Gönderen Konu: LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)  (Okunma sayısı 2327 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4433
    • Profili Görüntüle
LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)
« : 03 Ocak 2024, 12:11:33 ös »
BÖLÜM 2:

   Tekrar gelmeyi düşünmemiş olmama rağmen gelmiştim ikinci terapiye. Büyük ihtimalle eniştemin  terapiye gitmem için yoğun bir şekilde telkin etmesine uymuştum. Tabii ki birileriyle konuşup içimdekileri anlatmaya ihtiyacım da vardı. Terapinin açılışını HK'nın sözü bana bırakmasıyla yaptık:

-   Babama söyledim.
-   Ne zaman? Nasıl?
-   Buraya gelmeden birkaç gün önce söyledim.
-   Ne kadar sürdü konuşmanız?
-   Birkaç saat sürdü gece yarısından başlayarak.
-   O mu sordu sen mi söyleme ihtiyacı hissettin?
-   Babam sürekli ne sorunumun olduğunu sormaya başlamıştı. Israr etti ve ''Ben senin babanım, her şeyi anlatabilirsin bana.'' dedi. Ben de anlattım.
-   Sana nasıl yaklaştı peki söyledikten sonra?
-   Yakınlaştı bana ve "Beraber balığa gidelim, beraber gezelim." demeye başladı.
-   Babanın "Beraber takılalım." demesi senin için ne anlam ifade ediyor?
-   Gereksiz ve anlamsız bence. Çünkü zamanında bir şey yapmamışsın. Bu saatten sonra yaptıklarının benim için bir anlamı olmayacak ki.
-   Ne yapabilirdi peki sence?
-   Ne bileyim beraber bir şeyler yapmak işte. Babam sosyal bir insan değil. Akrabalarla dahi bayramdan bayrama görüşür. Beraber ne yapabiliriz bilmiyorum bu yüzden.
-   Yani affetmeyecek misin?
-   Affetmem için yapılabilecek bir şey yok ki.
-   Ona söylediğinde nasıl hissetti?
-   Şok oldu, ''Biz de seni evlendirecektik daha.'' dedi. Sonra psikolojisi daha da bozuldu.
-   Onun mutsuz olması sende nasıl bir his uyandırdı?
-   Sevindim aslında. ''Bu zamana kadar ben düşündüm, şimdi düşünme sırası onda.'' dedim.
-   Nasıl bir sevinç? Rahatlattı mı seni?
-   Evet, üstümden büyük bir yük kalkmış gibi hissettim.
-   Yani, bu yük sende değil de onda mı olmalıymış?
-   Evet.
-   Yük onda devamlı mı kalmalı yoksa bir zaman sonra kalkmalı mı?
-   Kalkmalı bence. Çünkü ben ona bu sorundan kurtulmak için yükledim yükleri. Ben düzeldikten sonra onda kalmasının bir anlamı olmaz.
-   Peki bu intikam mıymış?
-   Ya aslında intikam da değil, çünkü bana yine yükler bindi. ''Aman oğlum kimseye söyleme, bu ortaya bir çıkarsa ailemizin adı lekelenir, ben de şehri terkederim.'' gibi şeyler söyledi bana.
-   Eee?
-   ''Vallahi benden hava hoş, hayat senin hayatın. Terketmek istiyorsan terket!'' dedim içimden.
-   Seni anlamadığını mı düşünüyorsun?
-   Evet anlamıyor beni. Olayın itibar meselesinden ibaret olduğunu düşünüyor. Dinden uzak kaldığımdan dolayı böyle bir şeyin ortaya çıktığını düşünüyor.
-   Dinle alakası yok yani.
-   Ben bu olay yüzünden dinden uzaklaştım zaten, tam tersi değil. Beş vakit namazında biriydim ama canıma tak etti. Hani inatlaşma gibi biraz. ''Sen bu sorunu kaldırmazsan ben de sana ibadet etmem.'' olayına getirdim işi.
-   Yani ona karşı da bir öfke mi var?
-   Gibi gibi. Bu sorunu o verdi sonuçta. Sizin videolarınızı izledim ne demeye çalıştığınızı anladım. Önce Tanrı'yla sorun...
-   Hayır yanlış görmüşsün o zaman. Önce babaya öfke başlıyor.


Babamın eşcinsel olduğumu ilk öğrendiğinde verdiği tepkiyi ve söylediği sözleri de anlatmazsam olmaz.

-   Baba ben eşcinselim, erkeklerden hoşlanıyorum.
Uzunca bir duraksamadan sonra söyledikleri can alıcıydı(!).

-   İslamda böyle olanlara ne yapılır biliyor musun?
-   Evet biliyorum.
-   Bir oğlum var diye düşünüyordum, o da yokmuş...
-   Ben hala senin oğlunum.
-   Ne yapacaksın gidip köprü altlarında kendini mi becerttireceksin?
-   Yahu ne alaka? Benimkisi duygusal.
-   Ne halin varsa gör.

Görebileceğiniz üzere bir patlama yaşadı baba figürümüz. Bunu yapmakla bana değer vermesinin tek nedeninin erkek olmam olduğunu anlıyoruz.

-   Geçen hafta bahsettiklerimize baktın mı?
-   Evet, galiba sınır kişilik bozukluğuna daha yakınım. Hani İbrahim mevzusunu göz önüne alırsak...
-   Kendini cezalandırma mevzusu? Oyunlar oynama?
-   İbrahim'den sonra koluma sigara basma, kalem batırma gibi şeyler vardı sonuçta. Bu yüzden sınır kişilik bozukluğuna daha yakınım tanrımı kaybettiğim için.
-   İbrahim'e söylemeseydin ne olurdu peki?
-   Şu an çok iyi dost olarak kalırdık.
-   Pişman mısın peki?
-   Hayır değilim. En fazla bir yıl daha sürdürebilirdik dostluğumuzu bence. Sonra üniversite falan var nihayetinde. Ağır laflar da söyledi zaten sonradan.
-   Ne söyledi?
-   Yani aslında sert laflar etmezdi o ama ben biraz paranoyak olduğumdan sert olarak algılıyorum lafları.
-   Ne söyledi tam olarak?
-   Dost olabileceğimizi ama eskisi gibi dost olamayacağımızı söyledi. Ben sınır tanımayan biriyim. Bir ilişkim olacaksa sınırı olmamalı. "Sınırı olacaksa hiç olmasın." diye düşünüp ilişkiyi sonlandırırım.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4433
    • Profili Görüntüle
Ynt: LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)
« Yanıtla #1 : 03 Ocak 2024, 12:17:40 ös »
-   Kendini cezalandırma mevzusu? Oyunlar oynama?
-   İbrahim'den sonra koluma sigara basma, kalem batırma gibi şeyler vardı sonuçta. Bu yüzden sınır kişilik bozukluğuna daha yakınım tanrımı kaybettiğim için.
-   İbrahim'e söylemeseydin ne olurdu peki?
-   Şu an çok iyi dost olarak kalırdık.
-   Pişman mısın peki?
-   Hayır değilim. En fazla bir yıl daha sürdürebilirdik dostluğumuzu bence. Sonra üniversite falan var nihayetinde. Ağır laflar da söyledi zaten sonradan.
-   Ne söyledi?
-   Yani aslında sert laflar etmezdi o ama ben biraz paranoyak olduğumdan sert olarak algılıyorum lafları.
-   Ne söyledi tam olarak?
-   Dost olabileceğimizi ama eskisi gibi dost olamayacağımızı söyledi. Ben sınır tanımayan biriyim. Bir ilişkim olacaksa sınırı olmamalı. "Sınırı olacaksa hiç olmasın." diye düşünüp ilişkiyi sonlandırırım.
-   Nasıl tepki vermeliydi peki sence? Hani biliyoruz ki eşcinselliği kabul etmeyecek. Arkadaşlığı devam mı ettirmeliydi?
-   Hayır bence doğru olanı yaptı. Hani empati kurunca, bana biri böyle bir şey söylemiş olsaydı ben de aynı şeyi yapardım herhalde. Uzaklaşırdım, soğurdum yani.
-   Niye ki senle kalırsa eşcinsel bir ilişkiye mi dönerdi?
-   Hayır ama nefret aşıladım galiba ona ya da iğrendi içten içe benden.
-   Terimleri incelediğinde sınır kişilik bozukluğunda cinsel kimlik karmaşasını inceledin mi?
-   Hayır görmedim onu.
-   Kendini savunmasız görme, yalnız hissetme, eksik görmeden dolayı cinsel karmaşa oluşur. Eşcinsellik değil tam olarak.
-   Paranoyaklık var ya bende. İnsanlarda çok seçici davranıyorum. İbrahim'i de öyle seçtim hatta.
-   Ne arıyorsun onlarda?
-   Samimi olmalarını, dürüst olmaları ve duygusal olmaları...
-   İbrahim'i ve birkaç kişiyi öyle seçtin yani. Yalan söylememesini falan göz önüne aldın. Sonra da onları tanrılaştırdın yani.
-   Yani.


   Duygusal karmaşaları sadece bu terapi kayıtlarını okuyarak bile anlamak mümkün. Çok safmışım o zamanlar. İnsanları kendime saklamayı düşünerek, onları elde etmeye çalışarak bir şey elde edemiyormuşum meğerse. Ama ne oldu sonradan? İnsanlara yaklaşmaya korkar oldum. Her yakınlaşmaya çalışan insanı uzaklaştırdım kendimden. Kendi yalnızlığımı kendim oluşturmuş oldum görebileceğiniz üzere. Amaç kendimi acındırmaktan başka bir şey değil aslında. Kendi güven problemimden dolayı insanları suçlayarak geçirdim hayatımı neredeyse. Sonuç ne peki? İşte hala anlamaya çalışıyorum bunu.

-   Şu anda arkadaş ilişkilerin nasıl?
-   Artık kimseye bağlanmıyorum, çıkar ilişkisi benim için arkadaşlık.
-   Ne zaman karar verdin buna?
-   İbrahim'den sonra işte. Çünkü bir daha böyle bir acı çekmek istemiyorum.
-   Sınır kişilik bozukluğuna sahip olanların genel özelliği bu değil mi?
-   Evet ama bırakırım demeye çalışıyorum en azından. Bu da bir başlangıç değil mi?
-   Eğer sınır kişilik bozukluğu oyun içinde oyunsa, sen daha da derine indiriyorsun bunu. Sonra da kendini yalnızlaştırmaya başlıyorsun çevrende bir sürü insan varken. En son kurduğun fantezi neydi? Video muydu?
-   Evet.
-   Kendini onlardan birinin yerine koyuyor muydun?
-   Yani hayır.
-   Yahu mesela şu çocuk yakışıklıymış demiyor musun?
-   Diyorum.
-   İşte bu zaten. Ne hissettiriyordu peki sana bu?
-   Ne bileyim yakışıklı işte, kıskanıyordum da.
-   Kendini yakışıklı olarak görmüyordun yani bu yüzden mi?
-   Evet ama aştım. (Neyi aştın? Ne zaman aştın? Benim niye haberim yok bundan?
-   Tamam geçmişten bahsedelim. O zaman ne düşünürdün? Kızlar beni beğenmez falan diye mi düşünürdün ya da kimse beni beğenmez diye mi?
-   Yani evet.
-   Sınıfta yakışıklı bir erkek var diyelim. Kız arkadaşı olan. Ne düşünürdün? Hani, neden benim yok, neden ben beceremiyorum diye mi düşünürdün?
-   Evet
-   Kıskançlık var o zaman biraz.
-   Hem de fazlasıyla.
-   O zaman ''Kızlar beni beğenmez, o yakışıklı erkeği seçer." diyorsun. Sonra erkeği kıskanıyorsun ve onun gibi olmaya çalışıyorsun.
-   Siz anlatınca daha iyi oluyor bu şekilde.
-   Ne hissediyorsun peki böyle olunca? Kendinden nefret mi etmeye başlıyorsun?
-   Evet.
-   Sonra o kızı isterken kıskanmadan dolayı erkeğe yöneliyorsun. Peki kendini çirkin gördükten sonra kızı silip atıyor musun zihninden?
-   Evet galiba. Benimle çıkmak isteyen kızlar oldu ama reddettim ben. Çünkü ben ulaşılamayana ulaşmalıyım. Beni isteyen kolay lokmadır.
-   Burada özseverliğin devreye giriyor o zaman. Güzel değil miydi peki senden hoşlanan kızlar?
-   Yoo! Gayet güzellerdi. Ama benden hoşlanıyorlardı, sorun olan şey bu.
-   Ne olursa daha ulaşılamaz olacaklardı peki?
-   Daha güzel olurlarsa daha ulaşılamazdırlar.
-   Kafanda bir resmi var mı peki?
-   Ne yapayım yani kağıt, kalem alıp resim mi çizeyim size?
-   Hani bir film karakterine benzetirsen hangisi olur?
-   Ne bileyim Nurgül Yeşilçay gibi biraz sanki.
-   Peki böyle bir kız karşına çıktı mı?
-   Çıktı ama o beni beğenmedi. Alt sınıflardandı.
-   Peki başka erkeklerle mi görüşüyordu yoksa hiç kimseyle mi görüşmüyordu?
-   Çıktığı biri vardı.
-   Peki sen hiç kapısını yokladın mı?
-   Hayır.
-   Peki neden? Hayalindeki kişi değil miydi? Ulaşılamaz hedef koymuş olmuyor musun böyle?
-   Evet ama ulaşabilirsem bir anlamı kalmaz ki benim için.
-   Denklemi sen kuruyorsun ve denklemin sonucu sıfır. Burada kendini bilinçsizce cezalandırıyorsun. Mesela sana yaklaşan kızlarda ister gerçek ister yalan olarak rol yap. Kızlarla iletişim kur. Bunu yaptın mı hiç?
-   Hayır.
-   Bu yaşlarda ne kızlar erkekleri tanıyabiliyor ne de erkekler kızları. Olay fiziksel görünüşle alakalı oluyor. Ama gerçek kadın-erkek ilişkisinde böyle değildir. Anlaşmak, duygusal bağ kurmak çok önemlidir.
-   Aslında böyle bir ilişki kurdum ama iki-üç gün sürdü.
-   Güzel değil miydi ki?
-   Hayır aksine çok güzeldi hatta o teklif etti bile denebilir.
-   Neden sürdürmedin?
-   Bana hep sorunlarından bahsediyordu. Ben onun sorunlarını kaldıracak bir seviyede değildim. Benim derdim bana yeter de artar diye düşünüyordum. (Yine yalan! Terk etti beni! Ben kimim de birini bırakacağım yoksa?)
-   Bunları bir kenara atarsan sana bir şeyler kazandırmaz mıydı?
-   Evet kazandırırdı ama ileride elbette bitecekti.

Kadınlarla olan bu kötü ilişkiye neden olan bir geçmişimiz var elbette. İkinci sınıftayken üst sınıflardan kızlar beni çok severlerdi. "Aşkım" falan derlerdi hep. Ben de bunu dile getirmiştim birkaç kere "Bütün kızlar bana aşık." diyerek. Yobaz annem okula geldi ve "Benim çocuğuma nasıl böyle dersiniz?" diyerek onları benden, nihayet beni de onlardan uzaklaştırdı. Böylece kızlarla olan serüvenim burada son buldu. Daha sonra bunun kadar yaklaşma şansım hiçbir zaman olmadı kızlara. Bu yüzden üstümde bulunan yükleri kaldıracağı umuduyla ailemdeki tüm bireylerin ölmesi büyük temennilerimdendir. Çünkü kendimi onların himayesi altında hissetmekten alıkoyamıyorum bazı zamanlar. Bizim hocamız erkekti, diğer iki sınıfın hocası ise kadındı. Kadın hocalardan biri öğrencilerine sinirlendiğinde yüzlerine tırnaklarını

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4433
    • Profili Görüntüle
Ynt: LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)
« Yanıtla #2 : 03 Ocak 2024, 12:18:08 ös »
batırırdı. Bu da kadınlardan korkmamın bir diğer sebebi galiba. Kadınlarla yaşadığım bu sonuçsuz serüven maalesef erkeklere yönlendirdi beni.
   
   Lisenin başında da insanlarla çeşitli tecrübelerim olmuştu. Uzun süre hayal etmiş olduğum deneyler, çalışmalar vs. birçok modern faaliyetin olacağını düşündüğüm liseye başlıyordum en sonunda. Yeni bir başlangıç yapacağımı umarak başladım. Ama çocuktum henüz o zamanlar. Bilmiyordum ki ortamın değişmesiyle yaşanılacak şeylerin değişmeyeceğini. Kişilikle alakalı olduğunun farkına varmam yıllarımı aldı. Ama bunu anlarken yaşadığım şeyler, çektiğim acılar...

   Okulun ilk günü havalı insanlarla aynı gruba girme ümidiyle başladık tabii. Bir de ağabey bulma olayını atlamayalım. Çocuk gibi görünen ve hiçbir havalı yönü olmayan birini seçebilecek biri  olmalıydı bu kişi. Arkama oturan kişi bayağı havalı ve olgun karakterli duruyordu. Tanıştım onunla fakat çok konuşma huyumu bırakmak elimde değildi. Batırmıştım ilişkimi bu kişiyle. Neyse, nasılsa tanışıp deneme tahtası olarak kullanabileceğim çok kişi vardı.
O da neydi?
Bir kız görmüştüm!
Güzel ve hafif çekik gözlü bir kız. Sevgilisi olabileceğim biri. Hem kendime güvenim de tavan yapmış durumdaydı nasılsa. Çünkü ilköğretimdeki şeyler burada tekrarlanmayacaktı. Buna kararlıydım. Tanışmalıydım her şeyden önce onunla. Öyle de yaptım. Benden hoşlandığını düşündüm onun. Arka sırama oturdu, konuşmaya başladık derslerde falan. Hatta derslerde sıkılınca gömleğimin sırt bölgesiyle oynardı. Başka ne olabilirdi ki? O da kesinlikle benden hoşlanıyordu. Bu sefer ortaokulda yaptığım hatayı yapmayıp yüzüne karşı erkek gibi söylemeliydim ondan hoşlandığımı. Gittim ve ondan hoşlandığımı yüzüne pat diye söyledim. Ne mi oldu? Bir daha hiç konuşmadık. "Ben seni arkadaş olarak görüyorum." saçmalığını yaptı bana. Böylece kadınlarla olan bir serüvenim daha hüsranla sonuçlandı.

   Zaman geçtikçe arkadaşlık taşları da yerlerine oturmaya başladı. Sınıfın istenilmeyen kişilerine katıldım yine. Daha doğrusu "ucube" grubuna. Ama bu sefer bundan pişman değildim. Çünkü beraber araştırmalar yapıyorduk. Garip bilgilerimizi paylaşıyorduk. Ama bu "ucube grubu" meselesinden önce havalı gruplara girmeye çalışmadım mı? Elbette çalıştım. Lakin bu grupla da takılmak zevkliydi aslında. Tenefüste dışarı çıkmayıp, evrim hakkında, bilim hakkında ve hemen hemen her şey hakkında tartışıp fikir beyan ediyorduk. Mantıksal açıklamalar sunup araştırma bilgilerimizi paylaşıyorduk. O günler güzeldi işte. Grubun içinde bir tane kız da vardı hatta. Ayağında aksaklık vardı onun. Aslında ameliyat olsa yüksek ihtimalle düzelebilecek bir durumdu ama olmayı reddedip duruyordu. Biz onu o haliyle de seviyorduk gerçi, bir şey değişmiyordu bizim için. Sınıfta bizim. gibi ucube olup bize katılmayan suskun bir çocuk  vardı; Cemil. Bir süre Cemil'in yanına oturdum. Sınıf beni ukalalığımdan dolayı yine eziyordu. Ben de konularla alakalı komik bulduğum şeyleri Cemil'le paylaşıyordum, yaptığım esprilere kahkahayla karşılık veriyordu sürekli. "Cemil gülüyorsa diğerleri de gülebilir." diyerek bir süre sonra sınıfa da iletmeyi düşündüm esprilerimi ama hüsranla sonuçlandı. Bir espri yaptığımda herkes "İğrenç espri!" diyerek benden ve esprilerimden iğrendiklerini belirtiyordu ya da alaycı bir ifadeyle beni süzüyordu. Aslında zekice ve komik esprilerdi. İnce espri denilen türdeydi hepsi. Ben de espri yapmaktan vazgeçtim bir süre sonra ve yine eskisi gibi sadece Cemil'e söylüyordum esprilerimi. Bir gün Cemil, benim ona söylediğim espriyi sınıfa söylemeye karar verdi ve espriyi yaptığında herkes kahkahalara boğuldu. Bir, iki, üç derken bütün esprilerimi söylüyordu sınıfa ve herkes kahkahalara boğuluyordu. Eğer bir yarışma olsaydı sınıfın en komiği seçilebilirdi. Benim sayemde! Sadece benim! Buna daha fazla katlanamadım ve öğrencimin mezun olma zamanının geldiğine karar verdim. Böylece başka bir yere oturmaya başladım.  Cemil sadece bununla kalsa yine hoş görebilirdim belki ama kısa süre içinde daha önce hoşlandığımdan bahsettiğim kızla kanka oldu.

   
   Birinci dönem pek de iyi geçmemişti. İkinci döneme geldiğimizde nasıl olduysa Furkan'la sigara içmeye başladık, daha doğrusu önce o başladı. Bir gün basketbol sahasında sigara içiyordu yine. Yanına gittim ve ''Eğer öleceksek beraber ölelim.'' dedim. Onu kardeşim gibi seviyordum ve işte o gün sigara içmeye başladım. Çünkü o bırakmayacağını belirtti. İlk başlarda nasıl içildiğine dair bir fikrim yoktu açıkçası. Dudak tiryakileri gibi içiyordum, ciğerlerime duman solumuyordum. Sigaranın aslında böyle içilmediğinin farkına varmam uzun bir zamanımı aldı. Sadece sigara içmiyorduk tabii ki Furkan'la. Uzun süredir tanışıyorduk ve beni ilk defa evine davet etti çünkü annesi bir süreliğine şehir dışına çıkıyordu. Aileme yalanlar uydurup onlara gittim davetinin ardından. İlk defa bir sigara paketi aldık beraber hatta bir değil, tam iki paket aldık. Oturup sohbet ederken aniden sigarayı bırakalım mı diye düşünmeye başladık. "Kuru kuruya olmasın, sigarayı bırakma videosu açalım bari." dedik. Videodaki adamın ilk cümlesi ''Video bitene kadar istediğiniz kadar sigara içebilirsiniz çünkü videonun sonunda kendi isteğinizle bırakacaksınız.'' olmuştu. Biz de video bitene kadar iki paket sigara içtik ve ardından video bitti. "Bir paket sigara sigara daha alalım." düşüncesini oluşturmaktan başka bir şeye yaramadı bu video. Saat geç olmuştu, annem arıyordu sürekli "Nerede kaldın?" diye sormak için.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4433
    • Profili Görüntüle
Ynt: LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)
« Yanıtla #3 : 03 Ocak 2024, 12:18:34 ös »
Halbuki saat daha 11'di. Elalemin oğlu dışarıda sabahlasa bir şey demiyordu ailesi, Bizimkiler beni yeterince pısırıklaştırmamışlar gibi biraz daha baskı yapıyorlardı. Lanet ebeveynler ve kirli oyunları! Olmasını beklediğim gibi ben evde yokken babam terör estirmişti ve yine beklediğim gibi, ben eve girdiğim anda bütün sular durulmuştu. Yüzüme karşı hiçbir şey söylenmedi. Ev içinde, annem haricindekiler yüzüme karşı bir şeyler söyleme cesaretine de sahip değildi zaten. Her neyse yine olsa yine yapardım aynı şeyleri Furkan'la. Bu olaylardan sonra bayağı zaman geçti ve dönemin sonuna yaklaştık. Furkan şehir dışına gidecekti tatile, ben de onu özleyecektim haliyle. Bu yüzden kıskançlık yaptım aşırı bir biçimde. Aramızı bozmaya yetecek kadar çok kıskançlık hem de. Ne kadar yalvardıysam da, yüzlerce özür mesajı attıysam da barışamadık bir türlü.
   
   İngilizce dersinde çok başarılıydım. Bu yüzden üçüncü sene yabancı dil bölümüne geçmeye karar verdim ve kararı uyguladım. Bu kararı alırken ailemin pek müdahil olmadığını söylesem garip karşılamazsınız artık herhalde. Aslında kararı tam olarak ben de almadım. Yazı-tura attım ve sonucuna göre karar verdim. Kararsız kaldığım meselelerde bunu uygularım genelde. Neyse, konumuz bu değil. Rağbet olmamasından dolayı yabancı dil sınıfımız yedi kişilik kadroyla çıktı sahaya. Yabancı dil sınıfında kesinlikle başarılı olabilirdim çünkü matematik ve benzeri saçmalıklar yoktu. En azından hayatımda işe yarayabilecek bir şeyler öğrenebilecektim.

    Bu dönemlerde hala balkonda gizli gizli sigara içiyordum, bazen de mutfak havalandırmasının dibinde. Bir gün annem ve iki ablam beklenmedik şekilde eve erken geldi. Sigara kokusundan dolayı sigara içtiğimin farkına vardılar. Tahmin edebileceğiniz bir sürü tartışmadan sonra onlara sigarayı bırakmayacağımı açıkça belirttim. Annem ağlamaya başladı ve "Baban gibi mi olmak istiyorsun?" dedi. Annem de elalem ne düşünür derdine bürünmüştü ve bu argümanı destekleyen laflar ediyordu. En sonunda sigara içtiğimi en azından. babamdan gizlemeye karar verdiler ama ben cesaretimi topladım ve babama söyledim bir süre sonra. "Neden ve nasıl başladın?" bölümlerinden sonra "Keşke içmesen." muhabbeti oldu ama kavga, kıyamet olmadı. Hatta bir süre daha sonra önünde sigara içmeye bile başladım. Hem de gerçekten çok kısa bir süre sonra. Özgürlük gibisi yok be!

   Berk adındaki kuzenim de benimle aynı okuldaydı bu sene. Beraber takılmaya da başlamıştık sürekli. Feza adında bir sevgilisi vardı ve ben de dönemin sonuna doğru fazlasıyla samimi olmuştum bu kızla. Bir ara Berk'in arası bozuldu bu kızla çünkü Feza, Berk'in karşı çıkmasına rağmen başka erkeklerle konuşup duruyordu. Feza beni yakışıklı buluyordu, belki biraz da hoşlanıyordu ama bir ilişki arayışımız yoktu. Fakat mecburdum bir kızla duygusal ilişki kurmaya. Feza'ya yakınlaştım fakat o çıkma teklifimi kabul etmedi. Berk bu durumu öğrendi en sonunda. Hem canı sıkılmış hem de sinirlenmişti. Bu olayların üzerine benimle konuşmak için beni tenefüste dışarıya çağırdı. En azından ben konuşmak için olduğunu sanıyordum. Yumruklar sallamaya başladı fakat ben karşılık vermedim çünkü kendimi suçlu hissediyordum ve ona vurmak istemiyordum. Bu meseleden sonra Feza ile bir daha hiç görüşmedim çünkü bu olanları  Berk'e anlatan ta kendisiydi. Bir daha aramız nasıl düzelebilirdi ki? Ayrıca Berk'le olan ilişkim Feza'dan daha önemliydi benim için. O zamanlar neler hissedip de böyle davrandığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Gerçi şu an da yapmış olduğum şeyleri neden yaptığımın mantıklı bir açıklamasının olduğunu pek sanmıyorum. Sonuç olarak, lanet lise yılları ve kadınlar!


   Bilinçaltı insana türlü türlü oyunlar oynar ve siz bu oyunları fark edene kadar binbir belaya bulaşmış olursunuz. İnsan psikolojisi yalan söylemek gibidir. Bir yalanı örtmek için başka yalanları nasıl üretiyorsak, bir sorunu örtmek için de başka bir oyun kurar ve onu oynamaya başlarız. Ama oyundaki karakterlerin hiçbirinin gerçek ''siz'' olmadığını da bilirsiniz içten içe. Ben de böyleydim tam olarak. Çünkü insanlar beni asıl kişiliğimle  beğenmiyordu. Bu yüzden başka biri olmalıydım ya da başka bir şey. Oldum da, farklı maskeler takmaya başladım, başka birileriymişim gibi davrandım. Bunun kötü yanı nedir biliyor musunuz? Bir süre sonra hangisinin gerçek kişiliğiniz olduğuna karar veremiyorsunuz. Belki gerçek kişiliğinizden  kırıntılar kalıyor bir miktar ama o kırıntıların doğruluğundan bile şüphe duymaya başlıyorsunuz. Ergenliğe giren her çocuk kişilik çatışması yaşar. Peki ya artık bir kişiliğiniz yoksa, etraftaki olayları inceleyip onlar hakkında yorumlarda bulunan gözlemci gibi bir şeyseniz, bir kere bile aynaya bakıp kim olduğunuzu düşünmediyseniz ne yapardınız? Sizi bilemem elbette ama ben eşcinsel oldum. Bu durumlar beni ister istemez insanların duygularını sömüren bir yaratığa dönüştürdü. İnsanların acılarıyla beslenmeye başladım. Çevremdeki insanların mutlu olmasını istemiyordum ve mutlu olduklarında onları kıskanıyordum. Çünkü mutlu olursam nasıl davranmam gerektiğine dair hiçbir fikrim yoktu. Ben sadece üzgün bir şekilde yaşamayı biliyordum ve karşımdaki kişiler benden daha vahim bir duruma düştüğünde benim için umut ışığı oluyordu. İnsanların çektikleri acıyı seyretmek ruhumun besin kaynağıydı adeta. Izdırapları ne kadar artarsa mutluluk seviyem de o kadar artıyordu. “Mutluluk” dediysem de siz onun gerçek mutluluk olmadığını anlayın, benimkisi sadece bağımlılıktı. 

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4433
    • Profili Görüntüle
Ynt: LGBT DEĞİL EŞCİNSEL: VİŞNE SUYU (2. BÖLÜM)
« Yanıtla #4 : 03 Ocak 2024, 12:19:01 ös »
Bu yüzden acı çeken insanların yanına koşardım. Böylece iyi bir arkadaş gibi görünüp duygularıyla beslenme şansım oluyordu. Arkadaşlık gibi kavramlar saçmaydı benim için. Çünkü hiç kimsenin bana değer verdiğini düşünmüyordum. Sadece çıkarları için yanıma gelen insanlar vardı. Hayat acımasızdı, ben değil! Lanet hayat ve arkadaşlık ilişkileri!

   
-   Klasik bir eşcinsel misin Emre?
-   Klasik eşcinsel nasıl oluyormuş?
-   Hani şunu arzulayayım, elde etmeye çalışayım. Baştan çıkarayım gibi şeyler yapıyor musun?
-   Hayır.
-   Bak, sen klasik eşcinsel değilsin o halde. Sadece duygu karmaşaları olan, ne bileyim cinsel çatışmaları olan birisin. Kendi kendine bunları söyleyerek haksızlık ediyorsun bence. Hani nasıl belli sorunları bitirmek için sigara söndürdüysen kolunda, işte aynı şekilde bilinçaltındaki sorunlar için de bunu kullanıyorsun. Kendi kendine çatışmayı bitirmek için bilinçaltının ürettiği şeyler bunlar. Dokuzuncu sınıf için bu dediklerin tamam, hani fiziksel özellikleri ön plana alırsak. Ama üniversite ve lise son için bunların önemi az. Muhakkak ruhunla uyum sağlayacak biri olacak.
-   Evet.
-   Kendine o kadar çok kural koyuyorsun ki senin her şeyine engel olmaya başlıyor o koyduğun kurallar, oyunlar. “Game over!" o halde Emre. Kendi içinde değerlendir bunları. Kendini korumak için koyduğun bu kuralların hayatın boyunca seni engellemesine izin verme. Duygularını yok ediyorsun, problem kalmıyor. Başka şeyleri yok ediyorsun, problem kalmıyor. Kızları yok ediyorsun zihninde, problem kalmıyor. İşte bunlar zihninin kurduğu oyunlar.
-   Sevgiyi kaldırdığımızda sorun kalmıyor.
-   Sen robot gibi yaşayacağını düşünüyorsun, mantık yönüyle bakıyorsun her şeye. Ama böyle yapmasaydın, şu an İbrahim'i elde etmek için tanıştığın 10-15 kişiden uzaklaşmamış olurdun. Erotikliğe dönmezdi belki de bu ilişki.
-   Galiba.
-   Bu arada yazı yazacaktın ne oldu?
-   Yazacağım işte ama zaman yok pek biliyor musunuz?
-   Satır satır yaz.
-   Yazarız.

Yazı yazmaya başlamam içi çok uzun zamana ihtiyacım vardı. Yazı yazmaya ilk olarak HK’nın “Yazı yaz.! demeye başlamasından yaklaşık bir yıl sonra başladım ve o gün bu gündür yazmaya devam ediyorum.