Derste ya da kantinde konuşmaları yönlendirdiğim ve üstü kapalı bir şekilde istediğim yöne çekme mücadelesi vermemin altında yatanın, sadist ve hükmeden yönüm olduğunu anladım. Aynı şekilde; cinsel olmayan müzikler dinleyip sıradan hayaller kurarken bile herkesin bana hayran olduğunu, onları hep zor durumlardan kurtardığımı, belli bir özelliğime âşık olduklarını, bu sebeple onlardan üstün olduğumu hayal ederdim. Kardeşim bir şey isteyince yapmazdım, bu bazen işime gelmediği için olurken bazen de garip bir zevk verdiği için yapmazdım; gıcık etmek, daha çok bana minnet etmesini görmek için. İşte bu hastalıklı düşünme yapım çok gerilerde kaldı. Terapistim bana sık sık; ailemin benimle gurur duyması için pek çok sebep olduğunu, kendimi kötü ve aşağılık hissetmem için sebep olmadığını hatta “Uyuşturucun, seks yaşamın, içkin yok; senden neden utansınlar?” derdi. Beni kendimi her konuda aşağı ve eksik görmemek konusunda ikna etmek için kaç seans uğraştığını sayamadım ama emekleri boşa çıkmadı.
Kesinlikle verdiği ödev ve tavsiyelere dikkatlice uyduğumu söylemem gerekir, çünkü bu çok önemli. Kendimi diğer erkeklerle kıyaslardım, zaman zaman “Acaba ben bu erkek kadar güçlü olabilir miyim? Diyordum. “Şu adamın yürüyüşüne bak, şu özgüvenine bak, ne kadar erkeksi tavırları bakışları var” diyordum. Veya bir ilişkiye girsem; “Acaba ne yapılır ki bir ilişkide? İlişkinin safhaları nedir? Hangi aşamada ne yapılmalı?” hiç bilmiyordum bir kızla ne konuşacağımı. Spor yapmıyorum, müzik aleti çalmıyorum, yemek yapmayı bilmiyorum, bir kız benimle ne konuşabilir, benim neyimden hoşlanabilir? “Çok müzik dinleme, ders notların düşer”, “Çok müzik dinledin, yabancı müzik seni ahlaksız yapar” gibi bir dünya saçmalık sıralayıp dinlediğim müziğin süresine ve türüne bile karışan bir annem vardı” Zayıf ve güçsüz hissediyordum, basit eleştirilere bile alındığım için, kız gibi hissediyordum kendimi, fazla duygusal ve alıngan. Çabalıyordum aslında kendimi eksik hissettigim alanlarda geliştirmeye.Bu noktada yol ve yöntem gösterdi terapistim, her konuda kolaylaştırdı yaşamımı ve kısa sürede bu sorunları aşma yöntemlerini öğrendim. Terapiler bir aşamaya gelince, size komik gelecek ama, babam ve terapistim bana nasıl küfür edeceğimi bile öğretmek zorunda kaldılar. Erkek ortamlarına girmeye başlayınca kızlar ve ilişkilerle ilgili konuşulan ortamlarda, ağzıma bir türlü oturtamadığım küfürlerde sorun yaşıyordum. Ailem tarafından kulaklarım küfürden sterilize edildiği için küfür etmeye alışamadım, gerçekten hangi küfür hangi bağlamda kullanılır veya kullanılmalı kestiremiyorum. Yok efendim eğer herkesin güldüğü eğlendiği bir ortamda “Çok da s..kimde veya “Ebeni s…kiyim” dersem sorun yokmuş. “Ama eğer ortam gerginken dersen sorun çıkar, kötü bir küfür etmiş olursun” diye açıklama yapan babam bir de bana ne dese beğenirsiniz; “Bu yaşında neyin küfür olduğunu, neyin olmadığını ben mi sana öğreteceğim?” Yok efendim eğer biri bana şaka yollu “Senin g…tünü s…kerim” derse, ona “Aç g…tünü ben seninkini s…kerim” demeliymişim. Yok efendim arkadaşımın kız arkadaşının yanında “Bok” diyerek küfür edersem sorun yokmuş, ama “…mına koyayım” dersem çok kötüymüş. Cık cık cık… Ortamdaki arkadaslarimin da tamamen obsesif olduklarindan bir haber ben, onlarin bu söylemlerini de gereksiz ciddiye aliyordum, hangi ortamda ne demek isterseniz deyin, memnun olmayanlar s…ktirip gitmekte ozgurler. Gerçekten örüntüyü keşfetmekte zorlanıyordum, nerede ne demeliyim bilemiyorum, bunalıyorum ve kaçmak, susmak veya arkadaşımın kız arkadaşıyla aynı ortamda bulunmak istemiyorum. Kızlara çok ilgi duymayan biri olarak kızların kiloları hakkında bir fikrim yoktu, 90-60-90 ne demek bilmiyordum 50 kiloluk kıza 75 kilo deyince bir hafta küsüp konuşmamıştı. Burada kendimce kızların en basit şeyleri bile ne kadar abartabildiklerini gördüm. Babam küçükken kızlarla ve sokak jargonuyla ilgili öğretmediklerini eşşek kadar adam olunca öğretmek zorunda kaldı, sohpetlerimiz hep bunlar üzerine oluyor son yıllarda. Tabi en çok terapistim uğraştı bu anlamda beni geliştirmeye. O dönem sürekli gaf yapmamdan dolayı bana küsen arkadaşlar sayesinde yeni bir alışkanlık edindim. Kendimi övüp duruyordum; “Ben şöyle iyiyim, ben böyle iyiyim”. Yeni şeyler alıyor, hava atıyor, ilgileri üstüme çekmeyi seviyordum. Kendimi abartıp çok iyi göstermeye çalıştıkça hata yapıyor ve palavracı konumuna düşüyordum. Aşırı fazla konuşuyor ve onları bunaltıyordum, bunları fark ediyor, ama pek de önleyemiyordum. En sevdiğim ve dikkatlerini çekmeyi hep istediğim kisileri kendimden uzaklastiriyordum. Bir seferinde arkadaşın birisi bana bir el şakası yaptı, öyle bir tepki vermişim ki, çocuk bana bir daha el şakası yapmayacağına söz verip benden özür diledi. Yani kendi açımdan, sarılmak, söylenen latifeli sözlere bir iki latifeli sözle karşılık vermek, el şakası gibi samimiyeti arttıracak şeyleri kendi elimle itmiştim uzağa. Yani yapmak istediğimin tam tersi iste. Daha ilginci ise garip bir asabilik kompleksi de başlıyordu bende onlarlayken. Onlardan daha başarılıydım, onlardan daha yakışıklıydım (hele birinden hayli hayli). Onlardan daha iyi bir maddi durumum vardı, onlardan daha zekiydim ve sınavda onlardan daha iyi dereceler yapmıştım. Daha da ilginci, onların yaptıkları birçok işi onlardan daha iyi yapıyordum. Hatta bana hayran oldukları ve bunu dile getirdikleri zamanlarda bile, onlara karşı gereksiz ve aşırı bir mütevaziliğe girişiyor, kendimi alçalttıkça alçaltıyordum (ki bu da onları şaşırtıyordu). Ama neydi benim onlarda bulduğum bu şey ve diğer herkesin bulamadığı. Ben onları övdüğüm bir iki sefer başka arkadaşlarım bana “Ya onların övülecek neyi var? Onlara özenecek neyin var? Onlardan çok çok daha iyisin.” diyorlardı! “Peki, neydi onları benim gözümde, kafamda, kalbimde bu kadar önemli yapan?” Allah vergisi bir tipe (kendimi dağlara çıkarmıyorum, ama aynaya bakıp Elhamdülillah diyorum yine de, bence ben yakışıklıyım. Tabi bir ara bundan bile şüphe etmişliğim vardı, “Acaba yeterli değil mi” diye.
Tövbe tövbe.) Türkiye’nin en prestijli kurumlarinda eğitim alan, basarili, hocalarının bile “Sen akademisyen olabilirsin rahatlıkla” dediği, Türkiye’nin en prestijli okullarından birinin en zor bölümünde ilk 10’da olan, anne ve babası benimki gibi maddi durumda olan (yine dağlara çıkarmıyorum, ama birçok burslu öğrenciye göre daha iyi durumda), benimki kadar lüks yaşayan ve benimki kadar sık yurtdışına giden, hatta benimki gibi arabası olan kaç kişi var acaba? Ve ben aklımın bana “Evet belki sosyallik hariç her konuda onlardan daha iyisin” demesine rağmen, neden kendimi bir türlü ikna edemiyorum? Neden aklımda seks fantezisi kurarken kendimi aktif hayal etmekte bu kadar zorlanıyorum. Neden kendimi bu kazar zayif ve guzsuz hissediyordum. Korunmaya muhtaç değildim ben, korunmaya muhtaç olma fikri bile beni çileden çıkartıyordu, dayanamıyordum, aklıma gelmesi bile beni irrite ediyordu. “Ben erkeğim; bir erkek güçlüdür, güçlü olmalıdır, ben korunmam, korurum” diye haykırasım geliyordu. Bugun bu fikrim de degisti, o zamanki kurban psikolojisi ve zayifligi reddedisim, maskulenligi yanlis anlayisimi hos goruyorum. Guclu erkek dediğin kuvvetinin farkında olan, ancak bu kuvvetini çevresindeki onemsedigi kişilere karsi saygi ve sefkat olarak yansıtan, küçüklerine sevgi ve tolerans ile yaklaşan, büyüklerine de saygi, hürmet, ve yine tolerans ile muamele eden, dusmanlari ile sorunlarini her zaman konuşma yolu ile çözmeyi tercih eden, ancak gucunun verdiği ozguven ile gerekirse de, son care olarak gucunu kullanmaktan çekinmeyen bir kişidir maskulen erkek. Duygusal olarak dirayetli, olgun, hem kendisinin hem de partnerinin ilişkideki ihtiyaclarinin ve beklentilerinin farkında olan, partneri ile sevgi ve saygi temelli bir birlikte ancak bagimsiz varoluş beklentisini ilişkisinin ulkusu haline getirmiş kişidir maskulen erkek. Şimdi size birkaç sadist fantezimi anlatacağım, bunlar birçok yönden “Sen hastasın” denilebilecek şeyler, lütfen yanlış anlamayın, sadece örnek olsunlar diye anlatmak istiyorum, ve anlatacaklarimin tamami fantezi boyutunda, yani gerçeklik değeri yok. Kendimi her zaman ve her daim güçlü hissetmeyi seviyorum, hayallerimde, , düşüncelerimde, hükmeden olmayı. Gerekirse tatlılıkla, gerekirse acı, kan ve zorla. İnsanların dediğimi yapmadıkları takdirde onları gerekirse tehditle ele geçirebildiğim bir dünya düşlüyorum. İnsanlar nazikçe istediklerime riayet ediyorlar. Belki başımda bir lider var, belki de bulunduğum ortamdaki herkes benle ayni rütbede, beni zayıf zannediyorlar, onları alttan aldığım için, onlara güler bir yüzle yaklaştığım için beni ezebileceklerini sanıyorlar, kontrolün kendilerinde olduğunu zannediyorlar. Onlara göstermem gerekli, kontrolün kimde olduğunu görmeliler. Gruptaki lideri veya bana karşı çıkanları hedef alıyorum, bir diktatöre dönüşüyorum, çok sert kurallar koyuyorum, olmayan ama kafamda var olan, bana sınırsız yetki veren yönetmelikler yardımıyla hepsini insanlık dışı muamelelere tabi tutuyorum. Mesela bir hayalimde; benim dediklerimi yapmayan arkadaşlarımın okuldan ayrılıp o çok uzun zamandır bekledikleri konsere gitmelerini engelliyorum. Giderlerse okuldan atılacaklar, sırf atılmamak için tek yapmaları gereken benim dediklerimi dinlemek. Onlara emrediyorum 72 saat boyunca aralıksız çalışacaklar, sonra 4 saat uyuyup bir 72 saat daha. Bunun nedeni; insan beynindeki nöronların ölmeye başlamaması için kritik sure 72 saat, daha fazla uykusuzlukta hücreler ölüyor. Bu arada ben onlarla dalga geçiyorum, onların sinirlerini iyice zorluyorum, ama bana karşı ses çıkaramazlar, yoksa okuldan atılacaklar, tek bir kelime dahi söyleyemezler, yoksa ne kadar gaddar olabildiğimi onlar da görecekler. Derken bir kız ağlayarak geliyor ve bana karşı isyana hazırlanan erkeklere yalvarıyor, “Ben bunu daha önce de görmüştüm, neden onu dinlemediniz, neden işleri bu hale getirdiniz” diyor. Ve eğer dediklerime uymazlarsa sonuçlarının ne kadar ağır olacağı konusunda onları uyarıyor. Gülümsüyorum onlara; kulağımda kulaklık var, son ses tempolu elektronik müzik dinliyorum, kalp atışlarım hızlanmış, vücudum düşündüklerimden rahatsız, kollarımı birbirine kavuşturup sıkıyorum veya boğazımı, aynı kendimi boğazlar gibi. Ayrıca bir uyarıda bulunuyorum, Sakın ha bana karsı örgütlenmeye kalkmayın. Telefonlarınızı okuyan bir programım var, bana karşı örgütlenenler cezalandırılacak ve daha çok, daha fazla ölesiye çalıştırılacak” diyorum, gülüyorum. Birlik olup bana karşı gelebilecek kişileri psikolojik gözlem yeteneğimle tespit edip onları bir yönetmelik gereği benim emirlerimi dinlemek zorunda olan güvenlik görevlileri yardımı ile birbirinden ayırıp ayaklanmayı önlüyorum. Ayrıca, kendimce cezayı hak edenlere bu muameleyi daha kolay yapabilmek için onlara isimleriyle değil, numaralar veya aşağılayıcı isimlerle hitap ediyorum. En son kontrolü ele almış olmanın rahatlığı var. Evet; kan, acı, gözyaşı var ama şu an herkes ben kibarca söyleyince dediklerimi yapıyor, kimseye bağırmıyorum bile şakalaşıyoruz hatta. Ama herkesin gözünde bana karşı bir korku var, samimi bir arkadaş ilişkisi yine olmayacak diye hayıflanıyorum hayalimde, ama anlatıyorum onlara, “Bakın eğer herkes üzerine düşeni yaparsa ben o hale gelmem bir daha” diyorum. “Aslında ben iyi biriyim, kötü bir niyetim yoktu, ama beni çileden çıkartmayın yeter” deyip gülüyorum. Şimdi bir de benden güçlü bir liderin olduğu hayalimden bahsedeyim. Bir gruptayım, başımda bir lider var, “Şunu yap, bunu yap” diye bağırıp çağırıyor, ama grubu yönetmeyi beceremiyor. “Hey birader” diyorum, o iş öyle bağırıp çağırarak olmaz”. Sonra “Gel de bana öğret” diyor, çok sinirleniyorum, gidiyorum. Karşımdaki kaslı ve cüsseli biri, ama ben öncelikle onun psikolojik ve fiziksel eksikliklerini buluyorum 'süper' gözlem yeteneğimle. Daha sonra özgüvenini kırıyorum onun doğrudan psikolojisini hedef alan sözlerimle, onu zayıf ve güçsüz hissettiriyorum. Bir erkeği erkek yapan, kadından ayıran o alfalık duygusunu, o özgüveni hedef alıyorum. Çünkü bana göre bir erkeği çökertmek istiyorsan, önce özgüvenini ortadan kaldırmalısın; onu erkek yapan ve bana göre kadından ayıran o güçlülük, erkeklik ve alfalık duygusunu ortadan kaldırmalısın. Buna yönelik hamleler yapıyorum, zayıf noktasından vuracak şekilde konuşuyorum, kendinden şüphe ettiriyorum. Daha sonra ise benden hiç beklemediği sertlikte bir hamleyi vücudunun fiziksel olarak zayıf bir bölgesine yapıyorum, o koca kas yığını yere devriliyor. Derhal üzerine atlıyorum, onu kıpırdayamayacak bir hale getiriyorum, “Seni s…kerim oğlum, sen kendini ne sanıyorsun, seni bir güzel orospum yaparım. Sen zayıfsın, sen güçsüzsün, sen ancak benim altımda s…kilirsin” diyorum. Hardcore pornoda olduğu gibi boğazını sıkıyorum, diğer elimle cinsel organını avuçluyorum. Kurtulmaya çalışıyor ama başaramıyor. Ellerini hafif serbest tutuyorum, debelenecek ama asla kurtulamayacak şekilde. Bu yolla her denemesinde özgüveni biraz daha kırılacak, kendine olan güveni, erkekliği, alfalığı biraz daha sönecek. Gözlerinden yaş geliyor, kendini zayıf ve ümitsiz hissediyor. Herkesin sakin bakışları üstünde, kurtulmaya çalışıyor ama başaramıyor, “Ne o kurtulamıyor musun? Diyorum. Gözlerinin içine bakıyorum, gözlerini kaçırmaya çalışıyor, izin vermiyorum, iyice yerle bir ediyorum özgüvenini. Penisini elleme şeklim, bir erkeğin kasının vajinasını cinsel ilişkide elleme şekliyle aynı. Kendimce onun penisini fonksiyonsuzlaştırıyorum sanırım, kendimce onu bir pasif gay haline getiriyorum. En son olarak onun kafasını bir miktar suyun içine sokuyorum, ama nefesinin tamamen bitip az miktar su yutmasına izin verip bayılmadan onu tekrar çıkartıyorum. Bu işlemi tekrarlıyorum. Birkaç hayalimde de özel yapılmış bir cihaz düşünüyorum, bu cihaz ortamdaki oksijen seviyesini tam kişinin boğulup ölmemesi için gereken minimum düzeye indiriyor ve geri kalanı karbondioksit ile dolduruyor. Kişi ölmüyor ama tabi nefes darlığı yaşıyor, nefes alırken zorlanıyor, acı çekiyor, bu esnada kişinin üzerindeki baskı ve stresi arttırmak için ellerini ve kollarını da bağlıyorsun. Daha sonra ise Osmanlı döneminde kullanılan ve vücutta iz bırakmayan bazı işkence bölgelerine fiziksel şiddet uygulayıp canını yakıyorum. En son olarak onu yerde debelenir halde bırakıyorum. Arkadaşlarım beni tanıyamıyorlar, şoktalar, ne olup bittiğine anlam veremiyorlar. İki arkadaşım nasıl böyle şeyler yaptığımı soruyorlar. Onlara da “Siz benimle ancak ben izin verdiğim için dalga geçip şaka yapabiliyorsunuz, yoksa bu sizin ne haddinize” diyorum. “Sakın siz benim üzerime gelebileceğinizi veya beni test edebileceğinizi düşünmeyin, sadece ben izin verdiğim için bunları yapabiliyorsunuz, ben size ayrıcalık tanıdığım için, yoksa hepinizin götünü s…kerim” diyorum. Canları yanıyor, daha sonra birini egoist ve narsist, diğerini obsesif olarak itham ediyorum. Bunu gören diğer kişiler bana güvenmek istemiyorlar, benden korkuyorlar. Tüm güven ilişkimiz yerle bir olmuş ama ben yine de istediğimi almışım, kontrol bende... Bu sadist fantezilerden sonra genelde kendimi çok güçlü hissediyorum, her insanıs…kebilecek kadar kudretli hissediyorum, neyse biraz hastalıklı bir düşünce ama en azından aktif hissettiriyordu. Su anda bir zamanlar bu sekilde fantezilere sahip olmam bile durust olmak gerekirse bana sasirtici geliyor. Artik bu fantezilerin aslinda kendi hayatimda kontrolü sağlamaktan yoksun olmamin, yoğun kaygilarimin ve bu kaygilarimi azaltmak için kullandigim bir cesit stres atma yolu olduğunun farkindayim. Ozguven eksikliğim terapiler yoluyla giderilince, kaygilarimin cogunun yersiz olduğunu farkedince, ve stresimi atmak için spor ve benzeri saglikli yollar geliştirince bu fantezilerim kayboldu. Dahasi, terapilerim duygusal olarak da olgunlasmami sagladi, ve su anda başka kişilerin bu sekilde muamelelere tabi tutulmasi fikri dahi cok saygisizca ve asagilayici geliyor. Toksik ve beni mutsuz eden ilişkilerimden, beni somuren ve belki de benim somurduğum insanlardan uzaklaşıp, ilişkilerimi yeniden düzenlemem de bu fantezilerden kurtulmam da bana yardimci oldu. Ailemden tecrübe ettim; en önemlisi aile çocuğunu sevgisiyle tehdit etmemeli, yani sevgiyle korkutmamalı. Bana yüzlerce kere demiştir annem “Böyle olmazsan, bunu yapmazsan seni sevmem” diye ve yanlış yaptığımda hoşuna gitmeyen bir şey yaptığımda bana çok soğuk davranmıştır günlerce. Ne olursa olsun bir anne bunu yapmamalı çocuğuna. Ceza verebilir ama sevgisizlikle değil. Çocukların üzerinde demir yumrukla bir şey öğretemezsiniz. Benim annem benim üzerimi kirletmeme hiç izin vermedi, en iyi giysileri giydirdi ama asla kirletmeme izin vermezdi. Hiç düşmedim kalkmadım, hiç boya yaparken üzerimi kirletmedim hatta bu yüzden boya yaptırılmadım. Bir eylem bin söze bedel ama ben hiç eylemle öğrenemedim. Vaaz verdiler, sürekli vaaz veren bir baba hiçbir şey öğretemez. Çocuk özlü söz ile anlar; kısa öz iki cümle etkili söyle, çocuk bunu anlar ama en basit konuda bile bir saat vaaz verirsen çocuk sadece sıkılır ve gücünüzü iktidarınızı kaybedersiniz baba olarak çocuğun gözünde. Ben bir şey daha öğrendim; bazı evliliklerin devam etmesi gerekmez, eğer evlilik yürümüyorsa, çocuklar çok etkileniyorsa gerçekten devam etmemeli. Sorunlu bir evliliğin içinde olan çocuk o sorunları üzerine mıknatıs gibi çekiyor. Her önüne gelen boşanmasın tabi ama gerçekten gitmiyorsa çok ısrarcı olmamak lazım evliliği sürdürmek için. Aşırı baskıyla büyüyen çocuk mazoşist sadist olabiliyor. Dışarıda bir şekilde atacak o baskının stresini üzerinden. Ne yapıyor, o da kendisine davranıldığı gibi davranıyor çevresine. Buraya kendimden örnek vererek açıklıyım yine:
Annem biz çocukken sürekli araya girip benim kardeşimle olan ufak tartışmalarımı bile önlediği için, ben gerçek tartışmalarda hatta kavgalarda ağzı iyi laf yapan taraf olamadım. Ağız dalaşlarını genelde kaybediyorum ve lafı yiyen taraf oluyorum, arkadaşlar arasında laf ağzıma tıkılınca, ya küfredeceğim, ya bağırıp çağırıp ortalığı birbirine katacağım, ya da ayni trip atan kızlar gibi pasif-agresif tepki vereceğim. Yani bağırış çağırış şeklinde değil de, surat asma, lafımı yutma, ezikçe özür dileme, onları gıcık etme ve tersleme şeklinde. Böyle yapınca da hemen içimdeki ses kendini daha çok s…kilmeyi bekleyen ve pasif agresif gay ya da trip atan kız bebeler durumuna soktun diyor. Yani daha silik pasif gibi hissetmeme yol açıyor aynı güçlü erkek arkadaşı tarafından terslenmiş kız gibi hissediyordum. Halbuki su an terapilerim ve psikoloğum sagolsun farkindayim ki, aslinda bana söylenenleri kişisel almayıp içselleştirmesem, veya beni rahatsız eden kişilerden sadece uzaklaşsam yeterli. Her seyi fazla kafaya takmaya gerek yok. Terapistin verdiğiniz mastürbasyon, porno, erotik filmlerle ilgili ödevlere aşırı dikkat edince son dönemde çok şükür mastürbasyonu da pornoyu da düzenledim, hatta artik hiçbir şey izlemeden kendi fantezilerimle mastürbasyon yapmayı da tercih ediyorum. Bana gore cinsellik fazla abartilmis bir sey. Gunumuz modern cagi bunu gereğinden fazla buyutuyor, insanlari olmayacak beklentiler içine sokuyor porno ve mastürbasyon araciligiyla. Dahasi asiri yayginlasan poligami ve cok eşlilik (evet, kimse kusura bakmasin ancak 15 sevgilin ve 20 cinsel partnerin varsa sen de kendi haremini kurmuşsun demektir) esasinda geçmişte edinilmiş farkli partnerlerin gerek cinsel gerek duygusal acidan birbiri ile kiyaslanmasina, ve bu sebeple toleransi azaltarak mutlu ve tatmin edici uzun donem ilişkilerin kurulmasinin onune geçmekte bence. Ben duygusal mazoşist biriydim. DEVAM EDECEK
https://www.youtube.com/watch?v=gTB2GnB_Af4&list=UULFEDADUolmKuMyWGRunC3UhQ&index=4