Kendi ağzından okuyalım: "Hasta ve sakat babam yatağa çakıldığında, eğer valide hanımın vermediği şefkati iyi yürekli sadık bir uşak üstlenmeseydi, aç ve susuz, ölüme terk edilecekti. Babam, yukarıdaki katta yalnızlığın karanlığına kayarken, valide hanım aşağıdaki katta suareler verirdi. Babam acılar içinde kıvranırken o eğlenirdi. İşte kadınların aşkı!"Mine G. Kırıkkanat, Schopenhauer’in kadınlara daha doğrusu annesine karşı düşmanlığının sonucu olarak Schopenhauer’in annesinden nefret ettiği sonucunun altını çizerken son derece haklıdır. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi Mizojinliğin altında yatan esas neden kadınlara duyulan nefrettir.Şimdi geldik bu yazının yazılması gereken en zor yerine. Kafka’nın ünlü eseri “Aforizmalar”’daki 8 ve 9 numaralı aforizmasına. Kafka’nın bu aforizmasını okumak, anlamak daha doğrusu anlamaya çalışmak ve yorumlamak gerçekten çok zor. Şöyle yazıyor Kafka; “Pis kokulu bir kancık, sayısız yavrunun üreticisi, daha şimdiden yer yer çürüyen, gerçi çocukluğumda benim her şeyim di, her zaman sadakatle peşimden gelir, tekmeleyemem ama, onun yerine kendimi adım adım geri çekerim, nefesinin kokusuna bile tahammül edemem; yine de aksini yapmaya karar vermediğim sürece, belli belirsiz bir karaltı halinde büyüdüğünü gördüğüm köşeye doğru sürüklüyor beni; tamamen parçalara ayrışıyor, üstüme abanıyor ve benimle birlikte, kurtlanmış ve irinli dili -bir onur mu benim için?- elimin üstünde, benimle son buluyor…”“ Pis kokulu bir kancık.” diyor Kafka. Aforizmanın başlangıcı bile son derece ürkütücü zaten değil mi? Kafka’nın pis kokulu bir kancık dediği kişi kim acaba? “ Devam edelim …“Sayısız yavrunun üreticisi” Demek ki sözünü ettiği kişi evli ve sayısız yavrusu var. “Daha şimdiden yer yer çürüyen” Yani bu kişi Kafka’ya göre şimdiden çürüyen bir kişi. “Gerçi çocukluğumda benim herşeyimdi, her zaman sadakatle peşimden gelir” Şöyle soralım, bir insanın çocukluğunda her şeyi olan ve sadaketle peşinden gelen kişi kimdir? Bu kişi elbette ailenin içinde olan ve insanın çocukluğunda kendisinin herşeyi olan ve sadakatle peşinden gelen kişidir. Demek ki Kafka’nın sözünü ettiği kişi evlerinin içinden birisi. Artık bu kişinin Kafka’nın uzatmalı sevgilisi Milena olmadığını biliyoruz. “Tekmeleyemem ama, onun yerine kendimi adım adım geri çekerim.” Bu kişi Kafka’nın üstüne üstüne geliyor ama Kafka onun yerine kendisini geri çekiyor ve tekmeleyemiyor onu. ”Nefesinin kokusuna bile tahammül edemem”. Görüldüğü gibi Kafka bu kişinin nefesine bile dayanamıyor.Devam edelim Kafka’yı okumaya “Yine de aksini yapmaya karar vermediğim sürece, belli belirsiz bir karaltı halinde büyüdüğünü gördüğüm köşeye doğru sürüklüyor beni” diyor. Kafka’nın bu cümlesinin anlamı son derece açık aslında, Kafka bu kişinin tehditi altında. Ama bu kişinin Kafka’yı köşeye doğru sürüklemesi zorla oluyor. Kafka bu yüzden işte bu kişinin yapmak istediğinin aksini yapmaya karar veremiyor. Okumaya devam ediyoruz “Tamamen parçalara ayrışıyor, üstüme abanıyor ve benimle birlikte, kurtlanmış ve irinli dili -bir onur mu benim için?- elimin üstünde, benimle son buluyor…” Bu kişi Kafka’nın üstüne abanıyor evet yanlış okumadınız üstüne abanıyor bu kişi. Yani amacına ulaşıyor ve Kafka’yla zorla birlikte oluyor tamamen parçalara ayrışarak. Ve Kafka’nın deyimiyle; ” Benimle birlikte, kurtlanmış ve irinli dili -bir onur mu benim için ?- elimin üstünde, benimle son buluyor…” diyor Kafka ve soruyor; “Bir onur mu benim için ?”Kafka’nın bu 8 ve 9 numaralı aforizması sizlere neleri çağrıştırıyor ? Aile içinde olan bir kişinin zor kullanarak Kafka’yla cinsel bir birlikte oluşunu mu (Aile içi cinsel ilişki olan ensesti) çağrıştırıyor? Yoksa Kafka’nın bilinçaltında üstü örtülü kalmış olan Mizojinliğinimi ve Oidipus Kompleksini mi çağrıştırıyor? Aslında bu aforizma hem aile içinde olan kişinin Kafka’ya zor kullanarak cinsel anlamda birlikte oluşunu yani ensesti çağrıştırıyor. Hem de Kafka’nın bilinçaltında gizli kalmış Mizojinliğini ve Odipus Kompleksini çağrıştırıyor. Çünkü Oidipus Kompleksinin özü aile içi cinsel ilişkiye yani enseste ve biseksüelliğe yani eşcinselliğe dayanır.Bu konuya geçmeden önce bir gerçeğin altını kalın çizgilerle çizmek gerekiyor. Kafka’nın hemen hemen birçok eserinde ve hikayelerinde eserin baş kahramanının kendisi olduğu gerçeği bilinir. ”Dava”’daki Bay K., “Dönüşüm”deki Gregor Samsa ve “Şato”’daki Bay K. Bunların hepside Kafka’nın kendisidir aslında. Ve diğer hikayelerindeki, özellikle hayvan hikayelerindeki birçok hayvanın da kendisi olduğu yine bilinir. Yani Kafka’nın eserlerini anlamak için onun yaşamındaki mutsuzluklarını da bilmek gerekiyor. Çünkü Kafka’nın eserlerinin bir çoğu hakikaten anlaşılmazdır okuyucu için. Bu anlaşılmazlığın nedeni ise Kafka’nın aslında kendi yaşadıklarını daha doğrusu psikolojik dünyasındaki gerçekleşen beyin kramplarını ve (bir dostumun deyimiyle) beynindeki paslarını yazmasıdır. Ama bu yazdıkları her ne kadar gerçekte yaşadığı olaylar ve olgular olmasa bile, sonuçta Kafka’nın bilinçaltında gerçekleşen olaylar ve olgulardır. İşte yukarıda aktardığım aforizmada Kafka’nın gerçekte yaşadığı olmasa da bilinçaltında yaşadığı olaylar ve olgulardır. Kafka’nın özellikle ailesiyle olan ilişkilerindeki ve aşk ilişkilerindeki bütün bu mutsuzluklarının Kafka’nın beyninde kramplar, travmalar ve paslar açmaması mümkün değildir zaten. Son tahlilde Kafka,hakikaten beyninde ve bilincinde olan bu krampların, travmaların ve pasların izlerini atamamış ve bilinçaltında kalmıştır bunlar. Kafka bu yüzden işte genellikle bilinçaltında kalan bu izlerden dolayı bunları kaleme almıştır.Şimdi Kafka’nın Öidipus Kompleksine doğru yol alabiliriz. Ama öncelikle Freud’un bu Oidipus Kompleksi tezinin mitolojik kökenine değinelim. Babylon.com'da şöyle anlatılıyor bu mitolojik öykü; “ Oedipus (Yunanca “Oidipous”, "Şişik ayaklı"; Latince “Oedipus”) veya “Oedipus”. Thebes'in mitolojik kralı, Laius ve Jocasta'nın oğlu. Babasını öldürüp, annesiyle evlenmiştir. Oedipus'un babası, Laius, öğrencilerinden birine tecavüz ettiği için Pelops tarafından lanetlenir: Laius'un yeni doğan oğlu Oedipus, babasını öldürecektir. Bunun üzerine Laius, oğlunun ayak bileklerini iplerle sardırır (Yunanca oidipous, "Şişik ayaklı") ve Oedipus'un, kurtlara ya da kuşlara yem olması için ormana bırakılmasını emreder. Fakat yardımcısı, Laius'a ihanet eder ve küçük “Edip” götürüp bir çobana teslim eder. Çoban, Küçük Edip'i, çocukları olmayan Corinth kralı Polybus ve kraliçe Merope'ye (veya Periboea) armağan eder. Polybus ve Merope, Oedipus'u kendi öz çocukları gibi sever ve büyütür. Korint Kral ve kraliçesi oğulları Oidipus'la birlikte mutlu yaşarlar, ta ki günün birinde bir şölen sırasında oldukça sarhoş bir davetli Oidipus'a "evlatlık" gözüyle bakana dek.Ertesi gün genç adam annesini, babasını sorgular, ikisi de inkar eder. Oidipus yine de kuşku içinde kalır. Bunun üzerine Delphoi'ye yola çıkar. Kahin onu horlayarak başından savar; sorusuna hiç değinmeden iğrenç bir geleceğin haberini verir: Oidipus annesiyle beraber olacak, zina ürünü bir soyu türeyecek ve kendisine hayat vermiş olan babasının katili olacaktır. Dehşete düşen Oidipus nereye gideceğini pek düşünmeden oralardan kaçar, bir daha asla Korint'e dönmeyecektir. Delphoi'den çıkarken dar bir yol ağzında arabaya binmiş, yanında da bir kaç hizmetçi bulunan bilinmedik yaşlı bir adama rastlar. Geçiş önceliği için çekişirler: Oidipus arabanın yanındean geçmekte iken yaşlı adam onun kafasının orta yerine iki kamçı darbesi indirir. Oidipus hemen sert karşılık verir: Sopası ile ihtiyarı yere yıkar, sonra da tanıkları öldürür. Artık yollarda başıboş dolanmaya başlar Thebai'ye varır. Bu şehrin üzerinde bir bela vardır. "Şehrin dolayında dağlık bir buruna bir canavar, çiğ et yiyen Sfenks yerleşmiştir."(Aiskhylos)Sfenks yolcuları gözetleyip, her birine bilmecesini sorar; hiç kimse bilmeceyi çözemez, O da hepsini parçalayıp yer. Thebaililer her gün agoraya toplanarak, bilmecenin cevabını bulmaya çalışırlar; kralları yeni öldürülmüş olduğundan kendilerini sfenksten kurtaracak olan kimseye sitenin tahtını da söz verirler. Oidipus oradan geçerken bilmece ona da sorulur: "O hangi yaratıktır ki bir süre iki ayak üzerinde, bir süre üç, bir süre de dört ayakla yürür ve de, doğa yasalarına aykırı olarak, ayakları en çok olduğu zaman güçsüzdür? "Oidipus söyle bir düşünür ve yaratığın insan olduğunu söyler: İlk çocukluğunda insan dört ayağı üzerindedir, emekler, saha sonra da iki ayağı üzerinde yürür, nihayet yaşlanınca da bir sopaya dayanır…”Görüldüğü gibi Freud’un bu Oidipus Kompleksi tezinin mitolojik kökeni Oidipus'un öz annesiyle birlikte olmasına yani enseste dayanır. Şimdi geçebiliriz artık Kafka'nın Odipus Kompleksine. "Varoluşçu Psikoterapi" sitesinde Freud'un Oidipus Kompleksi şöyle özetleniyor;"...Süperego’nun kurulumu öidipal dönemin sonunda oluşur. Erkek çocuk ilk nesne seçimini anneye, kız çocuk babaya yapar. Yapılan seçimin önünde engel olarak görünen erkek çocuk için baba, kız çocuk için anne üzerine düşmanca duygular geliştirilir. Çocuk bu duygularla başa çıkamaz ve sonunda oidipus karmaşasının bir çözümü bağlanması gerekir. Oidipus karmaşası, erkek çocuğun anneye yatırdığı ruhsal enerji yükünü azaltarak baba ile özdeşleşmesiyle, kız çocuğun ise babaya yönelttiği nesne yükünü azaltarak anne ile özdeşleşmesiyle son bulur. Bu özdeşleşmeler ilk süperego oluşumunun çekirdeğini oluşturur.
Ancak oidipus karmaşasının içinde daha komplike bir yön vardır ve ancak bu yönün anlaşılmasından sonra oidipal sorunların “tam bir değerlendirilmesine” ulaşılabilir. Freud’un “eksiksiz (iki yönlü) oidipus karmaşası” teorisinde, insan doğasının çift cinselliğinden gelen, birisi daha baskın, anne ve babaya yönelik iki yönlü tepki ve özdeşleşme olduğunu ileri sürülmektedir.