Evet, gördüğünüz üzere ailemizdeki kadın ırkının birbirlerinden farklı yönlerini inceledik. Biraz da ortak noktalarından bahsedeyim size. Benim doğumumdan önce babamın evde defaatle cam ve çanak gibi şeyleri kırmasından ve annemi üzmesinden dolayı ondan nefret ederler. Babamın yaptığı en ufak hata gözlerine batar ve bu hatayı abarttıkça abartırlar. Bu eylemi gerçekleştirirlerken gözlerinden fışkıran nefret tohumlarını görebilirsiniz. Babamın yüzüne karşı iyi davrandıkları gibi annemin de yüzüne karşı "iyi" maskelerini takarlar lakin annem arkasını döndüğü anda onu da eleştiri yağmuruna tutarlar.
Annemle ilgili birkaç şey daha ekleyelim. Asalet sahibi kişilerle dolu olan sülalemizin ne kadar asil olduğundan sıkça bahseder kendileri. Sülalemizdeki bir bireye kötü davranışların yakışmayacağından iyi evlatlar olmamızı öğütlerler. Diğer insanlar asil değildirler, aramızda sınıf farkı vardır efendim. Din, iman işlerini de en iyi biz biliriz edalarındadırlar kendileri.
Harikulade insanlar barındıran ulvi ailemi... Allah af buyursun, "...ulvi hanedanlığımızı özetleyelim." diyecektim. Ulan böyle aile mi olur? Saçmalığa bak! En iyisi soyumuzu kurutmak olacaktır. Aksi takdirde gelecek nesillere de sıçrayacak bu saçmalıklar.
Terapiye geri dönelim değerli şahsına münhasır değerli okurlar. Köküne kadar muhafazakar ailede yaşayan biri olarak bu eşcinsel zırvalıklarından uzaklaşmak için ne yapmanız gerekir? Eşcinselliği çağrıştıran şeylerden uzaklaşmak için eşcinsel içerikli pornoları bıraktım. Ne mi oldu? Rüyalarıma girdi şerefsizler! Artık rüyamda pornolardakinden daha karmaşık fanteziler yaşıyordum. Hem de yazan ve yönetenin Emre Saraç olduğu en az yedi boyutlu fanteziler. Demek ki neymiş efendim? Kaçmakla, uçmakla veya saklanmakla erkeklere karşı olan duygulardan vazgeçemiyormuşum. Daha sonra da Tanrı'ya kin beslemeye başladım. ''Ulan, ben elimden geleni yapıyorum, sen de kendine düşen kısmı yapsana.'' demeye başladım. Kendisine düşen kısmı yaptı mı peki? Hayır. Namazdan uzaklaştım ve dinden soğudum. Bunlardan uzaklaşmaya başladığım zaman evdekiler beni zorla tam bir müslümanlık abidesi yapmaya çalıştığında ne oldu? İşte o zaman, deist olacakken ateist olmaya karar verdim. Sezar'ın hakkı Sezar'a! Tanrı dengeyi iyi kurmuş. Manevi olarak beni en derin çukura atarken, maddi olarak Everest'e çıkarıyordu neredeyse. Onunla sidik yarıştırmam saçmalıktan başka bir şey değildi kısacası. Çünkü en ince dengeyi bile kuruyordu hayatımda. Daha fazla manevi sıkıntı yaşamam için maddi bolluk veriyordu. Manevi sıkıntılarım azaldığında maddi rahatlığım da azalıyordu. böylece mizanı düzgün kurmuş oluyordu. Anladığım kadarıyla Tanrı benim gibi insanları Sırat Köprüsü üzerinde yaşatmayı seviyor. Çünkü başka türlü üretken olmam veya bir şeyleri keşfetmem mümkün değil. HK'nın yorumu da bunu destekler nitelikteydi. ''Tanrı senin bir şeyleri keşfetmeni istiyordur belki, bu yüzden sana yolu direkt göstermiyordur.'' dedi. Haklı olduğunu kabul ediyorum ama bunlara dayanmak çok zor olabiliyor.
Mesela bana yüklediği manevi yüklere güncel bir örnek verelim. Bir önceki terapi için İstanbul'a gelirken bir çocuğu görmüştüm havalimanında. Aynı çocuğu bu terapi için geldiğimde de gördüm. O çocukta beni çeken bir şey var. Kendine güveni tam, girişken, zeki hem de eşcinsel. En azından benim gözlemim öyleydi. Uçakta bir arka koltuğuma denk gelmişti bir önceki seferde. Bir yandan kıskandım onu ama yine de onunla beraber olmak istedim. Onu gördüğümde her şeyi "siktir edip" eşcinselliğimi kabullenmiş bir şekilde yaşamamın beni mutlu edeceğini düşündüm. "Tanrı sınıyor mu beni yoksa gıcıklık olsun diye mi gözüme dürtüyor böyle şeyleri?" diye düşünmeden edemiyorum bazen.
Yok, yok! Aslında sorun Tanrı'da da değil. Hep dediler ya bana ''Aman oğlum kızlardan uzak dur!'' diye. Ben de öyle yaptım, bu yüzden erkeklere bağlanıyorum. Şimdi, suç bende mi? Onlarda mı? Ha! "Bağlanıyorum." dedim ama bilinçli bir şekilde olmuyor bu. Onların sorunlarını dinliyorum, onlara yardım ediyorum. Onlar da bana değer veriyor. Kendimi iyi hissediyorum bu şekilde, sanki önemli biriymişim gibi. Lafın kısası, bağlanmıyorum, bağımlı oluyorum.Tıpkı uyuşturucu bağımlılığı gibi benimkisi.
Bölümün sonuna halk için ünsüz ama benim için paha biçilemez olan filozof HK'nın özlü sözlerini ekleyeyim.
- Sevişme eylemi duygusuz olmaz. Bir fahişeyi becerirsin ama hiç kimse ''Karımı şöyle, böyle becerdim.'' demez.
- Delikanlı olmak, ailenin yanlışlarına çomak sokmak demektir.''
Aslında HK'nın sözlerini bu bölümün içine serpiştirmem hem görsel açıdan hem de edebi açıdan daha uygun olurdu. Lakin öyle yapsaydım bu sözler satırlar arasında kaybolabilirdi ve bu sözler paragrafların içinde yok olmalarını göze alabileceğim bayağı sözler değiller.