HAREKETIN YÖNÜNE TAYİN ÇIKTI
Sevgiliyi anımsatan her sözcüğün ardına saklanışım bile çocukluğumda babadan kaçışlarıma benzer. Delinin sevgisi olur mu hiç , var işte içimde bir deli benden kaçmaya çalışır. Otoriter anne-babamdan kaçmaya çalışırken ben ona taciz etmekten zevk alıyorum. Utancımdan sıyrılmak istiyorum kendimi kalın halatların boynuma dolandırılmasından kurtarmak bu halatları onlardan kurtulmak adına ilah i bir ip zannından kurtulmak istiyorum. Barış istiyorum, sevgi imzalı bir barış. En azından sevgi yok olduğunda yerinde bir hasret bir özlem dolu çırpınışlarım olurum belki.
Hangi kadının kollarından kaçtığımı anlamlandırmaktan sıkıldım, aşklarıma dair yazdıklarımın hepsi senaryolarımdan ibaret oldu. Ben sevgili annemin kollarında sıkıldım artık koşuyorum kurtuluyorum derken bir duygu, dürtü, bir duygusal bağ(emotional bond) hızla koşan köpeğin tasmasını unutmasıyla ipin sonunda kafası havada ayakları önde yere çakılmasına benziyor kaçışlarım. Kapardım kafamı! Hadım ettim kendi toprağımdaki her erkeği bu duyguların izlerinden kurtulmak babamın erkek özlemine küfretmek için. Madem erkek isterdin, doğurtturdun neden ayaklarınla bana doğru bir adım atmaktan acizsin. Gördüğün gibi annemin tasması ile bağlıyım kurtar beni!
Sevgi dedim sevgiliye yazılan her sözün, şarkının musikinin ardında hep gizli aşklarımı aradım. Yoktu kimse kalmamış herkes kapıyı sülük suratıma çarpıp gitmiş. Yalvardığımı görmüşler, bütün sinsi tavırlarıma rağmen küçük bir köpek gibi inlediğimi kaba yapımın bir maske olduğunu anlamışlar. İçimin boşluğunda kendimi yok edişime karşı onlar bile anlam veremeden yok oldular. Sevgili! Sevgilim! Sevda! Açlığım, susuzluğum çöllere düşüşümün yıllar sonrasında sanrılarla dindirildi. Su serapları artık suya olan ihtiyacımı sevgiye olan hasretimi dindirdi. Elbette sanrılardan kurtuluş olmaz ama sen gerçektin! Güpegündüz karşıma geçmiş beni yansıtıyor her tedavinde benden olanları gösteriyordun. Ben annemden kopardığım o duygusal bağın ipini senin ellerine verdiğimde mazoşistlik olarak değil bunu itaat olarak adlandırdım. Aradan geçen yılların sonunda senin ellerinden, gözlerinden içtiğim gerçek hayat suyunun tadı dilime yeni geliyor. Artık bağımı kopartmak artık özgürlüğüme doğru adımlar atmak istiyorum. Bundan sonrası bana hitab eden yazılarla dolu kitaplarla geçsin istiyorum. Hayatın içinde varlığımı anneme kaptırdığım, cellât olan babamın gözyaşlarında ayıldığım günlerin sonunu seninde görmeni istiyorum. Utancımdan ellerim sana uzanamaz oluyor, gözlerim sana bakamaz oluyordu. Şimdi anladım ki ne kadar utanırsam o kadar iyi idi. Bitti artık sensiz de olur seninle de olur. Kanlı ellerim gök kubbenin yağmurlarında yıkandı, ağlayan gözlerim senin bakışlarında sustu. Duygularım düz metinlere sığındı, bakışlarım tabiatın koynunda yüceldi, koku duyum kadınların tenlerinde bana ait olanı ararken arındı, yanılsamalı korkular artık yok oldu. Canımı sana emanet ;(kendi sanrımca) ettim, sen olmaz! Dedin tanrı olmadığını gösterdin. Amacın bu olmasa bile benim amacım sırrı bilen tek tanrım olacak zannı olduğundan bu idi.
Sözlerimin başlangıcı olan sevgidir. Bir türlü tarlalara ekipte tohum alamadığım sevgi tohumu. Sürekli gittiğim toprakların( insanların) bana olan düşkünlüklerine rağmen bana mahsul vermemeleri bunun yerine sürekli şikâyette bulunmaları elbette bir lütuf değildi. Ben köyümün ağası olamamışım, eğer bir köyün var ise ağa olacaksın ama adil ama zalim fark etmez sen ağa olduktan sonra Hak sana yol gösterir yeter ki bakasın, dedim ve ağalık postumu (erkeklik duygumu) giydim. Sadakat, sorumluluk, ilgi, bilgi(eric fromm’un sevgi tarifidir) kısacası sevgim ile giydiğim bu postu özümseye bilirsem derimin üstündeki yaraların üstüne yapışabilir ise ben de sağlığıma kavuşabilirim. Sıradan insanların kızgınlığını, nefretini, asiliğini, bencilliğini, sevgisini merhametini yaşayabilirim. Korkak olamaya gerek yok dedim. İnsan kendi postunu giymekten korkar mıydı? Korkuttular bizi erkeklik duygusundan. Sempatik gözüken ve sürekli kedi gibi onun yarasını yalamamızı isteyen annelerimiz, erkek duygusu körelmeye yüz tutmuş korkak, kendinin kusuru ile yüzleşmek istemeyen babalarımız sayesinde erkek olmanın kazancından çok sefaletini gördük. Yüce dinler bile ilahlarına erkek zamiri ile seslenirken bunları duyan kulaklarım neredeydi? Annemden meme emerken annemi besleyen babamın varlığı neredeydi?
Sevgililerin sevgisi değil arzuladığım, çocuklukta kaybettiğimi erişkinlikte aramak olmuyor. Çocuklukta yok olan duygularımın erişkinlikte ortaya çıkışı sembolik daha kısır oluyor. Bununla beraber arzularıma meyleden bu yüklenmiş güçler beni hep erkek organımda sınadı. Varlığım erkekliğimin tek ispatı olarak onu gösterdi. Onsuz ben bensiz o olamaz düşüncesi içinde didindim durdum. Ben sustum çoğunlukla o konuştu, o çalıştı. Aklımın yerine dürtülerim, sevgimin yerine nefretim, hüznümün yerine intikam, yalnızlığımın yerine de bir garson hizmeti içindeki sahte benliğim-ağır kişiliğim geçti. Her şey zincirlerle birbirine bağlanmış, üstüne duvarlar örülmüş, karanlığın hükmettiği ve “hiç kimse buraya yaklaşmasın, burası kutsal bir mabettir” diye yaklaştırılmadığı bir yere gömmüşüm. Cesetler çıktıkça gözyaşlarım sel olur ben öldürmedim bu var olanları! İnanın ben değilim benliğimin katili! Henüz bilmem kaç yaşında yaptıklarımdan ben mesul değilim. İsyan etmiyorum artık suçlu inandığım ilah ta değil. Kısır bir döngü gibi geldi ve bu en büyük tabuyu yıkan afyon bende patladı. Artık doğrusu kimse suçlu değil orası ayrı bir barış çubuğu, topluma uzattığım bir sesleniş.
Yalnızlığın tahtında yaşanacak tek bir duygu var o da yalnızlık. Ben başka bir hoş, loş, boş duygu bulamadım var ise de türevsel olarak yalnızlığın katmanlarından başka bir şey değildir. Şimdi büyümek değişmek barışmak adına topraklarıma geri dönüyorum. Şimdi, özümde barındırdığım kurtlu cesetleri layığı ile defnetmeye gidiyorum. Kimi zaman bir imam, kimi zaman ceset eşici, kimi zaman telkin verici olarak kapılarımı açık bırakıyorum. Aynalı babadaki saldırılarıma uğrayan aynaların içinden en sağlamına bakmaya gidiyorum. Gidiş eyleminin içindeki harekettir beni memnun eden. Sezgilerin de var olabileceği kabulü ile yolumu aydınlatan sevgi ile kendime dönük yeni keşfettiğim sevgi ile yok sandıklarımı var etmeye var sandıklarımın varlığını yoklamaya hareket ediyorum. Benliğimi çene kasılmalarından, mide ağrılarından, dürtüsel kıvranmalardan, isyankar hareketlerden, tabulardan, putlardan arındırmak için her daim yenilenmeye eşlik edebilmek için yeniden yeniden geliyorum.
Abdurrahman ULUÇ