gokkusakgok@mynet.com:
Seni anlamaya çalışmak için eşcinsel olmama gerek yok.
‘Eşcinsellik’. En genel tanımı ile kişinin kendi cinsinden olan kişiye duyduğu cinsel, duygusal eğilim. Yabancı kaynaklardan bakıldığında da hemen bu tanım çıkıyor karşımıza. Basit olarak ne olduğunu anladım. Ama benim daha önceleri eşcinsellikle ilgili düşüncelerim, Taksim’de geceleri ortaya çıkan, çok makyaj yapan, korktuğum insanlardı. Çocukken arkadaşlarımla evdeki fazla oyuncaklarımızı satardık apartmanın önünde, bir gün biri geçti önümüzden, yanımdaki erkek arkadaşım ne alırsın abla dediğinde, ne alayım be dedi. Ama bu ses benim o güne kadar duyduğum kadın seslerinden farklıydı. Bu ses çok kalındı. Adam mı kadın mıydı bu? Evimizde ise eşcinsel insanlar ‘o biçim’ diye tanımlanırdı ne demekse. Ve babamın ünlü şarkıcıların ortaya çıkmasından sonra, bu tiplerin çok artacağını söylemesi hep gündemdeydi.
Sonra insan ile ilgili bir alan seçtim ve nedendir bilinmez bu konu benim ilgi alanıma girmeye başladı. 1. sınıfta aynı bölümü okuduğum erkek arkadaşıma bu alanda çalışacağım dediğimde, ben de buna izin vereceğim tepkisini almıştım, belki de bu beni cesaretlendiren bir şey oldu sonradan. 3 sene önceki yaz tatilimde bir gay arkadaşımız vardı, çok eğlendik onunla, bir kızla sohbet etmek gibiydi, onunla sohbet etmek. O da zaten ay bıktım bu erkeklerden, hep aynı muhabbet, akılları şeylerindeydi der bizim yanımıza gelirdi. Tüm bunlar bir araya geldi, sonra yıllardır tanıdığım ilkokul arkadaşım bir gün bana gay olduğunu söyledi. Şimdiye kadar hiç kız arkadaşı olduğunu duymadım, bir ara bir kızdan hoşlandığını söylemişti ama onun dışında kimse olmamıştı. İçten içe de düşünüyordum neden böyle bir durum acaba diye. Bir yanda sürekli kadın muhabbeti yapan erkekler, bir yanda da bunu hiç yapmayan, hiç kız arkadaşım diye başlayan bir cümle kurmayan erkekler. İkisi de pek sağlıklı değil sanırım.
Özellikle seçtiğim derslerde öğrendiğim şey, hayatta herkes 1 defa cinsel tacize uğramıştır. Ayy gerçekten öyle mi dedik, cinsel taciz ne demekmiş öğrendik, 1 değil kaç kez uğramışız meğerse. Benim yaşadığım ilk taciz, emin olmamakla birlikte ortaokul döneminde siye hatırladığım bir taksicinin bana adres sorma bahanesiyle penisini göstermesiydi. Yaşadığım şey şaşkınlıktan öteye gidemedi sanırım. Kızardım, bozardım, morardım. Tabii ki her mağdurun yaptığı gibi kendimi suçladım, neden adam seslenince baktım dedim. Sonraki ergenliğimin doruğunda yaşadığım tacizdi. Ağır bir trafik kazası geçirdikten sonra en yakındaki hastaneye kaldırıldık, yarı baygın bir vaziyette yatıyorum, hareket edemiyorum ve hayatımda herhalde hiç affetmeyeceğim bir insan olan sapık hastabakıcı, başta çok sevecen yaklaştı bana. Acı çekiyorum, bilmem kaç tane takla atan bir arabadan çıkmışım, kıvranıyorum, yüzümde kanlar var, üşüyorum. Ateşim çıktığını sandılar hemşire geldi kontrol etti, sonra o adam gelip ikide bir vücudumu elledi. Nasıl oldu bir an bilmiyorum, anladınız herhalde ateşimin olup olmadığını dedim. Adam hayatımda gördüğüm en yüzsüz insan olduğu için ah kızdın mı gibi saçma sapan cümleler kurdu. Sanki arkadaşım da küsmüşüm gibi. O anda ne hissettim, peki? Mıncıklanıyorum, kullanılıyorum ve ben bunu istemiyorum, karşı koyamıyorum, kolumu kıpırdatacak halim yok, elimden gelse serumun demirini kafasına indirirdim. Başka bir hastaneye giderken bile, küsmedin değil mi diye soru soruyordu bana. Başka bir şehirde yaşadığım için bu olayı, şikâyet etme, bulma gibi bir imkânım olmadı, zaten kimseye de anlatmadım, yıllar sonra halama anlattığımda o tacizi sadece erkeklerin yaptığı bir şey sandığı için pek de bir faydasını görmedim anlatmanın. Evet, şimdi hastabakıcı, asansörde tek kaldığım insanlar bende şüphe uyandırıyor. O kadar kötü bir şey ki bunu yaşamak. Bir şeyden dolayı yersiz yere kendinizi suçluyorsunuz. Savunmasızdım, beni dışarıda bekleyen birileri vardı ama ben gıkımı çıkaramadım. Utandım. İşte zaten en kötüsü de bu utanmak. Neyden utandım ki, ben o halimle o adamı baştan çıkarmış olamam, tahrik etmiş olamam. Suçum ne? Hiçbir şey. Travma sonrası bir durumda olduğum için, hatırladığım bunun birkaç kez yapılmış olmasıydı belki daha da çok yaptı. Ne zevk aldı bunu da çok merak ediyorum. Cinsellik tek taraflı bir şey değil ki, 2 kişi gerekiyor bunun için.
Tacizci ve kurban. Bu olaydaki 2 dönemli karakter. Hangi cinsten oldukları da önemli tabii ki. Benim bu tacize uğramamdan sonraki yıllarda, kurduğum her bozuk ilişki de birleşince, erkek cinsine olan güvenim, iyi bir düşüncem hiçbir şeyim kalmadı. Ta ki, hayattan bunların doğru olmadığını öğrenene kadar. Kadın olmama rağmen, kadınları kendime çok yakın bulmadım, kaprisli, pek memnun olmayan, erkekler bizi eziyor der, ama kendi kendilerini ezen tiplemeler olarak gördüm ve görüyorum da birçoğunu, tabi ki genlerimde ben de taşıyorum bunu. Ama düşünüyorum da ya şu anda filmlere, dizilere, kitaplara konu olmuş ensest bir ilişki mağduru olsaydım. Yani bu tecavüz ya da taciz bana ailemden biri tarafından yapılmış olsaydı. İşte kafama bir taşın çarptığı an bu an. En güvendikleriniz anne, baba, ağbi, abla, kardeş, hala, amca, teyze, dayı, enişte, kuzen. Bunlarla aynı kanı taşımıyor muyuz, aynı soy ismi paylaşıyoruz çoğuyla. Bunlara güvenmeyeceğiz de kime güveneceğiz çocukluktan itibaren. Kız çocuklarının o dayılarına olan aşkı, erkek çocuklarının halalarına olan aşkı, veya teyzeye, amcaya az çok hangimizde yoktu ki, hele ki onlar gençse, bizimle ilgileniyor, oynuyorsa. Ama, her zaman güvenilir olmuyor en yakınımızdakiler. Eski tabirle bici bici yaparken kimin aklına gelir onlardan birinin kapıyı açıp size tecavüz edeceği. Ama oluyor, olmaya devam ediyor. Kızından çocuğu olan babalar var artık. Allah Babadan sonra evdeki Baba gelir, bu öğrenilir çocukken. Evin direği, ailemizin reisi bana. Babam bana hayatımda başıma gelecek en kötü şeyi yaparsa, ben bundan sonra hangi erkeğe güvenebilirim hayatımda. Ya da bir kadın bana bunu yaparsa, bir erkek eşi olarak seçebilir mi bir kadını kolay kolay. Karşı cins artık kötüyse, çare kendi cinsimden birine yaslanmak, zaten bizi birbirimizden iyi kim anlar ki zaten. Her kadının içinde bir erkek, her erkeğin de içinde bir kadın olduğundan yola çıkarsak da, bu eğilime gitmek pek de zor değil. Sığınmak, sevgi görmek, anlaşılmak. Aşk dediğimiz şey bunları barındırıyor. Karşı cins bana mutsuzluk verdi, ama kendi cinsim beni anlar. O da benden. Benim gibi.
Bu kötülüğü yapanlar hayatlarına devam ediyor, kurbanlar ise acı çekiyor. Tabii bu sırada ailesi reddedenler, fuhuşa sürüklenenler, reddedilenler, tehdit edilenler, öldürülen kurbanlar da arttıkça artıyor. Bunun yanında ne yaşadıysam yaşadım, ben karşı cinsi sevmek istiyorum, bunun için çabalamaya hazırım, bir kadından veya bir adamdan çocuk sahibi olmak istiyorum diyen cesur yürekler de var. Onlar acılarını yaşayarak bir şeyleri değiştirmeye karar vermişler. Güvenleri, inançları, Allah ile olan çatışmaları, herkese, her şeye karşı olan duyguları zedelenmiş. Ama bir yola çıkmışlar. O kadar utanıyorlar ki o terapi odasında. Nasıl utanmasınlar ki. Şu cümleyi kurmak kolay mı ‘Ağbim bana banyoda tecavüz etti’. Bu bir insanın hayatında ne kabullenebileceği, ne de bundan sonra hayatında sıradan olarak kalacak bir şey değil. Ağbisine her baktığında hatırlayacak, ya da bazı anlar silinecek. Ama orada bir gerçek var. Yazın parlayan güneşi görmemek nasıl mümkün değilse, o gerçeği de unutmak mümkün değil. Zaten bütün acıları unutturmak gibi cümleler bana göre en içi boş cümlelerdir. Uzun zamanlar ister belki bunları düzeltmek, bir şeyleri yoluna koymak. Bazı insanların sen nasıl mutlu oluyorsan öyle yaşa, kimseyi dinleme gibi akılcı olmayan cümleleri de ne işe yarıyor anlamadım henüz. Zerre kadar empati kuramayan, koltukta oturarak uydurulan cümleler. Karşısındaki insanın dünyası yıkılmış, kimseye güven duymuyor artık, bir ümidi var ama.
Ben bu satırları yazarken bile içimde bir acı hissettim. Dinlediğim hikâyedeki genç adam kim bilir ne yaşadı. Anlamaya çalışabilirim, ama senden iyi kim bilir ki bunu. Gözyaşlarını, vicdan azabını, isteklerini, hayallerini en iyi sen biliyorsun. Ben ise sadece az da olsa ne anladığımı yazmak istedim, belki sana bir kırıntı da olsa faydası olur diye.