Gönderen Konu: EŞCİNSELLİĞİN HANDİKAPLARI: TACİZCİME MEKTUBU: PİSLİK HERİF ŞEREFSİZ  (Okunma sayısı 10686 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Geçen haftaki terapide sesi kaydetmem iyi oldu. Dönüş yolunda konuşmaları dinledim ve bu beni çok etkiledi. Hayatımı altüst eden olayları bu kadar kabullenmiş ve sakin anlattığıma şaşırdım. Sanki bahsettiğim şeyleri yaşayan ben değilim. Fakat bunları dışarıdan dinlemek, tanıklık etmek durumun ağırlığını daha fazla hissettirdi. Sanırım hayatımın özeti bu. Hep güçlü olmaya ve dışarıya karşı renk vermemeye programlanmış gibiyim. İlk terapideki “neden buradasın” sorusunun yanıtı da bunda saklı. Çocuklar gibi “acımadı ki” deyip duruyorum ama artık yoruldum.

Sorunları saklamak, onları çözmekten daha fazla acı verir diye bir söz duymuştum. Dışarıdan bakan gözlerin, hatta en yakınlarının bile göremediği mücadeleler, sevinçler ve çatışmalar bana tek başıma ayakta durmayı öğretti. Sonunda çok çetin savaşlardan sonra bile dimdik durabilen, zırhı kalın ama içi kırılgan bir insana dönüştüm.

Bazen bu kadar dayanıklı olabildiğim için kendimle gurur duyuyorum, bazense bu kadar çok badire atlattığım için kendime acıyorum. Ve tabi bir de kızgınlık hissi var. Ters giden şeyleri yoluna koymak için yeteri kadar çaba göstermediğimi düşünüyorum.

Aslında yaşadığım artçı sarsıntılar olmasa stabil duruma alışabilirdim. Fakat ne zaman her şeyi sindirmeye başlasam yeni bir kırılma noktası yaşıyorum. Başa dönsem yine iyi. Maalesef her artçı sarsıntı yeni bir travmaya yol açıyor. Sevgili “dik adamımız” sarsılmaktan bir türlü kurtulamıyor.

Peki nedir bu kırılma noktaları?

Eşcinselliğin kendi içinde handikapları var malum. Tutarsızlıklar, karmaşık ilişkiler, ahlakı delik deşik eden değer yargıları… Bu nedenle geçmişte duygusal ilişkilerim çoğunlukla hayal kırıklığıyla sonuçlandı. Her hüsran insanı heveslerinden biraz daha uzaklaştırıyor. Sonra bir bakıyorsun seni hayata bağlaması gereken duygulardan da uzaklaşmışsın.

Eşcinselliğin yumruklarından biri de sana daha doğrusu taşıdığın cinsel kimliğe yönelmiş önyargılar. (İşim komik tarafı aynı önyargılardan bazısını sen de taşıyorsun) sevdiğin, seni seven, sana güvenen insanların bu yönünü bilmeleri halinde bakışlarının değişeceğini biliyorsun. Çocukluğumda ve ergenlikte diğer erkekler gibi davranmadığım için birçok kez alay konusu olmamın da böyle düşünmemde etkisi vardır tabi. Sevgili “güçlü adamımız” bu utancın ve korkunun yumruğunu da çok yedi.

Sonra büyüdükçe karşıma çıkan, daha önceden talimli olmadığın travmalar karşına çıkıyor.

Çocukken seni taciz eden kişilerin evlenmesi, onlarla karşı karşıya gelmek, hiçbir şey belli etmemek gibi. Hatta eşi ve çocuklarıyla evinde misafir etmek zorunda kalmak gibi. Hatta ve hatta küçük oğlunun seni sevmesi ve yolda yürürken elini tutması gibi. O sırada babasının yüzünü görmeyi istemek ama asla bakamamak gibi…

Mesela bazı yakınlarının, hem de başkalarının yanında eşcinsel olup olmadığını sorması da hiç hoş olmuyor. O sırada renk vermemek için bütün gücünü seferber ediyorsun. Daha o golün acısı geçmemişken başka birinin sözde ağabeylik yapıp “hiç kadınla birlikte oldun mu” diye sorması ise adeta beyninden füze fırlatıyor. O an bunları sormak için çok geç kalındığını söylemek istiyorsun. Keşke zamanında babam sorsaydı, ilgilenseydi falan… Tabiki yine belli etmiyorsun. Sonra kendinle baş başa kalıp günlerce enkaz topluyorsun.

Son dönemdeki en büyük mücadele alanı ise tabiki evlilik. Ailemin ve sevdiklerimin bu konudaki beklentilerine nasıl bir tavır alacağımı bilmiyorum. Onlar da her geçen gün beklentilerini eleştiri boyutuna taşıyarak yeni bir fay hattı oluşturuyorlar. Kışkırtıcı sözler söyleyince evleneceğimi sanıyorlar. Oysa kışkırtmaya çalıştıkça kırıyorlar.

İşte ilk terapinin ardından kafamda dönüp duranlar özetle bunlar oldu. Aslında anlatacak ne çok şey varmış. Kendime bile sustuğum şeyler. İkinci terapiye şimdi daha hazırım:)
« Son Düzenleme: 13 Ekim 2015, 02:32:28 ös Gönderen: psikolog »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
hüseyin hocam merhaba

yarınki terapiden önce tacizle ilgili bir yüzleşme mektubu yazdım. terapide konuşamadığımız bazı şeyleri daha rahat ifade edebildim sanırım.
görüşmek üzere.

"İnsanın aynı odada tek başına kalmak istemediği kaç kişi vardır?

Veya aynı odada kalabildiği, onunla yüzleştiği için büyük bir güç ve dayanıklılık göstermiş sayılacağı kaç kişi olabilir?



Benim hiç tereddüt etmeden sayacağım birkaç isim var. kötü bir hikayede birleşen birkaç isim… değil aynı odada baş başa kalmak, karşılaşmak hatta adını duymak bile vücut kimyamı değiştiriyor. Onların başında da sen geliyorsun Harun, Harun abi!



Ne yazık ki çocukluğumdan çaldığın parçaların hesabını sormak için bunu yapmak zorundayım. Şimdi yüzüme bak. O çocuk büyüdü. Ama kullandığın, sömürdüğün, dokunduğun hiçbir yerim bir daha hiç iyileşmedi. Eksik parçalarım benimle beraber büyüdü. Bugün hayatımda derin boşluklar, üstü kapatılmış acılar ve dolduramadığım eksiklikler yaşıyorum. Senin yüzünden! Farkında bile değilsin. Bilmiyorsun. Öyle sanıyorum ki pişmanlığını bile duymuyorsun.



Gel seninle geçmişe bir yolculuk yapalım.



Ne kadar da küçüktüm değil mi? küçüklüğümün farkında bile olamayacak kadar küçük… geçen gün çocukluk fotoğraflarıma bakarken fark ettim bunu. Bir avuç veletmişim. O fotoğrafı çektiğim yıl beni taciz etmeyi bıraktığın yıldı. Demek ki çok daha küçük bir oğlan çocuğuyken dokundun bana. Üstüme çullandın. Kullandın, kirlettin.



Beni kucağına alıp kilere indirdiğin günü dün gibi hatırlıyorum. Kucağına alıp merdivenleri indireceğin kadar küçük bir çocuğu, geleceğini kirletmeye götürdün sen. Nasıl da uslu ve sessizdim değil mi. Tam istediğin gibi. Damda tek başıma oyun oynarken yanıma gelmiştin. Sadece oyunumu değil hayatımı bölerek kucağına alıvermiştin beni. Ahhh o ana bir gidebilsem. Bir durdurabilsem o anı. Sana engel olabilsem. O masum çocuğu senden kurtarabilsem. Olmadı… ne istediysen onu elde ettin. Ve ben neye sahipsem hiç bilmeden, tanımadan kaybettim.



Şimdi sana ne sorabilirim.beni gözüne nasıl kestirdiğini söyleyebilirsin belki. O korkunç düşüncenin nasıl ortaya çıktığını .o an mı yaşandı her şey. Yoksa bir süre uzaktan bakıp küçücük bedenim üzerinde planlar mı yaptın?



Öyle böyle değil sen bütün sapkın düşüncelerine alet ettin beni. Bir oyuncak gibi kullandın. Hepsini hatırlıyorum.



Üstüme çullanıp şehvet yaşarken “kimi s....im” diye sorduğunu, bana sülaledeki bütün bekar kızların adını saydırdığını hatırlıyorum şerefsiz. Onları hayal ederken benim bedenimde boşalıyordun!



Oyun oynadığım bir çocuk vardı. Sizin komşu,aile dostunun oğlu. Hatırlıyor musun bir defasında beni kaş göz işaretiyle çağırmıştın. Ben de çocuğu eve gönderip yanına gelmiştim. Neden çağırdığını biliyordum tabi. O gün çocuğu gönderdiğim için bana kızdın. Aklında onu da taciz etmek vardı. Ben hatırlıyorum. Çocuk aklımla belli belirsiz çocuğu gönderdiğim için suçlulukla karışık olumlu bir duygu hissettiğimi de anımsıyorum.



Bir defasında çalıştığın dükkanda beni daha taciz edip boşaldıktan sonra işine döndüğünü, benim ilişkiye devam etme isteğimi utanarak hatırlıyorum. Senin de tekrar istek duyman için aklımca tahrik edici şeyler yapmıştım. Nasıl bozmuşsun duygularımı, davranışlarımı nasıl şekillendirmişsin. Kendimi sana beğendirmeye çalışmışım. O çocuğun o halini üzülerek hatırlıyorum şimdi.



Bir defasında bayram günü ırzıma geçmiştin. Bir çocuğun elinde torba şeker toplayacağı gün hiç gam duymadan kullanmıştın.



Aynı evde kaldığınız akraban, benim canım f.ablamla ilgili anlattığın şeyi de unutmadım. Onu üstünü değişirken dikizlediğini ve kalçalarını gördüğünü söylemiştin. Bu sapık sırrını 10 yaşında bir çocuğa anlatmaktaki amacın neydi pislik herif. Bu kadar mı şerefsiz bu kadar mı umursamaz vurdum duymaz birisin. Düşündükçe suratının ortasına tekme vurasım geliyor.



Yıllar sonra evlendiğinde düğününe geldiğimde hatta halaya katıldığımda ne hissettin? Dur ben cevap vereyim, hiçbir şey! En fazla her şeyin geride kaldığını falan düşünmüşsündür. Ergenlik döneminin sayısız gelgitlerini yaşarken bir de eski tacizcimin düşününde bulunmak inan hiç normal bir şey değildi. Ve ben maalesef yine farkında olamayacak kadar yaşananları kanıksamıştım. Tuhaf giden bir şeyler vardı. Adını koyamıyordum ama rahatsızlığı ta derinde hissediyordum.



Senin daha 17 yaşında küçük yaştaki bir kızla evlenmen sübyancılığının bir göstergesiydi. Ama bunu 16 yaşındaki yeğenini bir akrabayla evlendirdiğin zaman daha net anladım. Senin için yaş, çocukluk falan önemli değildi. Şartlar uygun olduğunda taciz,evlilik,ilişki her şey yaşanabilirdi.



D. dayının yeni yapılan apartmanını akrabalara gezdirdikten sonra annemlerle gitmeyip senin yanında kalmak istemiştim. Onlar da izin vermişti. Boş binada bir şeyler yaşama fikri güzel gelmişti heralde. Fakat ailemin güvenerek yanında bıraktığı, emanet ettiği çocuğu becermek düşününce aslında ne kadar alçakça.  Pisliğin adinin teki olduğun için düşünemedin. Bari en azından basiret gösterip yapmasaydın.



İşte böyle böyle değerlerimi kaybettim. Anormalliklere alıştım. İlişkiyi yaşadıktan sonra beraber görünmemek için önden gidip “sen 100’e kadar say sonra çık” dediğin her defasında duruma ayak uydurmayı öğrendim.



Bayramların sevincini kaybettim, güvenin kötü kullanılabileceğine inanarak büyüdüm, kendimi suçlamayı ama buna rağmen dürtülerime esir olmayı normal gördüm.



Bunların hepsi senin başlattığın hikayenin eseri. Çok daha fazlası var. Onarabildiklerimi onardım. En azından günlük hayatımı normal yaşabilecek kadar. Bazılarının üstünü kapattım ya da kabullendim. Değiştirmeye gücüm yetmedi.

Bunları bilmeni istiyorum. Fakat sana karşı güçsüz ve aciz görünmeyeceğim asla. Bunlar senin eserin. Durumu düzelten adam eden ne varsa da benim… geçen yıl facebook’tan eklediğinde hangi yüzle böyle bir şey yaptığını anlayamayıp çok kızmıştım. Yine de isteği reddetmedim. Onu bile yapacak kadar tepki vermek istemedim belki. Şimdi paylaştıklarımı, fotoğraflarımı, hayatımdan kesitleri görebiliyorsun. Yaptıklarına yenilmediğimi, dışarıdan iyi görünen bir hayatım olduğunu görüyorsun. Bu sana bir şey ifade etmiyor olabilir ama benim için anlamlı. Sana o küçük çocuğun hesabını soracak güçlü ve aklı başında biri var karşında.



Artık seni istemiyor, beğenmiyor ve adam yerine koymuyorum! Seninle yüzleşmekten de çekinmiyorum."

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
“Elinden bir şey gelmemenin acısını iniş takımları olmayan melekler bilir.
Bir arabanın farlarına kilitlenip kalmış sincaplar bilir.
Suyun dibine ağır ağır çöken taşlar bilir.
Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya.
Eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor...”

Bugün merhaba diyeceksin hayata.
Sıcacık bir anne kucağı, babasından uzak büyümüş bir adamın baba olma sevinci.
Sana bakan gözlerde şefkat göreceksin;
Sevgi,
Hayranlık,
Hoş geldin bakışları.
Bugün tanışacağın insanların birçoğu daha uzun yıllar seninle olacak.
Ve ne yazık ki sen, bazısını hiç tanımamış olmayı isteyeceksin.
Korkma bebek. Hayat seni çok güçlü biri olmak zorunda bırakacak.
Ama korkma.
Bazı insanlar tüm varlığıyla dünyadan nefret etmen için çalışacak.
Ama etme.
Üzgünüm bebek.
Hayatın cilvesini çok küçük yaşta tadacaksın.
Masumiyetinin saf kokusu henüz dağılmamışken kötülüğün gölgesi üzerine düşecek.
Ama teslim olma.
Yaşadıkların seni bambaşka birine dönüştürmek için üst üste gelecek.
Ama yorulma.

Bugün ilk nefesini alacaksın. Öyle derin, öyle kararlı, öyle umutlu al ki o nefesi hiçbir güç seni yaşamdan alıkoymaya yetmesin.
Sakın durma.
Bugün sana 35 yalından sesleniyorum.
Şairin dediği gibi, yolun yarısından geçmiş halinden.
Ne ben seni hatırlıyorum ne de sen benden haberdarsın.
İkimizi ayıran darmadağın anılar,
İncinmiş bir çocukluk,
Örselenmiş bir gençlik var.
Tekrar bir araya gelmek, sana özüme dönmek için bugün sahip olduğum her şeyi verirdim.
Sana kötülük yapacaklar bebek.
Kahretsin! Engel olamayacağım.
Senin masumiyetinle benim olgunlaşmış ruhum arasında, talihsiz bir zamanda.
Kötülük bizi kıskıvrak yakalayıverecek, ölüm gibi.
Sonra yeniden dirilip cehennemvari acılara düşeceksin.
O girdaptan çıktığımda ben olacaksın.
Sen benden habersizsin, fakat ben neler yaşayacağını biliyorum.
Henüz doğmamış bir bebeğe böyle tatsız haberler vermek istemezdim.
Keşke 35 yıl önce tertemiz yüzüne şefkat ve hayranlıkla bakanlardan biri ben olsaydım.
Keşke sana zarar verecek insanları yanından uzaklaştırabilseydim.
Hiç görmemiş, tanımamış olsaydın onları.
Onlar dokunmadan sana suratlarına okkalı bir yumruk çaksaydım.
Bugün çaresizlik içinde 35 yıl öncesini izleyip kahroluyorum.
İniş takımları olmayan bir melek gibi başına gelecekleri biliyor ama seni koruyamıyorum.
Birazdan hayata ilk çığlığını atacaksın bebek.

Olabildiğince bağır, haykır. Çünkü hayat seni birkaç yıl sonra sessiz çığlıklara mahkum edecek.
Susacaksın.
Sırların olacak.
Sana “dayan” diyen bir sen olacak içinde, bir tek kendin duyacaksın.
Ben 35 yıl sonradan sesleniyorum sana.
Sustukların senin değil başkalarının ayıbını gizleyecek.
Sakın utanma.
Kırılacaksın. Başkalarının hataları yüzünden seni ayıplayacaklar.
Sakın küsme.
Sen doğrularınla büyüyeceksin. İyi bir insan olmaya çalışacaksın.
Bocalamalar yaşayacaksın bazen,
Gözleri farlara kilitlenip kalmış sincap gibi ne yapacağını bilemeyeceksin.
Sakın ümitsizliğe düşme.
Mübarek bir miraç gecesi ömrüne başlayıp en dibi göreceğin günler yaşayacaksın.
Kimi zaman aniden uçurumlardan düşeceksin.
Kimi zamanlarda ağır ağır suyun dibine çöken bir taş gibi hissedeceksin.
Boylu boyunca çaresizliğe düşüp ölmeyi istediğin günler gelecek.
Sakın vazgeçme bebek.
Sana söz veriyorum. Seni o uçurumlarda yere çakılmaktan kurtaracağım.
Belki yıllarımızı alacak. Fakat tekrar yukarı çıkmanı sağlayacağım.
Başladığın yere…
Az kaldı birazdan annenin doğum sancıları başlayacak.
“Oğlu oldu” haberi gidecek yakınlarına.
Herkes çok sevinecek sağ salim kurtuldu diye.

Sonra senin sancıların başlayacak.
Ve ben sana söz veriyorum.
Onlarca yıl süren acılardan biz de sağ salim kurtulacağız.
Göğsünün ortasına açılmış yarandan bakacaksın dünyaya.
İçeriden hırçın bakıp, dışarıdan hüzünlü görüneceksin.
Ah bebek!
Ne çok isterdim sana yakışan şen bir çocukluk yaşamanı.
Utanacaksan yaramazlıklarından utanmanı.
Bu kadar zamansız büyümek zorunda kalmamanı.
Kendinle değil, arkadaşlarınla kavga etmeni.
Sana dokunan pis elleri, kirli bakışları sineye çekmemeni.
Buna senin aklın yetmiyor, benim gücüm.
Yine de sana söz veriyorum.
Seni acıya alıştıranlardan intikamını alacağım.
Ve sen masumiyetin özgürlüğünde bugün dünyaya geldiğin kadar tertemiz olacaksın.
Ne yaşarsan yaşa,
Kimle karşılaşırsan karşılaş,
Ne duyarsan duy…
Küçücük ellerinde getirdiğin masumiyeti çalanlara hesap soracağım.
Birazdan dünyaya açacağın meraklı gözlerini, çocukluğun haylaz bakışlarına taşımana izin vermeyenlerin karşısına dikileceğim.
Ürkek çocukluğunu cesur bir adamın koruması altına alacağım.
Sana söz veriyorum!



psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Senin hiç kendine duyduğun şefkatten gözlerin doldu mu?
Saçlarını okşamak istediğin içindeki çocuk elini uzattıkça senden uzaklaştı mı?
Kimsesiz acılarının
Duraksız kavganın
Amansız yorgunluğunun
Dilsiz korkularının üstüne
Tek bir umula; küçük, zayıf titrek bir umutla yürüdün mü?
Kendine galip gelmek için kendini yenmen gerekti mi hiç?
Bir gün en sevdiği insanların hataları olduğunu öğrenir insan.
Tüm fikirleri, kafatasından zehir içmiş gibi altüst olur.
Seni suçlamasından korktuğun,
Üzmemek için ezildiğin,
Kırmamak için sustuğun,
Sevgisini kaybetmemek uğruna didindiğin insanların;
Aslında korkularına tohum ektiğini,
Ezikliğinin üstüne bastığını,
Suskunluğuna sırt dayadığını,
Kayıplarının hesabını vermesi gerektiğini anlarsın.
Ne büyük bir büyümedir annenden daha şefkatli olduğun gün.
Ne güç bir güçlenmedir babandan olgun davranmaya mecbur olduğun an.
Çocukluğunun artık onlara değil, sadece sana aittir.
Onların görmediğini görmek, yani hatalarını
Onların bilmediğini bilmek, yani sonuçlarını
Onların sormadığını sormak, yani nedenlerini.
Ve susmak…
Sevginin, fedakarlığın, bağların hatırına susmak.
Sustuğun için içindeki çocuğu küstürmek.
İşte bu, dünyada tek başına kaldığını hissettiğin çıplaklıktır.
Utanmazsın çıplaklığından, çünkü yalnızsındır.
Korkmazsın yalnızlığından, çünkü gerçeksindir.
Kimsesiz acılarının sahibini bulur,
Duraksız kavgana ara verir,
Amansız yorgunluğunu göğsüne dayar,
Dilsiz korkularına sözcükler armağan edersin.
Hiçbir acı kimsesizler mezarlığına gömülmemeli.
İnsan vakti geldiğinde kendine ve sevdiklerine galip gelmeli.
Öyle güzel uyuyor ki yalanlar, bazen uyandırmaya kıyamıyorsun.
Yine de vakti geldi mi “yolcu yolunda gerek” diyebilmeli.
Cesaret kimi zaman sevgiden kıymetlidir.
Ve kendine duyduğun şefkat bazen cesaretten güçlüdür.
Onca mücadeleyi verirken elinde umuttan başka bir şey olmaması zordur çünkü.
Küçük, zayıf, titrek bir umudun peşinde sürüklediğin maceraya bakar aklına şaşarsın.
Hayatta yaptığın en esaslı delilik budur aslında.
Ve içindeki çocuk küskün olsa da sırf bu yüzden gülümser sana.

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle