Psikolog Hüseyin KAÇIN
0 555 326 22 91
Aile ve Evlilik Terapisti
KADIN ve AŞK
Hz Havva zekası ve ruhuyla hayata dokunan ilk insandır. İyi ki eli o yasak ağaca uzanmıştır. İyi ki Hz Adem'in aklını çelmiştir. Böylece hayatın sırrını açığa çıkarmıştır. Aşk ve cinselliği cennetten hediye olarak dünyaya taşımakla görevlendirilmiştir. Allah hayata dair tüm oluşumların nüvelerini kadında gizlemiştir. Bu anlamda kadın hayatın kendisidir. Yüreğinde Hz Havva'ya şükran duygusu beslemeyen insan yücelik mertebesine erişemeyecektir. Kadını yüceltmeyen erkek asla yücelemeyecektir.
http://www.youtube.com/watch?v=K9MC30t7Uhc&list=UUIe19S-aZ6TQNiC1Tsfjviw&index=2tıklayınız
26/12/2011 tarihli Radikal Gazetesinde sitemiz ve eşcinsel terapiler hakkında
yayınlanan makaleye ulaşmak için tıklayınız
http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&ArticleID=1073587&Yazar=PINAR_OGUNC&Date=26.12.2011&CategoryID=97# EVLİLİĞİN PSİKOLOJİK BOYUTUI. EVLİLİK KURUMU “Aile” bir grup ya da örgüt, “evlilik” ise karşı cinsten iki kişinin birlikte yaşamak, yaşantıları paylaşmak, çocuk yapmak ve yetiştirmek gibi amaçlarla yaptıkları bir “sözleşme” dir. Evlilik kurumsallaşmış bir yol, bir ilişkiler sistemi, kadınla erkeği “karı-koca” olarak birbirine bağlayan, doğacak çocuklara belli bir statü sağlayan ve toplumsal yönden üzerinde “devletin” kontrol, hak ve yetki iddiası bulunan yasal bir ilişki biçimidir.
Evlilik yaşamının iki kişinin biyolojik, sosyal ve psikolojik gereksinim ve güdülerini doyurmayı amaçladığı gözlenmektedir. Farklı cinsten kadın ve erkek beraberliğinin temelinde bu gereksinimlerin karşılanması ve doyurulması yatmaktadır.
Evliliğin temel işlevleri arasında, “Biyolojik” bir gereksinim olarak “cinsel güdüyü doyurmak”, evliliğin en önemli işlevlerinden birisidir. Cinsel doyum evliliğin temel koşuludur. Eşler cinsel ilişkinin kendilerine verdiği bir olanak olarak da, “çocuk yapmak, yetiştirmek ve kendi nesillerini üretmek” gereksinimini de karşılayabilmektedirler.
Evlilikte eşler, “sosyal” gereksinim olarak, birlikte güven içinde olma, korunma, dayanışma içinde olduklarını hissetme, geleceğe güvenle bakabilme, toplumda bir yer edinebilme, birbirlerinden onur ve kıvanç duyabilme gibi “bireylerin destek, korunma ve yaşam gereksinimlerini de doyurma” olanağı bulurlar. Yalnız olmadıklarını bilmek, yaşama dört elle sarılabilmek, “ortak amaca yönlenmek” gibi gereksinimler de evlilikte doyurulan sosyal gereksinimlerdir.
Evlilikte birçok “psikolojik” gereksinimler de doyurulmaktadır. Kadının ve erkeğin her ikisi de sevilmek, beğenilmek isterler. İnsan için en önemli gereksinimlerden biri olan “sevgi” özellikle evlilik ilişkileri içinde doyuma ulaşmakta, taraflar kendilerini eşlerine adamakta, acı ve tatlı yaşamlarını paylaşabilmekte ve birlikte olma hazzı duymaktadırlar. Eşler birbirlerini “koşulsuz” sevebildiği oranda bu gereksinimler doyuma ulaşmaktadır.
Evlilikte her iki taraf içinde temel kural “vermek” tir. Evlilikte birey kendisinden daha çok karşı tarafı düşünür, eşini “empatik bir anlayış” içinde anlamaya çalışır, yaşantılarını “paylaşır”. Gereksinimlerin önem sırası kişiden kişiye değişir ve bireysel bir nitelik taşır. Ancak kadın ve erkek karşılıklı olarak birbirlerinin bütün gereksinimlerini karşılama ve paylaşma çabası içinde olurlarsa evlilikte denge sağlama ve uyumlu bir yaşamı gerçekleştirme olasılığı artmaktadır.
II. EVLİLİKTE ÇATIŞMALARA YOLAÇAN SEBEPLER A. AİLE İÇİ ÇATIŞMALARDA BİLİNÇ DIŞI YANSITMALAREvlilikte iki farklı kültür ve iki ayrı aile öyküsüyle bir araya gelen bireyler birbirleriyle uyumlu ve sorunsuz bir yaşam için uzlaşma ortamları oluştururlar. Bu uzlaşma ortamlarının oluşturulamadığı durumlarda aile içinde çatışmalar meydana gelmektedir.
Aile içi çatışmalara sebep olan etkenler:
Aile - içi ilişki ve etkileşimde aile üyelerinin birbirlerine uyguladıkları bilinç dışı yansıtmalar çeşitli karşılıklı çatışmalara yol açar. Bu yansıtmalarda ailede karşılıklı rol ilişkileri sağlıksız bir biçime bürünmüşlerdir.
1- Başkasının yerine koyma:
Eşlerden birinin diğer eşi, kendisinin ruhsal çatışmaları olan bir başka kişi yerine koymasıdır. Böyle bir yansıtmada kişi genellikle geçmişteki ve çocukluk dönemindeki çatışmalarını, geçmişte çözümlenmeden kalmış ruhsal sorunlarını, şimdi o role uygun gördüğü eşi üzerinde, yeniden yaşayarak yeni çatışmalara yol açar. Bir zamanlar annesiyle olan çatışmalarını şimdi karısıyla sürdüren bir koca, ya da babasıyla olan çatışmalı duygusal ilişkilerini kocası üzerinde yeniden yaşayan kadın buna örnek verilebilir. Annesiyle olan otorite çatışmasını karısıyla yaşayabileceği gibi, annesine bağımlılığını karısında yaşamak, ya da küçükken kardeşiyle yaşadığı yarışma duygularını erişkin yaşamında eşiyle yaşamak da buna örnek gösterilebilir.
2- Ayna Rolü:
Ailenin bir veya birkaç üyesinin aynen kendileri gibi, kendilerinin bir aynası olmasını istemeleri. Burada, ailedeki egemen kişi veya kişiler ötekileri buna zorlarlar, en ufak aykırılıklara izin vermez ve giderek büyük çatışmalara yol açarlar.
3-İdeal-ben Rolü:
Kişinin kendisinin olmak isteyip de olamadığı şeyi ailede bir başkasında görmek isteğidir. Yani kendisi için ideal olmuş ama bir türlü gerçekleştirememiş olduğu bir duruma, aileden bir başkasının ulaşmasıyla, kendisi de onun üzerinden doyuma ulaşacaktır. Örneğin, kendi istediği yüksek eğitimi yapamamış veya arzu ettiği mesleği seçememiş olan bir ebeveynin, kendi ideallerini gerçekleştirmek için çocuğuna yapmış olduğu eğitim baskısı.
4-Negatif-ben Rolü:
K
işi, kendi negatif yanını, yani beğenmediği veya kabullenemediği bir yönünü onun üstünden alması için
eşine gereksinim duymaktadır. Bu iki şekilde olmaktadır:
a- Günah keçisi rolü: Kişi kendisinde var olan, ama varlığını kabul etmediği bütün kötü niteliklerini eşinin üzerine atarak onun suçlanmasını sağlar.
b- Zayıf yönün üstlenilmesi rolü: Kişi kendisinde var olan zayıf yönleri eşinin üzerinden gösterip kendini güçlü hissedebileceği bir duruma sokar.
5-Yoldaş rolü:
Kişi kendi düşünce, etkinlik veya savaşımlarında eşiyle aynı paralelde olmayı ve onun yoldaşlığını ister ve onu zorlar. Kendisine eşlik edecek bir eş seçer ve ona bu rolü yükler.
B. AİLE İÇİ UYUMSUZLUĞA SEBEP OLAN TEMEL FAKTÖRLER. 1- Kadın, erkek birlikteliğinden kaynaklanan “Psiko-Sosyal” sorunlar:
Gelenek, görenek, dinsel inançlar, ahlak yaptırımları, sosyal değerler v.b. gibi çok boyutlu süreçler etkileşiminden doğan sorunlar.
2- Birlikte yaşamı sürdürmeye yönelik, “Sosyo-Ekonomik” sorunlar:
Araştırmalardan çıkan genel bir sonuç olarak, “alt” sosyo-ekonomik kesimdeki ailelerde, çatışma ve uyumsuzluk nedeni, daha çok maddi gereksinimler ve saldırganlık olarak, “orta” ve “üst” sosyo-ekonomik kesimde ise duygusal etkileşim ve psikolojik faktörler olarak gösterilmektedir. Ayrıca, her iki faktörün önemli olduğu evlilik çatışmaları da sayıca kalabalık bir grubu oluşturmaktadır. Erkeğin ailede çalışan tek kişi olduğu durumlarda, kumar, içki ya da tembellik gibi durumlar, ailenin maddi olanağını sağlayamadığı şikayeti, çoğu zaman altta yatan ve gizli kalmış duygusal sorunları da beraberinde taşımaktadır.
3- Ana- Baba ve Çocuklarla, Ana – Baba’nın yakınlarıyla ilgili sorunlar:
Buna “Üç kuşak” birlikteliğinden doğan sorunlar da diyebiliriz. Özellikle bizim toplumumuzda, geleneksel aile ilişkilerinde bu “üç kuşak” çatışmasından doğan sorunlar zaman zaman evliliğin sarsılmasına ve bozulmasına neden olabilmektedir. Örneğin kayınvalide-gelin ilişkilerinde meydanda gelen çatışmalar.
4- Karı- koca’nın cinsel sorunları:
Eşler arasındaki çatışma kaynaklarından önemli olan biri de, cinsel ilişkinin paylaşılması ve doyum sağlanmasıdır. Eşlerin cinsel ilişkiden hoşlanabilmeleri ve doyum sağlayabilmeleri için birbirlerini karşılıklı olarak “uyarabilmeleri” ve cinsel duyguları “paylaşmaları” gerekir. Eşlerin cinsel ilişkinin tadını çıkaramama nedenlerinin temelinde, birbirlerine karşı çekingen davranmaları ve cinsel ilişkinin kimin tarafından kontrol edileceği sorunu yatmaktadır.
Eşler arasındaki bütün cinsel anlaşmazlıklar çeşitli şekillerde gelişebilir. Örneğin, bir koca yalnızca kendi canı istediği zaman karısına yaklaşabilir ve onunla sevişmek isteyebilir. Kadın ise bu tür ilişkinin, kendisini ikincil bir konuma ittiğini belirterek kocasının isteklerine karşı çıkabilir. Karı ve kocanın isteklerini, birbirlerine açıkça ifade edebildikleri durumlarda çatışmaların çözümü nispeten kolay olmaktadır. Ancak, cinsel ilişkiye öncülük etme konusunda, farklı alt kültürlerde, toplumsal değerler ve cinsiyet rolleri arasında da önemli farklar bulunmaktadır.
İlişki biçimlerinden birinde ya da birkaçında çatışmaları olan karı-koca arasında, cinsel sorunların da ortaya çıkması kaçınılmazdır. Çünkü insanda, özellikle kadınlarda cinsel yaşam, ruhsal olaylarla çok sıkı ilişki içindedir. İnsanda cinsel işlevlerin hepsi, “ruhsal-cinsel” işlevlerdir. Böyle olduğu için de karı-koca arasındaki cinsel sorunlar, diğer sorunlardan soyutlanamayan ve çoğu güncel evlilik sorunlarından kaynaklanan özel bir iletişim biçimidir.
C. EŞLER ARASINDA İLİŞKİYİ BOZAN VE ÇATIŞMAYA YOL AÇAN KONULARA İSTATİSTİKİ BAKIŞYapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre evli kadınların sürekli sorun olarak yakındıkları ve karı-koca ilişkilerini bozan, insan insana ilişkide çatışmalara yol açan konular şunlardır:
1- Evli kadınlar, kişi olarak kendi varlıklarını ortaya koyamadıklarından, öncelikle insan olarak kendilerine kocalarının yeterince değer vermediklerinden yakınmaktadırlar. Kocaları tarafından kişiliklerine değer verilmediğini ileri süren ve bunu sürekli ciddi sorun olarak görenlerin oranı, araştırmaya alınan 300 evli kadın arasında %86’dır.
2- Karı-koca arasında iletişim yetersizliğinden kaynaklanan bazı sorunların çözüme ulaşmadan devam ettiğini, bu yüzden sık sık tartıştıklarını, buna rağmen esas sorunlarının ne olduğunu bir türlü ortaya koyamadıklarını ileri sürenlerin oranı%96’dır.
3- Sağlıklı bir iletişim kuramadıkları için, karı-koca birlikte ortak bir amaca ulaşma yerine, birbirlerine zıt davranıyorlar. Bu yüzden de ortak bir amaç uğrunda birlik ve beraberlik kuramazlar. Bu sorundan yakınanların oranı %90’dır.
4- Eşlerin ana babaları ve yakın akrabaları, karı kocanın evlilik ilişkilerini olumsuz yönde etkilemektedir. Ana-babalar, karı-kocanın evlerini idare etmelerine karışıyorlar, müdahale ediyorlar. Eşler istemediği halde öğüt veriyorlar. Bundan yakınanların oranı %56’dır.
5- Karı-koca evde kimin ne yapacağı konusunda anlaşamıyorlar. Bu anlaşmazlık giderek ilişkilerin soruna dönüşmesine sebep oluyor. Bundan yakınanların oranı %93’tür.
6- Eşlerden biri ya da her ikisi, topluluk içinde birbirlerine karşı gösterdikleri ilgisizlikten ve kırıcı davranışlardan yakınıyorlar. Evde, eşlerden birinin diğerine söylediği bir sözü, ya da yönelttiği bir eleştiriyi hoşgörü ile karşıladıkları halde, başkalarının yanında söylenen aynı söz, aynı eleştiri yaralayıcı oluyor, kırılıyorlar. Bunu ciddi sorun olarak ileri sürenlerin oranı %96’dır.
7- Dışarıda çalışmayan, bütün gününü ev içinde geçiren evli kadınlar, kocalarının akşam eve gelince bütün gün evde neler olup bittiğini sormadıklarından ve kendileriyle ilgilenmediklerinden yakınmaktadırlar. Bunu ciddi sorun görenlerin oranı %86’dır.
8- Evinde çalışan kadın, kocasının dışarıda günü nasıl geçirdiğini merak etmektedir. Fakat kocasının dışarıda geçirdiklerini kendisiyle paylaşmadığından yakınmaktadır. Bunu sorun görenlerin oranı da % 96’dır.