Beni iyi dinle 3. kişi ! bu anlatacaklarım sana.
Diğerlerinden çok da farklı olmayan bu hikayede, üzülebilir, kızabilir, acıyabilir, şaşırabilirsin. Eğer bu tarz hikayelerden daha önce okuduysan ki okuduğunu varsayacağım, zaten tanıdık ögeler dikkatini çekecektir hemen. somut bilgi, yaşantı ve olaylardan ziyade -gizlilik ve güvenlik açısından- olaylarla ilgili fikirler yorumlar ve olayların etkilerinden daha çok bahsetmeye gayret edeceğim.
Çocukluğumu düşündüğüm zaman aklıma gelen şey; bi çocuğun anne babasının onu kollayıp koruması gerektiğinin ne kadar hayati ne kadar kritik bi konu olduğu, yeterli anne baba emniyeti sağlanamayan çocuğun, etraftaki ağzından sular akan kuduz köpekler, kurtlar, canavarlar tarafından nasıl acımasızca parçalandığıdır. Ben çok uzun bi süre belgesellerde ceylanı avlayan aslanı değil avlanan ceylanı tutmuşumdur. her kovalamacada bu kez başarabilirsin, kaçabilirsin hadi biraz daha hızlı diye tempo tutup heyecanlanırdım. Ceylan kaçmayı başarırsa inanılmaz mutlu olur, aslan pençeyi vurup düşürürse aslana küfrede küfrede kızgın bi şekilde değiştirirdim kanalı.
Hazır düşüncelerden açılmışken konu, şunu da paylaşayım. zaten hep çok fazla hayal kuran hayal dünyası geniş birisi oldum. çok yoğun bi şekilde hissettiğim, olmasını can-ı gönülden dilediğim olay şuydu; zamanda yolculuk yapabilmek, geçmişe gidip küçük ben' e yardım edebilmek, elinden tutup ona abilik yapmak,onu korumak, uyarmak, tehlikeler konusunda ne yapacağını söylemek, kötülük yapanları cezalandırmak, art niyetli insanları etrafından uzak tutmak, yalnız bırakmamak, o saf hiç bişeyden haberi olmayan ve kafası basmayan çocuğu bilinçlendirmek. ne güzel olurdu. ne kadar sevinirdi o küçük çocuk. o zaman kendinden beş yaş büyük kız dövemezdi onu, onu hep oyunlardan erkeklerin arasından kovan evlerine girmesine izin vermeyen teyzesinin oğluna -5 6 yaş büyük- kızardı. o da gelecek lan kardeşim o benim, ne yaptı bu çocuk sana şerefsiz, ne istiyon çocuktan niye kovuyon derdi. güvende hissederdi kendi ufaklık. ne kadar severdi abisini. söylerdi,m ona bu kadar saf olma, bak bunlar kötü çocuklar her dediklerini yapma her dedikleri yere gitme diye. zaten ben olduktan sonra niye gitsin ki onların yanına. beraber oynardık. istismar edilmesine izin vermezdim. karakterinin güçlenmesine yardım ederdim. bağımlı pasif saf sığ bi çocuk olmasına müsaade etmezdim. kızardım babasına, annesine, babaannesine. o çocuğa nek adar zarar verdiklerini anlatmaya çalışrıdım. bu kadar kendi dertlerine düşmemelerini isterdim. onlar öyle bağıra çağıra kavga ederken kendini ne kadar kötü hissettiğini gösterirdim. belki de kavga çıkmasın ortalık karışmasın diye bu kadar kılıbıktım bunca zamandır, tırsak, korkak, uyumlu. sanırım bu yüzden kendi kardeşime çok düşkünüm. okula giderken elinden tutar götürür, gelirken elinden tutar getirirdim.
hatırlıyorum beni ne kadar çok seven bi ilkokul öğretmenim vardı. kadındı. ben de çok severdim onu. anneme hep sen bu çocuğun annesi misin ablası mı ne kadar gençsin derdi. evet aslında olayı çok iyi özetleyen bi söz. annesi misin ablası mı. annenin kendi aklı başına gelmemiş ki daha bu çocuğa nasıl bakacak. pasif çocuksu zırt pırt ağlayan kendi gelişimin tamamlayamamış, evlenir evlenmez kocası yurt dışına gidip, kaynanayla başbaşa bırakmış, kendi ailesinde de ne anneden ne babadan sevgi görmemiş, aslında evinden kaçıp kurtulmak için evlenmiş bi kızcağız. hiçbişeyden haberi yok. kafada basmıyor adaptasyon yeteneği de zayıf, karşısında çok güçlü bi kaynana, narsist. kaynana ezdikçe o ezilmiş o ezildikçe kaynana ezmiş. mutsuz kindar sıkıntılı hınçla dolmuş bi kadın olmuş çıkmış. sevgisiz şefkatsiz bi kadın. bahçeye giren tavuklara taş atışını görmen lazım 3. kişi böyle bişey olamaz. zaten ona yakalanan komşu tavuklar ya ölür ya sakat kalır. böyle vahşet olur mu ya. ne istiyon ufacık tavuktan. annemin avcılığında keşke sadece tavuklar alsaydı nasibini. arkamdan attığı taşla burnumu kanattığını, sonra yine koşarken kafam kadar taşın ayak bileğime gelmesiyle tepe taklak yuvarlandığımı hala anlatırız evde. şimdi de sevgi yumağı görmen lazım. oğlum oğlum oğlum altınım altınım paşam. ya bi yürü git. hep üçüncü kişi hep yabancı hep pis pasaklı kirli. kocasıyla annesini düşman ilan edip sürekli onları kötüleme.... derken tabi zamanla onu da anlamaya başlıyorsun nasıl istemediği bi hayata sürüklendiğini nasıl daha gözünü açmadan yalnız kaldığını ne yapacağını bilemediği için, hep önyargıyla yaklaşıldığı hep dışlanıp aşağılandığı için hırçınlaştığını düşünüyorsun, sonra bi sevgi şefkat dalgası yükseliyor içinde. o kapatıyor o düşmancıl duygularının üstünü.
Belki bu hikayenin en uzun süre kötü karakteri olarak kalan kişisi, en son ve en zor anlamak için uğraşılan kişisi BABA karakteridir heralde. çünkü tüm bu olanlar onun sorumluluğunda olup onun düzeltmesi gereken şeylerdi. offff yoruldum 3. kişi daha fazla yazmak istemiyorum. sonra devam ederim. hem komple babaya ayırmış olurum yazıyı.