kendini kesme girişimi bulunan ve psikiyatrik takibi devam eden 15-19 yaş arası 12 ergenle klinik ön görüşme yapılmış, Rorschach ve Tematik Algı Testi uygulanmıştır.

Öngörüşme ve test bulgularından sağlanan bilgiler ışığında, kendini kesen kız ergenlerde cinsel dürtünün organize edilmesinde ve ödipal arzunun bastırılmasında güçlük yaşandığı, kendini kesme eyleminin otoerotik bir faaliyet olarak deneyimlendiği sonucuna ulaşılmıştır. İdeal şartlarda çocuğun zihinsel dünyasına yaşamın ilk yılında giren baba, çocuğun kendisini etkileşimli olarak gören biriyle özdeşleştirici bir ilişkiye girebilmesi açısından benlik yapılanmasına olumlu etki eder. Diğer yandan, özellikle ilk yıllarda babanın yokluğunun veya kaybının, bebeğin saldırganlığı modüle etme kapasitesini zayıflattığı bilinmektedir.

Kendini kesme davranışı gösteren kızların babalarına karşı geri çekilmiş oldukları veya onları reddettikleri fark edilmiştir. Ergenlik döneminde ödipal çatışmanın yeniden canlanmasıyla beraber ergenin bilinçdışı ensestüel fantazileriyle başa çıkmak için kullandığı savunmalar cinselleşen yeni bedenin şartlarında yetersiz kalabilir. Bu noktada kendini kesme eylemi, bastırılamayan ödipal arzulardan uzaklaşma ve bedenin kontrolünü yeniden ele alma çabası olarak yorumlanmaktadır.

Kaynak
https://avesis.istanbul.edu.tr/yayin/82ee4c12-2ab2-42d7-9531-2b37923dd8d8/kendini-kesen-kiz-ergenlerde-babayla-iliskinin-cinsel-durtu-organizasyonundaki-rolunun-projektif-testlerle-degerlendirilmesi
« Son Düzenleme: 22 Ağustos 2024, 04:22:31 ös Gönderen: LacivertEmre »