30.10.2010
sessiz_gemi
Dibe Vurdum Nasıl Çıkacağım
---
Hafta içi 8-5 çalışıyorum. Mesai saati kısa olan fakat yoğun geçen ve sürekli dikkat gerektiren bir işim var. Şimdiye kadar iş hayatım hep güzel gitti. Ama yetmiyor..
İş dışında da hareketli bir hayatım olsun istiyorum. İşin, işten arta kalan zamanın ve uykunun dengesini çok iyi kurabilmek istiyorum. Bunu kurabildiğimde mutlu olacağım.
Üç sekiz derler ya.. İkisi pek elinde değildir. Sekiz saat çalışırsın. Sekiz saat de uyursun. Son derece basit ve üzerinde oynama yapmana gerek kalmayan, hayatın insana yaşamak için dayattığı iki sekiz saat. Çalışmak zorundasın, uyumak zorundasın. Önemli olan üçüncüsü diyorum. Tüm özgür iradenle şekillendirdiğin, gerçekten yapmak istediklerini yaptığın o üçüncü saat, en hassas olanı.
Sosyalleşirsin, içersin, gezersin, hep öğrenmek istediklerini öğrenirsin, hep denemek istediklerini denersin, sevdiklerini ararsın, sevdiğinle birlikte olursun, spor yaparsın, stres atarsın, bağırır, çağırırsın, konuşursun, farklı fikirler dinlersin, gülersin, okursun, izlersin.. Yapmak istediklerini yaparsın.
Üçüncü sekiz saatte yapmak istediklerini yaparsın lakin insanın fıtratı denge üzerine kuruludur ki bazı şeyleri bu üçüncü saate kesinlikle dahil etmelisin. Nedir, haftalık stresini atabileceğin bir zamanın olmalı, ileride keşke dememek için o hep yapmak istediğin şeylere zaman ayırman lazım, fiziksel ve dolayısıyla ruhsal dengen için spor yapman lazım, gülmen lazım, güldürmen, beraber kahkaha atman lazım. Hayatın tekdüze gittiği izlenimine kapılmamak için yeni bir şeyler öğreniyor olsan güzel olur, alternatif olarak yeni yerler görüp yeni insanlar tanımak da insanı tazeler.
Ben zamanında denedim oldu, her şey çok güzeldi. İyisini görmeseydim şimdiki halime hayıflanmazdım zaten.
Şimdi dengem bir şekilde altüst oldu.
Domino taşları gibi yıkıldı hayatımın bütün düzenleri. Ama anlıyorum ki bu oyunda tüm taşlar aynı boyutta değildi, bazıları büyüktü ve onların ayakta kalması gerekiyordu. Diğer küçük taşlar yıkılsa bile bu kocaman taşlar küçük taşlar yüzünden yıkılmıyordu ve hayatın dengesini de koruyordu.
Benim büyük taşlarım spor yapmak, yeni şeyler öğrenmek, eskiden beri isteyip yapamadıklarımı azimle çalışıp yapabildiğimi görmek.
Bunları aksattım işte ben. Hayatımın ritmini bozdum. Bir amacım vardı tabi, boşa atış yapmadım.
Düzelecek hepsi diyorum yarın öbürgün, teselli ediyorum kendimi. En azından iki sekizim hala güzel. İşim tıkır tıkır, uykum mışıl mışıl. Üçüncü sekizim de dengeye oturdu mu keyfime diyecek olmaz.
O zaman hayat bana satranç gibi zevkli gelir. Satranç oynarken kafa yorgunluğunu hisseder misin? Tersine. Kendini zeki, zinde ve mutlu hissedersin satranç oynarken. Oyuna konsantre olursun, mücadele sana hiç olmadığı kadar huzurlu hissettirir. Ben yeni oyuna henüz başlayamadım ama şimdi satranç taşlarını diziyorum.
Yakın zamanda oyun başlayacak ve ben hayatımın bu "dibe vurmuş" dönemi aklıma geldiğinde "oh be" deyip kendinden emin, vakur bir eda, mayhoş bir gülümsemeyle keyifleneceğim.
18.12.2010 19:45
sessiz_gemi
bu sitenin ana sayfasındaki EYSENCK Kişilik Testi'ni uyguladım. Nevrotik içedönük çıkmıştım. Nedir, mükemmeliyetçiyim, sürekli endişe ve kaygı içindeyim, takıntılı düşünce ve korkularım var, aklıngan ve tedirginim, gündüz rüyası ve fantazilere dalma eğilimindeyim, yaptığım elde ettiğim başardığım şeyleri küçümsüyorum, derin düşünce analiz yeteneği ve yaratıcılık ve sorumluluk gerektiren çalışma alanlarında başarılıyım.. testin bana söylediği uzun paragraftan bana uyanlar işte bunlar. testi kendinize uygulamak isterseniz bağlantı burada
http://www.huseyinkacin.com/dosyalar/eysenck_kisilik_testi.zipduygusal yoğunluğum sürekli değişiyor, bir an çok mutlu oluyorum iki saat sonra karadenizde gemilerim batmış bir ruh hali, iki saat daha sonra tekrar oyuncak şeker alınmış bir çocuğun saf mutluluğu benle oluyor.
aklım başımda, evim var, işim var, kariyerim, sosyal çevrem, hobilerim, herşeyim var. çevremde rahatsız olduğum yüzünü görmek istemediğim kimse yok. işimi seviyorum. buna rağmen zaman zaman mutsuz hissediyorum kendimi. bu noktada okuyucu "daha ne istiyorsun" diye beni dövmek istiyor olabilir, ben de bazen kendimi dövmek istiyorum, herşey güzel giderken neden mutlu olamıyorum diye.. şöyle ki, ben bir içedönük'üm. içimde bir dünya kurdum, günümün yarısından fazlasını kendi mutlu olabildiğim bu dünyada geçiriyorum. zihnimi oyalayabilecek o kadar çok oyuncak var ki içeride. bir nevi Disney Land, kendimi bıraksam saatlerce bir şeyler düşünüp durabilirim, çok feci alışkanlık yaptı bu hayalimde kurduğum dünya.. amma ve lakin bu hayal dünyamda endişe, korku ve sonu felaketle biten senaryolar o kadar çok ki. başıma ufacık bir olumsuz olay gelse "bunun sonu nereye varacak" diye birkaç dakikada başrolünü oynadığım bir korku filmi yazabiliyorum. başıma ufak bir taş düşse "bunun bünyemde ne gibi etkileri olabilir, en son nokta nedir" temalı bir makale hazırlayabilecek kapasitem var yani. mesela bugün kendimi biraz mutsuz hissediyorum, bir yazı hazırladım, şu başlığa bir bak: "bir obsesifin dramı". hayalinde ne canlandı gördün mü? o görüntüyü ben yarattım. bugün biraz mutsuz olan sessiz_gemi'nin hayali acılı ölüm senaryosu sanki.
günlük hayatta ara ara notlar alıyorum kendime, kendi senaryolarım, kendi hikayelerim, ayaküstü yazdığım sancı tetikleyen düşünceler. sonradan okuyunca gülüyorum kendi yaşadıklarma. Amerikalı komedyen Carol Burnett ne demiş, Komedi = Trajedi + Zaman
12.12.2010 17:20: Pazar akşam minibüse bindim. Tam binerken arkadan gideceğim yere tek vesait gidebileceğim başka bir dolmuşun geldiğini gördüm. Şoföre uyduracağım basit bir bahaneyle inip arkadakine binecektim. Ama o diğer minibüsün hattı çok dolanmıyor muydu, hem ya yanlış görmüşssem. Peki şimdiki minibüsle aktarmalı olarak gideceğim ama çok daha kestirme yollardan gidiyor.. Ama ya ikinci vesait için ödemen gereken ek 1.25 lira? Sosyal çekingenliğime karşı kendimi zorlayıp şoföre inmek istediğimi söylemenin bana getireceği 1.25 lirayla iki sabahlık gazete paramı çıkarabilirdim. Öte yandan 1.25 kısa için çekingenliğimi zorlayıp ruhumda parayla düzeltemeyeceğim bir yara açabilirdi. (ikilem, ikilem..)
12.12.2010 17:46: acaba bu günlüğü tutarak içimi döküp dertlerimi yararlı geribildirimler haline getirebiliyor muyum? Ya da tam aksine dikkatimi bu günlüğe verip dertli hayatıma bir takıntı daha mı ekliyorum? Neyse, günlüğü tutayım, güzel bir fikir gibi.
12.12.2010 19:50: eve dönüşte benzin istasyonunun marketine uğradım. marketten çıkarken bir üzerinde Trafik Sinyalizasyon yazan bir doblo kapıya doğru yanaştı. Üzerinde bulunduğum kaldırıma yaklaştı, durdu. Ben birkaç adım attım, araba arkamda kaldı. Bir motor sesi duyunca döndüm araba tekrar harekete geçmiş ve ben kafayı çevirip yana çekilmesem yan ayna bana çarpabilirdi. Burası Türkiye, burası İstanbul, sözde trafik sinyalizasyon ekibi olacaklar. Ne dangalak sürücüler var diyerek adama arkasından ana avrat düz gittim. Canım sıkıldı. O sürücü insan hayatına saygı duyan diğer iyi insanlarla aynı semtte yaşamayı hak etmiyor.
sessiz_gemi