Gönderen Konu: ÜSTÜNDE CENNET KOKUSU TAŞIYAN ADAM  (Okunma sayısı 4267 defa)

psikolog

  • Global Moderator
  • Hero Member
  • *****
  • İleti: 4384
    • Profili Görüntüle
ÜSTÜNDE CENNET KOKUSU TAŞIYAN ADAM
« : 09 Şubat 2016, 02:26:25 öö »
ÜSTÜNDE CENNET KOKUSU TAŞIYAN ADAM

"Evlad kokusu, Cennet kokusudur. Evlad dünyada nur, ahirette sürurdur."

HASTA

Koridorun en kenarında
doktorlar heyette
zaman eskidikçe eskidi

bugün günlerden yine cuma
yalnızlığın bir başka adı da
beklemekmiş
bekledim...

Üç beş aydır hastane koridorlarında "tiroid kanseri"ne çareler ararken iyi doktorlar iyi insanlar tanıma fırsatımız oldu... Bu insanların içinde belki de en yüreklisi, en çalışkanı Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Polikliniği Personeli Sabri Beşkardeş'ti... Her gördüğünde güleryüzüyle selamlar hemen bir bardak çay getirirdi.. Hastane koridorlarında yada bir odada otururken görmedim hep hareket halinde bir yerlere koştururken gördüm.

En son cuma günü Doç. Dr. Atakan SEZER'in odasında gördüğümüzde bu sefer ikramı meyvalı soda oldu... İki saat dersem belki çok olacak ama en az bir saat kardeşimle ikimize hayat hikayesini anlatmaya başladı. Tıp fakültesi hastanesinin nasıl kurulduğunu, cerrahi servislerinin bir arada olduğunu,
Prof. Dr. Aydın ALTAN hocanın çabalarını, Rektörümüz Prof. Dr. Yener YÖRÜK'ün asistanlığından bugüne çalışmalarını, hala hastane koridorlarında karşılaştıklarında kendisine hürmet ettiğini, Doç. Dr. Atakan SEZER'in kendisine gösterdiği büyük saygıdan uzun uzun bahsetti. Evinin, arabasının anahtarının kendisinde olduğunu kendisine sonuna kadar güvendiğini büyük bir heyecanla anlattı. Atakan Hoca'nın nasıl son günde mecburi doğu hizmetine gitme durumu karşısında olağanüstü bir çaba ile doçentlik işlemleri için çabaladıklarını anlattı. Annesi öldüğünde yasal iznini alırken bir takım sorunlar yaşandığını ve Atakan Hoca'nın nasıl cansiperane onu savunduğunu, koruduğunu anlatırken yine gülen yüzü şikayet etmiyordu..

Üniversite Balkan yerleşkesinde dikilen her ağaçta arkadaşlarıyla kendisinin emekleri olduğunu, gece gündüz demeden çalışma disiplini olduğunu, herkesin birlik beraberlik içerinde çalıştığını anlattı. Hastaneye yeni alınan demir karyolaları sırtlarında kaç kat çıkarak taşıdıklarını da anlattı. Yalnız bu kısımda küçük bir sitemi vardı söylemeden etmemek lazım olsa gerek. Bazı kişilerin böyle durumlarda hizmetlilere bu emeklerinin karşılığı taşıma firmalarının kendilerine verilsin diye verilen üç beş kuruşu nasıl onlara vermeden ceplerine koyduklarını söylerken bile şikayet etmiyordu aslında.. İşletme Müdürü Taner ILICA'nın anlayışlı bir yönetici olduğundan bahsetti. Tam eve yeni girmişken nöbetçi arkaşı gelmediği durumlarda hastaneden arandıklarında nasıl koşa koşa görev yerlerine gittiklerini, itiraz etmeden verilen her görevi yaptıklarını anlatırken çocukça bir masumiyetle gözleri parlıyordu.. Nöbetçi olan arkadaş geldiği takdirde evine geri döndüğünü ama amirlerinin onları ertesi gün izinli saydığını hatta yarın "sevgilinle, kız arkadaşınla mı buluşacaksın Taner ILICA'nın ne duruyorsun üstünü giyin hemen kız arkadaşınla buluşmaya git dediğini minnet anıyordu. İki kardeş aynı hastalıktan dolayı konsey sonucunu almak için çok zor geçeceği belli ameliyata giren doktorumuzu odasında bekliyorduk.

Troid kanserinden korkmayın çocuklar kafanıza takmayın, dert etmeyin diyordu babacan tavrıyla " bana sorsalar hangi kanseri olmak istersin diye tiroid kanseri olmak isterdim " dedi.. Bu sözün maksadı karşısında onu ses çıkarmadan dinleyen iki kardeşi rahatlatmak olduğu açık değil mi? Bu satırları yazarken gözümdeki yaşları üç yaşındaki kızım Ayşe Nisan'a sildirmek ne büyük huzurdur Allah'ım.. "Cennetin kokusunu üstünde taşıyan adam" gözümdeki yaşları silmeye kıyamıyorum.

Aslında onu gördüğümde sarılmak yada elinden öpmek gelirdi içimden her seferinde. Anlamazdım neden böyle bir hissin içimi sardığını. Ama bugün yine Atakan hocamızın odasına girdiğimizde sekreter Nihan'dan aldık haberi.. Hastane girişinde tören yapılacağını duyar duymaz kendisi de benim gibi tiroid kanseri ameliyatı olacak olan kardeşimle hızlı adımlarla yürüdük. Tören yerinde gönlünün büyüklüğü bir sefer daha yeniden gördüğümüz Atakan SEZER oradaydı. Büyük bir hüzün ve üzüntü içerisindeydi. Güneş gözlükleri gözünde olsa bile gözlerinin nemini görebiliyordum. Belki de ağlamamak için kendisini zor tutuyordu. Kardeşime "kusura bakmayın bugün bakamayacağım ama çarşamba günü gelirseniz bizzat ben biyopsiniz yapacağım" dedi. Burada yazdıklarımızın özetini kendisine söyledik. Bize kalırsa onlar arasında kopmaz sarsılmaz büyük bir sevgi bağı vardı. Gizliden gizliden yaşanan baba evlat sevgisi gibi bir şey.. Atakan SEZER'in gözlere görünmeyen kahramanı Sabri Amcaydı.

Tören yerinde sandalyeden ağlayan yüreği yanık teyze eşidir çıkarımında bulunarak yanına gittim ellerinden öpemediğimiz Sabri amcanın eşinin elini öperek "acılı teyzenin acısını dindirmez ama ferahlatır" umuduyla bunları ona da söyledim. Cenaze namazından önce oğluna da söyledim. İçim hıçkıra hıçkıra ağlıyordu benimde her nedense ama şimdi anlıyorum bende Edirne TCDD garında temizlik işlerinde çalışan

" İşçi bir Adam'ın oğluyum
Köylü bir Kadın'ın beni doğururken
yürek yangınlarına şahit oldum...

Buğday başaklarına eli değdikçe
alnının teriyle emzirmiş beni annem..."

Birkaç gün önce yazdığım şiirin etkisi yüreğimden silinmemiş demek ki. Sabri Amca'ya yazmak mecburiyetinde hissettiğim bu yazıyı babama okurken içimden hangi duyguları yaşadığım da benim mahremim olsun olsun isterseniz. Ne demiş gül kokulu peygamberimiz “El-veledü sırru ebîhi” (Çocuk babasının sırrıdır). Ne demiş yine "Bana, (dünyanızdan) koku ve kadın sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kılındı." Sırlı bir dünyada yaşıyoruz dostlar; bu sırları okumak isterseniz Sabri Amca gibi güzel insanların yüreklerinden alınlarından akan terden başlayın isterseniz. Kalabalıklar içinde onlar yalnızdırlar, şikayet etmezler, dertlerinden sızlanmazlar bizler gibi onlar başkalarının rahatı için huzuru için bıkmadan usanmadan çalışırlar.. Yüce devletimiz onları asla teşekkür, takdir belgeleri ile ödüllendirmez. Onların değerini, kıymetini en yakınlarında bulunan üç beş kişi anlar ancak.. Atakan SEZER'den başka kaç kişi anlamıştır onu bilemem.

Tören yerinde ve Yıldırım Akmescit Camisindeki cenaze de bunları söylemek isterdim ama uygun olur mu olmaz mı kararsızlığını yaşadığım için yazmak zorunda kaldım...

İnananlar için ölüm şifadır.. Çünkü ölüm bizi cennete taşır.

Sabri Amcanın hayatta çocuksu bir masumiyetle yaşarken üstüne cennetin kokusunun sindiğini şimdi daha iyi anlıyorum.

Sabri Amca üstünde taşıdığı cennetin kokusunu alarak bu dünyadan göç etti..

Eşine ve evlatlarına sabırlar olsun. Bilsinler ki Sabri Amca cennettedir.
Şehadet ederim...

Çocuk yüzlü büyük adam cennetin sana uğurlu olsun....

08 Şubat 2016
14:30
EDİRNE

Psikolog Hüseyin KAÇIN
www.huseyinkacin.com