Gönderen Konu: KADERİMİZİ ÇOCUKLUĞUMUZ YAZAR  (Okunma sayısı 11529 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
KADERİMİZİ ÇOCUKLUĞUMUZ YAZAR
« : 11 Mart 2009, 11:39:37 öö »
Bazı meyveler vardır ki dışı ne kadar temiz pürüzsüz ve iştah açıcı gözükse de aslında içi çürük, kurtlar tarafından yenmiş ve kararmıştır …

Çok temiz ve hali vakti yerinde bir ailenin de bir meyvesi varmış. Aile ne kadar temiz ve sağlam kurulsa da, temelleri sağlam değilse sonunda ya ağaç çürür ya da meyvesi düzgün olmaz…

Çocuk çocukluğunun verdiği enerji, heyecan ve saflık içinde büyüyormuş. Daha küçükken bile kendine o kadar güveniyormuş ve güçlü görüyormuş ki sırf bu kendine güven ile her şeyin üstesinden gelebiliyormuş. Annesi, babası ve kardeşleri ile yaşamaktan o kadar memnun muş ki arkadaşları imrenirmiş onun gibi bir aileye sahip olmaya.

Her ailede anne baba kavga eder sonra barışırlar ama bundan çocukların haberi olmaz. Yine bir kavga anında çocuk uyanmış bağrışma sesleriyle. Sesler anne ve babasının odasından geliyormuş. Çocuk kalkmış ve yüzünü yıkamış, anne ve babasının odasının önünden geçerken istemeden de olsa kulak misafiri olmuş ve “hangi or.....la gezdin de yedin paraları yine” diye bağıran annesinin sesini duyunca kalbi duracak gibi olmuş. Çocuk kalbi saftır ya babasını dünyanın en iyi adamı olarak bilen çocuğun içine istemeyerek bir şüphe düşmüş. Kimi zaman korkusuzca ve hiç kaygısız yanında soyunan annesinden az da olsa ürken ve uzak duran çocuk daha da kaygılı gözlerle bakar olmuş annesine. Onun hiç cennetlik olan babasına ise şüphe ile bakar olmuş gözleri... Rüyalarına girer olmuş babasının kötü kadınlarla yakalanma sahneleri.. Annesiyle babasının boşandığını hayal edermiş hep çocuk. Kendi kafasında senaryo kurmaya başlamış boşanırlarsa ben babamda kalırım hafta sonları ise anneme giderim diye düşünmeye başlamış. Kardeşlerinin hiç haberleri olmazken bunlardan o hep kavgaları duymuş ve görmüş. Kimi zaman annesi gelip baban mı haklı ben mi diye sorduğunda ise hep sen demiş çünkü korkuyormuş annem benimle de kavga eder beni sevmez diye. Annesi istemeden ve bilmeden de olsa hep zarar veriyormuş çocuğun iç dünyasına.

Oturduğu mahallede bazı arkadaşları birbirlerini elliyorlar, erkek erkeğe sevişip organlarını birbirlerine değdiriyorlarmış. Bir gün bunu gören çocuk şaşkınlıkla öylece kalmış, bunu yapanlar teklif ettiğinde ise kabul etmemiş ve küçük olmasına rağmen ciddi bir meseleden dolayı ilk kavgasını etmiş. Ne misket içine ne bisküvi için ne de biri ona salak dediği için kavga etmiş. Sadece dürüstlüğü namusu ve şerefi için kavga etmiş. Ama bunların hepsini sadece ve sadece kendisi bilmiş ve hepsi teker teker yerleşmiş kalbine ve beynindeki siyah örtünün arkasına…

Çocuğun iki arkadaşı varmış ki çok temiz ve iyilermiş. En çok o ikisiyle takılır ve her şeyini paylaşırmış. Hiç kötü bir şeyi kıskanmamış hep iyi şeyleri kıskanırmış çocuk. Okulda da dersleri çok iyiymiş çocuğun o kendi dünyasını kurmuş artık zaman geçerken. Arkadaşları arasında sohbetler edermiş arkadaşları onu lider bilirmiş. Liderliğe çok alıştığından kendine sığınan ve sevdiği herkesi korumaya alışmış çocuk.
Yaşadıkları duydukları ve gördükleri bilinçaltına yerleşmiş ve üstü kapanmış artık. Sonraları kendine şaşırarak ve kendinden nefret ederek kızlara çok ilgi duymuş. Arkadaşlarıyla paylaşmış ama o yaştaki hiçbir arkadaşı bunu anlamamış ve dolayısıyla yardımcı olamamış. O yaşta onun gibi düşünen sadece sokaktaki serseri çocuklar varmış onlara da yanaşmayan çocuk kendi içinde yapayalnız kalmış ve bu duygusunu bastırmaya adeta yemin etmiş ve bunu başarmış. Bu duygusunun sebebi iste küçükken annesini gördüğü durumlar ve dışarıda ki birkaç hayasız kızın ona yaklaşımıymış belki de …

Çocuk 8. sınıfa geldiğinde artık her şeyi içine gömmüş ve hatırlamak istemezcesine üzerini örtmüş ve unutmuş yaşadıklarını.. Lise sınavlarına hazırlanma bahaneside buna bir sebep olmuş.. Ailesiyle güzel vakit geçirmeye devam etmiş özellikle de babasıyla.. Ama bunun sebebi her şeyi unutmasıymış. Eğer unutmasa ne annesine ne babasına yaklaşabilir ne de rahat uyku uyuyabilirmiş..

Lise sınavını kazandığı yaz taşınmışlar oturdukları semtten. Tabi en güzel anıları, çocukluğu ve arkadaşları orda kalmış. Okulu da değiştiği için adeta hayatı sıfırlanmış çocuğun. Yeni bir hayata başlamış gibi hissetmiş kendini. Ne ilkokul çağlarını hatırlıyormuş ne de küçüklüğünü. Sadece resimlerdeki anları hatırlayabiliyormuş. İlk bulduğu kötü yola ve arkadaşlıklara meyil verip kendini bir batağa atmış çocuk. Ne ailesiyle arası iyiymiş ne de dersleri, artık takmıyormuş da zaten. Eskiden 5 vakit namazdan bir tane kaçırmayan çocuk şimdi ise namaz kılmayı zor bir iş ve gereksiz olarak görüyormuş. Allah’ı kendine dost bilen çocuk Allah’a hadsizce isyanlara başlamış. Üzerinden iki sene geçmiş ve çocuk sınıfta kalmış aynı zamanda da sanki küçücük bir odaya hapsedilmiş gibi yalnızmış. Öyle düşüncelere dalmış ki beyni patlayacak gibi olurmuş bazı geceler ağlayarak rahatlarmış. Birde gereksizce hak etmeyen bir kıza gönül verip kendi kanını kendi emdirmiş ama neyse ki durumun farkına varıp ipleri ele almış. Geçmişini hatırlamak için öyle zorluyormuş ki kendini bazen ölmek istiyormuş ama ölemiyormuş. Sonunda bir gece aniden aklına birden o sesler o gördükleri ve duydukları bir anda gelivermiş. Çocuk bunları hatırlayınca şok olmuş ancak soğuk kanlılığını elinden bırakmamış ve iki gün hiç durmadan düşünmüş durmuş acaba geçmişimdekiler beni bugün kontrol edebilir mi diye. Annesini öyle görüp küçüklükten itibaren kızlara ilgi duyması, anne ve babasının kavgalarını duyup ve görüp ikisinden de soğuması, o ettiği kavgalar ve bugün çok sinirli ve kavgacı olması.. Hiçbiri tesadüf olamaz diye düşünmüş çocuk.. O anda kendi içindeki düğümü çözüp iplerini eline almış ve kendini yönlendirmenin tadına varmış çocuk. Artık içinde öyle bir güç varmış ki herkesin zor dediği şeyleri yapmak için can atmaya başlamış.

Çocuğun gözünden iki damla yaş akmış, abdest alıp namaz kılmış ve Allah’a yalvarmış, onun dostu olması ve arkasında olması için.. Ve buna inanarak kendine söz vermiş büyük adam olup kendi yaşadıklarını yaşayan çocuklara yardım etmeye…


KİMSENİN HAYATI DIŞARDAN BAKILDIĞI GİBİ DEĞİLDİR VE HERKES KENDİ İÇİNDEKİ DÜĞÜMÜ TAM OLARAK KENDİSİ ÇÖZER !!!!!

« Son Düzenleme: 15 Ağustos 2010, 10:38:31 öö Gönderen: bureax »

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: KADERİMİZİ ÇOCUKLUĞUMUZ YAZAR
« Yanıtla #1 : 18 Haziran 2020, 02:45:25 ös »
Kendisini bir kızın bacaklarını okşarken buldu. Heyecandan nefesi kesilircesine kalbi küt küt atıyordu. Dudakları ilk defa bir kızın dudaklarıyla buluşmuştu ama tüm dikkati sanki incinecekmiş gibi nazikçe okşayıp durduğu bacaklardaydı… Çünkü ilk defa bir kız bacaklarını isteyerek onun ellerine teslim etmişti. Yaşı 15di.
Sebep ? Bir insan neden kadın vücudunun sadece bir bölümüne ilgi duyar ? Cevap yok…
Henüz 4 – 5 yaşlarındayken eve gelen komşuların bacaklarıyla ve ayaklarıyla oynuyordu. Koca koca kadınlarsa bundan hoşnut muydu yoksa çocuktur deyip geçiyorlar mıydı ? Bilinmez..
Yaramazlık yaptığında artık “Eğer uslu durmazsan sana bacağımı sevdirmem !” diye tehtit ediliyordu malum kadınlar tarafından. Ne yapsın, uslu duruyordu o da..
***************
Ve yaşı 7 iken bir okul dönüşü çok farklı bir şey keşfetmişti. Evin bahçesinden girdi, alt komşunun kendisinden çokça büyük olan kızını bir bebeği severken gördü. Kız da okuldan gelmişti, 17 yaşlarındaydı. Yere çömelmiş bebeği severken bir anda dikkat kesildi kızın bacaklarına. Koyu lacivert bir çorap giymişti, çok etkilendi.. Sadece bacaklar değil, bir iç çamaşırı da etkiliyordu artık onu.. Peki bunun normal olmadığının farkında mıydı ? Hayır.. Tüm arkadaşları hatta tüm erkekler bundan etkileniyordur diye düşündü kafasında. Ama o manzara aylarca gitmedi gözünün önünden. Geceleri yatağa yatıp yorganın altında o anı düşündü.. Aylarca..
Gördüğü kıza çocukça bir aşk ile bağlandı, yedi yaşındaki bir çocuk sayısız hayaller kurdu içinde o kız olan.
  ***************
 Yaşı 9du. Özel bir okulda okuyordu. Sınıftaki diğer kızlardan daha büyük gösteren kızlar dikkatini çekiyordu. Bir tanesi vardı ki “Ayşe Esma”.. Nasıl göründüğü umurunda değildi, bacakları güzeldi.
Bu sıralar bir arkadaşıyla konuşmaya başladı bu konular hakkında, şunun bacağı çok güzel, ötekinin burası çok güzel. Bir nebze rahattı çünkü o da ilgi duyuyordu. Ama bir farkla, bizimki sadece bacaklara bakıyordu, yüzünün ya da saçının nasıl olduğu umurunda bile değildi.
***************
14 olduğunda yaşı, bunu paylaştığı ilk arkadaşı hala sıra arkadaşıydı. Ve hala konuşuyorlardı. “Bu kızın bacakları çok güzel, sanki yetişkin bacağı gibi”…
Ve bir gün okuldayken yıllarca unutamayacağı bir şey oldu. Ön sırada oturan kız; “Derya” ! Siyah çorabı, kısa eteği ve ince uzun bacaklarıyla tam tamına bir rüyaydı onun için. Önden ikinci sırada oturuyordu, önünde ise derya oturuyordu. Hocası görmeden sıranın altından Deryaya bir şey uzatmak için elini sıranın altına soktu ki……… Elleri deryanın bacaklarına denk gelmişti. Bir de kız gülerek “Sen benim bacaklarımı mı elledin ??” diye sorunca, olay bitmişti.. Karşısındaki insanın hoşuna gittiğini anladığı an artık geri dönülmez bir tutkuya sahip olmuştu… Orta okuldan mezun oldu..
***************
Lisedeyse hayat bambaşkaydı onun için.. Bütün kızlar etekliydi ve ilişki kurmak çok kolaydı. Lisede okuduğu yıllar boyunca ne kadar bacaklarını beğendiği kız varsa belki de %90 ını elde etti.
İşin ilginç yanı kızlar bayılıyordu çünkü romantikti. Şiirler yazıp şarkılar besteliyordu sevgilileri için. Peki kalpleri için mi ? Muhabbetleri, aralarındaki hürmet için mi ? Hayır ! Güzellikleri için. Evet bu kabul edilebilir, bir güzele neler yapılmaz ki !!
Peki güzellik ne demekti ? Bacaklar.. Bacaklar biçimsizse o kız bir hiçti..
Belki de 15 e yakın kızla ilişkiler yaşadı. Herbiri bambaşkaydı.. Bacaklarını okşarken hoşlananlar vardı, hatta artık kız arkadaşlarının çorap seçimini yapar olmuştu.
“Yarın opak giy, ertesi gün ince giy. Yünlü giyme hiç sevmiyorum..”
Sabahları dersten önce gelip sınıfta öpüşüp koklaşıyorlardı. Bir başka kız arkadaşıyla servisin en arka koltuğunda yapıyordu bunu. Bir başkasını binanın yangın merdivenine götürüyordu.
Gün geçtikçe yetmez oldu yaptıkları, artık cinsel organını kıza okşatırken o da kızın bacaklarına dalıp gidiyordu.. Cinsel hayatı buydu. Henüz 17 yaşındayken.. Normal yollardan cinsel ilişki dışında her türlü ilişkiyi yaşamış saçma sapan bi genç oldu 18 inde, 19 unda..
Ama bir sorun vardı ! Peki ya aşk ? Sevgi ? Bir kıza karşı bunlar hissedilmez miydi ? Sadece sevişmek mi ?..
Seviyordu sanki, kalbi çarpıyordu.. Ama sevişmeden olmaz ! Sevişmeyen kızlar kızdan sayılmıyordu..
Bacaklar yetmedi, külotlu çoraplar yetmedi..
Yeni tutkusu neydi ? TOPUKLU AYAKKABI !
Bir kızın bacakları istediği kadar güzel olsun, istediği kadar güzel çoraplar giysin.. Ayağında babet varsa iğrenç gözüküyordu.. Topuklu ayakkabı giyen kızlarsa tam bir tanrıça.. Tapılası geldiği oluyordu bazen..
Artık fetişistti.. Lanet birer topuklu ayakkabı onu etkileyebiliyor, ama güzeller güzeli kızlar etkileyemiyordu. İşte bu bitirdi kalbini, sevemedi. Kalp atıyordu evet, sadece bir et parçası olarak. Aşık olamamak, bir sevgiliye ait hissedememek kendini.. Bu ağır geliyordu..
4 yaşındayken daha bir cinsel organının olduğunun farkına varamamışken eve gelen misafir kadınların bacaklarıyla oynaması tam 18 yıllık bir dipsiz kuyuya itmişti onu…
Fetişizm bir uyuşturucu gibiymiş, aldığın zaman her duygunu tatmin eder, seni yarım bırakmaz..
Ama kalbi çürütürmüş...
Bu kaderi yine çocukluk yazdı..

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4381
    • Profili Görüntüle
Ynt: KADERİMİZİ ÇOCUKLUĞUMUZ YAZAR
« Yanıtla #2 : 12 Eylül 2021, 09:26:58 ös »
...