Kız gibisin lafından nefret ediyordum. Lan kız diye hitap ederdi bir şerefsiz bana, ben de ona bağırıp küfür ederdim, laf söylerdim ama baş edemezdim onun lafları ile. Daha da rezil olurdum. Bazen nonoş diyenler de oldu. Kendimce ispat etmeye çalıştım öyle olmadığımı... İlkokulda geri zekalı bir kız vardı, ismimin sonuna -oş takısı koyup ...oşum diye hitap ederdi bana. Çok ağır gelirdi o kızla tartışırdım. Sınıfta az çok hissediyordum arkamdan bazen kız gibi bu çocuk denildiğini. Ama bu çok sınırlıydı çünkü sonradan çok ağır başlı olduğum söyleniyordu.
Ben bu kız gibi olma işini bilinçsiz yapıyordum. Yanlış olduğunu anladığım zaman içime kapandım, artık konuşmamaya başladım. O zaman kızların yanında daha çok öyle davranıyordum. Erkeklerin yanında ise onları aşağılamak onlardan farklı olduğumu belli etmek için yapıyordum sanki. Beni bu durumdan dolayı eleştirdikleri zaman da çok kırılır onlara tepki gösterirdim. Ama ben gerçekten isteyerek yapmıyordum. Tepkilerim bile onlarınki gibi değildi ki bazen kızınca bile aşağılanıp dalga geçilirdim. Küfürlerim onlarınki gibi değildi. Sadece şunu farkettim: Ben kız gibi olayım derdine düşüp kız gibi davranmıyordum ama ne kadar bu kız gibi olan davranışlara yoğunlaşırsam o kadar kız gibi oluyordum. Çok şükür şimdi bunların hiç birisinden eser yok aksine çok ağır başlı beyefendi biri olarak bilinir ve övülürüm. Beş kardeşin içinde dördüncü çocuktum. Benden büyük olarak sırayla bir abim bir ablam ve yine en büyüğümüz olan abim vardı. En büyüğümüze dair çok anım yok. Benim oyunlar oynadığım beraber en çok vakit geçirdiğim benden yaklaşık üç yaş büyük abim ve benden yaklaşık dört beş yaş büyük ablam. Hatta en çok vakit geçirdiğim ve yakın olduğum kişi ablamdı. O kadar yakın hissedeceğim kimse yoktu. Ama ablamla aram çok iyiydi. Onunla oyunlar oynardık. Kız arkadaşlarının arasına alırdı beni. Daha doğrusu ben hevesli olunca o da mecburen beni de oynatırdı. Bir de benim çocukken en çok gezdiğim takıldığım kişi, mahalleden evimize çok yakın oturan uzaktan bir akraba kızı vardı. Bu kızla aynı sınıftaydım ve okul dışında da günümün çoğu onunla geçerdi. Hem kız oyunları hem erkek oyunları oynardık. Onun kız arkadaşları ile de oynardım. Hep abimler uyarıyordu kızlarla oynama diye. Bazen bastırıyordum kendimi ama gizli gizli de olsa yine de oynuyordum. Hatta bir gün o kızla birbirimize cinsel organlarımızı gösterdiğimizi bile hatırlıyorum. Çok yakındık çok fazla zaman geçiriyorduk. En iyi en yakın arkadaşım gibiydi ama en büyük düşmanım gibiydi aynı zamanda. Çok fazla kavga ederdik. Neredeyse her akşam kavga ederek ayrılırdık. Bir gün onunla cinsel konular konuşurken aslında onunla cinsel bir şeyler yaşamak için konuyu o taraflara çektiğimi hatırlıyorum. Hatta hiç unutmuyorum ona filmlerdeki külotlu erkeklerin şeylerinden bahsediyordum. Ama o konuyu değiştirmişti. İşte eşcinsel eğilimlerin bendeki sebeplerine sonuçlarına dair tam bir şey söylemek mümkün olmuyor, ben ona bir şeyler yaşamak için yaklaştıysam yaklaşım tarzım neden külotlu erkekler oluyor. Çünkü ne zaman olduğunu hatırlayamıyorum ama külotlu erkekler ilgimi çekerdi filmlerde. Bunun dışında biz beş kardeşiz ve aynı ananın babanın çocukları olarak dünyaya geldik. Niye onlarda herhangi bir sorun olmadı da ben de böyle bir sorun çıktı diye düşünmeden edemiyorum. Tamam belki sorunları belli derecede vardır diyelim ama benim işgüzarlığım ve şehvetim benim sorunlarımın daha da artmasına sebep olmuş olabilir. Ama diğer kardeşlere göre bunu övünmek amacı ile söylemiyorum daha zeki, ince ruhlu, ince düşünen, sanat yönü entel fikirleri bulunan biriyim. Diğerlerinin ömründe hiç aklına gelmeyecek düşüncelere sahibim ve bu düşünceleri işleyip fikirler üretiyorum. Mesela onlara göre resimde, müzikte, edebiyatta onların tahmin bile edemeyeceği bir seviyede düşünüşe sahibim. Sonra bedenime bakıyorum, ellerim parmaklarım onlara göre çok narin duruyor. Belki ben ömrüm boyunca hiç yoğun olarak bedensel işlere girişmediğim için kaslarım gelişmemiştir. Haa bir de şunu keşfettim: bizdeki özgüven meselesi o kadar ciddi ki bazen varlığımızı, insanlığımızı sorguluyoruz, kendimizi diğer insanlardan ayrıştırıyoruz. Bazen sırf eşcinsel olduğum için yüzüm bu kadar saf salak görünüyor diye şüphe ederdim. Buna benzer çok fazla şüpheye düşmüşümdür. Galiba yukarda yazdığım sogulamalar da bu durumumuzla ilişkili. Şimdi gelişmelerden biraz bahsetmek istiyorum.
Aradan aylar geçti... En son dördüncü terapi için yarıyıl tatilinde İstanbul'a gitmiştim. O tarihten sonra maddi manevi imkansızlıklarimdan dolayı gidemedim. Bugünlerde düşündüğüm en önemli durumlardan biri, benim terapilere yeterli sıklıkta gidemeyişimin süreci biraz yavaşlatması. Yaklaşık bir sene gibi bir süre içinde farklı aralıklarla sadece dört terapiye gidebildim. Şimdi okul bitti yaz tatiline girdik ancak bu süreçte de geldiğim nokta için ne kadar şükretsem az. Tabi bazı zamanlar yıkıldım ancak öyle hikmetli bir yoldayim ki her yıkımın sonunda çok büyük ataklar gelişti. Size bu yıkım anlarımdan birinde çok samimi olduğum o arkadaşa yazdığım mesajı aynen kopya ediyorum:
Hayallerimiin hiçbirinin mümkün olamayacağı inancıyla yaklaşan geleceği beklerken savaşmaya devam etmenin verdiği ağırlık, boşluk hissi; anlatılmamış, anlaşılmamış bütün iç yanginlari ile patlayan bir volkan halini alıyor. Meselenin sadece cinsellikle alakalı olmadığnı şimdi öyle ağır bir şekilde anlamaya başladım ki.... çok yoruyor, çok çok ağır geliyor, gücüm tükendi yine. Ben erkekliği bilmiyorum. Bu yetersizliğimi yüzüme çarpıyor yaşadıklarım. Kızmayı, tepkimi ortaya koymayı bilmiyorum. Kıskançlığın kurbanı olmama rağmen onda bunu yeterince yansıtamıyorum. Yansıtamayınca sorgulanıyorum. Ne yapsam bir yerlerden yakalanıyorum. Ben erkekliği bilmiyorum. Benden beklenilen patlamalari yapamıyorum. Insan ne kadar kıskanıyorsa o kadar çok seviyor inancı taşıyan bir insanın karşısında düştüğüm durum... bir şeyler için tepki gösterirken bile ben kendi yetersizligimi, tepkimin yetersiz olduğunu hissediyorum. Kahroluyorum... Erkek bedenimin içinde kız çocuğu gibi hassas, kırılgan olmak böyle küçücük meselelerle uğraşmak beni yerden yere vuruyor. Artık gücüm kalmadı... Ailem bir tarafta o kız bir tarafta, hislerim bir tarafta, dinim, aklım, inancım, Allah bir tarafta ve ben, benim bile çözemediğim ben, bir tarafta, hepsine karşı duruyorum. Yapamıyorum artık yapamıyorum.... gücüm yok kimseye anlatacak, gidecek halim yok... sen varsın, çok yoruyorum biliyorum, ama yüzüm yok... ben niye bu haldeyim diye isyan mi edeyim?. sabrim yok... bastırdığım duygular da zorluyor sorgulatıyor bana beni, ama yüzüm yok. Artık günaha girmek de ağır, bunları istesem de çünkü yüzüm yok. Ben kaldıramıyorum artık. Her şey üstüme geliyor... mesele oysa yanımda hayvan da olsa o işi yaparım ama ben erkekliğimi hissetmiyorum, sergileyemiyorum... içimde fırtınalar kopuyor dışarda rol yapmak çok zor. Ben yetersiz kalıyorum, hissediyorum. Erkekliğim bir kız çocuğu gibi saf... olmuyor. Şimdi yine sabah olmasın benim için diyorum. Isyanım derdimden küçük diyesim var. Yoruldum, kime gideyim, ne diyeyim... kime niye diyeyim, hem ne diyeyim onu da bilmiyorum. ortada ben yok... affet. Affet Allah'im, ne namaz ne teşekkür ne de tefekkur; zevk yok... her tarafım kanıyor. Kişiliksizim... ne kaçmaya cesaretim var elimden gelmez, ne kalmaya gücüm var inancım yetmez. şimdi ölmek öyle güzel olacak ki. ben bile utanıyorum bunları söylemeye ama bu kadar acı başka türlü son bulmaz, işin içinden çıkarmaz. Acılar beni yaksin, sevdiğim annemi, ailemi, beni sevenleri yakmasin... bunu istiyorum ama ben yapamıyorum. Sevdiklerim ölümüm için dua etsin... bir hastalık, ani bir kaza bu imtihandaki herkes için hayırlı olacak... isyan ettim, ediyorum... bu nasıl bir imtihandır, ne yaşanır ne anlatılır... yorgunum sadece yorgun... ben erkek ya da insan değil, yorgunum şimdi, bütün rolleri bıraktım... Ne olur dua et artık ölümüm için... senin en yakın dostun gitsin, öyle kalsin gitsin... kirlenmesin artık isyandan, tuğyandan... yandım, artık hastalık soğutsun, dindirsin bitirsin her şeyi... Sana yazdım yarım yamalak utana sıkıla... çünkü bir tek sen biliyorsun gerçek benin ne mal olduğunu. Kimse bilmiyor, kimse anlamıyor umurumda da değil artık ben anlasaydim keşke... gözüm görmüyor hiç bir şeyi... Sen de sorgula beni, bütün şüphelerinden arın... sana da layık olamadım. Bu kadar sıkıntı sana da çok... varlığım boş... affet Allah ım affet... ben istemedim... işte böyle
bunu yazdığım zaman daha yolun çok başındaydım ve pek bir şeyin farkında değildim. Kız arkadaşım çok kıskanç ve şüpheciydi haklı olarak. Çünkü bir insanla ilişkiye başlamış ve onu ilgisiz buluyordu. O sıralar ben de heyecanlı çekingen ve ne yapacağımı bilmez bir haldeydim tabi onun da dindar bir görüşe sahip olmasından dolayı çekingenliğim vardı. Kız arkadaşım beni sorgulayınca çaresiz kaldığımı hissettim. O gün yıkıldım ve ağlaya ağlaya zorla uyuyup yeni bir sabaha uyandım. onun bütün sorgulamaları ve bende yaptığı yıkımları düşündüm ve ona göre adımlar atmaya başladım. o günden sonra da çok şükür böyle ciddi bir aksaklık yaşamadım.
En son yazıda bahsettiğim gibi artık bir kız arkadaşım var. Onun yanında rahat olamadığımi söylüyordum. Onu tanıdıkça az çok beraber vakit geçirdikçe birbirimize ne kadar çok benzediğimizi anladım. Bugünlerde konuşma imkanımız olmasa da uzun uzun mesajlaşıyoruz. Hatta telefonuma çok bakmaktan gözüm başım ağrıyacak kadar çok mesajlaşıyoruz. Evet başta çok zorlandım buluşmaya, görüşmeye ama hiç bir zaman kaçmadım; hep üstüne gittim ve artık bu görüşmelerden her anlamda zevk almaya başladım. Yaz tatiline gireceğimiz için okulun son haftalarında sık görüşmeye ve uzunca vakit geçirmeye başladık. Eskiden daha doğrusu ilk zamanlar görüşmelerimiz çok az ve kısa olmasına rağmen çok geriliyordum ve o kadar da hoşuma gitmiyordu bu iş. Bu son görüşmelerimiz de ise her açıdan çok daha rahat ve istekliydim. Yaklaşık sekiz aydır beraberiz ve onu her geçen gün sahiplenmeye başladım. Mesela ilk zamanlar çok kıskanmıyordum onu ya da ona bir şey olacak diye endişe etmiyordum. Şimdi kıskanıyorum onu ve evine gidene kadar dışarda ise meraklanıyorum kaygılanıyorum. Bu kıskançlık yine istediğim seviyede değil. Çünkü o çok sevdiğim erkek arkadaşımda hissettiğim kıskançlık kadar değil. Gerçi onda hissettiğim kıskançlık da sağlıklı bir kıskançlık değil. Hem de hiç sağlıklı değil, beni bu borderline çerçevede en çok zorlayan durumlardan biri bu kıskançlık meselesi. Bu mesele de eskiden olduğu gibi beni alt üst edip günler süren ağlama ve düşünce nöbetlerine düşürecek kadar değil. Birkaç saatlik yoğun sinir ve gerginlik şeklinde geçiyor. Her neyse, kız arkadaşımla olan ilişkim yani yakınlığım arttıkça da mucize gibi gelen hissedişler yaşadım. Bir gün kütüphanede ders çalışırken ondan bir mesaj geldi. Mesajlaşmamızın içeriğini şimdi çok hatırlayamıyorum ancak o gün çok kısa bir cilveleşme ortamına sürükledim konuşmayı. Ona bunları yazarken çok farklı duygular hissettim ve hareketlenme olduğunu gördüm kendimde. Çok şaşırdım ve o an hissettiğim duygularımın peşinden sonrasında da gidince gördüm ki yine aynı güzel duyguları hissediyorum ve hareketlenme yaşıyorum. Bunun dışında onunla beraber bir kafede otururken fotoğraf çekmek istedik. Özçekim yapmak istedik ama beceremedik bir türlü. Ama beceremeyişimiz benim onun yanında omuz omuza daha uzun süre kalmama neden oldu. Fotoğraf işi bittiğinde gayet doğal samimi çekişmelerimize de başlamış olduk. Yani öyle espri yapıp duruyorduk ve gülüyorduk. Bütün bunlar olurken ona çok yakın olduğum o anda ben yine çok taze duygular içindeydim ve onun yanından ayrılıp yerime oturmam gerekirken oturmuyordum. Yine ara ara hareketlenmelerle birlikte ona sarılmak daha da yakın olmak isteği duyuyordum. Ama tabi ki böyle bir şey olmadı ve onun izin vermeyeceğine emin olduğum gibi benim de onu öyle bir hale düşürme gibi bir niyetim yoktu. Nikahsız böyle bir ilişkinin yanlışlığını bilsem de onun inşallah tertemiz kalması için elimden geleni yapacağım. Hatta o gün çok olmasa da zevk suyu denilen o suyun geldiğini gördüm. Ama bu zevke hiç alışkın olmadığımdan olsa gerek normalde olandan çok azdı. Şimdi aklıma geldi, çok şükür ben bu heteroseksüel ilişkiyi artık az çok istiyorum. Eski düşünce sistemimdeki gibi tiksinç ya da sıfır zevksiz gelmiyor. Çırılçıplak bir kadın vücudu görsem içimde bir şeyler kopuyor, istiyor gibiyim ancak öyle karşıkonulmaz bir halde değil. Bu işin zemininde duygusal yakınlaşma olmadan cinsel durumlar tecrübe edilemiyor. Çünkü ben kız arkadaşıma çok yakınım, en yakın arkadaşlarımdan biri gibi oldu, onu bedeniyle sesiyle ruhuyla herşeyi ile benimsiyorum, bana uzak bir figür değil. Belki hiç tanımadığım biri olsa bu kadar güzel şeyler hissetmezdim. Aslında normal olan da bu değil mi sağlıklı bir cinsel ve duygusal yaşam için? Öte yandan bedensel bir yakınlaşma ve dokunma olmazsa çok etkili olacağını düşünmüyorum şimdilik. Bunu kız arkadaşımla olan yakınlaşma anıma bağlıyorum çünkü vücudumun ona değmesi beni harekete geçiren asıl noktaydı belki de.. Ama ilerde hiç dokunup yakınlaşamadan da cinsel istek duyacağıma inanıyorum. Bu noktada merak ettiğim, kaygılandığım bir durum daha var. Tam bir zevk hissedemeyecek ve bu ilişkiden tam bir doyuma ulaşamayacakmışım gibi geliyor ve evliliğime mutlu huzurlu bir şekilde devam etme noktasında sıkıntı yaşayacakmışım gibi geliyordu. Bu konuyu şu an evli olan geçmişte bu terapilere devam etmiş bir ağabeyle konuştum. Onun verdiği örnek çok işime yaradı. Onun ifadelerini tam hatırlamasam da işin özünü anlatayım. Benim bunca yıllık homoseksüel temelli cinsel dünyamı bir elma olarak düşünelim. Ben bu zamana kadar sürekli elma yedim. Başka bir bir meyvenin tadını bilmiyordum. Hem başka meyvelerin varlığı dahi benim için bir anlam ifade etmiyordu. Çünkü kafamda onlara dair bir şema ya da tat yoktu. Bütün bu süreç bir yana artık başka bir meyve yemeye karar verdim. Bu meyvenin tadına rengine kokusuna dair sahip olmadığım bilgileri duyarak ve biraz da olsa yaşayarak öğrenmeye çalışıyorum. Bu meyve armut olsun. Ben bu zamana kadar hiç armut yemedim ki ona dair bir fikrim olsun. Fikir yürütsem bile ancak elmadan yola çıkıp bir şeyler söyleyebilirim ama ne derece doğru olur? Çünkü armut bambaşka bir meyve. Haa ben sürekli elma yeyip bir anda armut yemeye kalkışırsam tadını beğenmeyip armuttan uzaklaşabilirim. Bunun için de armudun tadına bakmadan evvel kendimi ona alıştırmalı, armudu sevmeye bakmalıyım. Bir gün onun tadına baktığımda anlayacağım inşallah. Yani herhangi bir yakınlık kurmadan bir temel oluşturmadan bir kadınla ilişkiye girmek acı gelebilir. Belki de gelmez ama ben güvenmiyorum, ters tepme ihtimali yüksek. Evet, bu örnek benim çok işime yaradı ve bana ciddi anlamda güven verdi. İnanmayan ya da hoşuna gitmeyen olabilir.
Sosyal fobik yapım hala devam ediyor ancak burda da değişimin mümkün olduğunu gördüm kesin bir şekilde. Biraz destek eğitimi aldıktan sonra bunun üzerine gitmeye karar verdim. İnsanlar sesimin gerçekten güzel olduğunu söylüyorlar ve hayatımda en çok zevk aldığım işlerden biri de bu olduğu için üzerine gideceğim. En son yazıda sunuculuk ve şiir okuma görevim olduğunu yazmıştım. Bunu sağ salim atlattım. O gün çok güzel giyindim, insanlar görür görmez hayranlıklarını dile getirdiler ve hal böyle olunca özgüvenim arttı. Programın başlamasına dakikalar kala öyle heyecanlıydım ki kasılmalar, boğazımın kuruması, karın ağrısı, titreme gibi şeyler hissediyordum. Amaaaan ne olursa olsun utanmıyorum deyip programa dakikalar kala olur olmaz şeyler yaptım rahatlamak için. Hocama ve arkadaşlarıma taklit yaptım, mikrofonu elime alıp şarkı söyledim, sonra seyirciler içerde biz dışarda beklerken arkadaşlarla saçma sapan hoplayıp zıpladım. En son artık sahnedeydim. İlk anlarda nefesim kesilecek, ortada kalacağım diye korktum çünkü boğazım kurudu ve kasılmalar arttı. Sakin ol artık dönüş yok, ne var sanki sen en iyisisin gibi telkinlerle takılmadan gittim. Sonunda öyle rahattım ki o an bana sahnede ne söyleseler yapabilirdim. Taklit de yapardım en berbat sanat müziği, en acıklı türkü, en uzun şiir artık her ne olursa rahatça yapabilirdim. O gün programdan sonra aldığım tebrikler, konuşmalar hepsi daha da iyi hissetmeme sebep oldu. Bütün bedenimle, sesimle gurur duyuyordum. Varlığımla övünüyordum içten içe. Bu hislerim günlerce devam etti. Toplum önünde yapamayacağım ne varsa o günlerde rahatça yapabileceğime inanıyordum ki yapardım da zaten. Hem biraz kafa dağıtmak hem de özgüvenimin yerine gelmesi için gelecek yıl sesimi geliştirmek adına bir kursa gitmeyi düşünüyorum.
Size insanın iradesinin nelere kadir olduğunu anlatmak adına bu süreçte başımdan geçen bir olayı da anlatayım. Geçen birkaç hafta öncesinde -hani şu ıslak rüyalar olur ya işte öyle- bir rüya gördüm. Çoktandır görmüyordum. Hatta hayat hikayemde bahsetmiştim heteroseksüel bir şekilde rüya görüp boşaldığımı. Ama bu sefer rüyamdaki hemcinsim olan biriydi ve çıplak bir halde gözümün önünde duruyordu. Ona yanaşsam o gün ıslak bir şekilde uyanacağımı biliyorum. Hatta istiyorum, hoşuma gidiyor. Hemen önümde açık bir şekilde beni bekliyor çünkü. Ama ben yok olmaz, yapamam diyorum. Eğer bunu yaparsam sevgilime bakamam, utanırım ve ondan uzaklaşırım, vicdan azabım ondan uzaklaştırır beni, hem bunu yaparsam ben nasıl yoluma devam ederim, ne yüzle bana inanmış arkadaşlarıma bakarım diyorum. Ve çok şükür yanaşmıyorum. O gün ıslanmadan ve kendimden gayet emin bir şekilde uyanıyorum. Ama bu gerçekten o ıslak rüyalardan, çünkü başka hiç bir senaryo falan yok, karşımda organları ile çok özür diliyorum tam pozisyonda duran bir görüntü karşısındayım. İstiyorum ama olmuyor yapamıyorum. Bu dediğim olay bir kaç defa tekrar etti. Burada yatakta ıslanmak korkusu da devreye giriyor galiba. Soğuk bir yerdeyim böyle bir rüya görmek istemiyorum. Sebeb ne olursa olsun insan bir şeylerin önüne geçmek istiyorsa buna inandığı takdirde bunu başarabilir. İnancımızı belki rüyamızda unutup aklımıza getirmeyebiliriz ancak ben nasıl inandım ki benim rüyama bile tesir edebiliyor.
Şimdilik bu kadar yazıyorum. Çok şükür artık büyük bir sıkıntım varmış gibi de hissetmiyorum. Bir rahatlık içindeyim ve güvenim var geleceğe dair
kız arkadaşımla evlilik planları yapıyoruz. İnşallah her şeyin yoluna gireceğine inanıyorum. Yazımda bir tutarsızlık ve eksiklik bulursanız acele davrandığıma veriniz. Ne hissediyorsam abartmadan objektif bir şekilde yazmaya çalıştım. Rabbim bu büyük imtihanda kendini bulanlardan eylesin hepimizi