Takıntılı düşünceleri olan genç bir adam ve Freud’un yaklaşımı
Genç bir adam takıntılı düşünceleri için Freud’dan yardım istemeye karar verir;
Üniversite mezunu bir genç adamın çocukluğundan beri var olan ancak son dört yılda artmış takıntı şikâyeti vardır. Adam, babasının ve hayran olduğu kadının başına bir şey geleceğinden korkar.
Ayrıca genç adamın aklına, saçma davranış şekilleri gelir. Örneğin kendi boğazını jiletle kesmek istemek gibi.
Bu güne kadar tek yararlandığı terapi şekli hidroterapidir. Ama bunun sebebi, sanatoryumda tanıştığı bir hanımla düzenli cinsel ilişki kurmuş olmasıdır. Fahişelerden iğrenir. Genelde cinsel yaşamını güdük bırakmıştır (faal bir şey yapmamıştır). Mastürbasyon cinsel yaşamında, 16,17 yaşındayken küçük bir yere sahip olmuştur.
“Cinsel yaşamı üzerine bu kadar vurgu yapmasına yol açan nedenleri sorduğumda buna benim (Freud’un) kuramlarım hakkında bildiklerinin neden olduğunu söylemişti. Aslında yazdıklarımın hiçbirini okumamıştı. Kısa bir süre önce kitaplarımdan birinin sayfalarını karıştırırken bazı garip sözel çağrışımların açıklamalarına rastlamış, bunlar ona olağan düşüncelerine eşlik eden takıntılı düşüncelerini anımsatmıştı”.
14 yaşında iken değer verdiği 19 yaşında bir arkadaşı vardı. Kendini suçlu hissettiği takıntılı düşüncelerini bu arkadaşına anlatıyordu. Arkadaşı onun kusursuz davranışları olan biri olduğunu söylüyordu, bu takıntıları çocukluğundan beri karamsar düşünceler geliştirme alışkanlığına bağlıyordu. Bu öğrenci daha sonra onun özel öğretmeni olmuş, birden davranışlarını değiştirerek ona bir geri zekâlı muamelesi yapmaya başlamıştı. Sonunda bu kişinin aslında kız kardeşi ile ilgilendiğini, eve kabul edilmek için de onunla ilgilendiğini anlamıştı. Bu yaşamının ilk büyük darbesi olmuştu.
Genç adam, çocukluk yıllarında mürebbiyeler tarafından büyütülür. Dört veya beş yaş civarında mürebbiyesi yarı çıplak bir şekilde kitap okurken, eteğinin altına girmesi için izin ister. Mürebbiye başkalarına bundan söz etmemesi koşulu ile izin verir. “Üzerinde pek bir şey yoktu, beni çok garip etkileyen cinsel organlarını ve bedeninin alt kısmını elledim”. “Bu olaydan sonra dişi bedenini görmek için yakıcı ve işkence gibi bir merak duygusu hissetmeye başlamıştım. Kaplıcalarda mürebbiyemin soyunmasını ve suya girmesini ne denli heyecanla beklediğimi hala anımsayabiliyorum”.
Başka bir mürebbiyesi erkek kardeşini kastederek “bu küçüğüyle yapılabilir, ancak Paul (bu bendim) çok sakar, kesinlikle beceremez” demişti. “Neden söz edildiğini anlayamadım, ancak küçümsemeyi duyumsadım ve ağlamaya başladım”. Mürebbiye çocuğu rahatlatmak için “Bir küçük erkek çocukla o şeyi yapan bir kızın aylarca hapiste tutulduğunu” anlatır. “Onunla birlikte birçok özgürlüğü tattım, yatağına girdiğinde onu soyar ve ona dokunurdum ve o hiç karşı çıkmazdı”.
Paul altı yaşında bir keresinde annesine ereksiyonlarından yakınmıştı. Paul düşüncelerinin anne ve babası tarafından bilindiğini zannediyordu (saçma bir şekilde ne düşünse anne ve babası sanki biliyorlar). Küçük yaşlardan itibaren kızları çıplak görmek isteği vardı. Ancak böyle şeyler düşünürse bazı kötü şeylerin olacağını düşünüyordu. Örneğin “babası ölebilirdi”. Bu gibi durumlarda babasının öleceği korkusu oluyordu.
Gördüğümüz gibi çocuk cinsel içgüdünün bir bileşeni olan bakma isteğinin (seyretme sapkınlığı) egemenliği altındaydı. Bu istek daha sonraki saplantılı-takıntılı düşüncenin ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Freud ve Paul arasındaki 11 ay civarındaki terapi ilişkisinin başlangıcı bu şekilde olmuştur.
Genç adamın Freud la özdeşlik kurduğunu anlıyoruz. Freud un kitaplarında kullandığı dil (yazma şekli) ile kendi takıntılı düşünceleri birbirine benzemektedir.
Buraya kadar edindiğimiz bilgiler, dikkatimizi Paul’un 4-6 yaşı ve 14-16 yaşı arasına çekiyor. 14 yaşında bir hayal kırıklığı, 16 yaş civarı mastürbasyon davranışları olmuş. 4-6 yaş arası ise mürebbiyeler tarafından baştan çıkarıldığı (ayartıldığı) yaşlardır.
Hidroterapiye (kaplıca) ve mürebbiyesinin kaplıcalarda soyunması arasında bilinçdışı bir bağlantı kurduğunu düşünebiliriz.
Paul’un babasının başına bir şey geleceğinden korkuyordu ama babası (şaşırtıcı bir şekilde) 9 yıl önce ölmüştü.
Paul gece 11 de bir saatliğine dinlenmek üzere uzanmıştı. Saat birde uyanmış bir hekim arkadaşı babasının öldüğünü kendisine söylemişti. Kendisini, ölümü sırasında babasının yanında olmadığı için eleştirmiş, hemşire, babasının son günlerden birinde onun adını söylediğini anlattığında eleştirme duygusu daha da artmıştı. Annesi ve kız kardeşinin de kendisini benzer şekilde eleştirmeye eğilimli olduklarının farkına vardığını düşünmüştü, ancak onlar bu konuda hiçbir şey konuşmamışlardı. Uzun bir süre babasının öldüğü gerçeğinin ayırtına varmamıştı. Güzel bir fıkra işittiğinde her zaman kendi kendine “babama bunu anlatmalıyım” diyordu. On sekiz ay sonra kendi kendini eleştirmesi yeniden aklına gelmiş bu defa rahatsız olmaya başlamıştı. Bu kendini eleştirme düşüncelerinin ortaya çıkmasına bir ölüm neden olmuştu. Evli bir teyze ölmüş Paul onun ailesini ziyarete gitmişti. O günlerde arkadaşlarının desteği onu ayakta tutmuştu.
Freud kendinden öncekilerden farklı olarak bu saçma suçluluk düşüncelerinin, değişik bir açıklamasını yapar. Eğer ortada bir suçluluk düşüncesi varsa aslında bir suç vardır. Sorun kişinin bu suçluluk düşüncesi ve suç arasındaki bağı yanlış kurmasından kaynaklanır. Örneğin 4-5 yaşında babasından nefret eden bir çocuk, daha sonra çok sevdiği babasına karşı hissettiği bu duyguları hatırlamaz. Bilincin hatırlamadığı bu duygu bilinç-dışında kayıtlı olarak durmaktadır. Yani suç bir zamanlar işlenmiş bir suçtur ve bilinçdışında hapis olarak kalmıştır. Suçluluk duygusu ise saçma bağlantılarla ortaya çıkmaktadır. Böylece takıntılı kişinin bilinci suçluyu yanlış yerde arar, saçma bağlantılar kurar.
Paul Freud’a suçluluk duygusunun kaynağını öğrenmenin nasıl olup da iyileştirici bir etkisinin olduğunu sorar. Freud’un açıklaması şöyledir. İyileşmeyi doğuran şey bilgilenme değildir. İyileşmeyi sağlayan şey içeriğin bilinçdışından bilince (yüzeye) çıkmasıdır. Freud antik bir şehirden örnek verir. Pompei şehri uzun süre toprak altında kalmıştır. Ama bir kere kazılmaya başladığında aslında Pompei’nin yıkımı başlamıştır. Yani bilinçdışında orijinal halinde bulunan duygu ve düşünce parçaları bilince çıktıklarında bir yıkıma uğrarlar. Bu uğrayacakları yıkım iyileşmeyi gerçekleştirir.
Paul zeki bir gençtir, günahkâr egosu (ego algısı, ben bilinci) ile toplumun ve Paul’un kendisini kabul edebileceği ego arasında bir bölünme olacaktır?
Freud bu noktada Paul’e katılır ve problemin çözümünün günahkâr egonun bilinçdışından bilince çıkması ve geleneksel egoya katılması ile olacağını söyler.
Freud un, Paul ile ilgili temel tezi 6 yaşından önce babasına karşı duyduğu bilinçdışı düşmanlık duygulardır.
Babasına karşı duyduğu yoğun sevgi neden babasına karşı düşmanca duygularının üstesinden gelememiştir? Evet, yoğun sevgi düşmanca duyguları bilinçdışına itmiştir, ama bu duygular neden bilinç-dışında var olmaya devam etmiştir?
Bu duyguların içeriğini Paul’un seyretme ve dokunmadan zevk aldığı çocukluk hazları oluşturur. “Babasına yönelik sürekli düşmanlık duygularının kaynağı açık bir biçimde tensel istekler doğasında bir şeydi, bu bağlantı içersinde babasını şu ya da bu biçimde kendi yaptıklarına bir karışma (mürebbiyelerle ilişkisine karışan bir adam) olarak değerlendirmiş olmalıydı. “
Paul 12 yaşında bir kıza âşık olmuştur. Kız Paul’un arkadaşının kız kardeşidir. Kız Paul ile yakınlaşmak istemez. Paul, başına bir talihsizlik gelirse kızın kendine âşık olacağı hayalini kurar. Kendi başına gelecek talihsizlik örneğin babasının ölümü olabilir.
Babası ölmeden bir süre önce bir hanıma âşık olur. Ancak evlenmesinin önünde parasal engeller vardır. Bu durumda babası ölürse mirasın kendisine kalacağını ve para sorununun çözüleceğini düşünür.
Paul’un âşık olduğu hanım kendini evleneceği erkek için saklar. Paul sevilmediğini düşünür. Bu düşünceden sonra zengin olma fantezileri olur. Zengin olacak, evlenecektir. Evlendiği kadın bu hanıma telefon açacak, bu hanımı incitecektir. Ama bu fantezide bir problem vardır. Paul sevilmediğini yeni eşine anlatmak zorundadır. Bunu düşününce aslında ilgi duyduğu hanımın ölmesi gerektiğini düşündüğünü fark eder. Ardından da suçluluk düşünceleri gelir.
6 yaşından sonra Paul’un kızlara karşı tensel ilgi ön planda değildir. Ama Freud’un yorumu daha önceki tensel ilgi ve babaya karşı düşmanlığın daha sonraki örneklerde, çağrışımsal olarak bilinçdışından bilince geldiği şeklindedir.
Paul çocukluk döneminde erkek kardeşi ile ilgili kıskançlık duygusu yaşar. Onun oyuncak tabancasından tahta fırlatır. İçten içe yaralanmasını istemektedir. Ama bunu yaptıktan sonra pişmanlık duyguları içinde kendini yere atar.
Askerlik ve gözlük olayı
Paul askerde kendini göstermek ister. Çalışkan bir insandır.
Subaylar arasında zalim ve sert bir yüzbaşı vardır. Kötü bir adam değildir ama subayların yemek sohbetlerinde askerlere sert bir eğitim verilmesini savunur.
Bir kamp sırasında zalim yüzbaşı ona nasıl işkence yapıldığını anlatır. Aç fareler bir kavanoza doldurulur. Kurban kavanoza oturtulur vs vs.
Paul, daha sonra bu işkencenin hayranlık duyduğu hanıma yapıldığını hayal eder ve bu düşünceden rahatsız olur. Aslında bu cezanın babasına da uygulanabileceği düşüncesi de onu korkutur (halbuki babası ölmüştü).
Bir eğitim sırasında gözlüğünü bir yerde unutur. Posta yolu ile yeni bir gözlük siparişi verir. Gözlüğü zalim yüzbaşı bir paketle kendisine emanet eder. Parasını Teğmen A. nın verdiğini söyler. Paul, Teğmen A. ya bu parayı vermek için yemin eder. Teğmen A. ile karşılaştığında parayı Teğmen A değil de teğmen B.nin vermiş olduğunu öğrenir. Yeminini yerine getirebilmek için Teğmen A ve Teğmen B yi aynı anda postaneye götürecektir. A posta memuresine parayı verecek, memure B ye parayı iade edecektir. Böylece kendisi A ya borçlu olup parayı A ya verecek böylece yeminini yerine getirebilecektir.
Bu sırada askerliği biter. A ile ilgili planları devam eder. A. ile birlikte yolculuk yapacak ve onu postaneye götürecektir. Ama A. nın başka bir yere gittiğini öğrenir, gittiği yer postaneye … Km uzaklıktadır. Oradan A. yı alıp postaneye getirmesi gerekecektir vs vs.
Freud un sonucu:
1-Paul’un 6 yaşından önce babasına karşı duyduğu bilinçdışı düşmanlık duyguları vardır. Bu duygular daha sonraki ilişkilerindeki tensel çağrışımlarla bilince çıkar. Tanımaz hale gelip Paul’u rahatsız eder.
2- Paul’un babasının ölümünden gelen yoğun üzüntü-yas duyguları bu karmaşayı şiddetlendirir.
Zalim-baba, zalim oğul
Bu öykünün en çarpıcı yanlarından biri aç farelerdir. Zalim yüzbaşı bu öyküyü subayların sofrasında anlatmıştır.
İlk bakışta bir yeme-içme problemi göze çarpar. Farelerin karnını doyurması, adam için işkence anlamına gelir (birinin mutluluğu, diğerinin mutsuzluğu).
Almancada kavanoz ve gözlük yakın kelimelerdir. Gözlük ve kavanoz ile seyretme sapkınlığı arasında anlamlı bir ilişki vardır.
Paul takıntılı duygularını kavanoz, gözlük ve zalim yüzbaşı üzerinde yoğunlaştırıyor. Bizim burada aradığımız anlam daha da önemli bir hale geliyor.
Yüzbaşının, babasının zalim-yasaklayıcı yanını temsil ettiğini düşünebiliriz.
Kavanoz ve eteğin altı
Mürebbiyenin eteğinin altı, kavanoz, gözlük ve seyretme sapkınlığı bütünlüklü bir anlam birliği oluşturur.
Kavanoz-adam işkencesinde de
Paul’un mürebbiyenin eteğinin altına girmesinde, eğer Paul’u fare ile özdeşleştirirsek benzer bir ilişki vardır.
İlk bakışta farelerin yediği adamı Paul gibi hissederiz, kısmen doğrudur. Ama aslında fareler Paul’u, işkence çeken adam da babayı temsil eder.
İki eylem de (aç fareler ve Paul’un mürebbiyesinin eteğinin altına girmesi) aşağıdan cinsel organlara doğru yapılır.
1. eylem farelerin doyması için veya işkence için
2. eylem seyretme sapkınlığı için yapılır
Zalimlik içeren her ilişki iki yanlıdır. Sadist olan taraf kurbanın kendisinde oluşturduğu sadistçe kaygılarını yok edebilmek için zalimlik yapar.
Bu örnekte de hem Paul hem de babası karşılıklı zalim ve kurban pozisyonundadır.
Paul’un annesi ve kız-kardeşi, Paul ve babası arasındaki çatışmayı sezmiş olmalılar (hissetmişler). Babanın ölümü ile Paul’e karşı eleştirel duygular hissetmeleri başka türlü açıklanamaz.
Gözlük örneğinde, Paul, Teğmen A. ile Teğmen B. yi uzlaştırmaya çalışır. Bu uzlaşmada aracı olan bir posta memuresidir.
Bu saçma sapan ve bitmeyecek gibi görünen takıntıların amacı, kendisi ve babası arasındaki çatışmada bir kadının yardımcı olup çatışmayı çözmesine yöneliktir.
Erkek kardeşin rolü
1- Paul bir arkadaşının kız kardeşine aşık olur
2- Paul’un kendinden 5 yaş büyük bir arkadaşı Paul’un kız kardeşine aşık olur
3- Paul’un mürebbiyesi, Paul’un erkek kardeşini överken Paul’u küçümser.
Bu üç olayda aynı noktada bir anlam yoğunlaşması oluşur.
Paul rekabet-uzlaşma ilişkisi içindeki bir arkadaşı veya erkek kardeşi tarafından hayal kırıklığına uğratılır.
Paul aynı zamanda, kendi kız kardeşi, arkadaşının kız kardeşi ve mürebbiyesi tarafından da hayal kırıklığına uğratılır.
Paul’un duyguların şöyle yorumlayabiliriz: Paul kullanılan, değersiz, yarışmada kaybeden bir çocuktur.
Paul erkek kardeşinde hem kendi yansımasını görecektir, hem de babasının yansımasını.
Zalim yüzbaşı öyküsünde üç erkek arasında borçlanma ilişkisinin uzlaştırılmaya çalışılması bu üç erkek arasındaki ilişki ile daha anlamlı bir hale gelir.
Yüzbaşı, Paul ve babası arasındaki düşmanca duyguları bilinç-düzeyine çıkması için kurcalamış olur (farkına varmadan provoke eder). Aç kalma ve yeme ilişkisi ile 4-6 yaş arası mürebbiyeleri seyretme arzusu arasında bir bilinçdışı ilişki vardır.
Paul babasının mirasını “yiyerek” bir kadına ulaşmaya çalışır.
Ama aslında ulaşmak istediği kadın onu sevmemektedir.
Bu öyküyü ben şöyle algılıyorum:
1- Çok sevilen bir babadan yaşanan ayrılma zorluğu (baba ölmüş olduğu halde oğlu babası ile ilgili duygularını bir türlü dingin bir hale getirmeyi başaramaz)
2- Babadan ayrılamayan erkek libidosunun, baba ile ilişkisi içerisinde beslenme (oral) ve homoseksüalite (anal) korkularının yeniden bilince çıkması
3- Kadınlara karşı seyretme ile ilgili eski fantezilerinin baba ve anne algısı (imajı) ile çatışmalı bir durumu yeniden yaratması
4- Babadan ayrılamama (ayrılmak istememe), kadınlara güvenememe birlikte düşünülmelidir. Babaya olan bağlılığından dolayı bir zamanlar serbestçe yaşamış olduğu seyretme ile ilgili cinsel yaşantıları şimdi kendisine bir ceza olarak geri dönmüştür.
5- Erkek kardeşe karşı hissedilmiş düşmanca rekabet duyguları ile başa çıkamama ve güvensizlik duyguları.
Paul’un entelektüel birikimi ve zekası ise onun güçlü yanlarından birini oluşturur. Freud’a verdiği yanıtlar (orijinal metinden okunabilir) anlama kapasitesinin yüksekliğini gösterir.
Notlar:
1.Paul zihninden geçen kelimeleri anne ve babası biliyor zannediyordu. Çocuksu bir “delilik” durumu yaşıyordu. Bu (saçma) düşüncede anne ve babası ile ne kadar iç içe geçmiş bir psikolojik ego (kendilik algısı) algısı olduğunu anlayabiliriz.
Bu iç içe geçmişlik anne ve babasının onaylamadığı bir davranış/suç (mürebbiyelere cinsel yakınlık) nedeni ile de olabilir veya bir başka nedenle olmuş olabilir, ama sonuç olarak suçluluk duygusunu daha ağır yaşamasına sebep olmuştur.
2. Paul’un bilinçdışındaki 4-6 yaş arası kayıtlarda babasının ortadan kalkması ile kadınlarla iyi ilişki kuracağına dair bir yanılsama vardır. Bilinci babasının öldüğü ilk andan itibaren bunun bir yanılmasa olduğunu (anne ve kız kardeşi kendisine eleştirel bakışlarla bakar) “anlamaya ” başlar
3. Olgunun anlatıldığı kitap:
Olgu Öyküleri II Sigmund Freud / Çev. Ayhan Eğrilmez / Payel Yayınları
Dr.Kubilay Boğoçlu