sessiz_gemi, 03.05.2014
Psikolog Hüseyin Kaçın ( 0 555 326 22 91 ) 
Neden Buradayım?
Terapiye gelmemin nedeni kafamda çözemediğim sorunların, soru işaretlerinin, psikolojik takılmaların çokça yer etmesiydi. Bunun üstüne kalp çarpıntım vardı. Yaklaşık 
üç aydır süregelen çarpıntım ve titremelerimin psikolojik bir nedene bağlı olduğunu düşünüyordum.
Bunun dışında, konuşmak istediğim küçük konular da vardı ki Hüseyin Bey'in kısaca anlatsam derdimi anlayacağını bana bir iki ufak tavsiye verip çözüme yönlendireceğini 
biliyordum. Rahatlayacağımdan emindim. Babamın olumsuz tavırları ve otoritesini kullanarak aile üzerinde orantısız güç kullanması, huzursuzluk yaratmasını 
konuşacaktım. Serbest çalışan biri olarak motivasyonumu nasıl yüksek tutabileceğimi soracaktım.
Terapi
Zaten gergin ve kafaya takan bir insan olduğumu beni tanıyan çoğu kişi söylemiştir. Obsesif bir kişiliğim var. Çarpıntımı, titremelerimi, sıkıntılarımı anlattıkça 
bunun tahmin ettiğim gibi psikolojik / psikosomatik bir karşılığı olduğunu öğrendim. Panik atak belirtileri gösteriyorum.  Bunun kaynağını düşündük. Nereden geliyordu 
bunca gerginlik? Maaşlı düzenli çalışma hayatımı bırakalı beş ay kadar oldu. Sonra kendime göre bir çalışma düzeni belirleyip sabah akşam çalışmaya başladım. Serbest 
çalışmaya başladığım için günün her saati kafama estiği vakit çalışabilirim diye düşündüm. Sabah yataktan kalkar kalkmaz işi düşünmeye, gün boyunca projeleri takip 
etmeye, gece yatma saatimde bile acaba 1-2 saat daha devam etsem mi diye duraksamaya başlamıştım. İstediğim performansta çalışıyordum ancak zihnim o kadar meşguldü ki, 
günde beş saat çalışıyorsam uyanık olduğum onaltı saat zihnimi yormaya devam ediyordum. Bunları terapi esnasında ortaya çıkardık. Arkadaşımla kafede konuşurken, 
akrabalarımı ziyaret ederken, eğlenirken, dans ederken, en yakın arkadaşımla dertleşirken sürekli sürekli kafamın bir yerinde "acaba bu vaktimi çalışarak mı 
değerlendirseydim"  düşüncesi devam ediyordu. Arkadaşımın yanında iç dünyamdaydım, sokakta yürürken iç dünyamdaydım. Çalışma saatlerimi değerlendirecek olursak ev-ofis 
çalışırken zaten iç  dünyamdaydım ve bu sosyalleşmeden yaşamak anlamına da geliyordu. İki sorun belirledik, dışarıdayken zihnimin hala işte olması ve sosyal 
etkinliklere yeterince zaman ayırmamak. Özet fikir ise şuydu: İşimi disipline sokmalıyım. Çözüm olarak günlük bir program belirlenmeli ve belli saatler arası 
çalışılmalı, bunun dışında kalan saatlerde çalışmamak gerekirdi. Böylece zihnim 24 saat iş düşünüp endişe yapmayacak, obsesyonumu dizginleyecek ve rahatlayacaktım.
İkinci konu babamdı. Babam tüm aileyi ezdiği gibi beni de sürekli ezmiş, canımı yakmıştı. Bayramlarda ve uzun tatillerde memleketime gittiğimde genellikle huzursuz bir 
hafta geçiriyordum. Çocukluğumdan beri aynı mutsuzluk, aynı ev gerginliği. Ben artık büyüdüm ve ailemle kaliteli ve güzel vakit geçirmek istiyorum. Bu sebeple babamla 
konuşmam gerektiğini Hüseyin Bey ile tartıştık. İki sene öncesine kadar ailede baş kahraman canımı yakan insan abimdi ve onla ilgili sorunlarımı hallettikten sonra 
asıl sorunun baştan beri babam olduğu konusunda hemfikir olduk. Babamın baskıcı tavrı canımı sıkmakla kalmamış, benim hayatta huzursuz ve aşırı uysal bir insan olmama 
sebep oldu. Bunun sosyal hayatta acısını çok çektim. Çıkıp babamın karşısına konuşmam gerekiyordu.
Uygulanan Kararlar 
Terapiden sonuç alabilmek için terapi süresince konuşulanları sindirmek, yeni çözüm yollarını denemek, korkuların üzerine gitmek, değişmek için adım atmak gerekiyor.
1) İş Düzenim: "Uyuyana kadar günün her saati iş düşünmezsem başarısız olurum" ya da "performansım düşer" diye çok korkuyordum. Taktıkça takıyorum. Ne var ki bu 
korkumun üzerine gittim ve kendime günde cesurca bir sekiz saat ayırdım. Akşam saatlerinde başlattığım ve iş düşünmediğim bir zaman aralığım var artık. Örneğin işim o 
gün 19:00'da bitecekse bu saati bir "paydos", "ofisten ayrılma" olarak düşünüp 19:00 + 8 saat = 03:00'a kadar asla iş düşünmüyorum. Ola ki acil bir iş geldi, serbest 
çalışıyorum ya, açar bilgisayarımı çalışırım ancak bu benim çalışma düzenimde yeri olmayan bir saat oluyor. Yani lüzumsuz çalışma sayıyorum, zaman çizelgeme 
işlemiyorum. Fazla mesai ücreti vermeyen şirket gibi. Bu şekilde kendimi dinlenmeye, enerjimi yarına saklamaya teşvik ediyorum. Sabah uyandığımda ise dükkanı açıyor ve 
çalışma saatleri başlamış oluyor. Böylece "iş zamanı iş oyun zamanı oyun" mantığını uygulamış oldum.
2) Babam: Babamı bu hafta iki saatliğine görme şansım oldu. Annem de vardı. Konuşmamızın bir yerinde benim altı senedir içimde yer etmiş, babamın talihsiz cümlelerini 
kendisine hatırlatıp, laf açılmışken punduna getirip yüzüne çarptım. Mevzu uzun, özelden soran arkadaşa alatabilirim. Aramızda geçen kısa ve öz konuşma şu şekilde:
Annem: Sen Japonya'dayken iyi ki abin yanına gelmiş.
Ben: Neden iyi?
Annem: Oraları abin de gezmiş görmüş oldu.
Babam: Tabii, bak oradan döndün bir daha gidemedim. (Gidemedin???!)
Ben: Nasıl gidemedim baba? Oraya "hovardalık yapmaya mı gidiyorsun" dedin ya?
Babam: Kim dedi?
Ben: Sen dedin. Japonya'ya çalışmaya gitmemin öncesinde "hovardalık mı yapmaya gidiyor ben anlamadım" dedin. Gittikten sonra da "bir dahaki sefere bunun gibi turistik 
gezi olmasın" dedin. Ben de İstanbul'da kalıp maaşlı iş buldum gitmedim.
Babam: Ben hatırlamıyorum.
Ben: İyi, ben hatırlatıyorum şimdi.
Sonuç
Çarpıntım bu hafta daha iyi. Hatta bir gün kalbimin attığını uzun süre hissetmedim. Şaşırdım..
Annem-babamla bir araya geldiğimiz iki saatte bu on saniyelik konuşma iyi geldi. Aile içi iletişimi kurmaya başladık.
sessiz_gemi, 03.05.2014