A.T. Beck ve A. Freeman
Özet Çeviri: Araş. Gör. Ayşegül Durak Batıgün*
Obsesif-kompulsif kişilik bozukluğu (OKKB) son yıllarda batı kültüründe özelllikle erkekler arasında görülmektedir. Bu kişilik biçiminin, ayrıntılara dikkat, disiplinli olma, duygusal kontrol, azim ve nezaket gibi özellikleri toplum tarafından hoş karşılanır. Bununla birlikte bazı kişilerde bu özellikler katılık, mükemmeliyetçilik, kuralcılık, kararsızlık gibi uç noktalara ulaşır ve işlevsel olmayan bir bozukluk haline gelerek bireye ve çevresindekilere sıkıntı yaşatır hale gelir.
Tarihsel Bakış
Carra (1974) göre, 19. yüzyılın başlarında OKKB ile ilgili ilk yazılı bilgiyi veren kişi Esquirol"dur. O tarihten günümüze OKKB ruh sağlığı alanının temel konularından biri haline gelmiştir. Freud ve diğer psikoanalistler (Abraham ve Jones gibi) bu hastaların tedavisine ilişkin açık bir teoriyi ve formu geliştiren ilk kişilerdir. Bu arada, "obsesyon" ve "kompulsiyon" terimlerinin analistler tarafından hem patolojik davranışlar için, hem de kişilik bozukluğunun bir türünü tanımlamak için kullanılmış olmasından dolayı bir takım karışıklıklar doğmuştur. Ancak DSM sınıflandırması içerisinde hem bir nevroz olarak Eksen Ide, hem de bir kişilik bozukluğu olarak Eksen IIde iki farklı tanı kategorisi içerisinde yer alması bu karışıklığa son vermektedir.
Obsesif-kompulsif bozuklukta obsesyon zorunlu düşünceleri, kompulsiyon ise zorunlu davranışları tanımlar. OKKB düzen, intizam, cimrilik gibi kişilik özellikleri veya obsesyon ve kompulsiyonun birleşimini içerir. Bu kişilik özelliklerinin regresyon, reaksiyon formasyonu, izolasyon gibi bazı savunma mekanizmalarının kullanılması ve çatışmaların yaşanması ile geliştiği söylenebilir. Fenichele (1945) göre, bir kişi OKKB geliştirirken, başka birisinin neden yalnızca belirli bir obsesyon veya kompulsiyon geliştirdiği pek bilinmemektedir. Fakat kişilik bozukluğunun, gelişimsel süreçteki bir duraklamanın sonucunda oluştuğu, belirli bir obsesif veya kompulsif semptomun ise psikoseksüel olgunlaşmadaki anal döneme bir geri dönüş olduğu üzerinde durulmaktadır.
Wilhelm Reich ise psikoanalitik kurama bağlı diğer bir teorisyendir ve obsesif-kompulsif bozukluğun, obsesif ailelerin çocuğun gelişiminin anal döneminde uyguladıkları katı ve cezalandırıcı tuvalet eğitiminden kaynaklandığını savunur. Buna göre, çocuk daha sonraki yaşamında dürtülerin, arzuların, duyguların aktarımında aşırı kontrol edici özellikler taşıyan ve çatışma yaşamasına neden olan bir süperego geliştirir. Reich, erken gelişim dönemindeki bu sürecin, OKKB olan bireylerde görülen suçluluk, kontrol, bazı şeyleri biriktirme ihtiyacı, bastırma ve aşırı düzenlilik gibi bazı özelliklerin gelişmesine neden olduğunu savunur.
Bir neopsikoanalist olan H. Stack Sullivan ise OKKB"na farklı bir bakış açısı ile yaklaşmıştır. O"na göre insanların psikolojik problemleri Freud"un inandığı gibi psikoseksüel gelişim sırasındaki fiksasyondan kaynaklanmaz, kişinin diğer insanlarla olan ilişkileri sonucu oluşur. Sullivan, OKKB olan bireylerin temel problemlerinin benlik saygılarının aşırı derecede düşük olmasından kaynakladığına inanmaktadır.
Davranışçı teorisyenlere bakıldığında, OKKB üzerinde çok az durdukları ve dikkatlerini DSM-III-Rdeki Eksen-Ide tanımlanan belirli obsesyonlar ve kompulsiyonlar üzerinde yoğunlaştırdıkları görülmektedir. Bu teorisyenlere göre, OKKB da (davranışçı teorisyenlerin psikolojik bozukluklar ile ilgili bakış açısına uygun olarak) öğrenilmiş uyumsuz davranışlar örüntüsünden oluşmaktadır ve kalıcı bir kişilik özelliğidir.
Milon ise OKKBna biososyal öğrenme teorisi bakış açısı ile yaklaşmıştır. Bu teoride, biyolojik yaklaşım, öğrenme teorisi ve psikodinamik yaklaşımlar kişilik gelişimini anlayabilmek amacıyla birleştirilmiştir. Millona göre obsesif bir kişi, yaptığı bir işteki titizliği ile en iyi biçimde tanımlanabilir. Bu kişiler, çocuklarının bağımsızlık davranışlarını cezalandıran, aşırı kontrolcü aileler tarafından yetiştirilirler. Bu nedenle çocuk asla ayrı bir kimlik geliştiremez, dünyadaki herşeyi ailenin empoze ettiği bu katı düzen ve disiplin içerisinde görür ve yaşar.
Araştırma ve Deneysel Veriler
OKKB ile ilgili olarak yapılmış çok az tanımlayıcı çalışma mevcuttur. Bu bozukluk ile ilgili bilgilerimizden pek çoğu klinik çalışmalar sonucunda elde edilmiştir. Yapılan faktör analitik çalışmalar, birçok özelliğin OKKB tarafından kapsandığını ve birlikte bulunduklarını göstermektedir. Fakat psikoanalistlerin öne sürdüğü gibi, OKKBnun katı tuvalet eğitiminden kaynaklandığı ile ilgili bir bulguya rastlanmamıştır. Adams (1973)ın obsesif çocuklarla yapmış olduğu bir çalışmada, bu çocukların ailelerinin, katılık, kontrol, aşırı uyum, yetersiz empati ve yetersiz duygu aktarımı gibi obsesif özellikler taşıdığı belirtilmektedir. Obsesif-kompulsif kişilik özellikleri taşıyan bu çocukların, gelecekte yüzde kaçının OKKB geliştirecekleri ise tahmin edilememektedir.
OKKBnun genetik ve fizyolojik temelleri ile ilgili olarak bazı çalışmalar başlamıştır. Clifford, Murray ve Fulker (1980)ın yapmış olduğu bir çalışmada, Leyton Obsesyon Envanteri kullanılmış ve bu envanter ile ölçülen obsesif özelliklerin korelasyon katsayıları, tek yumurta ikizlerinde çift yumurta ikizlerine göre daha yüksek bulunmuştur. Kişilik bozuklukları ile beyindeki sağ ve sol hemisfer aktivasyonları arasındaki ilişkilerin incelendiği çalışmalar da mevcuttur.
Bilişsel Terapi Yaklaşımı
Bilişsel açıdan OKKB ile ilgili geniş bilgi veren ilk teorisyen David Shapiro"dur. Bir psikoanalist olarak yetişen Shapiro, kişilik bozuklukları ile ilgili psikoanalitik teorilerle tatmin olmadığı için kendi kavramlarını geliştirmiştir. Nörotik stiller diye adlandırdığı bir stilin yapı ve özelliklerini tanımlamış, kişinin genel düşünce stilinin birçok belirti ve savunma mekanizmalarının kristalleştiği bir matris olarak düşünülebileceği üzerinde durmuştur.
Shapiro, OKKB ile ilgili geniş bir teori sunmasa da, üç temel özellik ile ilgili görüşleri mevcuttur. Bunlardan ilki; düşüncenin katı, yoğun ve kesin bir biçimde odaklanmış olmasıdır. Shapiroya göre obsesif kişiler bu özellikleri nedeniyle sürekli olarak dikkatli ve yoğun bir konsantrasyona sahiptirler; bu nedenle de teknik ve ayrıntılı işlerde başarılı olma olasılıkları yüksektir. Fakat yeni bilgiler veya dışsal uyaranlar nedeniyle kolayca dikkatleri dağılır ve kesintiye uğrarlar.
Shapironun üzerinde durduğu ikinci özellik, obsesif-kompulsif kişinin bağımsızlık duygusundaki bozulmadır. Bir obsesif için kendini yönetme işi, istemli seçim, gönüllü davranma, düşünüp taşınma gibi gerçek anlamlarından sapmıştır. Tek bir düşünce vardır, -meli, -malı yım.
Son özellik ise, obsesif-kompulsif kişilerin gerçeklik duygularını yitirmiş olmaları veya dünya hakkındaki suçlayıcı duygularıdır.
Guidano ve Liotti (1983) ise OKKB üzerinde çalışan diğer bilişsel terapistlerdir. Belirttiklerine göre mükemmelliyetçilik, belirliliğe olan ihtiyaç ve problemlerin mutlaka bir çözümü olduğuna ilişkin kuvvetli inanç, hem OKKB" nun, hem de Eksen I bozukluğu olan obsesif-kompulsif bozuklukdaki tekrarlayıcı davranışların özelliğidir. Bu inançlar aşırı şüphe, erteleme, ayrıntılara aşırı önem verme ve karar vermede güçlüğe yol açar. Guidano ve Liotti de, Sullivan ve Angyal gibi, obsesif kişilerin genellikle ana ve babasından birinin karışık ve birbiriyle çelişen mesajlar verdiği bir ev ortamında yetiştiklerini savunmaktadırlar.
Özellikleri
Obsesif-kompulsif kişilerin düşünceleri genellikle akılcı ve işlevsel özelliklerden yoksundur. Bu yoksunluk ise uyumsuz duygulara, davranışlara ve fizyolojik tepkilere yol açar. Obsesif-kompulsiflerin bazı otomatik düşünceleri şu şekilde sıralanabilir:
Bu iş mükemmel olmalı,
Bunu kendi başıma yapmalıyım yoksa tam ve doğru olmayabilir,
Boş zamanlarımda roman okumak yerine daha üretken işler yapmalıyım,
Ne yapacağıma karar vermeden önce iyi düşünmeliyim yoksa hata yapabilirim,
Bir kişi yanlış davrandıysa cezalandırılmalıdır,
Bu eski lambayı saklamalıyım, çünkü bir gün ihtiyacım olabilir,
Bir işi, doğru olduğundan emin olmak için tekrar tekrar yapmayı tercih ederim,
Bu partide kendimden hoşnut olmalıyım.
Obsesif-kompulsif kişilerin otomatik düşünceleri kendileri ve dünya hakkında sahip oldukları belirli inançlara dayanmaktadır. Bu inançlardan en önemli olanlar şu şekilde sıralanabilir:
1- "Doğru ve yanlış olan davranışlar, kararlar ve duygular vardır". Mükemmel olan ve kabul edilebilen davranışlar, doğal olarak çok dar bir ranj içerisindedir. Obsesif-kompulsif bir kişi için, bu dar çerçevede yer almayan herşey uygunsuzdur ve dolayısıyla da yanlıştır. Örneğin genç bir öğrenci, taşınırken kendi dairelerine hasar veren eski oda arkadaşlarına kızdığında kontrolünü kaybettiğinden şikayet ediyordu. Kızmasının normal ve garipsenmeyecek bir durum olmasına rağmen, herhangi bir negatif duygu deneyimi yaşamak istemediği için, yaşadığı bu kızgınlık duygusu nedeniyle üzüntü duyuyordu.
2- "Takdir edilebilmem için yanlış yapmamalıyım". Obsesif kişiler herhangi bir şeyi mükemmel yapmaz ya da yaptıkları işin mükemmel olmadığını düşünürlerse, kendilerini kötü ve işe yaramaz insanlar olarak değerlendirirler. Doğal olarak da mükemmel olmak mümkün olmadığından, obsesifler sıklıkla düşük benlik saygısı ve depresyondan yakınırlar. Gelecekte de mükemmel olamama düşüncesi anksiyete, panik ve kaçınmayı beraberinde getirir. Buna örnek olarak, sosyal ilgiyi çekememe, sanat tarihinde resminin iyi bir yer alamaması veya bir arkadaşının beğenmemesi gibi düşünceleri nedeniyle, üzerinde çalıştığı son resmi tamamlamak istemeyen obsesif bir ressam verilebilir. Tüm bu işlevsel olmayan düşünceler, kendisini kötü bir ressam olarak yorumlamasına neden olmaktadır.
3- "Yanlışlık yapmak başarısızlıktır" ve "Başarısızlık affedilemez". Obsesif bir kişinin başarının mükemmelliği gerektirdiğiyle ilgili görüşü, başarısız olmayı kaçınılmaz hale getirir. Başarısızlık, hayatın trajik ve korkunç bir hale gelmesine neden olur. Bu tür bir düşünce tarzı, kendisine çok çekici gelen sekreterine özel bir armağan almak isteyen bir işadamı tarafından sergilenmiştir. Sekreteri için bir mücevher aldıktan sonra, sekreterinin bundan hoşlanıp hoşlanmayacağı hakkında tereddüte düşmüştür. Bir yanlışlık yaptığı düşüncesi, yani sekreterin bu hediyeden hoşlanmayacağı fikri, kendisini rahatsız etmiş, depresyon ve anksiyete düzeyi çok yükselmiştir.
4- "Yanlışlık yapmak eleştiriyi hak etmektir". Bunu şu şekilde açıklayabiliriz: Yapılan bir iş kusursuz değilse, kişi bu yüzden suçluluk duymalı, kendi kendini kınamalıdır. Eğer bir kişi kendi yanlışlarından dolayı kendini ciddi şekilde eleştirmiyorsa bir yanlış daha yapmakta ve gittikçe mükemmelikten uzak ve değersiz bir hale gelmektedir. Örneğin kilo vermek için diyete başlayan obsesif bir kadının, bu süreç içerisinde kilo vermeye başlamış olmasına rağmen, belirlenen diyet programındaki hafif sapma diyetini başarısız olarak yorumlamasına neden olur. Diyet programına 11 gün süreyle düzgün bir şekilde uysa ve 12. gün bir kurabiye yese başarısızlık hissedecek ve tamamen kontrolünü kaybettiğini düşünerek kendisini şişman ve iğrenç hissedecektir. Eğer terapist bu hastaya, duyduğu suçluluk ve depresyonunun işlediği günaha göre gereğinden fazla olduğunu söylerse buna da karşı çıkacak ve gittikçe artan bir şekilde kontrolünü kaybederek eninde sonunda yine şişmanlayacaktır.
5- "Çevrenin kontrolünde de, kendimi kontrolde olduğu kadar başarılı olmalıyım". "Kontrol kaybı tehlikelidir" ve "Kontrol kaybı affedilemez". Bunlar, obsesif kişinin ısrarla üzerinde durduğu varsayımlarıdır. Dünyadaki herşeyi ve herkesi kontrol etmek mümkün olmadığı halde, obsesifler kendilerinden bunu yapmayı beklerler. Zorunluluklarını yerine getirmediklerinde rahatsızlık duyar ve hayal kırıklığı yaşarlar. Onlara göre hayatın büyük bir ciddiyetle yaşanması gerekir, böylece ciddi bir yanlış yapma olasılığı da ortadan kalkar.
6- "Eğer birşey tehlikeliyse ya da tehlikeli olma ihtimalı varsa, kişinin bundan müthiş derecede rahatsız olması gerekir". Buna örnek olarak haberleri dinleyen obsesif bir kadını ele alalım. Haberlerde, şanssız bir adamın arabasıyla kaza yaptığını ve öldüğünü duymuş olsun. Obsesif hasta bu olaydan sonra, arabasını çarpacağından ve öleceğinden korktuğu için tek başına araba sürmekten kaçınır. Haberlerde belirtilen kaza geçiren şahsın 62 yaşında olması, kalp hastası ve yüksek tansiyon probleminin olmasının, buna rağmen kendisinin ise 34 yaşında ve sağlıklı olmasının bir önemi yoktur. Obsesifler risk almanın tehlikeli olabileceğini düşünürler ve bunun zihinden çıkartılmaması gerektiğine inanırlar.
7- "Kişi felaketlerin oluşmasını sihirli tekrarlayıcı davranışlar (ritüeller) veya obsesyonel düşüncelerle (ruminations) engelleyebilir". Bu kişilere göre endişe işlevsel bir duygudur. Eğer bir olayla ilgili olarak yeterince endişe duyarlarsa, beklenilen tüm kötü sonuçları önceden önleyebileceklerini düşünürler. Bununla birlikte, tekrarlayıcı bir davranışı yapmak kişinin düşünceleri ve duygularıyla doğrudan yüzleşmesinden daha kolay ve daha etkilidir. Ayrıca eğer birşey hakkında yeterince düşünürlerse, mükemmel kararlar veya eylemler ortaya çıkartabileceklerine inanırlar. Tekrarlayıcı eylemler ve obsesyonel düşünceler, delice ve tehlikeli şeyler yapmamak için gereklidirler.
8- "Eğer bir şeyin mükemmel olacağı kesin değilse, hiçbir şey yapmamak daha iyidir". Çünkü mükemmel olmama berbat sonuçlar doğurur. Obsesif kişi tercihlerini yapar veya sadece başarıdan emin olduğunda harekete geçer. Hayatta da hiçbir şey belirgin olmadığı için, en iyi seçim hiçbir şey yapmamaktır. Eğer kişi hiçbir şey yapmazsa, başarısızlığa uğramaz ve böylece kendisini eleştirme veya başkalarından eleştiri alma riskinden kurtulur.
9- "Kurallarım ve tekrarlayıcı davranışlarım olmadan hareketsiz ve tembel bir hale gelir ve çökerim". Obsesifler genellikle yaptıkları davranışların bir nedeni olduğunu ve bunların kendileri için taşıdığı önemi anlamazlar. Sonuçta, eğer terapist bazı kuralların ve tekrarlayıcı davranışların değiştirilmesi veya terk edilmesi gerektiğini düşünürse, bu kişiler kendilerini bir felakete uğramış gibi hissederler. "Tamamen çalışmayı bırakacağım, "işimin randımanı düşecek", "sıradan bir kişi olacağım" gibi duygu ve düşüncelere kapılırlar. Tüm bunlardan tahmin edilebileceği gibi, obsesifler geliştirdikleri kurallar ile ilgili sorulara tahammül edemezler.
Yukarıda sıralanan bu 9 madde OKKB"nun majör ve minör özellikleridir. Bunlara ek olarak, bilgi işleme sürecindeki sistematik hatalar gibi bilişsel çarpıtmalar da OKKBnun özellikleri arasında sayılabilir. Bunların arasında ikili düşünce, basit şeyleri tamamen görme veya hiç görmeme ve siyah ya da beyaz görme gibi bilişsel çarpıtmalar da yer alır. Bunlar, obsesif kişinin katılığının, işleri ağırdan almasını ve mükemmelliyetçiliğinin altında yatan sebeplerdir. Düşüncedeki bu ilkel ve bütüncül tarz olmasaydı obsesifler yalnızca siyah ve beyazın yerine, insanların gördüğü diğer renkleri de görebilirler, yani; bazı şeylerin mükemmel, çok iyi, iyi, orta, kötü ve çok kötü de olabileceğini anlar, böylece mükemmel olmayan bir kararı da tolere edebilirlerdi.
Obsesif-kompulsiflerde görülen diğer bir bilişsel çarpıtma, durumu aşırı büyütme ve felaket getirici bir olay olarak yorumlamadır. Yapılan bir hata ya da mükemmel olmayan bir iş, obsesif bir kişi tarafından aşırı derecede büyütülür. Böylece obsesif bir kişi yaşadığı ikili düşünceye bağlı olarak bir başarı testinden 100 üzerinden 100 almayı beklemiyecek ama başarısızlığı da (yani 100 üzerinden 100 alamaması) berbat ve çok kötü sonuçlar getiren bir şey olarak değerlendirecektir.
Obsesifler genellikle, olayların taşıdıkları önemin gerçek derecesini görmekte güçlük çekerler veya herhangi bir iş üzerinde çalışırken işin asıl önem verilmesi gereken noktasına değil de başka noktalarına takılıp kalırlar. Örneğin bir projenin çok küçük detaylarını tamamen doğru yapmak için uğraşırlarken, daha önemli olan genel proje gecikir.
Birçok obsesif kişide görülen bir özellik de "yapmalı" "etmeli" türü düşünce tarzıdır. Bu ilkel ve mutlak düşünce sistemi, kişileri yapmak istedikleri ve yapılmasını tercih ettikleri şeylerden ziyade, kesin ve mutlak standartlara göre hareket etmeye yöneltir. Eğer yapmaları gerekeni yapmazlarsa kendilerini suçlu hissederler ve kendi kendilerini eleştirirler. Buna ek olarak diğer insanlar da görevlerini yerine getirmezlerse o zaman kızgınlığa ve kınamaya layıktırlar.